'7. Frankfurt Türk Tiyatro Festivali'nde Tiyatro Ve Dizi Oyunculugunun Etkileri Konusuldu

Oyuncu Aysenil Samlioglu: 'Tiyatro aslinda bilinçli sizofrenidir. Sizofrenide kisi kimligini parçalayarak birden fazla kisilik üretir kendinden. Oysa ki tiyatro sanati istem disi degil, istemli olarak kendi kisiliginden vazgeçip bir baskasi olabilme sanati ve bu bir baskasi olabilme yetinizi siz ne kadar yüksege tasidiysaniz o kadar büyük alkis alirsiniz' Oyuncu Ipek Erdem: 'Ben oyunculuga ömrümü veriyorum ama hala 'Barbie' diye algilaniyorum. Halbuki seyirciye asla kötü bir sey sunmamak üzere yasiyorum. Bazen 5 ay kirami ödemiyorum ama asla inanmadigim ikinci diziyi kabul etmiyorum. Bu kadar sey yaparken, birbirinden apayri karakterler yaratirken, seyircinin beni hala 'Barbie' olarak görmesi, algilamasi degil, benim isimle ilgili yaptiklarimi da insanlar görmüyor, dolayisiyla deger de vermiyor'

Oyuncu Aysenil Samlioglu ve Ipek Erdem, bu yil yedinci kez düzenlenen "Frankfurt Türk Tiyatro Festivali"ne konuk oldu.

Kültür ve Turizm Bakanligi, Almanya Hessen Eyaleti Bilim ve Kültür Bakanligi, Yurtdisi Türkler ve Akraba Topluluklari Baskanliginin destek verdigi festivalde çesitli oyunlarin yani sira atölye çalismalari, söylesiler gerçeklestiriliyor.

Volksbühne Frankfurt'ta yapilan ve Nur Onur'un yönettigi söyleside, 65 yasindaki tiyatro, sinema ve dizi oyuncusu Aysenil Samlioglu, tiyatronun bir yasam biçimi oldugunun altini çizerek, "'Çocuklugumdan beri oyuncu olmak istemistim' falan gibi laflar vardir. Bilin ki o laflarin çogu dogrudur, gerçekten öyledir. Tiyatro sanatini eger yasaminizin tamamina yaymadiysaniz, eger hücrelerinizde o olmazsa olamam duygusu dolasmiyorsa gerçekten sanatçi oldugunuza beni inandiramazsiniz." dedi.

- "Tiyatro aslinda bilinçli sizofrenidir"

Kendisi için tiyatronun bir oksijen alani olduguna isaret eden Samlioglu, söyle devam etti:

"Disarda soluk alip vermeme imkan yok. Çünkü orasi benim yasama karsi direncimi, yasamin karsisinda saglikli durusumun garantisidir. Tiyatro aslinda bilinçli sizofrenidir. Sizofrenide kisi kimligini parçalayarak birden fazla kisilik üretir kendisinden. Oysaki tiyatro sanati istem disi degil, istemli olarak kendi kisiliginden vazgeçip bir baskasi olabilme sanati ve bu bir baskasi olabilme yetinizi siz ne kadar yüksege tasidiysaniz o kadar büyük alkis alirsiniz. Oysaki biri bütün siddeti ve inanciyla 'ben Napolyon'um' dese kaptiginiz gibi beyaz bir önlük giydirip hastaneye kaldirirsiniz. Ama sahnenin üstünde 'Ben Napolyon'um diye bir oyuncu çikip, o kadar inanarak size Napolyon'u oynar ki 'bravo nasil Napolyon oldu dersiniz'. Özde benzer ama tabii ki realitede ayri olan iki seyden söz ediyoruz."

Samlioglu, tiyatronun ayni zamanda disaridan kendisini gözlemleyebilme sanati oldugu yorumunu yaparak, "Bu kisisel parçalanmanin en temel göstergesidir. Oyuncu Aysenil burada hareket halindeyken diger Aysenil onu kontrol eder. 'Eyvah tempoyu kaçirdim' der. Ama o sirada konusmaya devam ediyorsunuzdur. 'Eyvah yeterince yükselemedim', 'duygu kaçiyor der' ve siz o kaçan duyguyu yakalamaya çalisiyorsunuz. Yani aslinda sahnenin üzerinde iki kisi halinde hareket edersiniz. O kadar tuhaf farkindalik halinde sahnenin üstündesiniz ki ama bir o kadar da içindesiniz. Psikiyatristler için bulunmaz malzemeleriz. Gerçekten olaganüstüyüz." degerlendirmesinde bulundu.

- "Oyunculuga ömrümü veriyorum ama hala 'Barbie' diye algilaniyorum"

Oyuncu Ipek Erdem ise çocukluk yillarindan sanata ilgi duydugunu ve ilk kez 7 yasinda tiyatroya gittikten sonra oyuncu olmaya karar verdigini dile getirdi.

Erdem, 12 yasinda oyunculuga basladigini ve tiyatro askiyla büyüdügünü anlatarak, "Hepimiz biliyoruz ki, dizi sektörü bir anda patladi. Ben 1984'lüyüm ve tam ara jenerasyon oldugum için tiyatro askiyla kazandim konservatuari. Dizi diye bir sey yoktu. En fazla 'Baba Evi' vardi. O zamanlar sebebini hatirlamiyorum, dizilerde oynamak güzel bir sey degildi. Su cümleyi hatirliyorum sanirim 'tiyatrocular yüzlerini eskitmemek' içindi." diye konustu.

Bir saati askin dizilerde oyuncularin akil ve ruh sagliginin bozulduguna dikkati çeken Erdem, dizi setlerinin asiri yorucu ve yipratici olmasindan kaynakli, ilk dönemlerinde alkole sigindigini, fakat kendisini toparlayarak, 16 yildir alkol almadigini söyledi.

Erdem, kendi oyunculuguna dair ise sunlari kaydetti:

"18 yasimda sunu fark etmistim, 'Ipek sen nasil oynuyorsan bu iyi oyunculuk olarak kabul edilecek.' Bu bir asagilama degil ama o zamanin kültür seviyesi bunu gösteriyordu. Fakat kendime 'kizim bu isi iyi yapacaksan yap, yapmayacaksan yapma' dedim ve hiçbir zaman seyircinin karsisina altindan kalkamayacagim, inanmadigim bir seyle çikmadim. Ben sanat için yaratilmisim, popüler kültür için yaratilmamisim. Onun için emek verdim. Aslinda ben oyunculuga ömrümü veriyorum ama hala 'Barbie' diye algilaniyorum. Halbuki seyirciye asla kötü bir sey sunmamak üzere yasiyorum. Bazen 5 ay kirami ödemiyorum ama asla inanmadigim ikinci diziyi kabul etmiyorum. Bu kadar sey yaparken, birbirinden apayri karakterler yaratirken, seyircinin beni hala 'Barbie' olarak görmesi, algilamasi degil, benim isimle ilgili yaptiklarimi da insanlar görmüyor, dolayisiyla deger de vermiyor. Popüler kültürde eger devam etseydim gelen teklifleri karsilasaydim su an kimse zenginligime ulasamamisti. Ama ben su an karsinizda tam bir zit örnegim. Dolayisiyla kimse dogal olarak senin degerini de vermiyor ve sen bu kadar bedel öderken, kendini uzun bir süre degersiz hissediyorsun."

Oyunculukta 19. senesinin doldugunu ifade eden Ipek Erdem, "En güzel gören degerimizi bilen taraf seyirci oldu. Belki hiçbir yapimci degerimi anlamamis, görmemis ve göstermemis olabilir ama biliyorum ki ülkemde seyirci görüyor. Çünkü öbür tarafin para kazanma gibi bir kaygisi var ve gerçekten para insani zehirleyen bir sey." seklinde konustu.

Ana Sayfa
Manşetler
Video
Yenile