İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Kültür Daire Başkanlığı ile Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) İstanbul Şubesi'nin ortaklaşa düzenlediği '8. Edebiyat Mevsimi' kapsamında, 'Darbeler ve Sinemalar' konulu panel gerçekleştirildi.
Moderatörlüğünü Abdulhamid Güler'in üstlendiği panel, Sultanahmet'teki Kızlarağası Medresesi'nde bulunan TYB İstanbul Şubesi'nde yapıldı.
Panelde konuşan sinema yazarı İhsan Kabil, 'Darbeler, 1960 yılından başlayarak karşımıza çıktı. 'Sinemalarımız bu darbeleri filmlerde nasıl işledi?' sorusu çıkıyor karşımıza. Darbelerin en büyük etkisi sinemaya sansür olarak çıkıyor.' ifadelerini kullandı.
Sinema dünyasının 1960 sonrası için bir rahatlama dönemine girdiğini dile getiren Kabil, 'Bu süreçte toplumsal gerçekçilik filmleri yapılıyor. Halit Refiğ, Lütfi Akad, Atıf Yılmaz gibi isimler bizim sosyolojimize daha gerçekçi bakan isimler. Öte yandan sinemamız Yeşilçam dediğimiz akım üzerinden devam ediyor. Ancak her ne olursa olsun 1960 darbesine ilişkin bir film yok. Bundan kimse rahatsız olmamış...' diye konuştu.
Dönem itibarıyla ordunun aydınlanmacı bir yapı olarak görülmesi nedeniyle eleştirel bir film yapılamadığını aktaran Kabil, Yücel Çakmaklı'ya kadar milli sinemadan daha çok Avrupa sinemasının Türk sinemasında etkisinin olduğunu, 1971'de sol darbe beklenirken sağ bir darbe girişimiyle karşılaşıldığını ve bunun ardından da yeni akımların doğduğunu anlattı.
Kabil, sol akımdan devrimci sinemanın 12 Eylül'den sonra baskıların artmasıyla ideolojik tavrını aşağıya çekerek daha geniş kitleleri kapsayan bir tavırla devam ettiğini ve milli sinemanın ise zayıflayarak sürdüğünü.
- 'Sinemanın esas gücü insan hikayelerine dokunuyor olması'
Edebiyatçı ve oyuncu Bahadır Yenişehirlioğlu da 'Darbe aslında nihai bir sonuçtur ve bu sonuca götüren uzunca bir süreç aslında benim için darbedir. Türkiye'nin yakın tarihinde de en son yaşadığımız 15 Temmuz darbesinde de olay böyle cereyan ediyor. Eğer darbe konu edilecekse o sürecin tamamının konu edilmesi gerekiyor. Darbe aslında insanoğlunun zihninin yavaş yavaş iğdiş edilmesi hadisesidir.' değerlendirmesinde bulundu.
Sinemanın esas gücünün insan hikayelerine dokunuyor olmasından kaynaklandığına işaret eden Yenişehirlioğlu, şunları söyledi:
'Sinema insan hikayelerini anlatarak darbelerin insan hayatlarını nasıl etkilediğini ve nasıl travmalara sebebiyet verdiğini hatırlatır. 12 Eylül'ün ciddi travmasını yaşamış biri olarak benim de ciddi yaralarım oldu. Yaşadıklarınızı ancak bir kelama dönüştürüyorsanız ve film yapabiliyorsanız o zaman yaralarınızı tedavi edebiliyorsunuz. Beyaz Usta Siyah Çırak romanım 12 Eylül hadisesini konu edinirken aslında 15 Temmuz'un da ipuçlarını taşır.'
- 'Kültürel değerlerimize çok az hizmet ediyoruz'
Tekden Yapım'ın kurucusu Kemal Tekden ise 15 Temmuz'da karanlık başlayan ve halkın direnişiyle aydınlığa kavuşan bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalındığını aktararak, 'Darbelere karşı oluşan tepkinin patlaması 15 Temmuz'dur. Bir farkı var o da kendi zeki, yetişmiş çocuklarımızı kullanarak üzerimize geldiler. Sinema bizim yıllardır ihmal ettiğimiz bir alan. Bir şeyler yapılıyor ama bunlar o kadar az ki kültürel değerlerimize çok az hizmet ediyoruz.' ifadelerini kullandı.
Dizilerin günümüzde çok önemli bir yer kapsadığını söyleyen Tekden, anne ve babaların dizi sektöründen etkilenen çocukların yaşamından haberdar olmadığını kaydetti.
Tekden, aynı zamanda Türk halkının geleceğine sahip çıkması adına yeni farklı dizileri izlemeye başladığına dikkati çekerek, dizi sektöründe yeni gelişmelerin yaşandığını ve bunlardan en önemlilerinden birinin de 'Diriliş Ertuğrul' ve 'Sevda Kuşun Kanadında' gibi dizilerin çekilmesiyle gerçekleştiğini sözlerine ekledi.
'8. Edebiyat Mevsimi'
Sinema yazarı Kabil:' Darbelerin en büyük etkisi sinemaya sansür olarak çıkıyor' Edebiyatçı ve oyuncu Yenişehirlioğlu:'Sinema insan hikayelerini anlatarak darbelerin insan hayatlarını nasıl etkilediğini ve nasıl travmalara sebebiyet verdiğini hatırlatır'.