Adli Yıl Açılış Töreni(3)

Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ' Yargı kimsenin arka bahçesi değildir' yönündeki açıklamasına, ''Yargı, kimsenin ne arka bahçesi, ne ön bahçesi, ne de yan bahçesidir

Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ' Yargı kimsenin arka bahçesi değildir' yönündeki açıklamasına, ''Yargı, kimsenin ne arka bahçesi, ne ön bahçesi, ne de yan bahçesidir. Olmamıştır, olmayacaktır da. Buna, her türlü olanaksızlığa karşın onuru ile özveri ile meslek saygınlığını her şeyin üzerinde tutarak görev yapan, Türk yargıçları, Cumhuriyet Savcıları, hiçbir zaman izin vermeyecektir'' sözleriyle yanıt verdi
Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, adlı yıl açılış töreninde yaptığı konuşmada, yargıda örgütlenme özgürlüğünün, tüm çağdaş demokratik sistemi benimsemiş ülkelerde olduğu gibi demokratik temel hak ve özgürlükler kapsamında kabul edilmiş ve uluslararası sözleşmelerle de güvence altına alınmış bir hak olduğunu söyledi. Yargı sistemi içerisinde de hakim ve savcılara bu hakkı tanımanın, geliştirmenin özgürlükçü demokrasinin gereği olduğunu belirten Gerçeker, örgütlenme özgürlüğü, hakim ve savcıların her türlü
çalışma koşullarının iyileştirilmesi yanında, yargı bağımsızlığının korunup kollanması bakımından da büyük önem taşıdığını kaydetti. Örgütlenme özgürlüğünü engelleyerek, yürütmenin güdümünde, amaç dışı, göstermelik bir örgütlenme modeli oluşturma çabalarından vazgeçilmesi gerektiğini vurgulayan Gerçeker, ''Yargı mensuplarına gerek mesleki gerekse yargı bağımsızlığı konusunda eğitim verilmesi de çok önemli başta gelen konulardan birisidir. Bu nedenle de Türkiye Adalet Akademisi'nin yeniden
yapılandırılması, idari ve mali özerklik tanınarak gerçek bir akademi haline dönüştürülmesi, kapasitesinin arttırılması gerekmektedir. Avrupa Birliği (AB) ilerleme raporlarında da öngörüldüğü gibi, böyle bir yapılanma sağlandıktan sonra hakim ve savcıların eğitimi yanında, hakim adaylarının seçimi de Adalet Akademisi ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) tarafından yapılmalıdır'' diye konuştu.
Yargının da eleştirilebileceğini, yargı ile ilgili haber niteliğinin ötesinde yorum yapılırken bu ayrımın gözetilmesi ve çok özen gösterilmesi gerektiğini ifade eden Gerçeker, şunları söyledi:
''Gerçeklere dayanılmalı, verilen haberin doğruluğu ispatlanabilmelidir. Yanlış ya da eksik bilgilerle yapılan haber ve yorumlar, yönlendirici yayınlar, kamuoyunu yanlış yönde etkileyeceği gibi, mahkemeler üzerinde bir baskı unsuru da oluşturacaktır. Bağımsız ve teminatlı olmayan bir mahkemenin adalet dağıtması, temel insan hak ve özgürlüklerini koruması mümkün değildir. Hakim bağımsızlığı ve teminatı hukuk devleti olmanın olmazsa olmaz koşulunu oluşturmaktadır. Bağımsız, tarafsız, adil ve hızlı işleyen
bir yargı, sosyal barışın, güven ve huzurun teminatı olduğu kadar devletin de varlık nedenidir. Yargının, Anayasal gücü ve işlevi ile orantılı olanaklara sahip olması zorunludur. Personel, bütçe yetersizliği gibi yıllardır süregelen sorunların yeterince çözümlenmemesinin özellikle Yargıtay'ı ciddi endişelere sevk ettiği bilinmelidir. Bu yetersizlikler ve anormal iş yükü sorunu nedeniyle davaların uzaması sonucunda adalete karşı inanç ve güvenin zedelenmesinin manevi sorumluluğunu yargıya yüklemenin
haksızlık olacağı, Yargıtay Birinci Başkanları tarafından her adli yıl açılışında dile getirilmektedir.''

'YARGI NE KİMSENİN ARKA BAHÇESİ NE KİMSENİN ÖN BAHÇESİDİR'
Konuşmasında kuvvetler ayrılığı ilkesine de değinen Gerçeker, kuvvetler ayrılığı ilkesinin Anayasa'nın ''Değiştirilemez, değiştirilmesi teklif edilemez'' nitelikteki maddeleri kapsamında bulunduğuna işaret etti. Gerçeker, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Bu ilke, temel hak ve özgürlüklerin, hukukun üstünlüğünün, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olmanın da en büyük güvencesidir. 'Anayasa hukukunun ve siyaset biliminin temel kuralı halkın egemenliği, her zaman halkın özgürlüğü demek değildir'. Çoğunluğun baskısının olduğu yerde özgürlükten söz edilemez. Sonuçta, demokrasi zedelenir, özgürlükler ortadan kalkar. Bu noktada 'Çoğunlukçu ve Çoğulcu Demokrasi' kavramlarına değinmek gerekmektedir. Çağdaş demokrasilerde, üyesi olduğumuz Avrupa
Konseyi'nde demokrasi anlayışı 'çoğulcu demokrasi'den yana olmuştur. Azınlık oylarını bütünüyle yok sayan bir 'çoğunlukçu demokrasi' anlayışı çağ dışıdır. Çoğulcu demokrasilerde, çoğunluğun elindeki iktidarı sınırlayan başta yargı olmak üzere çeşitli Anayasal kurumlar bulunmaktadır. Çağdaş demokrasinin temeli de budur. Bu konu insan hakları ile temel hak ve özgürlüklerle de doğrudan ilgilidir. İnsan haklarının, temel hak ve özgürlüklerin, çağdaş çoğulcu demokrasilerde hiçbir şekilde ihlali düşünülemez.
Siyasal iktidarın kötüye kullanılmaması ve özgürlükçü demokrasinin gerçekleşebilmesi için kuvvetler ayrılığı en baş koşuldur. Bağımsız yargı istiyorsak, HSYK'nın yapısı bu bakımdan çok büyük önem arz etmektedir. Arızi birtakım olaylar gerekçe gösterilmek suretiyle, kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığına ilişkin temel ilkeler göz ardı edilerek böyle birtakım düzenlemeler yapılması, hukukun üstünlüğü, hukuk devleti ilkelerini çok büyük ölçüde zedeleyecektir. Kurula yalnız yargı mensuplarından üye
seçilmelidir. Kast gibi, jüristokrasi gibi, al gülüm ver güle'fdn gözetilmesi ve çok özen gösterilmesi gerektiğini ifade eüm gibi konu ile ilgisi olmayan kavramlar, hafif düşünceler hiçbir geçerlilik taşımamaktadır. Bunlar yargıyı, özellikle de yüksek yargıyı tanımamaktan kaynaklanan boş sözlerdir. Yargı, kimsenin ne arka bahçesi, ne ön bahçesi, ne de yan bahçesidir. Olmamıştır, olmayacaktır da. Buna, her türlü olanaksızlığa karşın, onuru ile özveri ile meslek saygınlığını her şeyin üzerinde tutarak
görev yapan, Türk yargıçları, Cumhuriyet Savcıları, hiçbir zaman izin vermeyecektir. Yargı, 'adalet' demektir. 'Adalet' ise, devletin temeli, devleti oluşturan kişi ve kurumların en büyük güvencesi olduğuna göre, yargı bir toplumun en büyük değerini oluşturmaktadır ve Türk toplumu, hakimine, savcısına tanıdığı saygınlıkla, verdiği değer ile bunu en iyi şekilde ortaya koymaktadır.''


"YÜKSEK MAHKEMELER İLE YÜRÜTME ARASINDA, UZLAŞMAZLIK DAHA DA ARTARAK GENİŞLEYECEKTİR"
Yargının herkes için gerekli olduğunu vurgulayan Gerçeker, bu nedenle yargı bağımsızlığına toplumun her kesiminin sahip çıkması gerektiğini ifade etti. Gerçeker, ''Her kurumda olduğu gibi, olması hiçbir zaman istenmez ama yargıda da bireysel olarak yanlış yapanlar, hatalı davrananlar olabilir'' diyen Gerçeker, ''Yapılan usule aykırı işlemler, usulsüz iletişimin takip ve tespiti, gözetim altına alma, tutukluluk gibi temel hak ve özgürlüklerle, özel hayatın gizliliği ve adil yargılanma hakkı ile doğrudan
ilişkili konularda yapılan yanlışlar, çelişkili uygulamalar, toplum vicdanında büyük yaralar açmakta, yargıya olan güvenin sarsılmasına neden olmaktadır'' diye konuştu.
Bu durumların gündeme getirilerek, eleştirilmesinin normal olduğunu kaydeden Gerçeker, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Ancak, hiçbir zaman bir kurumun topyekun suçlanmasına, yıpratılmasına ve temel ilkelere aykırı bir biçimde yapılandırma girişimlerine gerekçe yapılmamalıdır. Yapılan yanlışlar, yargının kendi sistemi içerisinde bulunan denetim mekanizması ile mutlaka düzeltilecektir. Yeter ki yargı dışı müdahaleler, hukuk dışı engelleme girişimleri olmasın. Yargının verdiği kesinleşmiş kararlara uyulması, hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti ilkelerinin gereği olarak, Anayasal bir zorunluluktur. Beğenilmese de saygı
gösterilmesi, uygulanması gerekir. Eleştiri sınırlarını aşan, kurumsal suçlama niteliğine varan söylemlerden mutlaka kaçınılmalıdır. Toplumları güçlendirecek, daha da ileriye taşıyacak, toplumsal barış, karşılıklı anlayış, sevgi, saygı ortamı ancak bu şekilde, devleti oluşturan üç ana erkin birbirlerinin Anayasal hak, yetki ve görevlerini içselleştirmeleri bunları kabullenmeleri ile gerçekleşebilir. Yargıtay'ın bütün üyeleri, Danıştay üyelerinin büyük bir kısmı, ilk derece mahkemelerinden nitelikleri
gözetilerek seçilip gelmektedirler. Bunlar mesleklerinde kendilerini kabul ettirmiş, öne çıkmış kişilerdir. Bu üyeler, yüksek mahkemelerde, HSYK'da, ilk derece mahkemelerindeki meslektaşları adına da görev yapmaktadırlar. Yüksek mahkemeler yargının öncü kurumlarıdır. Adaletin en iyi şekilde gerçekleşmesi için içtihat birliğini sağlayacak, emsal kararları ile ilk derece mahkemelerine ışık tutacak, yol gösterecek kurumlardır. Bunu bir vesayet olarak tanımlamak, hatta bir 'iç tehdit' olarak göstermek son
derece insafsız ve yanlış bir yaklaşımdır.''
Konuşmasının büyük bir bölümünde referanduma değinen Gerçeker, kuvvetler ayrılığına, yargı bağımsızlığına aykırı kurumsal düzenlemelerle, sorunların ortadan kaldırılmasının, adalete olan güvenin sağlanmasının mümkün olmayacağını söyledi. Gerçeker, ''Yapılmak istenilen değişikliklerin Avrupa'daki çağdaş yargı bağımsızlığı anlayışına uygun olduğu düşüncesi de doğru değildir. Bu konuda yetkin olan kurumların yayımladığı birçok belgede, tavsiye raporlarında, bağımsız yargı ölçüleri, yürütmenin yargı kurulları
üzerinde etkin olmaması doğrultusundadır'' dedi.
Yapılmak istenilen değişikliklerin Avrupa bağımsız yargı kriterlerine uygun olmadığını ifade eden Gerçeker, şöyle devam etti: "Burada şunu da özellikle belirtmek gerekir ki Anayasa değişikliği paketinin, üzerinde büyük ölçüde uzlaşı bulunan diğer maddeleri ile hiç ilgisi bulunmayan yargı kurumlarının yapılarının değişikliğine ilişkin maddelerle birlikte referanduma sunulması ne Anayasa'mızdaki düzenlemenin ruhuna ve ne de çağdaş hukuk sisteminin bu konudaki değerlerine uygun düşmemektedir. Birbirleri ile
ilgisi olmayan konuların, ayrı ayrı referanduma sunulması, çağdaş Anayasal demokrasinin ve hukukun gereğidir. Bu gereklilik de ne yazık ki göz ardı edilmiştir. Ne yazık ki, nasıl 12 Eylül Anayasasının yargı bağımsızlığına aykırı hükümleri bugüne kadar hep eleştiri konusu edilmiş ise şimdi yapılan değişikliklerle bu eleştiriler daha da yoğunlaşmış biçimde sürmeye devam edecektir. Özellikle, yüksek mahkemeler ile yürütme arasında uzlaşmazlık daha da artarak genişleyecektir. Zira bu değişikliklerle Yüksek
Mahkemeler yok sayılmakta, yargı erki içerisindeki etkinlikleri yok denecek derecede azaltılmış bulunmaktadır. Oysa ki çağdaş, özgürlükçü, Anayasal demokrasiyi benimsemiş, hukukun üstünlüğünü, hukuk devleti ilkelerini özümsemiş olan ülkelerde, yüksek mahkemeler yargı erki içerisinde en üst derecede fonksiyona, yetki ve sorumluluklara sahip kurumlardır.''
Gerçeker, ilk derece mahkemeleri ile yüksek yargı kurumlarını birbirinden ayrı kurumlar gibi gösterecek bir davranış içine girmenin ve bu kurumlar arasında bir rekabet ortamı yaratmanın son derece tehlikeli ve vahim bir hata olacağını vurguladı.

'TÜRK YARGIÇLARI, SAVCILARI ONURLU İNSANLARDIR'
Yargının birlik ve bütünlüğünü, kararlı bir uygulama ortamını yok edecek davranış biçimlerini çok büyük bir üzüntü içerisinde izlediklerini kaydeden Gerçeker, ''Bu tür davranışların Türk yargısını, dolayısıyla anayasal birer güç olarak demokratik sistemlerde yer almış olan üç ana güç arasındaki dengeli işbirliğini çok olumsuz biçimde etkileyeceği göz ardı edilmemelidir. Her insanda, her meslekte olması gerektiği gibi, olduğu gibi Türk yargıçları, savcıları da onurlu insanlardır. Kimseden el açıp bir şey
talep etmek durumunda değillerdir.Yargının gereksinimi olan her şeyi, adalet terazisinin sapmaması için gerekli olan her türlü olanağı, bu yetkiyi elinde bulunduran idarenin sağlaması en temel görevidir. Ama ne yazık ki, yargı bugün Anayasal olarak eşit konumda bulunduğu yasama ve yürütmeden çok daha az olanaklara sahip durumdadır. Yüksek yargı kurumlarını önemsemezseniz, yok sayarsanız onlara görevlerini en iyi şekilde yerine getirmeleri için gerekli olanakları sağlamazsanız, hukuk gelişip, güçlenemez,
güvenli ve çabuk adalet sağlanamaz. Bütün bunları bugün için söylemiyoruz. Makamlar, görevler gelip geçicidir. Bugün biz varız yarın başkaları olacaktır. Geçmişte başkaları vardı. Ama devlet hayatı süreklidir. Gelecek kuşaklara daha iyi bir yaşam ortamı, daha güvenli bir yargı sistemi, daha güzel şeyler bırakmalıyız. Bu bizim en büyük zenginliğimiz, gurur kaynağımız olacaktır. Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün gösterdiği ilkeler doğrultusunda kurulan Cumhuriyetimizin, özgürlükçü demokrasinin,
demokratik hak ve özgürlüklerin, toplumun tüm bireyleri için gelişip güçlenmesi ancak hukuk devleti, hukukun üstünlüğü ilkelerinin bağımsız yargı temelinde bütün kurum ve kuralları ile hayata geçirilmesi suretiyle mümkün olabilir'' diye konuştu.
Yargılama birliğinin, güçlü yargının vazgeçilmez bir ilkesi olduğunu belirten Gerçeker, ''Bu birliğin sağlandığı ülkelerde güçlü yargıya, güçlü devlet ve bireye, güçlü demokrasiye ulaşılmış, hukukun üstünlüğü ilkesi yaşama geçirilebilmiştir. Mevzuatımızda bu ilkeden sapmanın en önemli örneğini Yüce Divan müessesesi oluşturmaktadır'' dedi.
Yargıtay'ın baktığı davaların niteliklerinin ve sayılarının, Yargıtay üyelerinin yetişme biçimlerinin dikkate alınması gerektiğini ifade eden Geçeker, ''Yüce Divan görevinin, yargılama birliğinin bir gereği olarak, yargılanacak kişiler bakımından oluşturacağı hukuksal güvence de dikkate alınmak suretiyle Yargıtay'a verilmesi zorunlu hale gelmiştir ve doğru olan da budur'' şeklinde konuştu.
Anayasa Mahkemesi'nin kuruluş amacının Anayasa yargısı olduğuna işaret eden Gerçeker, Anayasa Mahkemesi'nin işlevinin de Anayasa yargısı ile sınırlı olması gerektiğini kaydetti. Gerçeker, ''Yüce Divan yetkisinin daha önce Anayasa Mahkemesi'ne verilmiş olması, yanlışlığın sürdürülmesine gerekçe olamaz. Bu düzenleme hukuk devleti ilkelerine uygun düşmemektedir'' ifadelerini kullandı.
Anayasa değişikliğiyle Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkı getirilmek istendiğini anımsatan Gerçeker, bunun bazı sakıncaları olacağını öne sürdü. Gerçeker, ''Bu yetki ile yüksek mahkemelerden verilen kararların değiştirilmesi ya da ortadan kaldırılması gibi bir sonuç ortaya çıkacaktır.
Hiçbir yüksek mahkeme diğerinin kararını ortadan kaldıramaz, değiştiremez ve kararı uygulanamaz hale getiremez. Yüksek mahkemelerin denkliği esastır. Bu denkliğin bozulması yargıda kaos yaratır, yüksek mahkemelerin çatışması sonucunu doğurur. Yarar yerine zarar getirir. Bireysel başvuru hakkı demokrasinin, temel insan hak ve özgürlüklerinin temel öğesi olarak gösterilmekte ise de Avrupa Birliği üyesi olan ve olmayan pek çok ülkede Anayasa Mahkemesi olmadığı gibi, Anayasa Mahkemesi olan pek çok ülkede
bireysel başvuru hakkı da bulunmamaktadır. Bireysel başvuru hakkının, hukukun temel ilkelerinden olan 'kesin hüküm' kavramı ile de hiçbir şekilde bağdaşamayacağı ortadadır. Bu hakkın tanınması dava açılmasını özendirecek ve teşvik edecektir. Davayı kaybeden herkes bir de bu yolu deneyecektir'' dedi.
Öte yandan internete düşen ses kaydında 'Hayır için Öcalan'a ihtiyaç var' dediği iddia edilen Yargıtay üyesi Hamdi Yaver Aktan, basının ilgisinden rahatsız olunca törenden ayrılmak zorunda kaldı.
Ana Sayfa
Manşetler
Video
Yenile