Genetik mühendislerinin 1970'li yılların başında çeşitli teknikler kullanarak organizmaları kalıtımsal olarak değişikliğe uğratması, dünyada olduğu gibi Türkiye'de de yoğun şekilde tartışılıyor. Bilim insanları, organizmaların genetiğinde yaptıkları değişikliklerle tarımsal ürünlerin verimini artırabiliyor, zararlılardan etkilenmeyen bitki türlerini geliştirebiliyor. Bu yöntemle sağlık alanında kişiye özel ilaç ve tedavi yöntemleri geliştirilebilirken, et tüketimi için yetiştirilen bazı hayvan türlerinin daha hızlı büyümeleri de sağlanabiliyor.
GDO konusunda bilim insanlarının bir kısmı olumlu görüş bildirirken, çevrecilerin başını çektiği bir grup ise organizmaların genetiğinin değiştirilmesine şiddetle karşı çıkıyor. Karşıt görüştekiler, GDO'lu bitkilerin doğal yaşama zarar verebileceğini, böylece besin döngüsünü sona erdirebileceğini savunuyor.
Kimyasal ilaçlara dayanıklı bitkilerin bir sonraki yıl da çıkabileceğine ve bu türlerin kültürel olarak kontrolünün zor olacağına dikkati çeken GDO karşıtları, böcek türlerinin de GDO'lu ürünlere karşı bağışıklık kazanabileceğinin altını çiziyor.
GDO karşıtları, organizmaların genetiğini değiştirecek teknolojinin ileriki yıllarda insanlığın karşısına bir "kitle imha silahı" olarak çıkabilme ihtimaline de dikkati çekiyor.
-"Koparılan gürültü kadar tehlike yok"-
Dünya GDO konusunda olumlu ve olumsuz görüşlerle ikiye ayrılırken, bir dönem ABD'deki Nebraska-Lincoln Üniversitesinde de görev yapan Doç. Dr. Mutlu, GDO'nun "medyada koparılan gürültü kadar tehlike olmadığı" görüşünde.
AA muhabirine İçel'de GDO'lu pirinç ithal ettikleri öne sürülen firmalara yönelik operasyonun ardından çıkan tartışmaları değerlendiren Mutlu, GDO'nun sanıldığı kadar tehlikeli olmadığını savunarak, "Şimdiye kadar GDO'nun öldürdüğü bir insan veya hayvan rapor edilmemiş, bilimsel olarak böyle bir şey yok" diye konuştu.
Doç. Dr. Mutlu, GDO'nun girdi maliyetlerini düşürerek ülkelere rekabet şansı oluşturduğunu savundu. Pamuğu örnek gösteren Mutlu, Türkiye'nin bir tekstil ülkesi olmasına rağmen pamuk fiyatlarında dünyayla rekabet edemeyecek noktaya geldiğine işaret etti. ABD'de üretilen GDO'lu pamuğun çevresinde yabancı otların üremesine izin vermediğini, aynı zamanda toprağın mikroorganizma yapısını bozmadan ve erozyona sebep olmadan hasat imkanı tanıdığını anlatan Mutlu, bu sayede girdi maliyetlerinin düşürüldüğünü söyledi.
Mutlu, "GDO'nun zararlı olduğu tartışmaları yerine insanlara erozyonun ne kadar azaldığını, ürünlerde ne kadar az ilaç kalıntısı olduğunu anlatsınlar. Yemediğimiz, sadece lifini kullandığımız bir pamukta GDO'nun ne gibi bir zararı olabilir" dedi.
GDO'nun kimyasal ilaç kullanımının da önüne geçtiğinin altını çizen Mutlu, kimyasal ilaçların kanser yaptığının kesin olarak bilindiğini ancak GDO'da halen "kanser yapabilme ihtimalinden" söz edildiğini vurguladı.
Mutlu, "GDO'nun kanser yaptığına dair ispatlanmış hiçbir bilimsel çalışma yok. Oraya koyduğunuz bir gen sizi kanser yapmaz" görüşünü savundu.
-"Gen kaçışı olmaz"-
Mutlu, dünya çapındaki GDO karşıtlarının en fazla "Doğaya gen kaçışı olur, çevre kirlenir" savını öne sürdüklerini belirterek, şöyle konuştu:
"Soyaya koyduğunuz gen pamuğa, pamuğa koyduğunuz gen turunçgile kaçmaz. GDO'lu pamuğun yanında organik portakal yetiştirebilirsiniz. Çünkü ilaç atmak zorunda kalmazsınız, o ürünü organik yetiştirme imkanınız olur. Bir türden diğer türe gen kaçışı olmaz. Öyle acayip sorular soruyorlar ki bu işin karar mekanizmasında olan insanlar, 'Gıda zincirine karışmışsa biz yemişsek bize geçer mi bu GDO' diye. Ben de dedim. Öyle bir şey yok. Yediğimiz her şey DNA, her şey gen. Bir domates yediğinizde 30 bin gen yiyorsunuz. Yediğimiz şeylerden gen geçseydi insanlıktan çıkardık, lahana yiyen lahanaya, portakal yiyen portakala benzerdi."
Yayıncı: Hızır Hacısalihoğlu
Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarımsal Biyoteknoloji Bölümü Başkanı Doç. Dr. Mutlu Açıklaması
Güç Gönel - Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarımsal Biyoteknoloji Bölümü Başkanı Doç. Dr. Nedim Mutlu, genetiği değiştirilmiş organizmaların sanıldığı kadar tehlikeli olmadığını savunarak, "Yediğimiz her şey DNA, her şey gen. Bir domates yediğinizde 30 bin gen yiyorsunuz. Yediğimiz şeylerden gen geçseydi insanlıktan çıkardık, lahana yiyen lahanaya, portakal yiyen portakala benzerdi" dedi.