Altan'ın cevap bekleyen soruları...

Taraf Gazetesi yazarı Ahmet Altan, Heron'ları düşürmek isteyen TSK personelinin nasıl terfi ettirildiğini ve üç yıl boyunca neden bir soruşturma açılmadığını sordu...

İşte Ahmet Altan'ın o yazısı...

Sorulardan korkan insanlara güvenmem ben.

Sakladığı bir “gerçek” yoksa hiç kimse sorudan korkmaz.

Saklayacak bir şeyi olmayan adam net konuşur, açık konuşur, kimseyi tehdit etmez, edepsizliğe sapmaz.

Sorunun cevabını söyler.

Biz, ordunun içindeki darbe planlarını, fişlemeleri, lahikaları açıkladığımızda Dağlıca ve Aktütün baskınlarındaki “gariplikleri” sorguladığımızda, generaller bizim sorular sormamıza engel olmak için televizyonlara çıkarak bizi tehdit etmişlerdi.

Bizi yalanlamak için yalan söylemişlerdi, bizim “orduya karşı psikolojik savaş yürüttüğümüzü” iddia etmişlerdi.

Biz sorulardan vazgeçmedik.

“Koskoca generalleri”, “dağlarda savaşan kahramanları”, “şanlı orduyu” savunmak için çok insan harekete geçti, onları aklamak için bizi suçladılar, yalan söylediler, “hain” olduğumuzu, “AKP yandaşı olduğumuzu” yazdılar, tehdit ettiler, “sen kimsin ki generallere dil uzatıyorsun” dediler ve sonunda niye böyle davrandıkları, neleri saklamaya çabaladıkları ortaya çıktı.

Şimdi Bugün gazetesinin günyüzüne çıkardığı bir “Heron skandalı” var.

Bir üsteğmen pilotun, bir yarbayla bir tuğamirali aradığı, “PKK’lıları korumak için Heron uçağının düşürülmesini istediği” saptanmış, telefon konuşmaları kayda geçmiş, üsteğmenle konuşan yarbayın “Ergenekon sanığı” olduğu belirlenmiş.

Bu, basit, sıradan bir olay değil.

Olaya adı karışan üç subay da daha sonra terfi etmişler, önemli görevlere getirilmişler.

Üstelik olaydan herkes haberdar, bugün Genelkurmay Başkanı olan orgeneral de olayın doğruluğunu, mahkemeye intikal ettiğini kabul ediyor.

Bu olayda çeşitli sorular var.

O üsteğmen kimi korumaya çalışıyordu?

PKK’lıları mı, PKK’lı kılığına girmiş askerleri mi?

O üsteğmenin korumaya uğraştığı adamlar ne yapmak istiyordu?

Görevleri neydi?

Nereye gidiyorlardı?

Olay ortaya çıktığı halde o subaylara dokunulmadığına göre ordunun içindeki “yüksek rütbelilerin” bu olaydan haberi vardı, demek ki bu ordunun ya da ordunun içindeki bir grubun belirlediği bir stratejinin bir parçasıydı.

O strateji neydi?

Bu soruların cevabını bulup gerçeği ortaya çıkardığımızda bilmediğimiz birçok karanlık olayın içyüzünü de kavrayacağız.

Neden bir türlü barışa ulaşamadığımızı, neden sürekli insanların öldüğünü, neden demokratik bir çözüme kavuşamadığımızı da anlayacağız.

Biz bu soruları orduya sorarken dün PKK’nın yöneticilerinden biri bu soruların sorulmasını engellemek isteyerek ortaya çıktı, ordunun içindeki bir olayı ordunun kendisinden bile daha fazla sahiplendi, Genelkurmay Başkanı olayın “doğruluğunu” itiraf ederken PKK’lı yönetici “böyle bir olay yoktur, bu yalandır” dedi.

PKK’lı yönetici neden Genelkurmay’ı ilgilendiren bir skandalda Genelkurmay’ı bukadar savunmaya çalışıyor ve savunma çabasını, bizi “psikolojik savaş yapmakla” suçlayacak noktalara vardırıyor?

Neden bu PKK’lı yönetici, “acaba askerler PKK’lı kılığına girerek bizim üstümüze yıkacakları bir suç mu işlemeye hazırlanıyordu” diye sormuyor?

Askerlerin böyle bir şey yapmayacağından nasıl bu kadar emin oluyor?

Niye “gerçek” olduğu apaçık ortada olan bir olayın “yalan” olduğunu iddia ediyor?

Neden olayı yalanlayarak “yalan” söylüyor?

PKK bu olaya neden böylesine paldır küldür giriyor, neden durduk yerde “şaibeli” bir olayın parçası haline getiriyor kendisini, niye böyle telaşlı?

Biz, Güneydoğu’daki bir türlü bitmeyen, bitirilmeyen savaşla ilgili soruları Genelkurmay’a sorarken araya PKK girip “bu soruları sormayın” diye bize saldırıyor.

Bu, biraz tuhaf değil mi?

Orduya sorular sorduğumuzda Türklerin bir kısmından epey küfür yemiştik, şimdi PKK’ya soru sorunca Kürtlerin bir kısmından da küfrü yiyeceğiz, çünkü onların kafalarında “silahlılar” kutsaldır ve onlara soru sorulmaz.

Bu, yanlış bir inançtır.

Herkese soru sorulur ve herkese sorulmalıdır.

Sadece köleler soru sormaz.

Ve “köle” olmayı kabullendiğinizde “efendinizin” kim olduğu hiç önemli değildir, o her zaman “efendi”, soru sormadığınız sürece siz de her zaman “köle” olursunuz.

Siz, şu ya da bu “efendiden” birini seçme özgürlüğüne sahip olmayı “özgürlük” sanan bir köle olmak istiyor musunuz?

İstemiyorsanız soru sorun.

Özgürlük sorulardadır.

Ahmet Altan TARAF
Ana Sayfa
Manşetler
Video
Yenile