Anadolu Parsı, Hazar Kaplanı Yok Oldu, Alageyik, Orfoz Yok Olmasın

Emel Soy - WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı), bir zamanlar Anadolu topraklarında yaşayan Anadolu parsı, Hazar kaplanı gibi nesli tükenen pek çok türün akıbetinin alageyik, deniz kaplumbağası gibi yüzlerce hayvanın, bitki türlerinin de başına gelmemesi için ``Türkiye`nin Canı`` başlıklı hibe programını başlattı.

WWF-Türkiye`nin biyolojik çeşitliliği içinde yer alan tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olan canlı ve bitki türlerini korumak amacıyla başlattığı ``Türkiye`nin Canı Hibe Programı`` kapsamında, bu konuda proje üreten yerel sivil toplum kuruluşlarına hibe verecek.WWF Türkiye`nin, ``Anadolu`nun doğal mirası`` olarak nitelediği biyolojik çeşitliliğin korunması için yerel sivil toplum kuruluşlarının projelerini desteklemek amacıyla oluşturduğu hibe programına başvurular alınmaya başlandı.Sürekli hale getirilecek bağış kampanyası ve hibe programına ilişkin AA muhabirine bilgi veren WWF Türkiye Genel Müdürü Tolga Baştak, Türkiye`nin zengin biyolojik çeşitliliğini korumak için ``biyo çeşitlilik yılı`` olan 2010 yılında ``Türkiye`nin Canı`` başlıklı bağış kampanyasını başlattıklarını anlattı.Kampanya kapsamında mümkün olduğu kadar çok kişi ve kurumdan destek almaya çalıştıklarını belirten Baştak, ``Biz, yaptığımız bütün çalışmalarda en çok yereldeki kişilerin olaya sahip çıkmasıyla bir sonuca varıldığını gördük. Çalışmanın devamlılığını sağlayacak olan o yörede yaşayanlar, onların çalışmaları sahiplenmeleri. Bağış kampanyası olarak düşünülen projenin ikinci adımı, `biz bu çalışmaları yerel sivil toplum kuruluşlarıyla yapalım` noktasına getirdi bizi`` diye konuştu.Baştak, Türkiye`nin birçok yöresinde kendi yörelerine sahip çıkan, o yöredeki doğal hayatı ve çeşitliliği korumak için uğraş veren, ama ciddi finansal sıkıntıları olan sivil toplum kuruluşları bulunduğunu vurguladı.Türkiye`nin biyolojik çeşitlilik açısından inanılmaz bir zenginliğe sahip olduğunun altını çizen Baştak, şöyle devam etti: ``Ancak Dünya Doğayı Koruma Birliğinin (IUCN) Kırmızı Listesi`nde Türkiye`de tehlike altında olan 134 tane tür ve alt tür var. Maalesef tahribat da çok fazla. Bunların korunması için daha fazla ne yapabiliriz, düşüncesiyle olan bir kampanya aslında. Bir sürü türümüzü kaybettik. Kaybolanları geri getirmemiz mümkün değil, fakat tehlike altında olanları en azından koruyabilmemiz çok önemli.Baktığımız zaman 132 tane memeli türü, 456 tane kuş türü, 10 bin tane bitki türü, 125 tane sürüngen ve çift yaşamlı, 364 kelebek ve 405 balık türü var. Türkiye gerçekten çok çok zengin, ama aslan, Anadolu parsı, Hazar kaplanı gibi türler yok oldu, yakalı toy, İran alageyiği, Türkiye`de yaşayan kedigillerden vaşak, karakulak gibi türler, deniz kaplumbağaları, orfoz balığı şu anda tehlike altında. Bunları örneklendirmek fazlasıyla mümkün maalesef.`` -Türler neden yok oluyor?- Türlerin yok olmasında ya da tehlikeye girmesinde en önemli nedenlerin başında bu türlerin doğal alanlarının yok edilmesinin geldiğine işaret eden Tolga Baştak, ``Bilinçsiz avcılığı da nedenlerin içine koyabilirsiniz. İnsanların bu türlere gereken önemi vermemesi, gereken saygıyı göstermemesi de işin bir tarafı`` dedi.Türkiye`nin büyüyen, ekonomisi gelişen bir ülke olduğunu hatırlatan Baştak, ``Büyürken, gelişirken, kendi sahip olduğumuz değerleri tüketmeden, yok etmeden büyümemiz lazım. Kalkınma çok önemli bunu bir doğa kuruluşu olarak da asla yadsımıyoruz. Fakat bunu yaparken, gerçekten en önemli kriter kaynaklarımıza sahip çıkmak. Biz maalesef sahip olduğumuz kaynakları hızlı tüketiyoruz. Sulak alanlarımızın yarısı son 40 sene içinde tüketildi`` şeklinde konuştu.Baştak, sürdürülebilir kalkınmanın önemine dikkat çekerek, kaynaklar bilinçsiz bir şekilde tüketilirse, ileride kullanılacak kaynağın zaten kalmayacağını anlattı.``Sürdürülebilirlik kavramını kalkınmanın ve yaşam tarzımızın içine yerleştirerek de kalkınmak mümkün`` diyen Baştak, türlerin korunması için öncelikle insanlarda bu konuda bilinç yaratmaya önem verdiklerini vurguladı.Dünyadaki tüm insanların ve canlıların, dünyanın kaynaklarıyla sınırlı bir tüketim alışkanlığının olması gerektiğini anlatan Tolga Baştak, şöyle devam etti: ``Tek bir dünyamız var ve bu dünyanın kendini bir yenileme kapasitesi var. Bu kapasitenin ötesinde tüketirsek, bir süre sonra dünyanın kaynaklarını tüketmeye başlıyoruz. Sağlık sorunlarından, gıdada karşılaşılan problemlerden, susuzluktan, enerji problemlerinden, aklınıza gelebilecek insan hayatını etkileyen her unsur, doğal kaynakların bilinçsiz tüketimiyle alakalı.`` -Nükleer Santraller- İklim değişikliğinin gündemde olduğunu da hatırlatan Baştak, ``İklim değişiklikleri bugüne kadar dünya var olduğu sürece hep yaşandı, ama ilk defa insan kaynaklı. Karbon emisyonlarının atmosferi ısıtması sonucu yaşanabilecek kuraklıktan, gıda tehlikesinden, susuzluktan, belli bölgelerdeki kuraklıktan, belli bölgelerde denizlerin yükselmesine varacak kadar birçok yerin sular altında kalmasından bahsediyoruz`` dedi.Türkiye`nin enerji ihtiyacını karşılamak için nükleer santral kurma yoluna da gittiğini, fakat bunun çok tehlikeli bir yol olduğunu söyleyen Baştak, ``Nükleer santrallere bizim ihtiyacımız yok. Nükleer santralden üretilecek enerjiye karbon emisyonu üretmeyen temiz enerji deniyor. Fakat o kadar büyük bir tehlike barındırıyor ki gerek nükleer atıklarıyla, gerek işletimiyle, kullanılan malzemeler ve ham maddeyle. Türkiye`nin buna ihtiyacı yok. Türkiye`de biz güneş enerjisine, rüzgar enerjisine yöneldiğimiz sürece, ihtiyacının çok daha fazlasını elde edecek enerji üretme kapasitesi var`` diye konuştu

-İklim Değişikliği- Çevre sorunları, iklim değişikliği ve doğal kaynakların tükenmesinden sanayinin sorumlu tutulduğunu anlatan WWF Türkiye Genel Müdürü Baştak, sözlerini şöyle tamamladı: ``Hayatımızda alacağımız çok ufak kararlarla, yapacağımız çok ufak değişiklerle önce birey olarak, daha sonra ekonomiler, sanayiler, ülkeler olarak baktığınızda çok daha farklı yerlere gidebiliriz. Çevreyle ilgili hep sanayi suçlanmıştır, mutlaka suçlanacak tarafları vardır, ama bugün doğayla uyum içinde faaliyet göstermeye çalışan kurumlar da var, bunu da göz ardı etmememiz gerekiyor. Onları bir tarafta düşman ilan etmeyip, onlarla beraber, onların verdiği tahribatı en aza indirerek bir sonuca ulaşmak gerek. Herkes bu işin içinde bir paya sahip. Kimseyi bir kenara iterek bir sonuca ulaşmak mümkün değil, sürecin içine katılması lazım. Karar alan mekanizmalara da sanayiye de özellikle bireylere çok önemli roller düşüyor.Türk insanı kendini sanki iklim değişikliği, çevre kirliliği konseptinin dışındaymış gibi görüyordu uzunca süre. Fakat yavaş yavaş görülüyor ki Türkiye aslında iklim değişikliğinden en çok etkilenecek ülkelerin bir tanesi. Türkiye`nin, en kaba haliyle anlatırsak, Edirne`den Hakkari`ye bir çizgi çektiğiniz zaman özellikle Akdeniz Bölgesi, İç Anadolu`da yükselen sıcaklıklar var, kuraklık var. Sulak alanların kuruması sorunu yaşanacak. İç Anadolu`da, Türkiye`nin tarım topraklarında yer altı suları kayboluyor. Öte tarafta yağış alan yerleri seller götürüyor. Aslında Türkiye iklim değişikliğini zaten yaşıyor, ama fark etmiyoruz. Evet yazı yine yaşıyoruz, kış yine geliyor tabii ki bunlar bir anda felaket senaryosu gibi bir günde olabilecek şeyler değil, ama uzun bir süreç bizi buraya getirdi. Şu anda çok dikkat edilmesi gereken bir noktadayız.`` -Son başvuru tarihi 18 Kasım- ``Türkiye`nin Canı Hibe Programı``, Türkiye`nin biyolojik çeşitliliğini korumak için fon oluşturmak amacıyla başlatılan ve 1001 kişi ile kurumdan 1001`er lira toplanması hedeflenen ``Türkiye`nin Canı`` başlıklı bağış kampanyasından elde edilen bağışlarla finanse edilecek.Son başvuru tarihi 18 Kasım olan hibe programı için gelen projelerin değerlendirilmesinin ardından, hibe verilecek projeleri hazırlayanlara proje uygulama eğitimi verilecek. Projelerin yürütülmesi aşaması ise 2012 yılı Şubat ayından itibaren başlayacak.(SOY-DÜR-SBR)
Ana Sayfa
Manşetler
Video
Yenile