ANALİZ – ABD-Çin Hattında Sıkışan İsrail Dış Politikası

ABD’nin Çin yatırımlarına karşı en büyük mücadeleyi verdiği devletlerden biri de İsrail. Çin’in finansal alandaki cömert adımları pek çok yönden İsrail kamuoyunda tartışıladursun, bu adımlar ABD’nin bölgesel çıkarlarını korumasını da zorlaştırıyor İsrail ordusunun denizaltı birlikleriyle birlikte ABD’nin 6. Filo’suna da üslük yapan Hayfa limanının ticari bölümünün Çinli firmanın kontrolüne geçecek olması, Pentagon’u bir hayli huzursuz etmiş durumda Bilhassa 2018’in sonu ila 2019’un Ocak ayında yayımlanmaya başlayan “itiraf” haberleri, ismi açıklanmayan İsrailli ulaştırma bakanlığı ve istihbarat yetkililerinin ağzından, Hayfa limanı ihalesinin bir hata olduğunun belirten ifadelerle şekilleniyor İsrail’deki yabancı yatırımların kontrol altına alınabilmesi yönündeki ilk adım ise geçtiğimiz haftalarda zaten atılmış vaziyette: Kırk milyon dolarlık yeni havaalanı altyapı ihalesine Çinli ve Türk firmaların katılmasının engellenmesi, İsrail’in politik sebeplerden ötürü yeni bir korumacı tutum içinde bulunacağının en büyük delili Türkiyeİsrail ilişkilerinin mevcut durumu ve Çinli firmaların İsrail’deki ticari faaliyetlerindeki büyümenin yeni bir çekince unsuru olarak ortaya çıkması, ayrıca bu gelişmelerin Bolton’ın ziyaretinin ardından peş peşe yaşanması, üzerinde uzunca düşünmeye değecek hadiseler İsrailÇin ilişkileri bilhassa Yahudi stratejistler tarafından pek çok yönden bir fırsat olarak görülse de, ABD’nin uzun soluklu müttefikliği, İsrail’in Uzak Asya’da istikrarlı bir ortaklık kurmasına müsaade etmeyecektir

İSTANBUL -SELİM HAN YENİACUN- Çin’in “Kuşak ve Yol Girişimi” son yıllarda adından fazlaca söz ettiren, eski ve yeni dünyanın pek çok aktörünü menfi yahut müspet şekilde etkileyen küresel bir dinamizm kaynağı oldu. Akademik çalışmalar, siyasal analizler ve ekonomik veriler bu girişimin akıbeti hakkında pek çok senaryoyu uluslararası kamuoyuna sunarken, girişimin temas ettiği ülkelere sağlanan ekonomik destek paketleri ve mega projeler de Çin’in kendi yükselişini “barışçıl kalkınma” şeklinde tanımlamasına meşruiyet kazandırıyor.

Öte yandan, küresel siyasette süper güç olma ile mevcut pozisyonu muhafaza etme arzuları arasındaki rekabet her geçen gün daha da alevleniyor. ABD başta olmak üzere batılı devletlerin dış politika kurmaylarının (Çinli mevkidaşlarının aksine) “borç tuzağı” ve “yeni bir küresel hegemonya” olarak bahsettiği bu girişimin, uluslararası siyasette pek çok kökten değişimin kapısını aralayacağı muhakkak. Çin devlet başkanı Şi Cinping, Kuşak ve Yol Girişimi’nin asıl gayesinden bahsederken projenin “herhangi bir politik amaca değil, aksine yeni ve taraf olan her devletin küresel ekonomideki payının artmasına hizmet için” ortaya konulduğunu belirtmiş olsa da, Çin’in politik menfaatlerini bir kenara bırakırsak, bu süreçte üçüncü devletlerin “yeni İpek Yolu” jeopolitiğindeki konumunu tekrar gözden geçirmesi ya da Çin’in bu coğrafyalardaki faaliyetlerine karşı hamlelere girişmesi kaçınılmaz olacaktır.

Bağımsız yatırımlarda ya da yeni İpek Yolu jeopolitiğini oluşturma adına yapılan hamlelerde, Çin’in Afrika’ya ve Orta Asya’ya yapmış olduğu yatırımların tersine işlemesi, yahut başka devletler tarafından bloke edilmesi pek de mümkün görünmüyor. Buna rağmen, önümüzdeki elli yıl boyunca devletlerarası çıkar çatışmalarının yaşanacağı ve pay sahibi unsurların yapacakları ittifakların “yap-boz” misali yenileneceği Akdeniz-Kızıldeniz aksındaki Çin yatırımları, ABD tarafından çok ciddi şekilde eleştiriliyor. Eleştirilerin ötesinde ABD, bölgede müttefiki olan devletlerin Çin ile ekonomik işbirliklerini arttırmasına karşı somut politik hamleler geliştirmeye çalışıyor. Bu minvalde, ABD’nin Çin yatırımlarına karşı en büyük mücadeleyi verdiği devletlerden biri de İsrail.

Doğu Akdeniz’deki doğal gaz rezervlerinin yanı sıra Doğu Avrupa- Doğu Akdeniz- Kızıldeniz hattında stratejik bir aktarma durağı vazifesi görebilecek doğal sınırlara sahip bu devlet, Pasifik’in doğu ve batı yakasındaki iki süper gücün satranç tahtasına dönmüş durumda. İsrail ise bu durumu bir yandan “mali olarak en kârlı şekilde nasıl devam ettiririm” diye düşünürken diğer yandan organik müttefiki ABD’yi teskin etmenin yollarını arıyor. Otuz yıla yaklaşan Çin-İsrail ilişkilerinin ekonomik boyutu genel olarak ABD etkisinden uzak bir seyir izlese de, askeri stratejik teknolojilerin aktarımı ve Çin’in son dönemdeki uzun vadeli yatırımları, Amerikan siyasetinin öncelikli müdahale alanları oldu.

Çin’in Kızıldeniz- Akdeniz hattını birbirine bağlama hamlesinde stratejik bir öneme sahip olan İsrail, pek çok Çinli firmanın yatırım yaptığı bir pazar konumuna gelmiş durumda. Bu firmaların özellikle demiryolu ve deniz taşımacılığı alanlarındaki yatırımları küresel ölçekte ses getirdi. Örneğin, Şanghay Uluslararası Liman İşletmeleri Grubu’nun (SIPG) Hayfa limanının ticari faaliyetlerini 2021 yılından itibaren tamamen kendi bünyesinde idare edecek olması, Çin açısından Doğu Akdeniz’deki kazanımlar zincirinin en değerli parçalarından biri. İki milyar dolarlık yatırım ve Hayfa körfezinin tamamının devasa bir limana dönüştürülmesi karşılığında kurumun işletmesini 25 yıllığına devralacak olan firma, Çin’in Kuşak ve Yol Girişiminin İsrail’deki en somut adımını halihazırda atmış vaziyette. Hayfa limanının SIPG tarafından işletilmeye başlanmasıyla birlikte, Yunanistan’ın Pire limanıyla kurulacak Doğu Akdeniz ticaret rotasının idaresi, Hayfa ve Aşdot bağlantısıyla Eliyat’a kadar uzanacak demiryolu sayesinde Doğu Akdeniz ticaretinin Kızıldeniz’e, Süveyş’e oranla daha hızlı bir şekilde aktarılmasını sağlayacak. Bu da Çin’in kaynak tedarikini çeşitlendirirken ürün arzının daha dinamik bir banda oturmasına vesile olacaktır. Tel Aviv hafif raylı sistemi, Tel Aviv-Kudüs hızlandırılmış tren hattı ve Kızıldeniz- Ölüdeniz Temiz Su Projesi (Red-Dead) gibi prestij projelerine de alt yapı desteği veren Çin’in finansal alandaki cömert adımları pek çok yönden İsrail kamuoyunda tartışıladursun, bu adımlar ABD’nin bölgesel çıkarlarını korumasını da zorlaştırıyor.

Askeri kısmında İsrail ordusunun denizaltı birlikleriyle birlikte ABD’nin 6. Filo’suna da üslük yapan Hayfa limanının ticari bölümünün Çinli firmanın kontrolüne geçecek olması, Pentagon’u bir hayli huzursuz etmiş durumda. Jerusalem Post’un konuyla ilgili haberine göre, 6. Filo komutanı Kyle Raines konuyla ilgili 2012 sonrasına dair spekülatif yorumlar yapmak istemediğini açıklasa da, ismi belirtilmeyen pek çok ordu içi kaynağa göre, bu anlaşmanın yürürlüğe girmesi halinde ABD donanması Hayfa limanına bir daha uğramayacak. İsrail kamuoyundaki tartışmalara ilaveten Ynet, Times of Israel, Jerusalem Post gibi haber mecraları, “ismini vermek istemeyen bir devlet görevlisinin açıklaması” şeklinde sundukları malumatları ileten haberlerle dolu. Bilhassa 2018’in sonu ila 2019’un Ocak ayında yayımlanmaya başlayan “itiraf” haberleri, ismi açıklanmayan İsrailli ulaştırma bakanlığı ve istihbarat yetkililerinin ağzından, Hayfa limanı ihalesinin bir hata olduğunun belirten ifadelerle şekilleniyor. ABD Başkanı Donald Trump’ın Milli Güvenlik Danışmanı John Bolton’ın İsrail seyahati sırasında yaptığı “Hayfa limanının Çin’e istihbarat sağlamak için kullanılabileceği” vurgusunun, İsrail basınında çıkan kaynağı gizli haberlerle aynı zamanlara denk gelmesi de manidar.

Geçtiğimiz ayın başlarında, Çin’in İsrail’deki yatırımlarının giderek büyümesine karşı çekincesini dile getiren önemli bir ses daha ortaya çıktı: İsrail iç istihbaratı Şabak’ın (Şin-Bet) başındaki isim olan Nadav Argaman’ın arka arkaya yapmış olduğu iki açıklama, Çin yatırımları hakkında İsrail devletinin şimdiye kadarki en yüksek makamından gelen tenkit olarak kayıtlara geçti. İsrail’in yaklaşan genel seçimlerine yönelik siber bir saldırı yapılacağına ilişkin açıklamayla aynı minvalde değerlendirilmese de, Argaman’ın yabancı yatırımların kontrol altına alınması ve bu yatırımlar aracılığıyla karşı-istihbarat elde edilmesinin önlenmesi meselesini aynı anda dile getirmesi, kafalarda pek çok soru işareti oluşturdu. Rusya’nın ABD seçimlerine müdahil olduğu iddiaları hâlâ tazeliğini korurken, İsrail istihbaratının bu açıklamayla kastettiği ülkeyi muğlak bırakması da “Çin yatırımlarına karşı olası bir devlet müdahalesine zemin mi hazırlanıyor?” sorusunu tetikledi.

İsrail’deki yabancı yatırımların kontrol altına alınabilmesi yönündeki ilk adım ise geçtiğimiz haftalarda zaten atılmış vaziyette. Kırk milyon dolarlık yeni havaalanı altyapı ihalesine Çinli ve Türk firmaların katılmasının engellenmesi, İsrail’in politik sebeplerden ötürü yeni bir korumacı tutum içinde bulunacağının en büyük delili. Türkiye-İsrail ilişkilerinin mevcut durumu ve Çinli firmaların İsrail’deki ticari faaliyetlerindeki büyümenin yeni bir çekince unsuru olarak ortaya çıkması, ayrıca bu gelişmelerin Bolton’ın ziyaretinin ardından peş peşe yaşanması, üzerinde uzunca düşünmeye değecek hadiseler. İsrail-Çin ilişkileri bilhassa Yahudi stratejistler tarafından pek çok yönden bir fırsat olarak görülse de, ABD’nin uzun soluklu müttefikliği, İsrail’in Uzak Asya’da istikrarlı bir ortaklık kurmasına müsaade etmeyecektir.

[Yüksek lisansını Kudüs İbrani Üniversitesi İsrail Çalışmaları bölümünde tamamlayan Selim Han Yeniacun Şanghay Üniversitesi Küresel Yönetişim Araştırma Merkezi’nde araştırma görevlisi olarak çalışmaktadır]

Ana Sayfa
Manşetler
Video
Yenile