ANALİZ - ABD İle 40 Yıldır Kavga Eden İran'da Halkın Gündemi Ekonomi

Yeniden ABD yaptırımlarına maruz kalan İran'da, son yılların en büyük ekonomik krizi yaşanıyor Washington yönetimi ile Tahran arasında yeniden müzakere ya da Tahran yönetiminin “masa seçeneğinin” kaçınılmaz olacağı belirtiliyor ABD yaptırımlarının günlük yaşamlarını direkt etkilediği ve hayat pahalılığı ile baş etmeye çalışan İran halkı ise şimdiye kadar yaşanan en ağır ekonomik krizden çıkmanın tek yolunu, yeniden müzakere masasına oturmakta görüyor Ancak bu hiç de kolay değil. Tahran siyasetindeki bölünmüşlük buna engel olabilir. Muhafazakar kanat, nükleer anlaşmadan bir an önce çıkılmasını isterken Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, böyle bir durumda AB ülkeleri başta olmak üzere dünyadaki diğer aktörlerin de kendilerine yaptırım uygulayacağını belirtiyor. Ruhani ve ekibi, daha yapıcı adımlar atmak istiyor İran yönetimi, ekonomik krizden bunalan halka yönelik daha fazla baskı oluşmaması için Tahran sokaklarında kadınların başı açık dolaşmasına fazla müdahale etmiyor

MUHAMMET KURŞUN - İran'daki tüm ekonomik göstergeler, ABD yaptırımlarının ülkeyi derinden sarstığını gösteriyor. Yaptırımlar ülkenin günlük yaşamı üzerinde ve sokakta çok güçlü şekilde hissediliyor.

Yaklaşık 40 yıldır ABD yaptırımlarına maruz kalan İran'da son yılların en büyük ekonomik krizi yaşanıyor. ABD Başkanı Donald Trump'ın bir yıl önce nükleer anlaşmadan çekilmesiyle 2 yıllık rahatlama döneminin ardından yeniden ambargo günlerine dönen ülkede halk bir yandan muhtemel bir savaşın korkusunu yaşarken diğer yandan tırmandırılan gerginliğin ekonomik krizi iyice derinleştireceğinden endişe ediyor.

Washington yönetimi ile Tahran arasında yeniden müzakere ya da Tahran yönetiminin "masa seçeneğinin" kaçınılmaz olacağı belirtiliyor. ABD yaptırımlarının günlük yaşamlarını direkt etkilediği ve hayat pahalılığı ile baş etmeye çalışan İran halkı ise şimdiye kadar yaşanan en ağır ekonomik krizden çıkmanın tek yolunu, yeniden müzakere masasına oturmakta görüyor.

Ancak bu hiç de kolay değil. Tahran siyasetindeki bölünmüşlük buna engel olabilir. Muhafazakar kanat, nükleer anlaşmadan bir an önce çıkılmasını isterken Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, böyle bir durumda Avrupa Birliği (AB) ülkeleri başta olmak üzere dünyadaki diğer aktörlerin de kendilerine yaptırım uygulayacağını belirtiyor. Ruhani ve ekibi, daha yapıcı adımlar atmak istiyor.

- Nükleer anlaşmanın önemi ve ülke ekonomisi üzerindeki etkisi

Nükleer anlaşmanın ülke ekonomisi üzerindeki etkisini İran Cumhurbaşkanı Ruhani, 4 Aralık 2018'de şu sözlerle özetlemişti:

"Nükleer anlaşmanın faydalarını 2016 ve 2017 yıllarında gördük. Bankacılık, gemicilik, petrol, petrokimya ve çelik sektörünün önü açıldı. Nükleer anlaşmayla ülke 2 sene nefes aldı ve milyarlarca dolar sermaye girişi oldu."

Anlaşmadan önce günde 1 milyon varil petrol ihraç ederken bunu 2 milyon 500 bin varile çıkardıkları bilgisini paylaşan Ruhani, ABD'nin nükleer anlaşmadan tek taraflı çekilmesi ve yaptırımları yeniden uygulamasının ardından gelinen süreci ise önceki gün şöyle anlattı:

"İran mallarını taşıyan bir gemi 10 gündür hiçbir ülkenin limanına yanaşarak yükünü indiremiyor. ABD Dışişleri Bakanlığı, bu ülke ile bağlantılı gemi için devrede. İran'ın bir petrol gemisi, yükünü bir yere ulaştırana kadar sürekli olarak uydular ile takip ediliyor. Biz geride bıraktığımız 40 yılda hiç böyle bir şey görmemiştik. ABD ile savaşta ülke bedel ödüyor."

- İran halkı ABD ile yaklaşık yarım asırlık kavganın yorgunu

Ülkede askeri, ekonomik ve siyasi gücü ellerinde bulunduran ideolojik çevreler, devrimin temel ilkeleri olarak benimsedikleri ABD ile yarım asırlık kavgayı devam ettirirken, İran sokağında ekonomi önceliğini koruyor.

Gelir kaynaklarının çeşitlendirilmesinde ve hayat pahalılığının önlenmesinde dikkate değer bir başarının sağlanamadığı ülkede, getirilen ithalat yasakları hükümetin elinin kolunun bağlanmasına ve komşu ülkelerle imzalanan anlaşmaların hayata geçirilememesine neden oluyor. Bu şekilde yaptırımlarla kuşatılan İran ekonomisi, ithalat yasaklarıyla diğer bir yaptırımı da kendi kendine uyguluyor. İthal ürünlerin girmediği ülkede, içeride üretilen mallar, rekabet ortamının ortadan kalkması nedeniyle daha yüksek fiyattan satılıyor ve bu da halkın alım gücünün daha da zayıflamasına yol açıyor.

Fiyat artışlarının bir diğer nedeni de ham madde eksikliğinden kaynaklı olarak üretimin aksaması. Üretim ihtiyaca cevap vermediği ve ithalat da yasaklandığı için arz düşüyor ancak buna karşılık talep yükseliyor. Bu da yüksek enflasyon demek.

Bunun sonucu olarak Tahran'da kiralar bir yılda yüzde 100'den fazla arttı, kırmızı et 60 tümenden 130-140 tümene yükseldi. Meyve, sebze ve tüm gıda ürünlerinin fiyatları da 3-4 katına çıktı, araba yedek parçaları 5-6 kat zamlandı. İnsanlar eskisi kadar yurt dışına çıkamıyor, gezemiyor ve tatil yapamıyor.

Yaklaşık 40 yıl devam eden ambargolardan yorgun düşen halk, Ruhani'nin ifadesiyle "rahat bir nefes" aldıkları nükleer anlaşmaya büyük bir destek vermişti. Yaptırımların tekrar başlamasıyla hayat standartları düşen ve ekonomik krizin pençesine düşen halkta, geçmiş yıllardan sahip oldukları tecrübe nedeniyle umutsuzluk hakim.

Tahran'da bir yere gitmek için taksiye binildiğinde egzozun, filtrenin, balatanın, lastiğin ve muhtelif oto yedek parça fiyatlarının astronomik düzeyde arttığı yönündeki şikayetler sohbet konusu oluyor. Manava, kasaba ya da markete gidildiğinde ise fiyat etiketlerinden ekonomik krizin boyutu ve hissedilen enflasyonu daha yakından gözlemlemek mümkün oluyor.

Uzun süre marketlerde şeker bulamayan ve 130-140 tümene kadar çıkan yerli kırmızı et alamayıp daha düşük fiyata satılan ithal eti alabilmek için uzun kuyruklar oluşturan vatandaşlar, ambargolardan ve asırlık çekişmelerden yorgun olduklarını dile getiriyor.

- Hükümet sübvansiyonlara daha fazla devam edemeyebilir

Hükümet, özellikle geçen seneden bu yana devam eden yüksek artışları frenleyebilmek için gıda ürünlerini sübvanse etmeye ve ihracatçıya serbest piyasa fiyatının altından döviz temin etmeye başladı. Ayrıca kendi inisiyatifinde olan benzin, elektrik, su, doğal gaz ve ulaşımda herhangi bir fiyat artışına gitmedi.

İkinci aşama yaptırımların devreye girdiği 4 Kasım 2018'de 8 ülkeye getirilen muafiyetler sayesinde hükümet, sübvansiyonları devam ettirerek fiyatları bir yere kadar dengelemeye çalışıyordu, fakat geçen 2 Mayıs'tan itibaren muafiyetlerin sona ermesiyle bu konudaki panik hali de belirginlik kazanmaya başladı.

Hükümet, petrol dışında temel gelir kaynaklarını çeşitlendiremediği ve ağır ekonomik baskıyla karşı karşıya kaldığı için benzine zam yapmak istedi ancak tepkiyle karşılaşınca geri adım attı. Buna karşılık ekmeğe ve ulaşıma zam yapıldı. Hükümet elindeki dövizi koruyabilmek için korumacı ekonomik tedbirlere başvurarak ithalat yasaklarını artırdı.

Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı İshak Cihangiri bir süre önce yaptığı açıklamada, petrol dışı üretime ve ihracata ağırlık vereceklerini ve önceliklerinin bu olduğunu söyledi. Ancak birçok ürüne getirilen ithalat yasağı, dolara endeksli ham madde fiyatlarının artması ve yerel para biriminin değerinin düşmesi nedeniyle maliyetler yükseliyor. Bu nedenle ihracat yapmak bir yana İran'ın en iyi olduğu ürünlerde bile ciddi bir enflasyon yaşanıyor. Örneğin İran, hayvancılıkta çok iyi durumda olmasına rağmen sınırlarından yapılan kaçak canlı hayvan ticareti nedeniyle kırmızı et fiyatları tavan yaptı.

- Yaptırımları delme arayışında ancak fazla seçeneği yok

İçerideki zamlar ve koruyucu tedbirlerin yanı sıra dışarıda da Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, Türkmenistan, Hindistan, Çin ve Japonya turuna çıktı. Türkmenistan hariç diğer ülkeler İran'ın en büyük petrol ithalatçıları. Hemen ardından Umman Dışişleri Bakanı Yusuf bin Alevi Tahran'a geldi, kısa bir süre sonra da Zarif, Pakistan ve Irak'a geçti.

İran'dan petrol alan ülkeler, ABD yaptırımlarına karşı çıkıyor ancak diğer yandan Tahran'dan petrol alımını sıfıra indirdiklerini hatırlatmakta yarar var. Ruhani'nin yukarıda zikredilen "İran mallarını taşıyan bir gemi, 10 gündür hiçbir ülkenin limanına yanaşarak yükünü indiremiyor" ifadesi, mevcut tabloyu anlatıyor.

Bu kuşatılmışlığa karşı İran'ın elinde ABD'yi geri adım atmaya itecek ya da müşterilerini bu yaptırımları delmeyi sağlayacak çok fazla kartı bulunmuyor. Tarafların ekonomik güçleri ve küresel piyasada oynadıkları rol dikkate alındığında İran'ın elinin çok zayıf olduğu anlaşılıyor.

İran Bütçe ve Planlama Kurumu Başkanı Muhammed Bakır Nobaht, 27 Aralık 2018'de yaptığı açıklamada, 2019-2020 yılı bütçesinde petrol payının azaltıldığını ve önceki yıllarda yüzde 70-80'lere kadar çıkan petrol payının 2019-2020 yılı bütçesinde yüzde 30 olarak belirlendiğini ifade etti. Ancak ülkenin petrokimya, doğalgaz, maden ve değerli eşyalarına da yaptırım uygulandığı dikkate alındığında ülke ekonomisini zor günlerin beklediğini söylemek mümkün.

- İran'ın dünya finans sistemiyle entegrasyon çıkmazı

Ruhani hükümeti, dünya ile daha rahat diyalog kurabilmek, parasal sisteme entegre olmak ve olumsuz imajı gidermek için bir dizi reform gerçekleştirmeyi arzu ediyor. Bunların başında da Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) bünyesinde kara paranın aklanması ve terör finansmanının engellenmesine yönelik faaliyetlerde bulunan Mali Eylem Görev Gücü (FATF) üyeliği geliyor.

Mecliste reformist milletvekillerinin desteğiyle çıkarılan kanunlar, üst onay makamları olan kurumlardan geçemiyor. Ruhani işte bu noktada referandum kartını öne sürüyor ve Anayasa'da yapılacak düzenlemelerle kurumların yetkilerinin yeniden belirlenmesini istiyor.

FATF yasası Ruhani hükümetinin can simitlerinden biri. Eğer bu yasa onaylanmazsa İran, dünya bankacılık sistemi ve para transferi mekanizmasından iyice soyutlanacak. FATF'ın yapısal reformların hayata geçirilmesi için haziran ayına kadar süre tanıdığı yasalar çıkmazsa, ABD'nin çekilmesine rağmen nükleer anlaşmada kalarak olumlu bir imaj yakalayan İran, Trump yönetiminin eline büyük bir koz vermiş olacak.

İran'ın kara para aklama konvansiyonuna dahil olmaktan imtina etmesi, bu ülkenin terörizmin finansörü olduğu yönündeki ABD tezini güçlendirecektir. Bu durumda ABD ile İran arasında ikircikli bir tutum takınan AB ülkeleri, Tahran yönetimine yönelik yaptırımlara eskisi kadar karşı çıkamayacaklar. Haziranda FATF’ın verdiği sürenin dolmasının ardından, 8 Temmuz’da İran'ın nükleer anlaşmayla ilgili yeni adımlar atmaya başlayacağını ilan ettiği vaktin de gelmesiyle gerginlik iyice tırmanacak.

- Ekonomik baskı içeride muhafazakarların elini güçlendiriyor

Ülkede muhafazakar kanat, nükleer anlaşmadan bir an önce çıkılmasını isterken Ruhani, böyle bir durumda AB ülkeleri başta olmak üzere dünyadaki diğer aktörlerin de kendilerine yaptırım uygulayacağını belirtiyor.

Hükümet ve reformist kanat, sert söylemin hakim olması ve ABD ile karşılıklı gerginliğin tırmandırılması durumunda gelecek yıl yapılacak milletvekilliği seçiminin muhafazakarların lehine sonuçlanması endişesini taşıyor. Ruhani bu yüzden bir yandan ABD'ye karşı sert tutumunu korurken diğer taraftan da reformistlerin elini güçlendirecek adımlar atmak istiyor ve referandum konusunu bu yüzden gündeme getiriyor.

Önceki gün gazetecilerle iftarda bir araya gelen Ruhani, muhafazakarları kast ederek bazı kesimlerin hükümetin çalışmalarını yok saydığını ve başarısız olmasını istediğini, çünkü bu şekilde gelecek yıl yapılacak milletvekilliği, 2 sene sonra da cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmayı hedeflediklerini belirterek bunu "ihanet" olarak nitelendirdi.

Ruhani, ramazan boyunca iftar programlarında toplumun değişik kesimleriyle bir araya gelerek "yetki" meselesinden yakındı ve referandum tartışmasını yeniden gündeme getirdi. Ruhani, açıklamalarında "müzakere yapmayacağız" derken "devrim tarihinin en ağır yaptırımlarıyla karşı karşıya kaldıklarını" ve halkın bundan çok zarar gördüğünü söylemekten de geri durmuyor.

Cumhurbaşkanı Ruhani, 2020 yılında yapılacak milletvekili seçimlerinde halkın sandık başına gitmesi için teşvik edici mesajlar vermeye çalışıyor. Reformistlerden aldığı oylarla cumhurbaşkanı seçilebilen ve meclisteki reformist milletvekillerinin desteği sayesinde makamını koruyan Ruhani, toplumun bu kesiminin sandık başına gitmesi için görüş ayrılığı bulunan konularla ilgili yasal düzenlemelerin referanduma götürülebileceğini belirtiyor.

Muhafazakar kesimin sert tepki gösterdiği referandum söylemi, Ruhani'nin reformistleri sandığa çekebileceği cazip kartlardan bir tanesi. Ruhani hükümeti, inisiyatifi oranında başörtüsü zorunluluğu ve dinsel baskı olarak görülebilecek hususlarda vatandaşları daha serbest bırakmayı tercih ediyor.

Özgürlükler ve yasakların ekonomik gidişatla olan ilişkisi, İran'ın bu sürecinde belirginleşen bir olgu olarak dikkatleri çekiyor. Özellikle başkent Tahran'da başı açık gezen, eski dönemlere kıyasla rahat kıyafetler giyen ve herhangi bir müdahale ile karşılaşmayan kadınlara daha sık rastlanıyor. Ruhani hükümetinin son yıllarda bu alanda attığı adımların yanı sıra meselenin ekonomik boyutunun da bu ortamın oluşmasında rol oynadığını belirtmek lazım.

ABD ile İran arasında yeni bir müzakere ihtimali Tahran yönetimi tarafından kesin bir dille reddedilse de uzun olmayan bir sürede masaya oturmaktan başka bir çözüm yolu görünmüyor. Bu tezi savunan haftalık reformist Seda Dergisi, rejim tarafından kapatıldı. Açıktan müzakerelerin yeniden başlamasını savunan kesimlere yönelik bu adımlar atılırken İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Sözcüsü Keyvan Hüsrevi, birçok yabancı yetkilinin son günlerde ABD'yi temsilen İran'a geldiğini ve ziyaretlerin bazılarının "mahrem" kaldığını söyleyerek dolaylı temasları doğruladı.

İran ekonomisinin yukarıda söz edildiği gibi böylesi bir krize direnebilecek güçte olmadığı dikkate alındığında iki ülke arasında yeniden müzakere ya da Tahran yönetiminin "masa seçeneği" kaçınılmaz bir hal alıyor.

İran'ın 40 yıldır yaptırımlara maruz kaldığı ve bunu da aşacağı söylenebilir ancak Ruhani'nin de belirttiği gibi şu ana kadar uygulanan ambargoların hiçbirisi bugün gerçekleşen yaptırımlar kadar geniş ve etkili değildi.

Ana Sayfa
Manşetler
Video
Yenile