ANALİZ - Afrika'yı Bekleyen Yeni Tehlike Açıklaması Tarım Emperyalizmi

Dünyadaki büyük ülkelerin ilgisini çeken Afrika’da bulunan devasa araziler, kıtayı muhtemel bir tarım emperyalizmi ile karşı karşıya bırakmış durumda Bu emperyalizm, geniş tarım alanlarına ve verimli arazilere sahip Afrikalı halkların kıtlık ve açlık gibi sorunlar ile karşı karşıya kalmasına neden olmakta ve hatta daha da ileri bir boyuta giderek kendi toprakları üzerindeki milli egemenliklerinin sekteye uğramasına neden olmaktadır Dünyadaki ekilebilir tarım alanlarının yüzde 16’sı Afrika kıtasında. Bu kıta ülkeleri için önemli bir potansiyel ama bu kaynaklara yönelik tehditlerin artması, Afrikalıları giderek tedirgin ediyor Afrika kıtasına yönelik ilgisinde sömürge gölgesi olmayan ve bunu izlenen politikalarla da açıkça ortaya koyan Türkiye, kıtada yeni ve başka bir tarım sistemi oluşturulabileceğini, bu oluşturulabilecek sistemden de hem kıta ülkelerinin hem de Türkiye’nin adil bir biçimde faydalanabileceğini gösterebilir Sudan’dan kiraladığı ve Sivas’a yakın bir büyüklüğe karşılık gelen arazi üzerinde girişilen tarım yapma ve yerlileri tarımsal anlamda eğitme projesi, Türkiye'nin bu kapsamda attığı en somut adımlardan biri

HASAN AYDIN - Potansiyeli itibariyle dünya tarım sektöründe başat rol oynayabilecek durumda olan Afrika kıtası, hâlihazırda bu alanda oldukça ciddi ve düşündürücü bir ikilemin içerisinde bulunuyor. Kıta ülkeleri bir yandan verimli topraklara ve zengin ürün çeşitliliğine sahip olmalarına rağmen zaman zaman ortaya çıkan kıtlık ve açlık gibi sorunlarla mücadele ediyorlar ama bir yandan da Afrika’da bulunan devasa araziler, kıta dışındaki ülkelerin ilgisini buraya çekiyor. Bu husus kaygı verici soruları da beraberinde getiriyor: Afrika kıtası muhtemel bir tarım emperyalizmi ile karşı karşıya olabilir mi? Eğer öyleyse, kıtada kazandır-kazan politikası ile hareket eden Türkiye ne yapabilir?

- Kıtanın mevcut potansiyeli

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım verilerine göre dünyada bulunan ekilebilir tarım alanlarının yaklaşık yüzde 16’sı Afrika kıtasında bulunmakta. Üstelik çeşitli toprak analizlerinden elde edilen veriler ışığında, Afrika’daki mevcut tarım alanlarının olası verimlilik ömrünün Avrupa ve dünyadaki diğer tarım alanlarına nispeten iki veya üç kat daha fazla olduğu sıklıkla dillendirilmektedir. Günümüzde, kıtadaki çalışan iş gücünün yaklaşık yüzde 65’i tarım alanında çalışmakta, Afrika’nın toplam gayrisafi yurt içi hasılasının da yüzde 30’undan fazlası tarım gelirlerinden elde edilmektedir. Kıtada yüzyıllardır başta buğday, mısır, pirinç, pamuk, kakao, fıstık, kauçuk, tütün ve üzüm olmak üzere çeşitli tarım ürünleri doğru yöntemler kullanıldığında, oldukça yüksek verim imkanları ile yetiştirilmektedir. Bu yönüyle Afrika kıtası, kaynakları her geçen gün daha da kıt hale gelen dünyanın, tükenmeyen yüzü ve besin umudu olma vasfına hiç olmadığı kadar yakındır. Bu durum bir yandan kıta ülkeleri için önemli bir potansiyel anlamına gelirken, diğer yandan bu kaynaklara yönelik tehditlerin daha da artması ihtimali Afrikalıları ve kıta ülkelerinin gerçek/samimi dostlarını tedirgin etmektedir.

- Afrika’da tarımsal kalkınmanın önündeki engeller

Ancak bu olumlu tabloya rağmen Afrika kıtası tarım sektöründe kıtanın ve dünyanın besin güvenliği için bir an önce çözülmesi gereken ciddi sorunlarla da karşı karşıya. Söz konusu sorunlar, Afrika’da tarıma bağlı kalkınmanın önünde birer set olarak durmakta ve müreffeh tarım toplumları olabilecek ülkelerden bazılarını ekonomik sıkıntılara sokmaktadır. Böylece, Afrikalı ülkeler devasa bir zenginliğin üzerinde oturmalarına rağmen en basit tarımsal ihtiyaçlarını dahi dışarıdan ithal etmek zorunda kalmaktadırlar.

Afrika’da tarım sektöründeki sıkıntıların başında tarımda halen daha geleneksel yöntemlerin -büyük oranda basit araç ve gereçlerle- kullanılıyor olması ve modern tarıma geçişte birçok engellerle karşılaşılması gelmektedir. Bu durum temel olarak iki nedenden kaynaklanmaktadır. İlk olarak, kıta ülkeleri modern tarıma entegre olabilecek gerekli ekonomik kaynaklara ve teknolojiye ulaşmakta yetersiz kalmakta ya da bırakılmaktadırlar. İkinci olarak ise kıtada bu alanda verilen eğitimler, modern tarımsal yöntemlerin ihtiyaçlarını karşılamaktan çok uzak. Bu nedenle, geleneksel tarımdan modern tarıma geçiş aşamasında kaynak sorunu olduğu kadar gerekli eğitimin eksikliği de söz konusu. Tarımda makineleşmenin yeterli seviyelere getirilememesi ve ilgili eğitimlerin tam manasıyla verilememesi ise kıtanın bereketli topraklarından alınabilecek verimi ciddi oranda düşürmektedir. Sulama konusunda yaşanılan yetersizlikler ile güçlükler, gübre üretiminin ve kullanımının dünya ortalamasının çok altında olması, devlet ya da özel sektör destekli kolektif tarım üretimi yerine bireysel veya daha küçük çaplı üretim şekillerine odaklanılması ve genç nüfusun tarım alanında çalışmaya ve bu alanı sahiplenmeye yeteri kadar istekli olmaması/teşvik edilememesi de kıta ülkelerinin tarım sektörü bağlamında başını ağrıtan, üretimde verimliliği azaltan diğer nedenlerdendir. Bütün bu sayılan nedenlerin şu ya da bu şekilde sömürgecilik dönemi uygulamaları ile ya da küresel güçlerin Afrikalı ülkelerin bağımsızlıklarını kazanmalarının ardından uyguladığı tahakküm politikaları ile organik bir bağı bulunduğu da gözardı edilmemelidir.

- Tarım emperyalizmi tehlikesi

Afrika’da tarım sektörünün yeteri kadar gelişmemesinde ve kıta ülkelerinin kıtlık ile buna bağlı açlık gibi sorunlarla karşı karşıya kalmasında büyük rol oynayan etkenlerden biri de tarım emperyalizmi olgusudur. Söz konusu emperyalizm, geniş tarım alanlarına ve verimli arazilere sahip Afrikalı halkların kıtlık ve açlık gibi sorunlar ile karşı karşıya kalmasına neden olmakta ve hatta daha da ileri bir boyuta giderek kendi toprakları üzerindeki milli egemenliklerinin sekteye uğramasına neden olmaktadır.

Bu yaklaşım biçiminin temelinde, Afrikalıların topraklarının yabancılar tarafından satın alınması ya da kiralanması ve yine bu yabancılar adına endüstriyel tarım kapsamında değerlendirilmesi yatmaktadır. Böylece ortaya çıkan ürün Afrikalılara değil; Çin başta olmak üzere çeşitli küresel güçlerin gelir hanesine dağıtılmaktadır. Kaldı ki, örneğin Çinli bir girişim elde edilen ürünü Afrika pazarlarında değerlendirmek istese dahi bu durum kıta ülkelerinin tam manası ile lehine olmamaktadır. Zira teknik yönden gelişmiş ve ucuz ürün üretebilen Çinli girişimciler karşısında, Afrikalı yerel üreticinin tutunabilme şansı neredeyse yok gibidir. Bu husus bahis konusu olduğunda, Afrikalı yerli üretici büyük zararlar görmekte ve tarım sektörü ölümcül yara almaktadır. Ek olarak, söz konusu firmalarda istihdam edilenlerin büyük bir kısmı Afrikalılar değil, yatırım yapan kurum ve kuruluşların kendi ülkelerinden getirdikleri vatandaşlarıdır. Bu nedenle tarım emperyalizmi, her türlü döviz ve teknoloji girdisi beklentisine rağmen, Afrika’da tarım sektörünün bekası ve devamlılığı için dikkat edilmesi, alternatif üretilmesi ve mücadele edilmesi gereken meselelerin başında gelmektedir.

- Afrika’da tarım sektöründe Türkiye'nin konumu

Dış politikasında “dünya beşten büyüktür” şiarını dış politikasının başlıca yönelimi olarak belirleyen ve Afrika’ya “kazandırarak kazanmayı” amaçlayan Türkiye için, gerek tarım emperyalizminin kıskacında bulunan kıtayı bir nebze olsun rahatlatmak, gerek kıta ülkelerini tarım sektöründe gereken standartlara ulaştırmak, gerekse kendisi de bu alanda kuracağı ilişkiler vasıtasıyla ekonomik alternatiflerini artırabilmek adına Afrika’da tarım meselesi ile daha fazla ilgilenmek bir zaruret halini almıştır.

Ülkemizin resmi ve özel girişimler neticesinde Sudan, Etiyopya, Zambiya, Çad ve Nijerya gibi ülkelerde tarımsal yatırımları mevcuttur. Bu yatırımların bir yandan hem Türkiye’ye hem de Afrika ülkelerine ekonomik katkı sağlaması öngörülürken, diğer yandan Afrikalıların eğitilmesi ve tarım sektörünün modernize edilmesi amaçlanmaktadır. Sudan’da kiralanan arazi üzerinde girişilen tarım yapma ve yerlileri tarımsal anlamda eğitme projesi, bu kapsamda atılan en somut adımlardandır. Ülkemizin Sudan’dan kiraladığı bu arazi, Türkiye’nin önemli tarımsal arazilerinden olan Sivas’a yakın bir büyüklüğe karşılık gelmektedir. Ayrıca, TİKA başta olmak üzere Türkiye’ye ait çeşitli kurum ve kuruluşlar, kıtada bu alanda bazı projeler yürütmektedir. Bu anlamda, ülkemizin Afrika’da tarımsal faaliyetler konusunda yeterli olmamakla birlikte nispeten ivme kazanan bir gelişme kaydettiği yadsınamaz bir gerçektedir.

Afrika kıtasına yönelik ilgisinde sömürge gölgesi olmayan ve bunu izlenen politikalarla da açıkça ortaya koyan Türkiye, kıtada yeni ve başka bir tarım sistemi oluşturulabileceğini, bu oluşturulabilecek sistemden de hem kıta ülkelerinin hem de Türkiye’nin adil bir biçimde faydalanabileceğini gösterebilir. Bu çerçevede devlet kurumları, özel işletmeler ve bireysel iş adamları kıtada bu alandaki kazanımlarını daha da ileri götürerek bireysel, toplu ya da devlet destekli projelerle kıta ülkelerindeki tarımsal faaliyetlerin modernleşmesi için çeşitli eğitim programları düzenleyebilir. Özellikle tohum, fidan/fide yetiştiriciliği, gübre, ilaç (vs.) gibi kaynaklara ilişkin maddi ve manevi destekte bulunulması ve Araştırma ve Geliştirme faaliyetleri ile kıtada tarımın nasıl ileriye götürüleceğine dair çalışmalar önemli olacaktır.

Bu kapsamda, her ne kadar Afrika’da etkisini günden güne hissettiren güçlerden biri olan Brezilya’nın kıta ülkelerine yönelik izlediği tarım politikası, sağladığı imtiyazlı krediler ve aile çiftliklerinin desteklenerek kolektif tarıma uygun hale getirilmesi gibi projeler ülkemiz için minimal düzeyde örnek oluşturabilecek durumdaysa da, Türkiye geliştireceği özgün pratiklerle Afrika’da tarım alanında var olmak ve kıtanın tarımsal kalkınmasında öncü rol oynayabilir.

[Din ve milliyetçilik, sömürgecilik ve Afrika’da ABD dış politikası üzerine çalışmaları bulunan Hasan Aydın, Afrika Araştırmacıları Derneği'nde (AFAM) görev yapmaktadır]
Ana Sayfa
Manşetler
Video
Yenile