ANALIZ - Almanya Seçim Sonuçlari Yeni Bir Dönemin Isaretçisi Mi?
Almanya'daki genel seçimlerin en önemli sonucu Almanya siyasi tarihine damgasini vuran Hristiyan Birlik Partileri’nin ikinci siraya düserek federal basbakanligi kaybetme ihtimaliyle karsi karsiya kalmasi Seçim sonuçlari en rasyonel koalisyonun “Büyük Koalisyon” diye adlandirilan mevcut iki partili hükümetin devam etmesi oldugunu gösteriyor. Ancak her iki büyük partinin de seçimden önce artik Büyük Koalisyon istemediklerini açiklamis olmalari bu ihtimali zorlastirmis durumda Koalisyon görüsmelerinin basarisiz olmasi ve yeniden seçime gidilmesi ihtimali pek görünmüyor ancak seçimin kazanani SPD’nin disarida birakilacagi bir koalisyonun kurulmaya çalisilmasinin Almanya’yi istikrarsizliga sürüklemesi söz konusu olabilir Bu nedenle FDP ve CDU/CSU’nun SPD’yi disarida tutacak bir hükümet planlarina ragmen SPD tarafindan liderlik edilecek üçlü ya da ikili bir koalisyon hükümetinin kurulmasi en güçlü ihtimal olarak görünüyor TürkAlman iliskileri açisindan bakildiginda, Türkiye düsmani diyebilecegimiz bir çizgiye sahip olan Sol Parti’nin basarisizligi ve kurulacak koalisyon hükümetinde yer alamayacak olmasi olumlu bir gelisme Fakat Sol Parti’den sonra en fazla Türkiye karsitinin içinde bulundugu Yesiller’in kurulacak koalisyon hükümetinde yer alma ihtimali TürkAlman iliskilerinin gelecegi açisindan olumsuz bir gelisme olabilir
Bu açidan bakildiginda seçim sonuçlari büyük bir sürpriz getirmedi ancak yaklasik iki ay önceki anketlere bakildiginda, Sosyal Demokratlarin adayi Olaf Scholz’un kisisel popülaritesine ragmen seçimin Hiristiyan Birlik Partileri (CDU/CSU) ve Yesiller arasinda geçecegi ve Federal Basbakan’in bu iki partinin adaylari olan Armin Laschet ve Annalena Baerbock’tan biri olacagi tahmin ediliyordu. Fakat iki ay içerisinde bütün resim degisti ve SPD seçimden birinci parti çikarken Yesiller yarisi onun yaklasik 10 puan gerisinde tamamladi. Bu açidan bakildiginda, iki ay önce elde edebileceklerini düsündükleri federal basbakanligi kaybeden ve ciddi bir düsüs yasayan Yesiller’i seçimin kaybedenleri arasinda saymak gerekir. Ancak 2017 seçimleriyle karsilastirildiginda, oylarini yüzde 50 civarinda (5,7) puan artiran Yesiller federal parlamento seçimleri tarihinde en yüksek oylarini aldiklari için basarili sayilmalilar.
Seçimin asil kazanani ise uzun zamandir oylari eriyen ve artik kitle partisi olma ve merkez solu temsil etme özelligini kaybettigi düsünülen SPD oldu. SPD hem bir önceki seçime göre oylarini 5,3 puan artirdi hem de iki ay önceki anketlerde tahmin edilen oy oranindan yaklasik 10 puan daha çok oy aldi. SPD’nin basarisinin nereden kaynaklandigina bakildiginda, dogru aday tercihinin bu partinin kötü gidisatina son verdigi görülebilir. Yesiller ve CDU/CSU’nun adaylari, intihal skandali ve sel felaketi bölgesini ziyaret sirasinda verilen neseli pozlarla yipranirken Olaf Scholz, çok temkinli bir kampanya süreci yürüterek kendisini ve partisini yipratacak görüntü ve söylemlerden uzak durdu ve bu da SPD’nin basarisini getirdi. Bunda medyanin tercihlerinin ne derece rol oynadigi ise belki bu konuda yapilacak bilimsel arastirmalar sonucu ortaya çikacaktir.
Seçimin en önemli sonucu ise Almanya siyasi tarihine damgasini vuran Hristiyan Birlik Partileri’nin ikinci siraya düserek federal basbakanligi kaybetme ihtimaliyle karsi karsiya kalmasidir. Hristiyan Demokrat Birlik Partisi (CDU) ile Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) arasinda yasanan aday kavgasinin seçimlere birlikte giren bu iki kardes partinin basarisizliginda ciddi rol oynamis görünüyor. Simdi bu sonucun, “CSU lideri Markus Söder aday olsaydi Birlik Partileri daha iyi bir sonuç alir miydi?” tartismasini ve buna bagli olarak iki parti arasindaki mücadeleyi alevlendirmesi de söz konusu olabilir.
Seçimin diger kaybedenleri ise asiri uçlarda yer alan Almanya için Alternatif (AfD) ve Sol Parti (Die Linke) oldular. Son dönemde ciddi parti içi sorunlar yasayan AfD 2,3 puan kaybederek yüzde 10,3 oy oranina düserken 4,3 puan kaybiyla aldigi yüzde 4,9’luk oy oraniyla seçim barajinin da altina düstügü görülen Sol Parti’nin Alman seçim sistemine özgü “dogrudan yetki” (Direkt Mandat) kurali sayesinde yine de mecliste temsil edilmesi bekleniyor. Sol Parti’nin aldigi sonuç bu partinin merkez sola açilma politikasinin basarisiz oldugunu ve seçmen kitlesinin sadece marjinal sol ile sinirli kaldigini gösteriyor. AfD’nin ise yasadigi düsüse ragmen yüzde 10’un üzerinde oy almasi asiri sagci egilimlerin Alman toplumunda kalici hale geldiginin göstergesi seklinde okunabilir.
- Koalisyon hangi partilerden olusacak?
Aslinda seçim sonuçlari en rasyonel koalisyonun “Büyük Koalisyon” (Grosse Koalition) diye adlandirilan mevcut iki partili hükümetin devam etmesi oldugunu gösteriyor. Böyle bir tercihte sadece Federal Basbakan’in (Bundeskanzler) artik CDU/CSU yerine seçimde en fazla oyu alan SPD’den olmasi yeterli olacaktir. Ancak her iki büyük partinin de seçimden önce artik Grosse Koalition istemediklerini açiklamis olmalari bu ihtimali zorlastirmis durumda.
Seçimden önce SPD’nin tercihini daha çok sol ittifaktan (Kirmizi-Kirmizi-Yesil yani SPD-Sol Parti-Yesiller), CDU/CSU’nun ise Jamaika diye adlandirilan Siyah-Sari-Yesil (CDU/CSU-FDP-Yesiller) ittifakindan yana kullandigi görüldü. Seçim sonuçlari ise SPD’nin degil de CDU/CSU’nun tercihinin mümkün oldugunu gösteriyor. Yani sol partileri bir araya getirmesi planlanan hükümeti kurmak için gerekli çogunluk ortaya çikmazken, Jamaika Koalisyonu adi altinda birlesmeyi düsünen partiler yeterli sandalye sayisina ulasmis durumda. Fakat en fazla oyu alan SPD’nin adayi Olaf Scholz’un hükümeti kurmakla görevlendirilecegi düsünüldügünde koalisyon görüsmelerinin çok zorlu geçecegi ve bir önceki seçim döneminde oldugu gibi uzayabilecegi öngörülebilir.
Kimsenin koalisyona dahil etmek istemedigi AfD ile -mecliste temsil edilme hakkina sahip olsa bile alacagi sandalye sayisiyla hükümet kurma çalismalarina hiç etkisi olmayacak- Sol Parti bir kenara konulup koalisyon görüsmelerinde öne çikacak dört partiye bakildiginda, küçük ortaklar Yesiller ile Hür Demokrat Parti’nin (FDP) büyük avantaja sahip olduklari görülüyor. Büyük Koalisyon söz konusu olmayacaksa bu iki partinin ortak hareket etmeleri durumunda büyük partilerden herhangi biriyle koalisyon kurma imkanina sahip olabilecekleri yorumlari yapiliyor.
Koalisyonun üçlü olmasi seçenegi onlara çok büyük hareket alani kazandiriyor. Koalisyonun ikili degil de üçlü olmasina karar verecek olan ise CDU/CSU olacaktir. CDU/CSU’nun tek yapmasi gereken SPD’nin koalisyon görüsmeleri için kendilerine gelmesi durumunda, kendisinin küçük ortak olacagi Büyük Koalisyona yanasmayip; büyük ortak olacagi ve Bundeskanzler’i çikaracaklari Jamaika Koalisyonu için uygun sartlarin olusmasini beklemektir. FDP’nin Jamaika için görüs belirtmesi ve SPD ile koalisyondan uzak durmak istemesi bu konuda CDU/CSU için en büyük avantaj olarak görünüyor. Bu durumda CDU/CSU’nun, SPD’nin koalisyon hükümeti kurma çalismalarinda basarisiz olmasini beklerken bir yandan da Yesiller ile temas kurup Jamaika Koalisyonunda yer almanin kendisi için getirecegi avantajlara bu partiyi ikna etmesi gerekiyor. CDU/CSU’nun bu konudaki avantaji ise Yesiller’in de FDP gibi artik hükümet ortagi olmayi istemesi ve koalisyon görüsmelerinde zorluk çikarmasi durumunda kendisinin disarida kalacagi Büyük Koalisyonun kapisinin yeniden aralanmasi ihtimali olacaktir.
Koalisyon hükümetinin kurulmasinda rol almasi beklenen dört partinin egilimleri ve açiklamalarina bakildiginda, SPD’nin disarida birakilacagi bir üçlü koalisyonun kurulmasi ihtimali belirse de özellikle FDP’nin tutumuyla ortaya çikabilecek böyle bir tercih halkin tercihiyle uyusmayacagi için oldukça riskli olacaktir. Zira seçim sonuçlari gösteriyor ki Alman halki SPD’yi birinci parti yapti ve bu partinin adayi Olaf Scholz’u Bundeskanzler olarak görmek istiyor. Bu tercih de koalisyon görüsmelerinde SPD’nin en büyük avantaji olacak. Olaf Scholz, kendisine federal basbakanlik yolunu açacak koalisyon görüsmelerinde iki tercihe sahip olacak. Ya Yesiller ve özellikle FDP’yi ikna edip bu partilerle üçlü bir koalisyon kuracak; ki öncelikli tercihi bu yönde olacaktir. Ya da yeniden CDU/CSU ile Büyük Koalisyon hükümetini kurmak için çaba sarf edecek; ki bu ihtimalin de varligi ilk görüsmelerde onun elini güçlendirecektir.
Kuskusuz bütün partilerin kurulacak koalisyonda yer almayip muhalefette kalmak ve bir sonraki seçimlere güç toplayarak girmek yönünde tercihi de olabilir. Özellikle kurulacak hükümetin üç partiden olusmasi durumunda olusabilecek istikrarsizlik nedeniyle yeni seçimlerin planlanan süreden erken olmasi ihtimali bu tercihi SPD ve CDU/CSU için gündeme getirebilir. Ancak her iki partinin de seçim aksami yaptiklari açiklamalara bakildiginda, kurulacak hükümette yer alma konusunda oldukça istekli olduklari görüldü. FDP ve Yesiller ise zaten uzun süre aradan sonra yeniden koalisyon ortagi olarak hükümette yer almak istiyorlar. Bu nedenle koalisyon görüsmelerinin basarisiz olmasi ve yeniden seçime gidilmesi ihtimali pek görünmüyor ancak seçimin kazanani SPD’nin disarida birakilacagi bir koalisyonun kurulmaya çalisilmasinin Almanya’yi istikrarsizliga sürüklemesi söz konusu olabilir. Bu nedenle FDP ve CDU/CSU’nun SPD’yi disarida tutacak bir hükümet planlarina ragmen SPD tarafindan liderlik edilecek üçlü ya da ikili bir koalisyon hükümetinin kurulmasi en güçlü ihtimal olarak görünüyor.
- Seçim sonuçlari ve Türk-Alman iliskileri
Türk-Alman iliskileri açisindan bakildiginda, Türkiye düsmani diyebilecegimiz bir çizgiye sahip olan Sol Parti’nin basarisizligi ve kurulacak koalisyon hükümetinde yer alamayacak olmasi olumlu bir gelisme. Zira içerisinde çok sayida PKK sempatizani barindiran bu parti, Türkiye’nin PKK’ya karsi mücadelesi çerçevesinde gerek içerde gerekse Suriye ve Irak’taki sinir ötesi müdahaleleri nedeniyle Ankara’ya karsi çok sert politika izlenmesini talep etmekte. Fakat Sol Parti’den sonra en fazla Türkiye karsitinin içinde bulundugu Yesiller’in kurulacak koalisyon hükümetinde yer alma ihtimali Türk-Alman iliskilerinin gelecegi açisindan olumsuz bir gelisme olabilir. Zira bu parti de Almanya’nin Türkiye politikasi konusunda müdahaleci bir çizgiye sahip ve sik sik Türkiye’nin içislerine müdahale anlamina gelecek açiklamalar yapmakta, özellikle terör örgütlerine karsi mücadele kapsaminda attigi adimlar nedeniyle Ankara’ya karsi yaptirim çagrilarinda bulunmaktadir. Ancak Yesiller’in bundan iki ay önceki kamuoyu yoklamalarinda almasi beklenen oyun çok gerisinde kalmasi ve muhtemel bir koalisyon hükümetine katilabilecek iki küçük ortaktan biri olmasi bu partinin Almanya’nin dis politikasindaki etkisinin beklenenden daha az olmasi sonucunu doguracaktir.
Yeni bir Büyük Koalisyon hükümeti kurulmasi durumunda ise Türk-Alman iliskilerinde önemli degisiklikler beklenmiyor. Hatta böyle bir hükümete SPD’li Olaf Scholz’un liderlik yapacak olmasi eski SPD’li Federal Basbakan Gerhard Schröder dönemindekine benzer sekilde Türk-Alman iliskilerinde olumlu bir dönemin kapisini aralayabilir. Scholz’un, Schröder’in eski prenslerinden biri oldugu düsünüldügünde onun liderligindeki bir hükümette Schröder’in etkisinin olmasi beklenebilir ki bu da Almanya’nin ABD’ye daha fazla mesafe koymasi, Türkiye ve Rusya gibi ülkelerle iliskilerini gelistirme arayisi içinde olmasi anlamina gelebilir. Bu açidan bakildiginda Türkiye için en iyi opsiyonun Yesiller’in de dahil olacagi bir hükümet yerine SPD’nin büyük ortak olacagi bir Büyük Koalisyon oldugu söylenebilir.
[Prof. Dr. Kemal Inat Sakarya Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararasi Iliskiler Bölümü ögretim üyesidir]



















