ANALİZ - Güney Kore'de Yeni Dönem
On yıldır iktidarda olan muhafazakâr partinin yerini Liberal Demokratik Parti’ye bırakmasıyla Güney Kore yeni bir döneme giriyor Moon'un seçim zaferi, 1987 yılında, başkanların halk tarafından seçilmesiyle başlayan ve otuz yıla ulaşan demokratikleşme sürecinin ikinci aşaması olarak ülke siyasi tarihine geçecek öneme sahip Yeni başkanın masasında siyasetle iş dünyası arasındaki ilişkilerin düzenlenmesi, halkın siyaset kurumuna güveninin yeniden tesisi, ekonomik sınıflar arasındaki ayrışmanın giderilmesi gibi konularda reform nitelikli yaklaşımlar bulunuyor Moon, kampanya döneminde Kuzey Kore sorununa yaklaşımını barıştan yana bir politika belirleyerek ortaya koydu. Güney Kore’de yeni başkanla birlikte, giderek gerginleşen ortamın yumuşayabileceğini öngörmek mümkün
Daha önceki başkanlar döneminde yolsuzluk vakaları vuku bulmuş olmasına rağmen, muhafazakâr Park Geun-hye’nın henüz yönetim süresi sona ermeden başkanlıktan el çektirilerek yargılanması, seçmenlerin liberal parti adayına yönelmelerinde başat bir faktör olarak öne çıkıyor.
Güney Koreli seçmenler salı günü sandık başına giderken, öncelikleri arasında ekonomik dar boğazın aşılması, kalkınma süreçlerinin yeniden halkın refahına yol açacak şekilde yapılandırılması, özellikle genç işsizlerin rekabetin son derece yüksek olduğu ülkenin iş sektöründe hak ettikleri yeri alma talepleri gibi ekonomi ağırlıklı bir gündem bulunuyordu. Uluslararası gündemi meşgul eden Kuzey Kore krizinin ise Güney Kore halkı tarafından ikinci sırada yer alması dikkat çekiciydi. Çok kısa süren seçim kampanyası sırasında da adaylar seçmenin bu yöndeki taleplerini dikkate alan açıklamalarla gündemin nabzını tutmaya çalıştılar.
- Halkın reform beklentisi
Seçim komisyonunun bu sabah sonuçları açıklamasının ardından Moon Jae-in görevine hemen başladı. Eski bir insan hakları avukatı olan Moon, bu özelliğinin yanı sıra, 2003-2008 yıllarında Liberal Demokrat Parti'den devlet başkanlığı görevini yürüten Roh Moo Hyun’un en yakınındaki isimlerden biriydi. Tıpkı Roh Moo Hyun gibi Moon'un da yer aldığı öğrenci hareketleri, 1987 yılında, ülkede önemli bir reform olarak değerlendirilen, seçimle iş başına gelen başkanlar dönemini başlattı. Moon siyasete, başkan adayı olarak katıldığı 2012 yılındaki seçimlerle atılsa da, milliyetçi parti adayı Park Geun-hye'ye karşı yüzde 52’ye yüzde 48 oyla seçimi kaybetmişti.
Moon’un bugün kazandığı siyasi zafer hiç kuşku yok ki, kendi siyasi tarihi açısından önemli bir dönem noktası. Bununla birlikte 9 Mayıs seçimleri, 1987 yılında başlayan ve otuz yıla ulaşan demokratikleşme sürecinin ikinci aşaması olarak ülke siyasi tarihine geçecek öneme sahip. Başkanlar, siyaset dünyası ve belli başlı ailelerin yönetimindeki dev küresel şirketler arasında ‘etik olmayan’ yakınlaşmalardan neşet eden siyasi ve toplumsal sorunlar bugün halkın oylarıyla yadsınmış durumda. Halkın yüzde 40’ı aşan oranda liberal demokrat adaya verdiği destek, bu tepkinin somut bir tezahürü. Halk verdiği bu destekle, liberal değerleri öne çıkaran bir siyasi hareketin yeniden ülke siyasetinde hakim olmasını istediğini ortaya koydu.
Aktivist ve siyaset adamı olarak dikkat çeken Moon’un sahip olduğu bu özelliklerin yanı sıra halkın ve devlet mekanizmasının işleyişi konusundaki tecrübesi, ülkedeki toplumsal ve siyasal gelişmelere ve tepkilere olumlu karşılık verebileceği görüşünü güçlendiriyor. Bu anlamda, erken seçim dolayısıyla kampanya döneminin çok kısa geçmesine rağmen halkın nabzını tutan lider konumundaki Moon’un, bu özelliğini başkanlığı döneminde de sürdürmesi bekleniyor. Moon, selefi Park’ın yolsuzluklarla biten başkanlık sürecine yakinen tanık olması dolayısıyla halk nezdinde gündeme gelen reform talebinin de acilen karşılık bulması gerektiğinin farkında.
- İkinci demokratikleşme süreci
Başkanlık görevinden azledilen eski başkan Park Geun-hye, sadece iş dünyasıyla ilgili yolsuzluk sorgulamalarına konu olmadı. Halk nezdinde bundan çok daha fazla güven zedeleyici olan konu, yakın bir aile dostunun devlet işlerine nüfuz edebilecek bir konumda bulunmasıydı. Bu durum, kamuoyu nezdinde siyaset kurumuna yönelik güvenin sarsılmasına neden oldu. Bu bağlamda yeni başkanın şeffaf ve hesap verilebilirlik gibi genel değerlerin hakim olacağı bir yönetim sergilemesi bekleniyor.
Öte yandan endüstrileşmiş ve kalkınmış bir ülke özelliği taşıyan Güney Kore’de iş dünyasında geleneksel değerlerin varlığını sürdürdüğü aile şirketleri, hem siyasetle hem geniş kamuoyu ile ilişkilerde yeni bir sistemin gündeme getirilmesini şart kılıyor. Yeni dönemde, ailelerin güdümündeki iş dünyasının sadece eski başkan Park’ın azliyle sonuçlanan olaylardaki rolleri ve etkileri değil, ülkenin kalkınma sürecine tanık olunan son otuz yıldaki varlıkları bütünüyle sorgulanmaya başlanacaktır.
Bu nedenle 9 Mayıs seçimleri, bir süredir sorunlarla çalkalanan Güney Kore iç siyasetinde ve ekonomisinde değişim ve reformun öncelendiği yeni bir dönemin başlaması anlamına geliyor. Başkan seçilen Moon'un yaptığı ilk açıklamada, “kuralların ve sağduyunun öne çıkacağı adil bir ülke” vizyonu çizmesi dikkat çekiciydi. Bu anlamda, başkanın masasında siyaset kurumlarıyla iş dünyası arasındaki ilişkilerin düzenlenmesi, halkın siyaset kurumuna güveninin yeniden tesisi, oluşan ekonomik sınıflar arasındaki ayrışmanın giderilmesi gibi önemli konularda reform nitelikli yaklaşımlar bulunuyor.
Liberal demokrat Moon’un iktidara gelişinin, ülkede demokratikleşmenin otuzuncu yılında gerçekleşmesi de ayrıca önem taşıyor. 1987 yılında başkanların halk tarafından seçilmesiyle başlayan demokratikleşme adımı, sadece siyaset dünyasının değil, iş dünyasının da demokratikleştirilmeye acil ihtiyaç göstermesinden ötürü bir dönüm noktası kabul ediliyor. Bu anlamda, Moon yönetiminin ikinci bir demokrasi hamlesi ile geniş kitlelere toplumsal, siyasal imkanlar açması, iş dünyasına yeni fırsatlar getirmesi beklentisi yüksek. Başkan Moon yönetiminin bu beklentileri karşılamakta göstereceği başarı, kuşku yok ki, bölgedeki diğer ülkeler nezdinde de güven ve istikrar ortamının tesisine katkıda bulunacak.
- Kore Yarımadası'nda tansiyon düşebilir
Başkan seçilen Moon, kampanya döneminde Kuzey Kore sorununa yaklaşımını barıştan yana bir politika belirleyerek ortaya koydu. Bu bağlamda Kore Yarımadası’nda sıcak bir gelişme yerine, sorunun masa başında halledilmesine yönelik açıklamaları dikkat çekiciydi. Bugün ise bu imkânın daha da öne çıkmakta olduğu gözlemleniyor. Öyle ki, hafta başında ABD ile Kuzey Kore yönetimleri arasında Oslo’da başladığı ifade edilen görüşmelerin bu gelişmeden bağımsız olmayacağı düşünülebilir.
Bu noktada, Kuzey Kore’nin nükleer füze denemeleri, ABD’nin ve bölgedeki müttefiklerinin bu gelişme karşısında verdiği tepkilere karşılık Güney Kore’de yeni başkanla birlikte, giderek gerginleşen ortamın yumuşayabileceğini öngörmek mümkün. Yeni başkan Moon’un aynı ırka mensup Kuzey Kore ile savaş yerine, mevcut sorunun masa başında çözümü konusundaki çabası, hiç kuşku yok ki, Güney Kore halkının ekonomi öncelikli taleplerine da karşılık geliyor. Bir sıcak gelişmenin yol açabileceği kayıplar yerine, güven tesis edici politikaların hem iç hem dış politikada birbirini destekleyici etkisi olacaktır. Bu bağlamda, yeni başkan, bir yandan ülkede toplumsal birliği ve güveni tesis konusunda çaba sergilerken, diğer yandan da Kore Yarımadası’na barışın nasıl getirilebileceği konusunda mesai harcayacak.
Moon’un bu yöndeki politikasının olumlu karşılık bulacağı yönündeki görüşlerin ağırlık kazanmasında Kuzey Kore’den gelen mesajların da katkısı bulunuyor. Öyle ki Kuzey Kore yönetiminin önde gelen medya organında seçimlerden çok kısa bir süre önce yapılan açıklamada muhafazakâr eğilimli adayların değil, sol ve liberal görüşlülerin kazanması yönünde görüş beyan ediliyordu. Tabii bu noktada, sadece Güney Kore’de iktidar değişimi yeterli olmayacak, Kuze Kore yönetiminin de bugüne kadar Birleşmiş Milletler’in aldığı kararlara uygun adımlar atması gerekiyor. Hiç kuşku yok ki Kore Yarımadası’nda barışa doğru bir eğilimin belirdiği bu yeni dönemde ABD’nin ve Çin’in izleyecekleri politikalar da belirleyici olacak.