ANALİZ - İsrail Siyaseti Aşırı Sağa Teslim
Yeni hükümeti kurmasına kesin gözüyle bakılan Başbakan Netanyahu, 5. dönem başbakanlığında önceki dönemlere nazaran çok daha otoriter olacağının sinyallerini tüm seçim dönemi boyunca açık bir şekilde gösterdi Sağ partilerin, genel bir sağ bloğu içerisinde mevcut sonuçlara göre sandalye sayılarını yükselttiği görülüyor. Merkez ve ılımlı sağ seçmenin radikalleşme eğilimi göstermesi ise bu seçimlerin en çarpıcı sonuçlarından biri oldu İsrail vatandaşı Arapların sandığa gitmekten vazgeçmesi, seçime katılım oranının düşük kalması, seçim günü Batı Şeria’daki yerleşim birimlerinin yakınlarında Filistinli Arapların ev ve arabalarına düzenenlenen ırkçı saldırılar yeni hükümetin nasıl bir rota çizeceğine dair önemli ve bir o kadar da vahim ipuçları taşıyor Netanyahu'nun hakkındaki yolsuzluk suçlamaları nedeniyle yargı karşısına çıkarılması kurulacak hükümeti derinden sarsabilecek tek senaryo olarak görülüyor
İsrail’i erken seçimlere götüren sebepleri yeniden hatırlamak gerekirse seçim sürecindeki vaatlerin sonuçlar üzerinde nasıl bir etki oluşturduğunu ve de kurulacak olan 35. hükümet açısından ne anlama geldiğini değerlendirmek daha kolay olacak. Avigdor Liberman’ın liderliğindeki İsrail Evimiz partisinin altı partili koalisyondan ayrılması ile 61 sandalyeye gerileyen Netanyahu hükümeti, dış ve iç meselelerde pek çok sorunla başa çıkmak zorunda kaldı. Her ne kadar ABiD ile olan ikili ilişkiler Netanyahu’nun deyimi ile ”tarihin en parlak dönemi” olarak değerlendirilse de İsrail-Rusya görüşmelerinde Suriye konusunda istenilen hareket alanı hala kazanılamamış vaziyetteydi. İçeride Netanyahu ve yolsuzluk soruşturmaları ile hedef alınan hükümet aynı zamanda kendi içinde daha da şahinleşme tartışmaları yaşamaktaydı. Bilhassa Gazze üzerine yapılacak olası askeri harekatlar ve Batı Şeria’daki yerleşim birimlerinin artırılması çerçevesinde şekillenen tartışmalar “ben daha fazla siyonistim“ yarışına evrilmiş durumdaydı. Öte yandan aşırı dindar partilerin Yahudi şeriatına uygun düşmeyen toplumsal uygulamaları, askerlik görevini ve ultra-ortodoks Yahudi cemaatinin sosyo-ekonomik durumunu hükümetin gündeminden eksik etmemelerine bir de koalisyon partilerinin bakanlıklar üzerinde hakimiyet yarışı eklenince 34. hükümetin icra mekanizmalarında ciddi tıkanmalar meydana gelmişti. Likud liderliğindeki sağ partiler her ne kadar kurmuş oldukları bloğun İsrail sağının doğal birlikteliğini simgelediğini düşünseler de bu blok içerisindeki çıkar çatışmaları ve kartların yeniden dağıtılmasını istemelerinden dolayı, ortak bir kararla erken seçime gidilmişti.
- İsrail sağı daha da şahinleşiyor
9 Nisan’a giden süreçte yaşananlar seçimin sonuçları ve kamuoyunun yeni kurulacak olan hükümete yön tayin etmesi açısından çok ciddi ipuçları içermekteydi. 2018’in ortalarında Kudüs’ün ABD tarafından İsrail’in başkenti(!) olarak tanınma kararı ile başlayan dış politikada stratejisinde ABD kanatları altında yürütülen dayatma süreci kampanya dönemi boyunca Golan Tepelerinin İsrail’e ilhakının ABD tarafından tanınması ve seçime sadece saatler kala İran Devrim Muhafızlarının terör örgütü olarak ilan edilmesi gibi gelişmeler Netanyahu’nun elini güçlendiren dış destekler olarak değerlendirilebilir. Seçimlere sayılı günler kala Gazze-İsrail sınırında tansiyonun yeniden yükselmesi ve uzun bir sürenin ardından, manidar bir zamanlama ile Tel-Aviv yakınlarına düşen roket ile tetiklenen iç güvenliğin tehdit altında olduğu algısı, Likud ve diğer sağ partilerin oya tahvil edebileceği bir başka avantaj oldu. Mavi-Beyaz’ın iç güvenliği ilgilendiren meselelerde Likud’dan geri kalmadığını göstermek için çabalaması karşısında Netanyahu’nun “görüyor ve artırıyorum” misali Batı Şeria’nın ilhakını vadetmesi ise 2019 seçimlerine giden süreçte ve seçim sonuçlarında önemli bir karşılık bulmuştur.
Partinin karşı karşıya olduğu sorunlar karşısında sert bir direnç sergileyen Likud, 2015 seçimlerinde 30 olan sandalye sayısını artırarak 35 vekille meclise gitmeye hak kazandığı gibi İsrail siyasetini hem içte hem de dışta geri dönüşü pek de mümkün olmayan saldırgan bir kimliğe doğru sürükledi. 35. hükümeti kurmasına kesin gözüyle bakılan Binyamin Netanyahu kendisinin 5. dönem başbakanlığında önceki dönemlere nazaran çok daha otoriter olacağının sinyallerini tüm seçim dönemi boyunca açık bir şekilde gösterdi. Aşırı-sağ partileri diaspora baskısına rağmen meclise sokmayı başaran, Trump ile kurduğu yakın ilişki sayesinde ABD’nin uluslararası kamuoyunun vicdanını hiçe sayarak İsrail lehine pek çok karara imza atmasını sağlayan, Çin’den Latin Amerika’ya kadar pek çok dış politika hamlesini iç meseleleri bastırmak için ülke gündeminde tutan Netanyahu, seçim sonuçlarına göre kendisini ve devleti daha otoriterleştirme fırsatı buldu.
Seçimlerde hem kendi sandalye sayısını artıran Likud’un hem de radikal partilerin başarısı dikkat çekici. Aşkenaz dindar partiler olan Agudat Yisrael (İsrail Birliği) ve Degel HaTorah'ın (Tevrat Sancağı) Birleşik Tevrat Yahudiliği çatısı altında ortaklaşa girdiği bu seçimler, geçen dönem 6 olan sandalye sayılarını 8’e çıkarmalarını sağladı. Bir diğer dindar parti olan ama aynı zamanda da siyasi kimliğini Seferad Yahudiliği üzerine bina eden Şas partisi ise yine önceki seçimlere oranla parlementodaki sandalye sayısını 1 artırarak 7 sandalye ile “sağ bloğa” destek verecek olan radikal partilerden bir diğeri oldu. Bu iki partinin Netanyahu liderliğindeki koalisyon hükümetine deste vereceklerine kesin gözüyle bakılırken, dini meselelerin hükümet gündemini bir önceki döneme göre çok daha fazla meşgul edeceği de öngörülebilir.
Seçimlerde Likud’a ve sağ bloğa destek veren bir diğer ittifak ise “Birleşik Sağ” oldu. Yahudi Evi, Otzma Yehudit ve Tkuma’dan oluşan bu bloğun aşırı-aşırı sağ olarak tanımlanması yanlış olmayacak. Bir önceki hükümette 8 sandalye ile temsil edilen Yahudi Evi Partisi, Naftali Bennet ve Ayelet Shaked’in istifa edip Yeni Sağ Partisini kurmasıyla kaybettiği gücü, Netanyahu’nun da teşviki ile bu ittifak sayesinde geri kazanmaya çalıştı. Her ne kadar ittifak 5 sandalye kazanmış olsa da yüzde 3,25 olan seçim barajını Yahudi Evi olmadan aşamayacak olan radikal partiler Otzma Yehudit ve Tkuma ise bu ittifak sayesinde mecliste temsil edilme hakkına sahip oldu. Birleşik Sağ'ın radikal formunu koruyarak kurulacak sağ koalisyon hükümeti sonrası politikalara ciddi oranda etki etmesi bekleniyor.
Erken seçim fitilinin ateşlemiş olmasına rağmen kurulması muhtemel sağ koalisyon hükümetinde kendisine yer bulması beklenen Avigdor Liberman liderliğindeki İsrail Evimiz Partisi meclise giren bir diğer sağ parti oldu. 2009’dan beri oylarında düzenli düşüş yaşanan İsrail Evimiz Partisi bu seçimlerde de 1 sandalye daha kaybederek 5 sandalye kazandı. Dolayısıyla koalisyon pazarlıklarında Liberman’ı zor bir süreç bekliyor. Gücü sürekli azalan ve ağırlıklı olarak eski doğu bloğu ülkelerinden göç eden Yahudilere hitap eden İsrail Evimiz Partisi seçimin tetikleyicisi olmasından ve kendi aşırılığını gölgede bırakacak yeni aktörlerin sahneye çıkmasından dolayı pabucunun dama atılabileceği bir konumda. İsrail Evimiz Partisi'nin koalisyon dışında bırakılma ihtimali 120 sandalyeli mecliste 61 sandalyeyi yakalamanın ve de korumanın zorluğundan dolayı pek mümkün görünmese de daha önce Liberman’ın üstlenmiş olduğu savunma bakanlığı gibi önemli bir görevin bu partiye verilmesi artık çok zor görünüyor. Bir başka dramatik erime ise Kulanu Partisinde (Hepimiz) yaşandı. Dördüncü Netanyahu hükümetine (34. hükümet) destek veren ve merkez-sağ ideolojiyi benimseyen Moshe Kahlon liderliğindeki Kulanu'nun bir önceki seçimde 10 olan sandalye sayısı 4’e düştü. Kulanu’nun bu düşüşünde İsrail siyasetindeki kutuplaşmanın had safhaya ulaşması, seçmenin göreceli olarak güçsüz merkez partilerden uzaklaşması ve Kulanu seçmeninin Gantz ve Netanyahu çekişmesinde bir taraf tutmaya yönelmiş olması gibi sebepler belirleyici oldu. Kulanu seçim barajının üstünde kalırken bir diğer merkez parti olan Geşer (Köprü) aynı sebeplerden kaynaklanan bir şekilde barajı dahi geçemedi.
Dindar ve sağ partilerin, genel bir sağ bloğu içerisinde mevcut sonuçlara göre sandalye sayılarını yükselttiği görülüyor. Merkez ve ılımlı sağ seçmenin radikalleşme eğilimi göstermesi ise bu seçimlerin en çarpıcı sonuçlarından biri oldu.
- Muhalefetin çabası yeterli olmadı
İsrail toplumu güvenlik politikalarının çepeçevre sarmış olduğu ve bunun etkilerinin de sosyal hayatın her zerresine nüfuz ettiği bir yapıda. 9 Nisan’da Likud ile kafa kafaya sonuç alan Mavi-Beyaz bloğu da güvenlik politikalarına sıkışmış olan bilhassa toplumun merkez-sağ, merkez ve merkez-sol cenahlarının umudu olmuştu. Tabii ki bu çıkış noktasını tamamen eşitlikçi bir siyaset anlayışının tesisine olan açlık olarak yorumlamak yanlış olur. Mavi-Beyaz’ın üç saç ayağından birincisinin başındaki eski genelkurmay başkanı Benny Gantz’ın güvenlik politikaları açısından söylemleri Netanyahu’dan geride kalmıyordu. Nitekim ordu komutanıyken yaptığı icraatlar da bunu kanıtlar nitelikte. Gantz muhalefetin “herkesi yakala” metodu ile Likud’un popülist yaklaşımını merkeze evriltebilecek bir lider olarak görülmüştü. Muhalefet bu öngörülerinde kısmen haklı çıktı. Çünkü, gerek seçim sürecinde yaşanan Telem ve Yaş Atid (Gelecek Var) partilerinin bu çatı altında uyumlu çalışması, gerekse Netanyahu’nun Gantz özelinde Hamas ile ilişkisi olduğuna dair, pek de sağlam zemine oturmayan iddiaları, Mavi-Beyaz’ın hanesine işlendi.
10 Nisan sabahı yüzde 29 oy oranı ile 35 sandalye kazanarak meclise girmeye hak kazanan Mavi-Beyaz bloğu daha dengeli bir sol-sağ dağılımının gerçekleştiği bir mecliste iktidarı kurma şansına sahip olabilirdi. Her ne kadar sağ ve merkez partiler ile milli mutabakat hükümeti kurma şansına sahip olsa da, Likud’un hükümeti kuracak sayıda sağ partiyi bir araya getirmesi Mavi-Beyaz’a göre daha kolay. Cumhurbaşkanı Rivlin’in ise hükümet kurma yetkisini öncelikle Likud’a vermesi ve bu nedenle Likud’un doğal müttefiki olan sağ blok ile 65 sandalyeli bir koalisyon kurması muhtemel görünüyor.
Knesset'e girmeye hak kazanan diğer sol partilere göz atacak olursak; İsrail solunun iki kemik partisi olan Meretz (Güç) ve İşçi Partisi her ne kadar meclise girmeye hak kazanmış olsalar da genel siyasal eğilimin Likud ve Mavi-Beyaz çekişmesi etrafında şekillenmesi neticesinde giderek güç kaybeden siyasi hareketler oldular. Meretz geçen seçimlere oranla 1 sandalye kaybederek Knesset’te 4 vekil ile temsil edilmeye hak kazandı. Siyasetin kutuplaşmasından zararlı çıkan diğer bir sol parti ise İşçi Partisi. Bu parti 2015 seçimlerinde Tzipi Livni liderliğindeki Hatnuah Partisi(Hareket) ile Siyonist Birlik oluşturarak 24 sandalye ile ana muhalefeti kurmuştu. Fakat, bu seçimlere tek başına girerek sadece 6 sandalye kazanabildi. İşçi Partisi'nin son başbakanının 18 yıl önce Ehud Barak olduğu ve son koalisyon ortaklığının da 8 yıl öncede kaldığı düşünülünce iki sol partinin merkeze kayan seçmenleri yeniden cezbetmenin yollarını bulmaları gerekiyor. Aksi takdirde uzun yıllar İsrail siyasetinde etkin durumda olan bu kurumlar büyük çarpışmaların oluşturduğu fırtınalarda savrularak daha da küçülecekler.
İsrail siyasetinde sol blok içerisinde değerlendirilen fakat kendilerine has durumları ile soldan da bağımsız hareket eden Arap partileri geçen seçime nazaran birlikteliklerini sarsan bir ayrışma ile 9 Nisan seçimlerine girdiler. Ahmet Tibi liderliğindeki Arap Yenilenme Hareketi (Ta’al), Ayman Odeh liderliğindeki Yeni Parti (Hadaş), Mesut Ganim liderliğindeki Birleşik Arap Listesi ve Mitanes Şehade liderliğindeki Milli Demokratik Birlik(Balad) partileri 2015 seçimlerinde ortak liste ile kazandıkları 11 sandalyenin birini 2019 seçimlerinde rakiplerine bıraktı. Ta’al ve Hadaş birlikte girdikleri bu seçimden 6 sandalye kazanırken Balad ve Birleşik Arap Listesi ise 4 sandalye ile meclise girdiler. Bir önceki seçimlerde İsrail vatandaşı Filistinlilerin sandığa gitmesinde ciddi bir motivasyon oluşturan birleşik liste, dağılmanın ardından güç kaybetti ve kendi başarısının ötesinde sol bloğun koalisyon kozunu da azalttı.
- Yeni dönem yeni krizler
Seçime katılan tüm partiler 120 sandalyeli İsrail meclisinde yer almak için sağ ve sol kutuplaşmanın ötesinde ülkenin yeni yol haritasının seçmen karşısında onaylanması için de yarıştılar. İsrail’deki çeşitli seçim bölgelerinden çıkan sonuçlar ise seçmen eğilimlerinin coğrafyaya göre nasıl şekillendiğine dair önemli ipuçları içeriyor. Kuzey kıyı şeridinde bulunan Hayfa kentinden gelen sonuçlara göre Gantz liderliğindeki Mavi-Beyaz blok yüzde 32,69 oy oranı ile birinci sırayı alırken Likud yüzde 23’te kaldı. Dahası Başbakan Netanyahu’nun memleketi olan Kayzeriye’de Mavi-Beyaz oyların yüzlerin 52’sini alarak ciddi bir fark elde etti. Seküler seçmenin ağırlıkta olduğu Tel Aviv’de ise Mavi-Beyaz oyların yüzde 45’ini alırken Likud yüzde 19 ile ikinci Meretz ise yüzde 9 ile üçüncü parti oldu.
Öte yandan ülkenin merkez ve güney kesimlerinde seçmen tercihlerinde önde olan Likud, Necef bölgesinin merkez şehri olan Berşeva’da oyların yüzde 43'ünü alarak en yakın rakibi Mavi-Beyaz’a yüzde 25,5’lik bir fark attı. Kudüs’te ise oyların yüzde 24,5’ini alan Likud birinci çıkarken Birleşik Tevrat Yahudiliği yüzde 23,1 ile ikinci, Şas yüzde 13,8 ile üçüncü ve Mavi-Beyaz yüzde 11,8 ile dördüncü oldu. Seçimlerin bir diğer göze çarpan sonucu ise Gazze sınırındaki Siderot yerleşim birimi oldu. Yüzde 80 üzerinde oyun sağ blok arasında dağıldığı bu kentte Likud oyların yüzde 44’ünü aldı.
Netanyahu’nun dış politika hamlelerinin seçim sürecindeki belirleyici rolü sonuçların kesinleşmeye başladığı ilk anlardan itibaren tekrar ortaya çıktı. Avusturya Başbakanı Sebastian Kurtz, Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve İtalya İçişleri Bakanı Matteo Salvini Netanyahu’nun seçim zaferini kutlayan ilk liderler olurken Donald Trump’tan beklenen tebrik kutlaması 10 Nisan akşamında geldi. Trump, “Büyük müttefik” ve “iyi dost” olarak tanımaladığı Netanyahu’yu seçim zaferi için tebrik ederken ABD arabuluculuğunda yeni bir barış görüşmesinin başlayacağı sinyallerini verdi. Her ne kadar ABD Dışişleri Bakanı Mark Pompeo iki devletli çözümün rafa kalkmadığını söylese de gerek Likud’un ve sağın seçim kampanyasında kullandığı “ilhak” argümanları gerekse Trump’ın Netanyahu’ya olan desteği dikkate alındığında bu yönde kayda değer bir adım atılması muhtemel görünmüyor.
2015 seçimlerine oranla yüzde 10 oranında azalarak yüzde 67’lere gerileyen seçimlere katılım oranında Yahudi Ulus Devlet Temel Yasası ve Arap partilerinin bölünmesinin etkileri büyük. Buna ilaveten, Likud’un Arap seçmenlerin oy kullandığı sandık başlarına gizli kamera yerleştirdiği iddiaları ise sonuçların açıklandığı saatlerde İsrail kamuoyunu epey meşgul etti. Kesin rakamların önümüzdeki günlerde netleşecek olması bir yana ilk belirlemelere göre İsrail vatandaşı Arapların sandığa gitme oranın son zamanların en düşük seviyesi olan yüzde 50-55 bandında kaldığı ifade ediliyor. İsrail vatandaşlığına sahip Arapların sandığa gitmekten vazgeçmesi, seçime katılım oranının genel olarak düşük kalması, seçim günü Batı Şeria’daki yerleşim birimlerinin yakınlarında Filistinli Arapların ev ve arabalarına düzenenlenen ırkçı saldırılar ve seçim sürecinde Batı Şeria’nın ilhakı ile gündeme gelen Filistinlilerin egemenlik haklarının gaspı tartışmaları, kurulacak olan hükümetin nasıl bir rota çizeceğine dair önemli ve bir o kadar da vahim ipuçları taşıyor.
Seçim sonuçlarının tartışılmaya devam ettiği bu günlerde akıllara gelen bir başka soru ise Netanyahu’nun yılan hikayesine dönen yolsuzlukluk soruşturmasının akıbetinin ne olacağı. Soruşturma seçimleri yer yer gölgede bıraksa da yargılanmaya ilişkin kesin kararın seçim sonuna bırakılması mevcut ve muhtemelen gelecek başbakana bir nebze de olsa rahat bir kampanya dönemi yaşattı. Fakat muhtemel bir yargılamanın gündeme gelmesi ise kurulacak olan hükümeti derinden sarsabilecek tek senaryo olarak görülmektedir.
[Yüksek lisansını Kudüs İbrani Üniversitesi İsrail Çalışmaları bölümünde tamamlayan Selim Han Yeniacun Şanghay Üniversitesi Küresel Yönetişim Araştırma Merkezi’nde araştırma görevlisi olarak çalışmaktadır]