ANALİZ - İsrail Siyaseti Sil Baştan
MaviBeyaz bloğu içerisindeki liderlerin istikrarlı bir seçim dönemi geçirmesi, güçleri iyice azalmakta olan Meretz ve İşçi Partisi’nin ittifakı, Arap muhalefetinin bir dönem önceki gibi Birleşik Arap Listesi formunda yeni seçime girmeleri gibi senaryoların gerçekleşmesi halinde, İsrail siyasetindeki dengelerin değişmesi kaçınılmaz Nisan seçimlerinde İsrail sağının farklı fraksiyonlarının elde etmiş olduğu başarılar göz ardı edilmemeli. Netanyahu’nun bir sonraki evrede Likud içerisinde eritmeyi planladığı bu kitle, İsrail hükümetinin Filistin üzerinde uyguladığı tüm baskı politikalarını koşulsuz şekilde destekleyecek bir tabiiyete sahip Netanyahu’nun yeni hükümeti kurma motivasyonun altında iki temel prensip vardı: Birincisi, dış politikada müttefiklerinin sayısını artırarak güçlenen ve Filistin meselesindeki mütecaviz tutumunu komşularına dayatmış birleşik İsrail sağının lideri olma arzusu, bir diğeri ise kendisi hakkındaki yolsuzluk ve rüşvet suçlamalarınden dokunulmazlık zırhıyla kurtulmak
İsrail siyaseti pek çok farklı çıkar çevresini temsil eden partilerden müteşekkildir. Din, etnik köken ve ideolojiler altında kategorize edebileceğimiz irili ufaklı siyasal organizasyonlar, gerek kendi içlerinde bölünüp ayrışarak gerekse ittifaklar kurarak Knesset’te var olma mücadelesi verirler. Bu mücadele bazen partilerin vereceği ufak tavizlerle tarafları belli bir yarış olarak geçerken bazen de Nisan seçimlerinden sonra ortaya çıkan tablodaki gibi, temel prensipler üzerindeki diretmeler neticesinde bir kördüğüme dönüşüyor. İsrail siyasetinin en zayıf karnı da burada. Bölünmüş toplum ve bölünmüş siyasi ortam içerisinde hükümetlerin istikrarlı politikalar sürdürebilmeleri mümkün görünmüyor.
2018’in son aylarından beri pek çok iç ve dış sorunla karşı karşıya gelen İsrail, aynı zamanda uzun süre hükümetsiz kalmasıyla, bölgede kendinden menkul istikrar ve güvenilirlik potansiyeline de zarar veriyor. 9 Nisan’da yapılan seçimler aslında İsrail siyasetinin ne kadar pamuk ipliğine bağlı bir yapı olduğunu anlayabilmemiz için yeterli bir örnek. En büyük muhalefet bloğu olan Mavi-Beyaz’ın sadece burun farkıyla önünde seçimleri tamamlayan Likud, barajı geçen sağ partilerin sayı ve vekil çoğunluğuna güvenerek hükümeti kurma görevini üstlenmiş bulundu.
Otuz beşinci hükümetin başbakan adayı ve Likud Partisi lideri Binyamin Netanyahu’nun yeni hükümeti kurma motivasyonun altında iki temel prensip vardı. Birincisi, dış politikada müttefiklerinin sayısını artırarak güçlenen ve Filistin meselesindeki mütecaviz tutumunu komşularına dayatmış birleşik İsrail sağının lideri olma arzusu. Bu motivasyonu, ABD Başkanı Donald Trump’la olan kişisel dostluğu, ABD’deki Evanjelist ve Yahudi lobileri sayesinde elde ettiği prestiji, İran’ı ortak bir tehdit olarak göstererek Arap devletleriyle müşterek bağlar tesis etme çabası ve Trump’ın damadı Kushner üzerinden yürütülen “Yüzyılın Anlaşması” taslağı sayesinde her geçen gün güçlendirmiştir.
Netanyahu’nun hükümet kurmadaki bir diğer motivasyonu ise kendisi hakkındaki yolsuzluk ve rüşvet suçlamaları olmuştur. Bu suçlamalardan kurtulmak ve kendi kuracağı hükümette dağıtacağı görev sayısına göre elde edeceği dokunulmazlık hakkı Netanyahu için vazgeçilmez bir fırsattı. İşte bu yüzden, demokrasinin işleyebilmesi adına hükümet kurma hakkından feragat etmek yerine, Yisrael Beytanu (İsrail Evimiz) Partisi lideri Avigdor Liberman’ın restini kullanarak İsrail’i erken seçime götürdü.
Yukarıda bahsedilen duruma tezat olacak biçimde, Başbakan Netanyahu ve birkaç sağ koalisyon ortağına göre, İsrail’in 17 Eylül’de tekrar sandık başına gidecek olması tamamen Liberman ve onun “sol” partileri memnun eden siyaseti yüzünden yaşanıyor. Tüm bu karmaşanın sorumlusu olarak gösterilmeye çalışılan Liberman ise başbakanın iddialarının aksine, seçim öncesindeki kampanyasının sac ayaklarını dayamış olduğu prensiplerden pek de ödün vermiş değil. Demirperde ülkelerinden İsrail’e göçen seküler-milliyetçi İsraillilerden oluşan bir seçmen tabanına sahip olan İsrail Evimiz partisi, Netanyahu’nun kurmaya çalıştığı yeni hükümete katılım için, İsrail toplumunun ortak paydalarından birisi olan orduyla ilgili askerlik kanunu üzerinden sıkı bir pazarlığa girişti. Fakat neticede Netanyahu, sekizer milletvekiliyle kurulacak olan koalisyonun belkemiğini oluşturacak olan Şas ve Birleşik Tevrat Yahudiliği partilerini küstürmemek adına, “Yeşiva” isimli dini eğitim kurumlarında okuyan dindar Yahudi gençlerin askere alınmasına ilişkin Liberman’ın kanun talebini reddetti. Bu tartışma üzerinden hükümet kurulamadığı için, Netanyahu kendisine karşı olan yolsuzluk suçlamalarından korunmak üzere bir dokunulmazlık kanunu çıkaramadı. Aşırı dindar partiler Liberman’la görüşmesinden dolayı Netanyahu’yu suçladılar. Öte yandan Netanyahu ise Liberman’ı sol partilerin isteklerine göre hareket eden bir lider olarak niteledi. İşte tüm bu karmaşa içinde İsrail siyaseti bir kez daha istikrar sınavında tökezledi.
Nisan seçimlerindeki genel tablonun değerlendirilmesi açısından, İsrail sağının farklı fraksiyonlarının elde etmiş olduğu başarılar göz ardı edilmemeli. “Birleşik Sağ” adı altında seçime giren küçük (ama toplumsal bir kutuplaşmaya sebep olabilecek) ırkçı partilerin, özellikle Batı Şeria’daki yasadışı yerleşim birimlerinde, Kudüs ve çevresinde ve Gazze sınırına yakın yerleşim birimlerinde rağbet gördüğü bir gerçek. Netanyahu’nun bir sonraki evrede Likud içerisinde eritmeyi planladığı bu kitle, İsrail hükümetinin Filistin üzerinde uyguladığı tüm baskı politikalarını koşulsuz şekilde destekleyecek bir tabiiyete sahip. Bu noktada, Liberman’ın hükümetin kurulamamasındaki “askerlik” temelli tavrı akıllara geliyor. Halihazırda kamuoyu yoklamalarında “sol” seçmenin dahi takdirini kazanmışa benzeyen Liberman, şüphesiz ki herkesin eşit sorumlulukla yerine getirmesini istediği askerlik görevi dolayısıyla, Likud’un müttefik seçmen kitlesinden de (gizliden de olsa) bir alkış alacaktır.
Liberman’ın kendi oylarını artırıp artırmayacağı hakkında kesin bir çıkarımda bulunamasak da, en azından bir oy kaybı yaşamayacağını öngörebiliriz. Bu noktada, Mavi-Beyaz bloğu içerisindeki liderlerin istikrarlı bir seçim dönemi geçirmesi, güçleri iyice azalmakta olan Meretz ve İşçi Partisi’nin ittifakı, Arap muhalefetinin bir dönem önceki gibi Birleşik Arap Listesi formunda yeni seçime girmeleri gibi senaryoların gerçekleşmesi halinde, İsrail siyasetindeki dengelerin değişmesi kaçınılmaz. Netanyahu’nun kendi seçmen kitlesinden bir kayıp yaşamayacağı, yalnızca adına açılmış olan davalardan bir ceza alması durumunda sahip olduğu gücü kaybedeceği düşünüldüğünde, İsrail muhalefetinin önüne çıkan bu ikinci seçim hakkını daha akıllıca değerlendirmek isteyeceği öngörülebilir. Belki de siyasal anlamda gücünü giderek artıran Netanyahu için farklı bir final senaryosu yazılmıştır. İlaveten, Netanyahu üzerinden Ortadoğu’yu hem İran’a karşı şekillendirmek isteyen hem de Filistin meselesini İsrail lehine çözmek isteyen Trump yönetimi, seçimlerin yenilenecek olmasından zararlı çıkan bir diğer taraf olarak görülebilir.
[Yüksek lisansını Kudüs İbrani Üniversitesi İsrail Çalışmaları bölümünde tamamlayan Selim Han Yeniacun Şanghay Üniversitesi Küresel Yönetişim Araştırma Merkezi’nde araştırma görevlisi olarak çalışmaktadır]