ANALIZ – Merkel Sonrasi Dönemde Türkiye-Almanya Iliskileri Ve Muhtemel Senaryolar
Merkel sonrasi dönemde TürkAlman iliskileri kurulacak hükümete göre sekil alacak. Terör örgütleri PKK ve FETÖ’nün Almanya’daki yogun faaliyetleri ve Alman devletinin bu faaliyetlere göz yummasi ikili iliskilerde baslica sorunlar arasinda yer almaya devam edecek Son anketlere bakildiginda yaklasik yüzde 28’lik oy orani ile CDU/CSU birinci sirada yer alirken, hemen ardindan yaklasik yüzde 19 ile Yesillerin geldigi görülüyor. Toplamda yüzde 50’ye yaklasan oy oranlari neticesinde, bu iki partinin birlikte hükümeti kurmasi bekleniyor Alman kamuoyunda sik sik “Türk Armin” olarak nitelendirilen CDU/CSU’nun adayi Laschet'in basbakan olacagi bir koalisyon hükümetinde TürkAlman iliskilerine nispeten daha olumlu bir atmosferin hakim olacagi öngörülebilir
Merkel dönemine dair bir degerlendirme yapmadan evvel, terör örgütleri PKK ve FETÖ’nün Almanya’daki faaliyetleri ile Türkiye’nin Avrupa Birligi’ne (AB) katilim müzakerelerinin Türkiye-Almanya iliskilerinde öne çikan baslica konular oldugunu belirtmek gerekiyor. Bu üç hususta iki devlet arasinda son yillarda sik sik gerilim yasaniyor. Almanya’nin, kendi topraklarindaki FETÖ ve PKK faaliyetlerini engellemedigi gibi bir de bu iki örgütün faaliyetlerine zaman zaman destek çikan bir tavir sergilemesi Türkiye’yi ciddi anlamda rahatsiz ediyor. Almanya, Türkiye’nin AB üyeligine dair ise Avusturya ve Fransa kadar sert olmasa da üyelik karsiti bir tavir sergiliyor.
- Merkel döneminde Türkiye-Almanya iliskilerinin bilançosu
2005’ten beri Almanya’nin Sansölyesi olarak görev yapan Merkel, önceki Basbakan Gerhard Schröder’in yerine geldiginde, bu degisimin Türk-Alman iliskilerinde olumsuz bir etki olusturacagi öngörülmüstü. Zira Sosyal Demokrat Schröder döneminde Almanya, Türkiye’nin AB üyeligine destek veriyordu. Merkel ise daha muhalefetteyken, Türkiye’nin AB üyeligine açikça karsi çikiyordu. Bu minvalde Merkel göreve geldikten sonra Almanya’nin Türkiye ile iliskilerinde, Türkiye’yi “imtiyazli ortak” olarak gördügünü ifade etmekten hiçbir zaman çekinmedi. Aslinda bu meshur ifadesiyle Merkel, Türkiye’nin AB üyeligine destek vermedigini ortaya koyuyordu. Bunun bir yansimasi olarak Merkel yönetimi, Türk vatandaslarina yönelik vize serbestisi ve yeni müzakere fasillarinin açilmasi konularinda yapici adimlar atmadi. Bunlarin yani sira kritik bir dönemeç olarak görülebilecek 15 Temmuz hain darbe girisiminde de Merkel önderligindeki Alman hükümeti, Türkiye’nin yaninda yer almadi ve FETÖ üyelerine siginma hakki vererek örgüte destek çikti.
Merkel siyasi olarak Türkiye’ye karsi genel hatlariyla olumsuz bir tavir sergilemis olsa da ticari açidan isbirliginin artmasini destekledi. Örnegin, Almanya’nin “ticaret devleti” kimligine uygun olarak Türkiye ile ticari iliskilere önem verdi. Bu sayede 2005 yilinda yaklasik 23 milyar dolar olan Türkiye-Almanya arasindaki ticaret hacmi, 2019 sonunda yaklasik 36 milyara yükseldi. Kovid-19 salgini nedeniyle 2020’de beklenen ilerlemenin saglanamadigi ticari iliskilerde gerekli adimlarin atilmasi ve özellikle Türkiye-AB arasindaki Gümrük Birligi’nin güncellenmesi durumunda ticaret hacminin kisa zamanda 50 milyar dolara yükselmesi bekleniyor.
- Merkel sonrasi hükümet senaryolari ve Türkiye ile iliskiler
Almanya’da 26 Eylül’de gerçeklesecek federal seçimde hükümetin nasil sekillenecegi henüz net degil. Anket sonuçlarina göre, seçimlerin en iddiali iki partisi olarak görülen Hristiyan Birlik (CDU/CSU) ve Yesillerin oylarinda dalgalanmalar yasandigi için Almanya’nin yeni hükümetinin hangi partilerden olusacagina dair kesin tespitte bulunulamiyor. Buna karsin Almanya’da hükümetler genelde koalisyonlardan mütesekkil oldugu için CDU/CSU’nun, Yesiller’le koalisyon kuracagina dair güçlü bir beklenti var. Zira son anketlere bakildiginda yaklasik yüzde 28’lik oy orani ile CDU/CSU birinci sirada yer alirken, hemen ardindan yaklasik yüzde 19 ile Yesillerin geldigi görülüyor. Toplamda oy oranlari yüzde 50’ye yaklastigi için hükümeti bu iki partinin kurmasi bekleniyor.
Almanya’da hangi partinin ya da partilerin hükümete gelecegi henüz belli olmadigi için Türkiye-Almanya iliskileri için de somut bir gelecek projeksiyonu yapmak pek mümkün degil. Ancak mevcut beklentileri karsilar nitelikte birinci hükümet senaryosunda CDU/CSU ile Yesiller arasinda bir koalisyon hükümeti kurulmasi söz konusu. Ikinci senaryoda ise Yesillerin, yaklasik yüzde 16 oy oranina sahip Sosyal Demokrat Parti (SPD) ve yaklasik yüzde 13 oy oranina sahip Hür Demokrat Parti (FDP) ile çoklu koalisyon hükümeti kurmasi olasi. Bu durumda Yesillerin seçimdeki kilit parti olmasi bekleniyor.
Bu hükümet senaryolari disinda gündemde yer alan bazi zayif alternatifler de bulunuyor. Birincisi, CDU/CSU’nun 2013’ten beri oldugu gibi SPD ile birlikte yeniden koalisyon kurmasi. Fakat bu koalisyonun kurulma olasiligi oldukça düsük. Zira SPD Es Baskani Saskia Esken, SPD’nin seçimlerden sonra CDU/CSU ile yeniden koalisyon kurmak istemedigini açikladi. SPD’nin oy oraninin CDU/CSU ile koalisyon kurduktan sonra düsmesi, bu durumun ardindaki temel sebep olarak görülüyor. Ikinci alternatif senaryo, CDU/CSU’nun FDP ile bir koalisyon hükümeti kurmasi. Aslinda her iki parti de bu koalisyona oldukça sicak bakiyor. Ancak anket sonuçlarina göre FDP’nin, yüzde 13 civarinda bir oy potansiyeli bulunuyor. Bu nedenle CDU/CSU ile bir araya gelse bile bu hükümet olusturmak için yeterli olmayacak. Son olarak Yesillerin, SPD ve Sol Parti ile koalisyon hükümeti kurmasi gündemde. Fakat bu senaryonun gerçeklesmesi iki nedenle mümkün degil: Ilki, Sol Parti’nin oylarinin yaklasik yüzde 7 gibi oldukça düsük bir seviyede olmasi. Diger sebep ise Sol Parti’nin radikal siyasi çizgisinden dolayi SPD ve Yesillerin böylesi bir koalisyona pek hevesli olmamasi.
Birinci senaryoda CDU/CSU ve Yesiller arasinda bir hükümet kuruldugunda, büyük ihtimalle CDU/CSU’nun adayi Armin Laschet basbakan olacaktir. 2017’den beri Kuzey Ren Vestfalya eyaletinin basbakanligini yapan Laschet’in, bölgesindeki Türklere karsi olumlu bir bakis açisina sahip oldugu biliniyor. Bu nedenle Alman kamuoyunda sik sik “Türk Armin” olarak nitelendiriliyor. Laschet örnegin, eyaletteki okullarda verilen Islam dini dersi müfredatina Diyanet Isleri Türk Islam Birligi’nin (DITIB) katki vermesini istedi. Laschet, bu hususta yogun elestirilere maruz kalmis olsa da kararindan geri adim atmadi ve Türklerin sempatisini kazandi. Laschet’in ayrica terör örgütü PKK’ya karsi da mesafeli davrandigi biliniyor. Katildigi bir televizyon programinda, PKK destekçisi Sol Partili Sevim Dagdelen’e PKK’nin bir terör örgütü oldugunu ve bundan dolayi desteklenmemesi gerektigini söylemesi bunu dogrular nitelikte.
Buradan hareketle CDU/CSU’nun Laschet önderliginde güçlü bir hükümet kurmasi durumunda, Türk-Alman iliskilerine nispeten daha olumlu bir atmosfer hâkim olacaktir. Ancak açikça Türkiye karsiti bir tavir sergileyen Yesiller lehine bir koalisyon kurulmasi halinde, bu beklentileri azaltmakta fayda var. Burada Yesillerin önceki es baskani Türk kökenli Cem Özdemir’in, görev süresi boyunca Türkiye’ye pervasizca saldirmasini hatirlamak gerek. Dolayisiyla CDU/CSU ile Yesiller arasinda koalisyon hükümeti kurulmasi halinde Türkiye-Almanya iliskilerini zorlu bir süreç bekliyor olacak.
Yukarida deginilen güçlü senaryolardan Yesiller-SPD-FDP koalisyonu ise Türkiye açisindan tercih edilebilir bir durum degil. Zira bu senaryoda hükümeti kuracak Yesiller ve FDP, mevcut durum itibariyla terör örgütü PKK’ya karsi iltimasli bir tavir sergiliyor. SPD ise bahsi geçen diger iki partiye nazaran PKK’ya daha mesafeli bir tutum içerisinde. Dolayisiyla bu partilerden olusacak bir koalisyon hükümeti, özellikle terörle mücadele hususunda Türkiye ile iliskilerde sik sik sorun yaratacaktir.
Netice itibariyla Merkel sonrasi dönemde Türk-Alman iliskileri kurulacak hükümete göre sekil alacak. PKK ve FETÖ’nün Almanya’daki yogun faaliyetleri ve Alman devletinin bu faaliyetlere göz yummasi ikili iliskilerdeki baslica sorunlar arasinda yer almaya devam edecek. Dolayisiyla devletlerarasi iliskilerdeki süreklilik ilkesi itibariyla, Merkel sonrasi dönemde ikili iliskilerde tertemiz bir sayfanin açilmasini beklemek gerçekçi görünmüyor.
[SETA Avrupa Arastirmalari Direktörlügü’nde görev yapan Haci Mehmet Boyraz, Sakarya Üniversitesi Uluslararasi Iliskiler Bölümü’nde doktora tez çalismalarina devam ediyor]
[Bielefeld Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi ve Felsefe egitimi alan Yunus Mazi, yüksek lisansini Türk-Alman Üniversitesi Avrupa ve Uluslararasi Iliskiler Bölümü’nde tamamladi]