ANALİZ - Para Politikalarında Makas Değişimi Gerçekleşti

Açıklanan veriler ile yaşanan gelişmelerin küresel ekonomik konjonktürün daha fazla teşvike ihtiyaç duyduğunu ortaya koyması, Fed ve ECB gibi önde gelen merkez bankalarını para politikaları açısından geriye dönmek zorunda bıraktı Her ne kadar ABD'de büyüme ve istihdam açısından güçlü veriler açıklansa da ülkenin ortaya çıkan jeopolitik risklerde baş aktör olması ve ticaret politikalarının merkezinde yer alması Fed'i, en son 11 yıla yakın süre önce gerçekleştirdiği faiz indirimi yoluna girmesini beraberinde getirdi ECB'nin eylül ayı toplantısında mevduat faizinde 10 baz puanlık indirime gideceği ve aylık 30 milyar avroluk da varlık alımı yapacağı fiyatlanırken, söz konusu öngörünün gerçekleşmesi halinde banka, tam 3,5 yıl sonra faizleri düşürmüş olacak Deniz Yatırım Stratejisti Orkun Gödek: 'Mevcut ortam, 2020'nin ilk çeyreğine kadar devam edebilir. Enflasyondan ziyade büyüme kavramının öne çıkarıldığı bu dönem, gelişmekte olan ülke para politikaları için bir miktar daha oyun alanı açıyor ancak manevranın genişliği konusunda risk algısı değişiminin yaratabileceği problem gözetildiğinde soru işaretleri de yok değil'

BELGİN YAKIŞAN MUTLU - Dünya çapında iktisadi faaliyetin yavaşlaması ve korumacılık eğiliminin artması ile gelişmiş ülke merkez bankaları normalleşme adımlarına "es vererek" para politikalarında geriye dönmek zorunda kalırken, yeni dönemde politika ayarlamalarında izlenecek patika piyasalar açısından kritik olacak.

Küresel ekonomide iktisadi faaliyetin yavaşlaması ve enflasyona dair aşağı yönlü beklentiler ülke merkez bankalarının önündeki en önemli riskler olurken, bu kapsamda para politikalarının da yeniden şekillendiği görüldü.

Yılbaşından bu yana gerek ABD ile Çin arasındaki ticaret müzakerelerinde bir yol alınamaması gerekse jeopolitik risklerin gündemden düşmemesi ise deneyimlenen en zor gelişmeler olarak öne çıktı.

Dünya çapında bakıldığında, ticaret ve tarifelerle ilgili belirsizlikler nedeniyle özellikle imalat sanayideki güç kaybı dikkati çekici bir düzeye erişti. Önde gelen merkez bankaları, para politikalarına dair karar metinlerinde söz konusu risklere işaret ederken, yılın ikinci yarısında genişlemeci politikalara ihtiyaç duyulduğu dillendirilmeye başlandı.

Bu kapsamda başı çeken Avrupa Merkez Bankası (ECB) ve ABD Merkez Bankası (Fed), küresel ekonominin daha fazla teşvike ihtiyaç duyduğu, bunun için gerekli adımların atılacağı mesajını verdi. Bugüne gelindiğinde, gelişmekte olan ülkelerin de temmuz itibarıyla faizlerde indirime giderek büyük merkez bankalarının yolunda ilerlediği görüldü.

Tüm bunlar, geçen yıl itibarıyla normalleşme adımlarını hızlandıran merkez bankalarının, küresel konjonktür doğrultusunda genişlemeci para politikalarına geri döndüğünü ortaya koydu. Piyasalar açısından kritik nokta ise genişlemeci para politikalarında hız ve zamanlama açısından izlenecek patika olacak.

- Fed

Fed'in dün sonuçlanan Açık Piyasa Komitesi (FOMC) toplantısında faizler, beklentiler dahilinde 25 baz puan indirildi.

ABD Başkanı Donald Trump'ın bankaya ilişkin faiz indirimi çağrılarının arttığı son dönemde, Fed'in böyle bir adımı gerçekleştirmesi için verileri rehber alması, piyasalarda indirimin hangi düzeyde gerçekleşeceğine dair belirsizliğe neden olmuştu. Buna karşın faiz indiriminin boyutuna dair değil, gelecek dönemde hız ve zamanlama açısından izlenecek yola dair verilecek mesajlar piyasalar açısından daha kritik bir konu olarak öne çıkmıştı.

Nitekim dünkü Fed toplantısında da piyasalar, faiz indirim patikasına ilişkin net bir sinyal alamazken, Fed Başkanı Jerome Powell'ın açıklamaları kafa karışıklığı yarattı.

Powell'ın, alınan kararın uzun dönemli bir faiz indirimi döngüsünün başlangıcı olmadığını, faizlerin yeniden indirilebileceğini ancak ekonomi iyiye giderse tekrar yükseltilebileceğini belirtmesi, bankanın gelecek dönem politikasına ilişkin belirsizlikleri artırdı. Öte yandan, Powell'ın açıklamaları iletişim açısından zayıf bulunurken, Fed'in sözle yönlendirme politikasına ilişkin son dönemde yapılan eleştirilerin de artmasına neden oldu.

Fed, en son küresel ekonomik krizin etkilerini bertaraf etmek için Aralık 2008'de faiz oranını yüzde 0,25 ile tüm zamanların en düşük seviyesine çekmiş, Aralık 2015'e kadar da faiz oranlarını yükseltmemişti. Bu tarihten itibaren para politikasında normalleşme yoluna giden Fed, kademeli artırımlarla Aralık 2018'de faiz oranlarını 2,25-2,50 aralığına çıkarmıştı.

Bu yıla ise 3 faiz artırımı beklentisiyle başlayan Fed, gerek Trump'ın ticaret politikaları gerek küresel ekonomideki yavaşlama gerekse de jeopolitik risklerdeki artış sonrası yılın ikinci yarısı itibarıyla faiz indirimi sinyali verdi. Dün beklentiler doğrultusunda karar alan Fed, faizleri yaklaşık 11 yılın ardından ilk kez indirmiş oldu.

- ECB

ECB, en son Mart 2016'da gerçekleştirdiği toplantıda, mevduat faizini 10 baz puan azaltarak yüzde eksi 0,40'a, politika faizini 5 baz puan düşürerek yüzde sıfıra çekmişti. Marjinal borç verme faizini de 5 baz puan indirerek yüzde 0,25 olarak belirleyen banka, ayrıca varlık alım miktarını 60 milyar avrodan 80 milyar avroya yükseltmişti.

Uzun süre söz konusu oranlarla yola devam eden ECB, teşviklere rağmen ekonomide istenilen düzeyde bir toparlanma sağlanamaması üzerine yeniden kolları sıvadı.

ECB Başkanı Mario Draghi, haziran ayında enflasyonun hedefe doğru yol almaması durumunda bankanın daha fazla teşviki gözden geçireceğini söylemişti. Bunun üzerine faiz indirimi ve parasal genişleme beklentileri artmıştı.

Geçen hafta gerçekleştirilen ECB toplantısında ise banka faizlerin mevcut seviyesine dokunmazken, ilave gevşeme için farklı alanlardaki arayışların hızlandırıldığı sinyali verdi. Bu kapsamda faizler için sözlü yönlendirmenin güçlendirilmesi, rezervlere ödenen faizlere yönelik kademelendirme ve yeni varlık alımları için boyut ve kapsam konusundaki seçeneklerin araştırılması yeni alanlar olarak öne çıktı.

ECB, mevcut sözlü yönlendirmesini ise "faiz oranlarının en azından 2020'nin ilk yarısı boyunca mevcut ya da daha düşük seviyede kalacağı" şeklinde değiştirdi. ECB Başkanı Draghi de "önemli ölçüde parasal teşvik gerekiyor" ifadesini kullanarak, dünya çapında imalat sektörü görünümünün kötüleştiğini vurguladı.

Gelinen noktada, ECB'nin eylül ayı toplantısında faiz indirimine gitmesine kesin gözüyle bakılıyor. Bu öngörü gerçekleşirse ECB, tam 3,5 yıl sonra faiz indirimine gitmiş olacak. Piyasa beklentileri, ECB'nin mevduat faizinde 10 baz puanlık indirime gideceği, aylık 30 milyar avroluk da varlık alımı yapacağı şeklinde oluşmuş durumda...

- Gelişmekte olan ülkelerden faiz indirimi

ECB ve Fed'in bu yılın ikinci yarısı itibarıyla küresel ekonomideki risklere işaret ederek faiz indirimi sinyali vermesi sonrası gelişmekte olan ülkelerin de faiz indirimi yoluna gittiği görüldü.

Temmuz ayı itibarıyla Güney Kore Merkez Bankası, politika faizini 25 baz puan indirerek yüzde 1,5'e çekti. Bu dönemde politika faizi Endonezya'da 25 baz puan düşürülerek yüzde 5,75'e, Güney Afrika'da 25 baz puan indirilerek yüzde 6,50'ye çekildi.

Öte yandan, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası da piyasa beklentilerinin üzerinde bir hamle yaparak politika faizini 425 baz puan azalttı ve yüzde 24'ten yüzde 19,75'e düşürdü.

Son olarak geçen hafta Rusya Merkez Bankası, politika faizini 25 baz puan azaltarak yüzde 7,25'e düşürdü. Banka, 2020'nin ilk yarısında nötr para politikasına geçileceğini de duyurdu.

Avustralya, Sırbistan, Ukrayna, Paraguay ve Azerbaycan da temmuz ayında politika faizinde indirime giden ülkeler arasında yer aldı.

- "Mevcut koşullar gelişmekte olan ülkelere nefes alma imkanı sağladı"

Deniz Yatırım Stratejisti Orkun Gödek, konuya ilişkin AA muhabirine yaptığı açıklamada, 2018'in ikinci yarısından itibaren global ekonomide gözlenen yavaşlamanın, dünya para politikasına yön veren Fed, ECB ve Çin Merkez Bankası gibi kurumların uyguladığı para politikası çerçevelerinde revizyona gitmelerine neden olduğunu söyledi.

Küresel ekonomik kriz sonrası atılan maliye ve para politikası adımlarının ilk ciddi dalgalanmada heba edilmemesi için büyümenin, enflasyon ve diğer önemli makro dengelerin ötesine geçtiği ve dikkat sıralamasında listenin en üstünde kendisine yer bulduğu bir dönemin içerisinde olunduğunu anlatan Gödek, şunları kaydetti:

"Fed'in 2018'de Başkan Trump'ın mali tarafta yaptığı gevşeme hamlesini yüzde 3'lere ulaşan büyüme performansının ardından 4 kez 25 baz puanlık parasal sıkılaştırma ve bilanço operasyonu ile dengelemeye çalışması, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin tamamına yakınında uygulamada olan politikaların gözden geçirilmesine, daha ihtiyatlı bir duruşun takınılmasına ve sıkı para politikasının önceliklendirilmesine yol açmıştı. Ayrıca, 2018'in nisan-mayıs ve ağustos-eylül dönemlerinde gelişmekte olan ülke varlıklarından güvenli liman arayışı çerçevesinde fon çıkışlarının yaşanması ve akabinde sertleşen ABD-Çin ticaret belirsizliği de süreci negatif yönde destekleyen unsurlar olarak dikkati çekmişti. 2019 ise Fed Başkanı Powell'ın Kasım 2018'de nötr faiz oranı seviyesine dair yaptığı atıf değişikliğinden bu yana daha genişlemeci bir para politikasının global çapta benimsenebileceği düşüncesinden hareketle fon hareketlerinin yeniden ivmelenmesi şeklinde gerçekleşmekte."

Gödek, Çin'de kamu eliyle atılan genişlemeci adımlar ve Fed ile ECB'nin sözle yönlendirme değişiklikleriyle başlayan farklılaşmanın somut adımlarla destekleneceği beklentilerine işaret ederek, bu durumun gelişmekte olan ülke para politikalarının 2018'in sıkılaşma döngüsünden uzaklaşmasına yol açtığını vurguladı.

Gelişmekte olan ülkelerin, ikinci yarıya olabildiğince koşulların getirdiği avantajı değerlendirme çabasıyla girmeye çalıştığını ifade eden Gödek, "Hindistan, Endonezya, Güney Kore, Şili, Güney Kore, Rusya ve Türkiye gibi önemli üyelerin politika faizlerinde yaptıkları ayarlamalar yakın dönem içerisinde Brezilya ile devam edebilir." dedi.

Gödek, mevcut ortamın en azından 2020'nin ilk çeyreğine dek devam edebileceği öngörüsünde bulunarak, "Enflasyondan ziyade büyüme kavramının öne çıkarıldığı bu dönem, gelişmekte olan ülke para politikaları için bir miktar daha oyun alanı açıyor ancak manevranın genişliği konusunda risk algısı değişiminin yaratabileceği problem gözetildiğinde soru işaretleri de yok değil. Öyle ya da böyle mevcut koşullar gelişmekte olan ülkeler açısından kısa süreli de olsa nefes alma imkanı sağladı ve şu anda kullanılan da tam olarak bu." ifadelerini kullandı.
Ana Sayfa
Manşetler
Video
Yenile