ANALIZ - Reisi Ve Yeni Iran

Iran yönetimi su ana kadar basariyla yürüttügü ikili sistemde meydana gelen uçurumu hizli bir sekilde kapatmak zorunda oldugunu biliyor ve bunda en önemli görev hiç süphesiz ugruna büyük fedakârliklar yapilan yeni Cumhurbaskani Ibrahim Reisi’ye düsecek Aksi durumda ve siyasi sistemin içine kapanmayi sürdürmesi halinde reformcu kesimler arasinda ümitsizlik ve sistem içi siyasetten uzaklasma giderek artacak ve yurt disi merkezli muhaliflerin yapisinda bazi degisiklikler meydana gelebilecektir Reisi öncelikle kapsayici bir liderlik profili çizmeye çalisacaktir. Yalnizca kendisine oy veren yüzde 28’lik kitlenin degil bütün ülkenin cumhurbaskani oldugunu gösterecek adimlar atacaktir. Bu amaçla reformcu figürler olmasa da son dönemde küstürülen ilimli sag figürlere sembolik de olsa alan açmasi mümkün olabilir Reisi’nin Türkiye’ye yönelik bakisinda reformcular arasinda yaygin oldugu üzere herhangi bir olumsuzluk görünmüyor. Türkiye’nin Iran’in dis ticaretinde oynadigi kolaylastirici rol, turizm iliskileri ya da transit isbirlikleri muhtemel KOEP2 ve Kovid19 sonrasi dünyada daha da gelisebilir

ISTANBUL -HAKKI UYGUR- Iran ve mevcut siyasal sistemi üzerine kaleme aldigimiz çok sayida analiz ve degerlendirmede, ülkede yürürlükte olan hukuki süreçler ve teamüller incelendiginde Cumhurbaskanligi ya da Meclis seçimlerine iliskin mekanizmalarin seçimlerin nihai sonuçlarina dair önemli ipuçlari, hatta tahmin imkâni verdigini belirtmistik. Daha basit bir ifadeyle, din adamlari ve hukukçulardan olusan 12 kisilik Anayasayi Koruyucular Konseyinin (AKK) ön adaylarin belirlenmesinde izledigi tutum seçimlere katilim oranini etkilemekte, bu da seçimlerin sonucunun az çok önceden kestirebilmesini saglamaktadir. Sistemin bekasindan birinci derecede sorumlu bulunan AKK’nin herhangi bir nedenle müsamaha göstermesi durumunda 2009 cumhurbaskanligi seçimlerindeki gibi katilim orani ciddi sekilde artabiliyor ya da son olarak geçtigimiz 18 Haziran’da görüldügü üzere bu oran önemli ölçüde azalabiliyor.

Bu çerçevede uzun yillar Meclis Baskanligi yapmis Ali Laricani, popülist politikalari ve söylemleriyle genis varos ve tasra kesimlerinin gönlünü kazanan eski Cumhurbaskani Mahmud Ahmedinejad ya da sehirli reformcu kesimlerin önde gelen teorisyenlerinden biri kabul edilen Mustafa Taczade gibi isimlerin adayliklarinin reddedilmesi, bu seçimlere iliskin önemli göstergelerden biri oldu. Son iki ismin adayliklarinin engellenmesi sasirtici bir durum olmasa da uzun yillar devletin en önemli bürokratik kademelerinde görev almis ve de bir ulema ailesinden gelen Laricani’nin reddedilmesi, hatta süreç içinde aile fertlerinin gündeme getirilerek çesitli hakaretlere maruz birakilmasi sistemin güç odaklari arasindaki rekabeti göstermesi açisindan önemliydi. Laricani konusunda AKK’nin bile ikiye bölündügü ve bir oyla adayliginin engellendigi iddialari da bu durumu teyit eder nitelikte. Hameney’in, Laricani’nin gönlünü almaya yönelik ifadeleri adayligina yönelik hukuki bir sonuç yaratmamakla birlikte daha fazla yipratilmasini engellemis oldu.

AA için kaleme aldigimiz ve seçimlerden birkaç hafta önce yayimlanan analizde Hüseyin Musevi bu durumun muhtemelen yalnizca Cumhurbaskanligi seçimleri ile ilgili olmadigi, aksine ülke lideri Hameney ve kendisine yakin isimlerin Devrim’in ikinci asamasi olarak nitelendirdikleri yeni döneme iliskin ipuçlari verdigi belirtilmisti. Buna göre Ibrahim Reisi nispeten genç yasi, Devrim’in ideallerine bagli olmasi, aile ve hemserilik baglari açisindan da, yasi ilerleyen Ali Hameney’in yerine Devrim Liderligi makami için de uygun bir isim olarak görülüyor. Yine de politik bir figür olmamasi, kamuoyu önüne fazla çikmamasi ya da hitabetinin çok güçlü olmamasi ve kendisinin bir anlamda idari ve siyasi tecrübe elde edebilmesi için bu makama seçilmesi özel bir önem tasiyor. Bu baglamda Vahid Hakkaniyan’in da ima ettigi gibi, sorun çikarmasi muhtemel aday adaylari ince bir mühendislikle elenmis, kalan zayif adaylarin karsisina da dört kalkan aday çikarilarak tartismalarda bir kazanin yasanmasinin önüne geçilmis oldu.

Nitekim seçimler beklendigi gibi geçti: Ülke çapinda yüzde 48,8; baskent Tahran’da ise yüzde 26 seviyesinde katilimin saglandigi seçimlerde geçerli oylarin yüzde 60’indan fazlasini alan Ibrahim Reisi, yaklasik 18 milyon oy ile Iran’in yeni cumhurbaskani seçildi. Geçersiz oy sayisi da yaklasik dört milyon ile ikinci sirada yer aldi. Reformcu kesimlerin son bir ümit ile üzerine yatirim yapmaya çalistigi ve sosyal medya üzerinden parlatmaya çalistiklari Merkez Bankasi Baskani Abdulnasir Himmeti ise yalnizca 2,5 milyon oy alabildi ve her seçimin degismez adayi Muhsin Rizai’nin ardinda yer aldi. Yine de reformcularin “gündem olusturabilme kapasiteleri” bazi gözlemcileri bile sasirtti. Örnegin 2009 yilindaki seçimlerden sonra ev hapsine alinan ve yakin zamanda disarisi ile kisitli irtibat kurulmasina izin verilen eski Meclis Baskani Mehdi Kerrubi bile son anda katilim çagrisi yaparak Himmeti’nin desteklenmesini istedi. Mir Hüseyin Musevi ise farkli bir tutum izledi ve seçimlerin boykot edilmesi çagrisinda bulunarak, ülke içindeki siyasi dengeleri ve kamuoyu tepkisini daha iyi okuyabildigini göstermis oldu.

- Iç politikaya etkileri

Iran iç siyaseti 79 Devrimi’nden sonra kabaca iki grup üzerinden sekillendi. Kökleri Devrim öncesine uzanmakla birlikte önce “sag-sol”, sonra “reformcu- muhafazakâr” olarak tanimlanan bu kesimler arasindaki denge, Humeyni’nin 1989 yilindaki ölümüyle “sagci” kesimin lehine kesin bir sekilde degisti. Humeyni’nin korumasi kalmayinca “sol” sayilan kesimin önemli isimleri siyaset sahnesinden uzaklasti ya da pasif görevlere çekildi. Ancak bu gruplara yakin kisiler Musevi Hoiniha ya da Muhammed Hatemi gibi isimler üzerinden yeniden organize olarak ve zamanin ruhuna uygun “gömlek degisikligi” yaparak 1997 seçimlerinde göz alici bir geri dönüse imza attilar. Bu yenilgiden gerekli dersi çikaran muhafazakâr kesimler bir daha benzer bir gelismenin yasanmamasi için gerekli önlemleri alsa da Neo-Muhafazakâr çizginin temsilcisi Ahmedinejad ile birlikte geleneksel sagin babalari arasinda yer alan Rafsancani ya da Natik Nuri gibi isimlerin küstürülmesi ve “reformcu” kesimlere yaklasmasi sonucunda 2009 yilinda büyük sistem içi deprem meydana geldi. Muhafazakâr kesim bu badireyi de atlatti ancak 2013 seçimlerinde, Hasan Ruhani’nin seçim zaferini önleyemedi. Reformcu-ilimli sag ittifaki tekrar büyük bir basariya imza atarak ülkenin halk oyu ile seçilen en önemli siyasi pozisyonunu ele geçirdi.

Bahsedilen süreç içinde reformcu adaylarin engellenmesinin tek basina yetmedigini, ittifak kurabilecekleri ilimli sagin da önünün kesilmesi gerektigini fark eden sistem içi etkili kesimler yeni bir Ruhani modeline izin vermemek için harekete geçtiler. Bu noktada Ruhani’nin büyük bir rüzgâr yakalayarak basladigi cumhurbaskanliginin sanssiz bir sekilde sonlanmasi da etkili oldu. ABD liderligindeki küresel güçlerle imzaladigi Nükleer Anlasma (KOEP) ile iç ve dis politikada iddiali söylemler kullanmaya baslayan, iç politikada Hameney’e ve dis politikada Çin’e karsi ifadeler kullanacak kadar kendisinde güç vehmeden Ruhani, Trump’in 2016’da isbasina gelmesi ve iki yil sonra Nükleer Anlasmadan çekilerek agir yaptirimlar uygulamaya baslamasiyla zayiflamaya basladi. Ekonomisi iki yil içinde yüzde 20’ye yakin küçülen ülkenin son iki yil içinde de küresel Kovid-19 salginina maruz kalmasi, Ruhani’yi Iran tarihinin en basarisiz cumhurbaskani hâline getirdi. Bu durum kendisine yakin isimlerin veto edilmesine halk kesimlerinin neden tepki göstermedigini de açikliyor. Yine ülkenin içinde bulundugu ekonomik durum ve son on yila ait sifir büyüme orani, seçim münazaralarina da darbe vurdu ve Reisi ile kendisini destekleyen adaylar, Himmeti’nin de içinde yer aldigi “Batici-Liberal” kadrolarin ülke ekonomisini çökme noktasina getirdigini savundular.

Yine de seçimlere katilim orani, Iran sisteminin sürekli vurguladigi “demokratik olmasa da halkçi bir yönetim” oldugu iddiasini derinden yaraladi. Örnegin muhalifler Hameney’in birkaç yil önceki bir hutbesindeki ifadelerini paylasarak agir ithamlarda bulunuyorlar. Bu konusmada Hameney bazi ülkelerde seçimlere katilimin bütün tesvik ve propagandalara ragmen yüzde 30 ila 40’larda kaldigini ve bunun bir yönetim için utanç vesilesi oldugunu, böyle yönetimlerin mesruiyetlerinin olmadigini iddia ediyor. Dolayisiyla AKK’nin agir vetolari, ülkenin içinde bulundugu zor sosyo-ekonomik kosullarla birlesince Tahran, Tebriz ve Siraz gibi sehir merkezlerinde katilim oraninin neden yüzde 20’lere kadar düstügünü açikliyor. Iran yönetimi su ana kadar basariyla yürüttügü ikili sistemde meydana gelen bu uçurumu hizli bir sekilde kapatmak zorunda oldugunu biliyor ve bunda en önemli görev hiç süphesiz ugruna büyük fedakârliklar yapilan Ibrahim Reisi’ye düsecek. Aksi durumda ve siyasi sistemin içine kapanmayi sürdürmesi halinde reformcu kesimler arasinda ümitsizlik ve sistem içi siyasetten uzaklasma giderek artacak ve yurt disi merkezli muhaliflerin yapisinda bazi degisiklikler meydana gelebilecektir.

Yukarida tersim edilen görüntü altinda Reisi öncelikle kapsayici bir liderlik profili çizmeye çalisacaktir. Yalnizca kendisine oy veren yüzde 28’lik kitlenin degil bütün ülkenin cumhurbaskani oldugunu gösterecek adimlar atacaktir. Bu amaçla reformcu figürler olmasa da son dönemde küstürülen ilimli sag figürlere sembolik de olsa alan açmasi mümkün olabilir. Yine de basta gençler olmak üzere Neo-Muhafazakâr figürlerin taleplerini ertelemesi durumunda hemen olmasa da orta vadede ciddi elestirilerle karsilasabilir. Yine Reisi’nin en önemli meydan okuma alanlarindan birisini ekonomi olusturacaktir. Gerek kendisi gerekse de etrafindaki isimlerin sik kullandiklari “direnis ekonomisi” kavraminin içini nasil dolduracaklari, üretim ya da insaat sektörü tesviklerinin halkin beklentilerini karsilayip karsilayamayacagini zaman gösterecek. Reisi’nin kisa süre içinde gözle görülür bir iyilesme saglayamamasi hâlinde yalnizca zayiflayan toplumsal mesruiyetin iyice kirilgan hâle gelmesine yol açmayacak, Hameney sonrasi planlarini da ciddi olarak etkileyebilecektir. Dolayisiyla önümüzdeki bir ya da iki yilin Reisi için bir hayli kritik geçecegini söylemek mümkün.

- Dis politika ve Reisi

Ibrahim Reisi’nin tüm kariyeri yargi alaninda oldugundan dis politikada ne gibi görüslere sahip oldugu ayrintili olarak bilinmiyor. Seçim tartismalarinda vurguladigi üzere büyük güçler yerine komsularla iliskilere öncelik verecegini söylese de bunun nasil olacagini bilmiyoruz. Yeni dönemde de Iran’in Afganistan, Irak, hatta Türkiye ile olan iliskileri büyük ölçüde Reisi’nin ABD karsisinda izleyecegi politikalara bagli olacaktir.

Yine çiçegi burnunda Cumhurbaskani’nin KOEP’in ihya edilmesine karsi çikmasi beklenmiyor. Zira Viyana’da yürütülen görüsmeler Disisleri Bakani Cevad Zarif’in Antalya Diplomasi Forumu’ndaki açiklamalarindan da anlasilacagi üzere son asamaya yaklasmis durumda ve Iran’daki ana dis politika hatlarinin seçilmis cumhurbaskani tarafindan belirlenmedigi herkesin bildigi bir husus. Yine de 1988 yilinda vuku bulan toplu idamlardaki rolü nedeniyle Uluslararasi Af Örgütünün hedefinde yer alan, benzer sekilde ABD’nin de yaptirim listesinde bulunan Reisi ile tecessüm eden yeni Iran, reformcu kesimlerin hayalini kurdugu gibi basta ABD olmak üzere Bati dünyasi ile sorunlarini asmis, küresel sisteme entegre olmus bir Iran olmayacaktir. Reisi sinirli ve dar bir anlasmanin sagladigi görece rahatligi, ekonomideki somut kazanimlara ve ülke siyasetindeki pozisyonunu güçlendirmeye tahvil etmeye çalisacaktir. Son olarak, Reisi’nin Türkiye’ye yönelik bakisinda reformcular arasinda yaygin oldugu üzere herhangi bir olumsuzluk görünmüyor. Türkiye’nin Iran’in dis ticaretinde oynadigi kolaylastirici rol, turizm iliskileri ya da transit isbirlikleri muhtemel KOEP-2 ve Kovid-19 sonrasi dünyada daha da gelisecektir.

Hüseyin Musevi https://www.aa.com.tr/tr/analiz/iran-secimlerinde-farkli-olan-ne/2266044

???????

[Dr. Hakki Uygur Iran Arastirmalari Merkezi (IRAM) baskan vekilidir]
Ana Sayfa
Manşetler
Video
Yenile