SERHAN AFACAN - 14 Haziran 2013 tarihinde Muhammed Bakır Kalibaf başta olmak üzere muhafazakar rakiplerini geride bırakarak birinci turda oyların yaklaşık yüzde 51’ini alan ve İran'ın 11. cumhurbaşkanı seçilen Hasan Ruhani, İranlıların tekrar sandık başına gittiği 19 Mayıs 2017 cuma günü de oyların takriben yüzde 58’ini alarak seçimlerden zaferle ayrıldı. İbrahim Reisi’nin ve 2005 ile 2013 seçimlerinin ardından üçüncü defa şansını deneyen Kalibaf’ın karşısında zorlu bir kampanya sürecinin ardından ikinci dönem için seçilen Ruhani’nin seçim zaferi üç açıdan büyük önem arz ediyor. Bunlar İran’ın iç politik dengeleri, dış politika yönelimi ve bölge ülkeleriyle ilişkiler şeklinde sıralanabilir.
- Ruhani'yi zorlu bir dönem bekliyor
Şimdiye kadar genelde ılımlı-reformist bir siyasi çizgiye sahip olduğu vurgulanan Hasan Ruhani bu seçim zaferiyle birlikte artık en azından Muhammed Hatemi kadar reformist bir eksene kayacaktır. Daha önce reformist-ılımlıların reformları ‘azar azar’ gerçekleştirme stratejilerinin artık iç dengelerde bir karşılığının olmadığını ve 2021 yılına kadar Ruhani’nin daha cesur adımlar atmak durumunda kalacağını söylemek yanlış olmayacak. Zira her ne kadar muhafazakarların büyük umut beslediği İbrahim Reisi seçimleri kaybetmişse de aldığı yüzde 38'lik oyu hafife almamak gerekiyor.
İran’da son birkaç seçimde tekrar eden reformist-muhafazakar döngüsü de dikkate alınırsa önümüzdeki dört yılda hayal kırıklığına uğraması durumunda İranlı seçmenin reformist çizgide ısrar etmeyeceği aşikardır. Aşikar olan diğer bir konu da reform sürecinin Ruhani için dikenli bir yol olacağı. İran anayasasının 57. maddesine göre ülkedeki en üst düzey ve ‘mutlak’ otorite olan Devrim Rehberi Ali Hameney etrafındaki müesses nizam Ruhani’nin reform sürecinin sınırlarını belirleme gücünü haiz. Ancak bu gücün kullanılıp kullanılmayacağı Ruhani’nin hangi alanlarda reformu önceleyeceğine bağlı. Mevcut durumda Ruhani müesses nizamı cepheden karşısına almak istemeyecek ancak kestirme yoldan seçmene beklentilerinin gündemde olduğu mesajını da ulaştırmaya çalışacaktır. Bu ise ancak İran cumhurbaşkanının ekonomi politikalarına öncelik vermesiyle mümkün. Devrim Muhafızları Ordusu’nun ülke ekonomisinde sahip olduğu muazzam ancak bütünüyle hükümet denetimine tabi olmayan rolü konusunda eleştirel tavrı bilinen Ruhani bu şekilde daha kapsamlı bir dönüşümün kapısını da aralamak isteyecektir.
2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmanın yaptırımları kaldırmasını ve ülkeye yabancı sermaye akışını kolaylaştırmasını bekleyen Ruhani’nin ABD’deki yeni yönetimle işinin daha da zorlaştığı, dolayısıyla ekonomi alanındaki projelerini gerçekleştirmesinin çok da kolay olmayacağı öngörülebilir.
- Trump döneminde Batı ile ilişkiler
Başından beri ABD dahil Batı ülkeleriyle ilişkileri daha ılımlı bir düzeye çekmenin İran’ın uluslararası toplumdaki yeri ve ekonomik gelişimi açısından hayati önemde olduğunu vurgulayan Ruhani’nin işi artık daha zor.
ABD Başkanı Donald Trump’ın İran karşıtı tavrı ve Ortadoğu’da ABD'nin geleneksel müttefikleriyle yakınlaşma eğilimi, Obama yönetiminin İran’ı uluslararası topluma entegre etme politikasıyla taban tabana zıt bir görüntü ortaya koyuyor. Bu durumda Ruhani hükümeti, İran'ın yeni bir uluslararası izolasyonla karşı karşıya kalmaması için Trump’ın eğilimlerinden rahatsız olan Almanya ve Fransa gibi Avrupa ülkelerine ve İran’ın daha yakın ilişkilere sahip olduğu Rusya ve Çin’e ağırlık verecektir. Her ne kadar Trump seçim kampanyaları esnasında ülke tarihinin en kötü anlaşması olarak nitelediği nükleer anlaşmayı yırtmaktan bahsetse de anlaşmanın çok taraflı yapısı bu adımı atmasını neredeyse imkansız kılıyor.
Ancak ABD’nin İran’a balistik füze programı ve insan hakları ihlalleri gerekçesiyle yeni ve tek taraflı yaptırımlar uygulama riskine karşı Ruhani önlem almak isteyecektir. Ruhani gerek muhafazakar bir isme kendisini tercih eden ABD siyaset ve akademi dünyasındaki İranlıların ve diğer odakların lobi gücüne dayanarak gerekse de ülkesinin füze denemeleri ve insan hakları ihlalleri konusunda atacağı adımlarla bu riski asgariye indirmeye çalışacaktır. Diğer yandan, ülkesinin ABD ile ilişkilerini Avrupa ile ilişkilerinden ayırt ederek Batı’nın İran’a karşı yekvücut hareket etmesini engellemek amacıyla Ruhani önümüzdeki süreçte sıklıkla Avrupa başkentlerinde boy gösterecektir. Ruhani bunu yaparken DEAŞ karşıtı mücadelede son yıllarda kazandığı zeminden ve Ortadoğu politikasının Avrupa’nınkine diğer bölge ülkelerinden daha yakın olmasından yararlanmak da isteyecektir.
- Bölge ülkeleriyle ilişkiler onarılabilir mi?
Son dört yıl zarfında Batı ile ilişkilere ağırlık veren Ruhani hükümeti Türkiye ve Suudi Arabistan başta olmak üzere bölge ülkeleriyle ilişkilerinde türbülanslı bir dönem yaşadı. Bunda İran’ın iç dengelerinden kaynaklı paradoksal bir durum da etkili oldu. Önceden, bütünüyle ABD karşıtı tavırda ısrar eden İran müesses nizamı, nükleer anlaşma ile beraber bu tutumundan ikna edici bir dönüşü olmayacak şekilde taviz verdi. Verilen bu pragmatist taviz olmaksızın Ruhani hükümetinin nükleer anlaşmayı imzalaması düşünülemezdi. Paradoks ise söz konusu nizamın bu defa İran’ın başta Suriye’deki pozisyonu olmak üzere bölgede takip ettiği politikaları benzer bir tabu haline getirmiş olması. Bu da Ruhani’nin zaten milli güvenlik sorunu olarak gördüğü ve hiçbir zaman esaslı bir muhalefet sergilemediği söz konusu politikalar konusunda manevra alanını neredeyse yok düzeyine indirdi.
Sonuç olarak İran’ın bölgede takip ettiği agresif politikalar uzun zamandır önemli sorunlar yaşadığı Suudi Arabistan’la ilişkilerde gerilimi had safhaya çıkarmakla kalmadı krizi tırmandırmamak için büyük çaba harcayan Türkiye’yi de kaybetme noktasına getirdi. Suriye krizinin başlangıcından beri İran’a karşı durum odaklı ve genellemelerden uzak bir tutum sergileyen Türkiye’nin son dönemlerde İran’ın Fars milliyetçiliği ya da İran Şiiliğini yayma ekseninde daha büyük bölgesel ihtirasları olduğunu vurgulamaya başlamasını bu bağlamda değerlendirmek gerekir. Ülke içerisinde bazı İranlı aydın ve siyasetçiler tarafından hiçbir zaman bütüncül bir İran karşıtı tutum takınmayan Türkiye’nin bu pozisyona getirilmesine yönelik eleştiriler de dillendirilmektedir.
İran’ın Suriye, Yemen ve Irak politikalarının devamında ısrar etmesi durumunda bu gerilimin dozunun azalması imkansız görünüyor. Ruhani’nin muhtemel Batı açılımında yeni mecralar bulması durumunda hassas bir konu olan bölgesel meseleleri gündeme getirmek istemeyeceği ihtimali de bu konudaki iyimserliği azaltmaktadır.
- Hatemi ve Ahmedinejad örnekleri
İran yakın tarihine bakıldığında Ruhani'nin yeni başkanlık dönemi için iki anlamlı örnek belirlenebilir. Bir yanda 1997-2005 yılları arasında Muhammed Hatemi’nin liderliğinde yürütülen ancak dillendirilenin çok gerisinde kalan reform hareketi diğer yanda ise popülist Mahmud Ahmedinejad’ın 2005-2013 yılları arasında ülkeyi soktuğu sıkıntılı ekonomik durum. Bu nedenle Ruhani hem Hatemi’nin müesses nizamla girdiği derecede çetin bir çatışma içerisine girmeden kendisini destekleyen kitleyi tatmin edecek reformlar yapmaya çalışacak hem de Ahmedinejad popülizmine düşmeden geniş halk kitlelerinin cebine yansıyacak ekonomik çözümler üretmeye gayret edecektir.
Ruhani’nin bu zor süreçte seçeceği yol ise kritik önemde. İran cumhurbaşkanının ipler gerilmeden gerçekleşmemesi halinde reformlar için bastırması hem onun cumhurbaşkanı olarak başarısının hem de temsil ettiği siyasi çizginin inanılırlığı açısından belirleyici olacaktır. Geride kalan dört yılda yaptığı gibi reform çabalarına gösterilen tepkiler karşısında eleştirel ve sitemkar açıklamalar yapmaktan öteye gitmemesi durumunda ise Ruhani, vaatlerinin gerisinde kalan bir cumhurbaşkanı olarak anılmakla kalmayacak İran’da reformist siyaset de büyük bir prestij kaybına uğrayacaktır.
Çoğu İranlının yakın zamana kadar tanımadığı muhafazakar İbrahim Reisi’nin seçimlerde yaklaşık yüzde 38 oy alması, bu tür bir başarısızlık durumunda muhafazakarların 2021 seçimlerinde kolay bir seçim zaferi elde etmesini kaçınılmaz kılacaktır.
[Yüksek lisans ve doktora çalışmalarını Leiden Üniversitesi İran Çalışmaları bölümünde tamamlayan Serhan Afacan, İran Araştırmaları Merkezi (İRAM) İç Politika Koordinatörüdür]
ANALİZ - Ruhani'nin Seçim Zaferi Ve Müesses Nizam
Reformistılımlıların reformları ‘azar azar’ gerçekleştirme stratejilerinin artık iç dengelerde bir karşılığının olmadığını ve Ruhani’nin daha cesur adımlar atmak durumunda kalacağını söylemek yanlış olmayacak Dini lider etrafındaki müesses nizam Ruhani’nin reform sürecinin sınırlarını belirleme gücünü haiz. Ancak bu gücün kullanılıp kullanılmayacağı Ruhani’nin hangi alanlarda reformu önceleyeceğine bağlı Reform çabalarına gösterilen tepkiler karşısında sitemkar açıklamalar yapmaktan öteye gitmemesi durumunda ise Ruhani, vaatlerinin gerisinde kalan bir cumhurbaşkanı olarak anılmakla kalmayacak İran’da reformist siyaset de büyük bir prestij kaybına uğrayacaktır