Anlatamadıklarını öldükten sonra söylemeye başladı

Hrant Dink Türkiye'nin aydını, vatandaşı, gazetecisi, her Türkiyeli aydın gibi memleketinde biraz daha demokra...

Hrant Dink Türkiye'nin aydını, vatandaşı, gazetecisi, her Türkiyeli aydın gibi memleketinde biraz daha demokrasi, biraz daha hak, hukuk istiyordu. Bunu isterken de başörtüsü gibi Ermenilere ait olmayan bir sorunu da kendine dert ediyordu. Hrant Dink'i kana susamış canilerin hedefine yerleştiren ise aslında Ermeni kimliği oldu. Ölümü, Türkiye'de vicdanlarda kara bir deliğe, aydınlar arasında travmaya yol açtı. Yazar Tuba Çandar, 3 yıllık bir uğraştan sonra yazdığı biyografi ile Dink'i, gazetesi Agos'un önünde vurulup yıkıldığı kaldırımdan kaldırmaya çalışıyor. Tuba Çandar, 600 sayfayı aşan kitabında Anadolu çocuğu Hrant Dink'in çile dolu yaşamından, İstanbullu aydın kimliğine geçişteki yolculuğunu aktarıyor.
Kitabın başında okuyucular Hrant Dink'i kaybetmenin yasına tanık oluyor. Kitaba niye böyle bir giriş yaptınız? Çandar: Çünkü Hrant'ın ölümü çok trajik. Çünkü ölüm değil öldürülme, bir de hepimizin gözleri önünde güpegündüz gazetesi Agos'un önündeki kaldırımda vuruldu Hrant. Onu gördük saatlerce. Bunun dehşetini, acısını, sonra utancını hep birlikte yaşadık. Ölümü ile birlikte Türkiye insanlarının vicdanında bir yara açtı Hrant. Sonra Hrant çok uzun süre saatlerce o kaldırımda kaldı. Ölümünden sonra seyreden dava sürecinde de gene adil bir yargılamaya tanıklık edemedik, dolayısı ile vicdanlı insanların gözünde kaldırımda kalmayı sürdürdü. Hrant'ın hayatını tanıklıkları üzerinden yazmayı düşündüğüm için de, "gelin hep beraber onu kaldırımdan kaldıralım" diye bir çağrıda bulunmak istedim. Bu yüzden böyle bir giriş tercih ettim.
Hrant Dink öldürüldüğü gün neredeydiniz? Çandar: Ben evdeydim. Cengiz (Çandar) aradı, hemen televizyonu açtım. Televizyondan seyrettim. Saatlerce kaldırımda kalışını da, üstünü beyaz bir kâğıtla örtmeye çalışmalarını da. Ama örtemediklerini... altı delik ayakkabılarını, sonra kanının yerde kaldığını, hepsini ağlayarak seyrettim.

UTANCIMIZA UTANÇ KATACAK
Hrant Dink'in kanının yerde kalması ile ilgili eşi Rakel Dink'in dokunaklı bir yorumu var. "Suyla sabunla temizlediler ama suyla sabunla temizlenecek bir şey değil" diye. Çandar: Değil elbette. Ancak adaletin yerini bulması ile bir ölçüde temizlenebilirdi. O da yerini bulmadı gördüğünüz gibi. Saçma sapan bir dava süreci yaşandı. Ve hala yaşanıyor yıllardır. Aile türlü çeşitli hakaretlere maruz kaldı. Ogün Samast gözlerimizin önünde semirerek büyüdü. Dolayısı ile bir anlamda kanı yerde kaldı. Ama şimdi AİHM'nin kararı veriliyor. Bu kararın ne olduğu da belli oldu zaten. Türkiye mahkûm olacak. [Röportaj yapıldığı esnada AİHM kararı henüz açıklanmamıştı. YT]
Bu karar neyi değiştirecek? Çandar: Bu karar hiçbir şeyi değiştirmeyecek. Bizim Türkiyeliler olarak utancımıza utanç katacak bence.
Bu olaydan sonra Türk kamuoyunun vicdanında ne değişti? Çandar: Bence çok şey değişti. En azından Türkiye'deki vicdanlı insanların gözü önünde çok şey değişti. Bence Hrant yaşarken anlatamadıklarını, ölümünden sonra anlatmayı sürdürdü. Zaten orada yatan cansız bedenini bugünden yarına bir köprü gibi gördüm. Öyle değerlendirdim. Bize geçmişini anlatmayı sürdürdü. Cenazesinde 200 bini aşkın kişi "Hepimiz Hrant'ız, Hepimiz Ermeni'yiz" diye İstanbul sokaklarını inletti. Bundan kısa bir süre sonra bir özür kampanyası başlatıldı ve 30 bini aşkın kişi imza vererek Ermeni kardeşlerinden özür diledi. Bunlar Türkiye kamuoyunda aslında çok şeylerin değişmeye başladığını gösteriyor. AİHM'in kararı ile birlikte de çok şey değişecek. En azından devlet katında dışişleri bakanından cumhurbaşkanına kadar vicdani mesajlar veren kişiler çıktı ortaya, umarım daha da fazla değişir.

BİR ANADOLU ÇOCUĞU
Hrant Dink'in hayatına bakıldığında çok çileli bir yaşam ortaya çıkıyor, insanın tahayyül edemeyeceği kadar... Bu aynı zamanda Ermeni azınlığa mensup bir insanın Türkiye'de nasıl bir hayat sürdüğü hakkında da iyi fikir veriyor. Sizce bu kitap Türkiye de diğer insanlarda empati yaratır mı? Çandar: Umarım yaratır, zaten Hrant öldürüldüğü zaman ayağındaki delik ayakkabıları da Türkiye'deki sade insanın sade vatandaşın gönlünde bir empati duygusu yaratmıştı. Birdenbire öldürüldü diye düşünmüşlerdi. Hikâyesine bakıldığında da Hrant bir Anadolu çocuğu, Anadolu'da büyüyor. Yoksulluk ve yoksunluk içinde geçen yıllardan sonra aile Malatya'dan İstanbul'a göç ediyor. Sonra İstanbul'da ailenin parçalanışına tanıklık ediyoruz. Ardından balıkçı sepetinde noktalanan bir evden kaçma olayı var. Sonra da Kimsesizler Yurdu geliyor. Hrant'ın zaten kişiliğinin hamuru, Kimsesizler Yurdu'nda yoğruluyor. Bu da başlı başına zor bir hikâye. Kimsesizler Yurdu'nda büyüyen bir çocuk.

Ana Sayfa
Manşetler
Video
Yenile