Antalya Büyükşehir Belediyesi Muammer Aksoy’u Anıyor
Antalya Büyükşehir Belediyesi ve Atatürkçü Düşünce Derneği Antalya Şubesi işbirliğinde, Adalet ve Demokrasi Haftası dolayısıyla Muammer Aksoy Sempozyumu düzenlendi.
AKM Kültür Merkezi’nde düzenlenen sempozyumun ilk gününde, AKM Fuaye alanında Muammer Aksoy’un 50 fotoğrafının yer aldığı sergi açıldı. Sergi açılışından sonra sempozyumun ilk oturumuna geçildi. Sempozyumun açılış konuşmasını yapan Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Akaydın, Adalet ve Demokrasi Haftası etkinliklerine büyük önem verdiğini söyledi.Türk aydınlanma devriminin askeri şehitlerinden sonra hayatını kaybeden sivil şehitlerine yönelik Antalyalılar olarak sorumlulukları bulunduğunu belirten Akaydın, "Bu aydınlarımıza minnetlerimizi dile getirmeliyiz. Aydınlanma devriminin geçmişteki savunucularının yanı sıra bugün de Silivrilileştirilmiş savunucuları var. Onları da yad etmeliyiz ve sonuna kadar savunmalıyız diye düşünüyorum" dedi. Türk aydınlanma devriminin teorik olarak 1850 yılından itibaren başladığını ifade eden Akaydın, asıl aydınlanmanın yüce Türk önderi Mustafa Kemal Atatürk zamanında başladığını hatırlattı. Şu an yaşananlar hakkında çok kötümser olmadığını dile getiren Akaydın, şöyle konuştu: "Hıristiyan dünyasının aydınlanma geçmişi 300 yıldır. Bizim aydınlanma devrimimizin 90 yıllık geçmişi var. Tabii ki Damat Ferit’ler ve devrimlere karşı olanlar olacaktır. Damat Ferit’ler 80-90 yılda bir gelir. Ama Atatürk’ünevlatlarını ne kadar yok etmeye çalışsalarda, tekrar çoğalırlar. Zafer aydınlanma devriminin sonuçlarındadır."Türkiye’nin bunu başaracağına inandığını anlatan Akaydın, sözlerine şöyle devam etti: "Hiçbir şey 19 Mayıs 1919’da olduğu kadar kötü değildir. Atatürk’ün evlatları bunun üstesinden gelecektir. Sempozyum bu süreçte çok önemli. Muammer Aksoylar, Uğur Mumcular, aydınlar ve Silivri’deki kahramanların önünde saygıyla eğiliyorum" Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkanı Tansel Çölaşan da ulusalcılığın tarihe gömülmüş, modası geçmiş bir olgu gibi sunulmaya çalışıldığını söyledi. Bağımsızlığın Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi olduğunu belirten Çölaşan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Atatürk’ün ölümünden sonra özellikle 1980’e kadar milli devlet dediğimiz olgu dış etkilerle zaafiyete uğramıştır. Ama ulusal bir devlet olmamız 1980’e kadar sürmüştür. 1980’deki dünyadaki gelişimle ulusal bir yıkıma girdik. Ulus devletlere gerek yokşeklinde emperyalist kavramlar Türkiye’de de devreye sokuldu. 2002’ye kadar ulusal devletin yıkımını gerçekleştirmeye çalıştılar. Özelleştirme ve yabancılara satışlarla yeraltı ve yerüstü zenginliklerimiz satılmaya başlanıldı. Yoksullaştık, işsizleştik. Halk da gerçek gündemlerin dışında kendi önüne konmuş ve zaman geçirsin gerçekleri görmesin diye uygulanan suni gündemlerle oyalandı." 2002’den sonra ulusal devlet ve yönetimin yıkım çerçevesinde çok merhale aldığını ileri süren Çölaşan, sözlerine şöyle devam etti: "Eğer bu seçimleri de aynı güçler kazanırsa Türkiye’de ulusal devlet yıkımı olacaktır. Bu Müslüman ülkelerin hepsi içinde aynı, böl ve yönet. Afganistan, Pakistan, Irak, Tunus tüm hepsindeki oyun aynıdır. Ülkeler etnik ayrıştırmalara, halk fakirliğe itilmekte, oralarda iktidara demokrasi adı altında asla demokratik olmayan iktidarlar getirilmektedir." Sempozyumun birinci oturumunda ADD eski Genel Başkanı Ertuğrul Kazancı’nın başkanlığında "Atatürk ve Tam Bağımsızlık" başlığı altında, Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu ulus devlet ve bağımsızlık anlayışı nedir, bağımsız bir Türkiye olabilir mi, Kemalizm’den vazgeçmek bizi nereye götürür, Prof. Dr. Muammer Aksoy’un mücadelesi nedir konularında görüşler belirtildi. Konuşmacılardan Muammer Aksoy’un oğlu Prof.Dr. Işık Aksoy, babasını ve hatıralarını anlattı. ADD eski Genel Başkanı Halil İbrahim Şahin vegazeteci yazar Ümit Zileli güncel konuları ele aldı. HUKUK VE SİYASET Sempozyumun ikinci oturumunda "Hukuk ve Siyaset" başlığı irdelendi. Başkanlığını emekli Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun yürüttüğü oturumda emekli Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş, ADD Yüksek Disiplin Kurulu üyesi Hakim Ömer Faruk Eminağaoğlu, Türk Hukuk Kurumu Başkanı avukat Tuncay Alemdaroğlu konuşmacı olarak katıldı. Sabih Kanadoğlu, Türkiye’de siyasi iktidarın uygulamalarıyla cumhuriyetin koruma altında olmadığını kaydetti. Anayasa’nın 79. maddesine göre seçimlerin yürütülmesi, düzenlenmesi ve denetlenmesinin YSK’ya ait olduğunu, seçmen kütüklerini hazırlamak görev ve yetkisine sahip YSK’dan 1,5 yıl önce gece yarısı çıkarılan tasarının kanunlaştırılmasıyla bu yetkilerinin alındığını ifade eden Kanadoğlu, "YSK, doğrudan doğruya seçmen kütüklerine adrese dayalı kayıt sistemini nüfusa göre hazırlama göreviniüstlenmiştir. Bu, yürütmenin hazırlayacağı seçmen kütüğü anlamına gelir. O halde, ülkede demokrasinin D harfinden bahsetmeye imkan yoktur. Sonuçlar da UYAP Projesi’ne uygun şekilde toplanıyor. Sonuçlar UYAP tarafından toplanıyorsa, YSK’ya bildirme görevi de Adalet Bakanlığı’na aittir. UYAP da bu bakanlığa bağlıdır. Seçmen kütükleri ve milletvekili seçimleri doğrudan doğruya İçişleri ve Adalet bakanlıklarına, yani yürütmeye bırakılmış ise seçimin güvenliği ortadan kalkmıştır." UYAP’ın Adalet Bakanlığı’na bağlanmış olmasının Anayasa’ya aykırılığı açık iken YARSAV’ın Danıştay’a dava açtığını belirten Kanadoğlu, şöyle konuştu: "Onunla ilgili de karar çıkmadı. Antalya hapı yutmadı ama Türkiye bu hapı yuttu. 12 Eylül’de yuttuğumuz bu hap bize, YÖK’leşmiş, YÖK’leşmenin de dışında Adalet Bakanlığının genel müdürlüğü haline dönüştürülen HSYK gibi bir kurumu hediye etti. HSYK, Yargıtay ve Danıştay’ın doğrudan doğruya siyasi iktidara bağımlı hale getirilmesi için kuvvetli bir araçhaline getirildi." Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş da konuşmasında, Prof. Dr. Muammer Aksoy’un emperyalist güçler tarafından yok edildiğini anlattı. Savaş, Aksoy’un yaşamı boyunca ısrarla altını çidzdiği tüm görüşlerin bugüne ışık tuttuğunu söyledi. Vural Savaş, değerlendirmelerinde şu görüşlere yer verdi: "Hakim ve savcı kendi vicdanına göre karar vererek idari baskıdan uzak görev yapabilmelidir. HSYK seçimlerinden sonra, hakim ve savcılar adeta kendi ellerini kollarını bağladılar. Türkiye’de artıkyolsuzluklarla mücadeleye imkan kalmamıştır. Bu Anayasa Mahkemesi de TBMM’nin çıkardığı hiçbir yasayı iptal etmeyecektir. Türkiye’de korku imparatorluğu özel yetki verilmiş hakim savcı eliyle yapıldı."