Başbakan Yardımcısı Arınç, Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı’nın düzenlendiği “Yurtdışında Yaşayan Vatandaşlar Sivil Toplum Kuruluşları Buluşması” Toplantısı’nın kapanış oturumuna katıldı.
“Medya, İletişim ve Siyaset” konulu oturuma TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin ve RTÜK Başkanı Prof. Dr. Davut Dursun, Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürü Murat Karakaya ve AA Genel Müdürü Kemal Öztürk de konuşmacı olarak katıldı.
Basının özgür olması gerektiğine ve sansür edilemeyeceğine inandıklarını belirten Arınç, “Esasen Anayasamızda geçmişten bunaya hükümlerin içerisinde ‘Basın hürdür sansür edilemez’ sözü mutlaka bulunmaktadır. Ancak bizim Anayasalarımız genelde ‘ama’, ‘ancak’ ve ‘fakatla’ başlayan cümlelerle Anayasa olmaktan çıkıp ‘Amayasa’ hale gelince, bu sözcükte zaman zaman değerini kaybetti. Yani bakarsınız ki kaşıkla verilen daha sonra kepçeyle alınıvermiş. Gerçekten basının özgür olmasını temin etmek veya basına yeni imkanlar ve olanaklar temin etmek, onu güçlendirmek, çalışanların haklarını güçlendirmek, özellikle dijital medya gündeme geldiğinden bu yana sosyal medya gittikçe güçlendiğinden buyana bizim geçmişin duran düşüncelerine saplanıp kalmamak ve yeni şeyler yapmak gerektiğine inandık” diye konuştu.
Türkiye’de 25’i ulusal olmak üzere 250’e yakın yerel ve ulusal bazda kanalın olduğunu söyleyen Arınç, bu rakamın ciddi bir rakam olduğunu ve özellikle uydu lisansı verilmeye başlandıktan sonra ayrıca uydudan yayın yapmaya başladıklarını kaydetti.
RTÜK'le ilgili kanun çıktıktan sonra kurulun yapacağı tek şeyin, karasal yayın yapan TV'lerin lisanslarını vermek olduğunu belirten Arınç, 16 senedir yapılmayan bu işi bugün yapacak noktada olduklarını, konunun planlamasının gerçekleştirildiğini belirtti.
Arınç, ''Belki önümüzdeki yılbaşından itibaren ihaleleri gerçekleştireceğiz, her kanalın sahip olduğu frekansı onlara tahsis edeceğiz'' dedi.
RTÜK'ün zaman zaman haberlere konu olan meselesinin dizilerde, haberlerde yayın ilkelerinin ihlal edilmesi karşısında verdiği müeyyideler olduğunu söyleyen Arınç, “Dizilerde istediğimiz tek şey, yayın ilkelerimize uygun hareket edilmesi. Eğer şikayet ihbar, sayısal kayıt arşivi takibi sırasında kanunun ihlalini gözlemlersek; rapor tanzim ediliyor, dosya açılıyor ve kurul bunlar hakkında karar veriyor. Hepimizin yaşam biçimleri, düşünceleri, dini inançları, dindarlık dereceleri, aile ve toplum yaşayışları farklı olabilir. Dolayısıyla tek yönlü bir yayın yapmadığımızı, topluma hitap ettiğimizi, toplumdaki genel geçer kuralların da farkında olduğumuzu bilmenizi istiyorum. Bir arkadaşımız bir dizide bir yanlışlık, eksiklik veya rahatsız edici bir sahne, durum bulabilir ama bunun bir başkası tarafından çok beğenildiğini de unutmamak lazım” dedi.
Yayın ilkeleri içerisinde eğer bir yorum yapma ihtiyacını duyuluyorsa, bu yorumun çağdaş ve özgürlükçü noktada yapıyor olunması gerektiğini belirten Arınç, “O yüzden pek çok dostumuzu memnun edemiyoruz belki ama artık çağ bunu gerektiriyor. Mesela bir tarihi dizinin, mutlaka tarihteki gerçeklere uygun olmasını şahsen istiyorum; ama kurulumuz, benim bu düşünceme aykırı karar veriyor. Onlar diyor ki, 'Hayır başkan, sen yanlış düşünüyorsun. Bu, bir belgesel değil, bir dizidir. Bunun içine pek çok fantastik işler de karışabilir, aşk da karışır, entrika da karışır, eller cepler birbirine karışır' diyor. Ben farklı kanaatteyim ama ne yapalım ki kurulumuzun başında profesör olunca bu düşünceleri arkadaşlarımızla görüşüyorlar. Biz hop oturup hop kalkıyoruz ama kurul bize inat ters kararlar vermeye devam ediyor” diye konuştu.
Medyanın gücünü kimsenin yadsıyamayacağını belirten Arınç şunları kaydetti: “Medya bilerine göre birinci güç. Gerçek anlamda dördüncü güç. Yasama, yürütme, yargıdan sonra medyanın gücünü kimse yastayamaz. Hani Prof. kılıklı bir adam var Türkiye’de o üç güç dendiği zaman benim üç gücüm ‘Kara Kuvvetleri’, ‘Hava Kuvvetleri’ ve ‘Deniz Kuvvetleri’dir diyor. Kendisi sivil bir adam ama Prof. Etiketide var ama… Yasama, yürütme, yargı yerine onun yürüttüğü üç tane erk, Kara, Hava ve Deniz Kuvvetleri…Medya siyasetle iletişimle mutlaka birbirine bağlı. Böyle geçmişe dönerek baktığımda eskiden de böyleymiş. Yani daha önceki dönemlere bakın. Medya, medya patronları, gazeteciler, köşe yazarları bir şekilde siyasi güçlerle sıkı-fıkı olmuşlar. Yani kalemlerini konjoktürel güçler olarak siyasi güçlerle birlikte kullanmışlar. Onun adına güç toplamak için bir şeyler yapmışlar. Yani şunu veya bunu itam etmek artık gereksiz. Herkes her şeyi çok fazlasıyla biliyor. Türkiye’de devam eden davalardan bir tanesinin ‘Andıç’ ile ilgili olduğu hatta sanal alemde bazı internet siteleri kurularak bu sitelerden yayın yapmak suretiyle mevcut hükümeti yıpratma ve düşürme amaçlı olduğun sağır sultan duydu. Umarım sizlerde fazlasıyla biliyorsunuz. Dolayısıyla son zamanda çok kötü örnekleriyle hükümetler düşürmek veya yerine hükümetler getirmek noktasında bir takım çabaların gözlemlendiğini hepimiz biliyoruz. Siyasette güç sahibi olmaya amaçlayanlar medyaya sipariş vermişlerdir. Medyadan da bunu açık bir sipariş olarak kabul edenler sadece ücreti belirleme noktasında pazarlık yapmışlardır. Kimin ne yazdığını ve kimin bu gücü ne şekilde kullandığını hepimiz çok iyi biliyoruz.”
İngiltere’nin eski Başbakanı Tony Blair’in “Telekulak” skandalı ile ilgili komisyon karşısında yaptığı konuşmayı okuyan Arınç, “ 'Eğer büyük medya grupları ile aranızı bozarsanız, ondan sonra başınızı gelecekler konusunda dikkatli olmalısınız. Çünkü size insafsızca, acımasızca saldıracaklardır. Medya ile karşı karşıya gelmek yerine onlarla iyi geçinmeyi tercih ettim. Çünkü hayatı benim için çok zor bir hale getireceklerini biliyordum. Açık konuşacağım, İşçi Partisi olarak 1992’deki seçimleri medyanın bize şiddetli saldırısı yüzünden kaybetmiştik ve bu anlımıza kazınmıştı. Bir siyasi lider olarak medyayı idareye etmeye onunla zıtlaşmaya ya karar vermiştim. Korkuyordum onlardan çekiniyordum’ şimdi bir İngiltere Başbakanı açılan bir soruşturmayla ilgili olarak komisyona bunu söylüyorsa, bu bir İngiltere gerçeğidir. Wall Street Journal’ın Amerika’da yazdığının ne anlama geldiğini biraz daha geniş düşünmeye başlarsanız, orda da bir başka örneğini bulacaksınız. Türkiye’de iktidarla veya Başbakanla bir takım medya kuruluşları arasında bir türlü durmayan çatışma veya tartışma ortamı var derseniz, herhalde Türkiye’nin Başbakanı Tony Blair olmak istememiş. Onlarla iyi geçinmek, uzlaşmak ve anlaşmak yolunu değil. Onlarla tartışmak ve çatışmak yolunu seçmiştir. Medya veya siyasetin iç içe olmayacağı, birbirlerini alıp satmayacakları, birbirleriyle pazarlık yapmayacakları daha duru ve serin bir ortama ihtiyaç var. Bu gerçekleşir mi? bilmiyorum” diye konuştu.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın konuşmalarının ardından, oturum basına kapalı olarak gerçekleştirildi.
Arınç: RTÜK benim düşünceme aykırı karar veriyor
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, bir tarihi dizinin, mutlaka tarihteki gerçeklere uygun olmasını şahsen istiyorum; ama kurulumuz (RTÜK), benim bu düşünceme aykırı karar veriyor" dedi.