Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Türkiye'nin uluslararası ilişkiler konusunda, dış politika konusunda geldiği noktanın çok farklı olduğunu belirterek, ''Artık Türkiye, bir bölgesel güç, aynı zamanda Türkiye bir küresel aktör'' dedi.
Altınpark ANFA'da düzenlenen AK Parti İl Danışma Kurulu Toplantısı'na katılan Babacan, burada yaptığı konuşmada, Türkiye'nin AK Parti iktidarı döneminde tarihi bir dönüşüm yaşadığını söyledi.
''Bu, sadece kendi içimizde değil aynı zamanda çok geniş coğrafyayı etkileyen bir dönüşüm haline geldi'' diyen Babacan, Türkiye'nin hem siyasi hem de ekonomik reformlarla 10 yıl öncesinden çok farklı bir ülke haline geldiğini ifade etti.
İktidarı ilk devraldıkları günle bugün karşılaştırılacak olursa, Türkiye'nin demokrasi, temel haklar, özgürlükler konusunda çok daha ileri noktalarda olduğunu dile getiren Babacan, 3 yıl öncesine göre kişi başına milli geliri 3'e katlayan, istikrar konusunda da dünyada parmakla gösterilen bir ülke olduğunu bildirdi.
Babacan, Türkiye'nin batısındaki coğrafyanın çok ciddi bir ekonomik krizle boğuştuğunu, güneye, Orta Doğu'ya, Kuzey Afrika'ya bakıldığında büyük siyasi istikrarsızlıkların olduğuna dikkati çekerek, şunları kaydetti:
''Buna rağmen hamdolsun ülkemizde güven ve istikrar ortamı var. Türkiye'nin zamanlıca aldığı tedbirler, Türkiye'yi bu krizlerden korumuş oldu. Böyle bir dönemde Türkiye, 2023 için artık kendisine hedefler koymuş durumda. Ben bunu çok önemsiyorum çünkü dünyada birçok ülke bırakın 2023'ü, daha 2013 sonuyla ilgili hedeflerini ortaya koyabilmiş değil. Bu son ekonomik kriz gerçekten pek çok ülkede çok ciddi bir borç stokunu da beraberinde getirdi. Türkiye böyle bir ortamda çok şükür dimdik duruyor. Doğruları yapıyor ve doğruları sonuna kadar savunuyor.
Bakın hamdolsun Türkiye'nin uluslararası ilişkiler konusunda, dış politika konusunda geldiği nokta çok çok farklı. Artık Türkiye, bir bölgesel güç, aynı zamanda Türkiye bir küresel aktör. Bugün dünyanın neresinde en olursa olsun Türkiye bunu izliyor, adımlar atıyor ve Türkiye, her konuda fikri sorulan, kanaati öğrenilmeye çalışılan ülke haline geldi.''
''İsrail özrünü diledi''
Türkiye'nin Orta Doğu'da uyguladığı politikaların, İsrail'le ilgili gelinen noktanın gerçekten pek çok diplomasi uzmanını şaşırttığını vurgulayan Babacan, şöyle devam etti:
''Sayın Başbakanımızı, Dışişleri Bakanımızı, bizleri hep yıpratmaya çalıştılar 3-4 yıl boyunca. 'Yanlış yapıyorsunuz, Türkiye'ye zarar veriyorsunuz, bu politika böyle olmaz.' Ama hamdolsun ne oldu? Biz yerimizde dimdik durduk ve İsrail geldi ta bizim başta söylediğimiz noktaya, özrünü diledi. Şimdi biz umuyoruz ki bundan sonraki dönemde, onlara da çağrı yapıyoruz ki artık problemlerin kaynağı olmayın, parçası olmayın. Çözümlerin parçası olun. Bu bölgede büyük problemler var. Eğer bir şeyler yapacaksanız çözümlere katkı verin, bölgede barışa katkı verin diyoruz.''
''Şu anda Kuzey Afrika ile Orta Doğu, dünyada bölge içi ticaretin en düşük olduğu bölge''
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, şu anda Kuzey Afrika ile Orta Doğu'nun, dünyada bölge içi ticaretin en düşük olduğu bölge olduğunu belirterek, ''Bizi öyle birbirimizden ayırmışlar ki, öyle fitne fesat sokmuşlar ki ülkelerin aralarına, zaten suni olan sınırlar bir bakıma katılaşmış zaman içerisinde ama artık bu dönem bitiyor. Türkiye, hem demokrasisiyle hem güçlü ekonomisiyle tüm bu coğrafyanın çok doğal bir şekilde örnek aldığı bir ülke, bir bakıma izlediği bir ülke haline geldi'' dedi.
Altınpark ANFA'da düzenlenen AK Parti İl Danışma Kurulu Toplantısı'na katılan Babacan, burada yaptığı konuşmada, Suriye'de yaşanan gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Bu konuya ilişkin Türkiye'nin kurallarını baştan koyduğunu ve hep haktan, mazlumdan yana olduklarını dile getiren Babacan, şunları kaydetti:
''Bu zulüm rejiminin er yada geç gideceğini söyledik. Bunu başta da söyledik, bugün de söylüyoruz. Bu noktada yine dimdik duruyoruz. Bakın ne oldu en son? Katar'da yapılan Arap Ligi Bakanlar Toplantısı'nda, Suriye tabelasının arkasına Şam'daki rejim değil, muhalif oluşumun hükümetinin başkanı oturdu. 22 ülke var Arap Ligi'nde, Suriye dahil. Diğer 21 ülkenin tamamı artık Esad Rejimi'ni tanımıyor. Suriye halkının gerçek temsilcisi olarak oradaki muhalefeti ve onun oluşturduğu liderliği tanıyor. Artık Arap dünyasının kendi içinde de meşruiyetini tamamen kaybetmiş bir rejimden bahsediyoruz. Birkaç ülkenin desteği var ve o ülkelerin desteğiyle belki bugün rejim hala varlığını sürdürüyor ama halktan güç almayan, halkın güvenini kazanmamış, uluslararası siyasi meşruiyeti olmayan ve hukuki meşruiyeti artık kalmamış bir rejimin dayanması mümkün değil, er yada geç inşallah o da sona erecek ve Suriye, hak ettiği huzura kavuşacak.''
Çözüm süreci
Türkiye'nin içinden geçtiği çok önemli bir çözüm süreci olduğuna da değinen Babacan, bunun, ülkenin 30 yılı aşkın süredir büyük bedeller ödemesini beraberinde getiren bir mesele olduğunu söyledi.
Ali Babacan, zamanında Marksist-Leninist ideolojiyle kurulan terör örgütünün, Sovyetler Birliği'nin çökmesiyle beraber kendisine etnik unsurları istismar ederek var olma zemini oluşturduğunu ifade etti.
Buna karşılık, Türkiye'de AK Parti iktidarı döneminde atılan adımlarla, söz konusu istismar zemininin tamamen yok olduğunu vurgulayan Babacan, şöyle devam etti:
''Sonuçta sayın Başbakanımızın bizzat yönettiği, çok dar bir ekiple yönettiği bir süreçle, hamdolsun gayet güzel gelişmeler yaşamaya başladık. Biz bu konuda sayın Başbakanımız başta olmak üzere dikkat ederseniz fazla konuşmuyoruz, işin özüne bakıyoruz ama burada temel prensipler de çok açık. Biz parti programımıza 2001 yılında bu meseleyle alakalı ne yazdıysak açın bugün o sayfaları, o satırları okuyun. Bu meseleyle ilgili tespitlerimiz ve çözüme yönelik atılması gereken adımlar neyse bakın 2013 yılına geldik, tam 12 yıl sonra satır satır, cümle cümle, paragraf paragraf aynen onları uyguluyoruz.
Bu gelişmeler, 12 yıllık tutarlı, ısrarlı, ve doğru politikanın nihayet sonucunun alınması ve nihayet artık güzel gelişmelerin yaşanmasını da beraberinde getirdi. Temel ilkeler çok basit. Biz hep şunu söylüyoruz. 'Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkes bu ülkede evrensel standartlarda temel haklarını sonuna kadar kullanabilmeli. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkes uluslararası standartlardaki özgürlüklerini doyasıya yaşayabilmeli. Devlet her bir vatandaşın etnik kökeni ne olursa olsun, mezhebi ne olursa olsun, hangi kültürü benimsemiş olursa olsun, devlet her vatandaşımızı aynı samimiyetle kucaklamalı.''
''Devlet, millet içindir''
Devletin millet için olduğuna işaret eden Babacan, çözüm sürecinin aslında devletle milletin kaynaştığı, kucaklaştığı bir süreç olduğunu söyledi.
Türkiye'nin mutlaka hukukun üstünlüğünün egemen olduğu bir ülke olması gerektiğini belirten Babacan, keyfi uygulamaların bulunmaması gerektiğini vurguladı.
Bunlar ne kadar iyi gerçekleştirilirse, devlet millet kucaklaşmasının da o noktada yakalanabileceğini dile getiren Babacan, şöyle konuştu:
''Aslında zaten bu milletin hak ettiği politikalar bunlar. Bir bakıma biz özümüze, aslımıza dönüyoruz. Bugün Türkiye topraklarının tam 11-12 misli bir coğrafyayı yüzlerce yıl istikrarla, güvenle, ekonomik refahla yönetebilen bir kültürden geliyoruz biz ama o kültürün özünde birlik, beraberlik, kardeşlik vardır ve yaratılanı, yaratandan ötürü severim bakışı vardır. İşte Türkiye aslında o özünü tekrar yakalıyor. Tarihinin kendine verdiği o büyük misyonu, görevi bir bakıma yeniden yerine getirmeye başlıyor. Bizi bir cihan devleti yapan etnik milliyetçilik anlayışı değil, bir bölgesel milliyetçilik anlayışı da değil, farklı kategorilerdeki milliyetçilik anlayışı da değil. Biz hep söylüyoruz; milliyetçilik bu milleti çok sevmektir. Bu millet derken etnik kökeni ne olursa olsun, hangi bölgeden olursa olsun. Herkesi çok sevmektir. Milliyetçilik bu millet için çalışmaktır ve inşallah Türkiye'de bunu gerçekleştiriyoruz.
Halkımız da gayet iyi farkında. Bakın bu sürece ne kadar sabotaj girişimleri var. Sadece kendi içimizde değil. Fransa'da, Rusya'da neler neler oluyor. İçeriden, dışarıdan akamete uğratmak isteyen çok çevreler var. Türkiye'nin kendi özünü yakalamasından, kendi aslına dönmesinden ve Türkiye'nin gittikçe bir küresel aktör olmasından rahatsız olan çok çevreler var. Kendi içimizde de var maalesef ama Avrupa'da da var, daha yakın coğrafyada da var. Bunların hepsinin farkında olacağız ama artık milletimiz provokasyonlara kapalı. Artık aldanan olmayacağız ve bu hedef doğrultusunda hep beraber yürüyeceğiz ve bunları aştığımız zaman sadece Türkiye'de değil, bunun etkilerini çok geniş bir coğrafyada hissedeceğiz.''
''Sınırlar anlamını yitirmeye başlayacak''
Günümüzde Kuzey Afrika'da ve Orta Doğu'da sıkıntılı bir dönemin yaşandığını ancak bu dönemin aslında bir demokrasi, bir özgürlük arayışı olduğunu belirten Babacan, bu arayışlardaki ülkelerin desteğe ihtiyacı olduğunu, Türkiye'nin de bu ülkelere gereken desteği verdiğini bildirdi.
''Tüm bu ülkelerde eğer demokrasi başarılı olursa ve bu demokrasi başarısı yanında güçlü bir ekonomiyi de eş zamanlı olarak gerçekleştirirse, işte o zaman Türkiye'den başlayıp Suriye'den, Kuzey Afrika'nın öbür ucuna kadar olan coğrafyada, Orta Doğu'daki coğrafyada artık yavaş yavaş sınırlar anlamını yitirmeye başlayacak'' görüşünü dile getiren Babacan, bu sınırların çoğunun suni sınırlar olduğunu söyledi.
Ali Babacan, bu ülkelerin bir çoğunun dilinin, dininin, tarihinin ortak olduğuna işaret ederek, vizeleri kaldırarak, serbest ticaret anlaşmaları yaparak, paranın, enerjinin tüm bu coğrafyada serbestçe dolaşmasını sağlayarak, çok daha farklı, yepyeni bir jeopolitik ortamın bu coğrafyada olabileceğine kuvvetle inandıklarını vurguladı.
Şu anda Kuzey Afrika ile Orta Doğu'nun, dünyada bölge içi ticaretin en düşük olduğu bölge olduğunu anlatan Babacan, ''Bizi öyle birbirimizden ayırmışlar ki, öyle fitne fesat sokmuşlar ki ülkelerin aralarına, bu zaten suni olan sınırlar bir bakıma katılaşmış zaman içerisinde ama artık bu dönem bitiyor ve böyle bir noktaya vardığımızda Türkiye, hem demokrasisiyle hem güçlü ekonomisiyle tüm bu coğrafyanın çok doğal bir şekilde örnek aldığı bir ülke, bir bakıma izlediği bir ülke haline geldi, geliyor ve bundan sonra bu özelliğimiz daha da ön plana çıkacak'' diye konuştu.
''Hibe şeklindeki dış yardımlar geçen yıl 1,3 milyar dolara çıktı''
Babacan, Türkiye'nin sadece Kuzey Afrika ve Orta Doğu'da değil, dünyanın birçok ülkesinde artık daha da aktif olduğuna dikkati çekerek, Türkiye'nin geçen yılki hibe şeklindeki dış yardımlarının 1 milyar 300 milyon dolara çıktığını bildirdi.
Türkiye'nin 2002 yılında ''yardım alan ülkeler'' grubunda yer aldığına ancak bugün ''yükselen, yardım eden ülkeler'' listesi içinde olduğuna vurgu yapan Babacan, devletin yanı sıra sivil toplum kuruluşlarının da yurt dışında artık daha aktif olduğunu kaydetti.
''Bugün Avrupa'nın geleceğine ümitsiz bakılmasının en önemli nedenlerinden biri nüfus yapısı! İşte bizim en az 3 çocuk dememizin en önemli sebebi budur''
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, 2002 yılının Kasım ayında Hazine'den sorumlu Bakan olarak göreve başladığında Türkiye'nin IMF'ye 23 milyar dolar borcu olduğunu anımsatarak, ''Merkez Bankası'ndaki rezervlerin tamamı ise 28 milyar dolardı. Bugün itibariyle IMF'ye borcumuz 400 milyon dolara indi. İnşallah Mayıs'ta da son taksit ve sıfırlıyoruz'' dedi.
Altınpark ANFA'da düzenlenen AK Parti İl Danışma Kurulu Toplantısı'na katılan Babacan, burada, dünyada ve Türkiye'de yaşanan ekonomik gelişmelere ilişkin bilgi verdi.
Yaşanan küresel ekonomik krizin en önemli sonuçlarından birinin, kamu borçlarını tarihi yüksek seviyelere çıkarması olduğunu belirten Babacan, dünyanın genelinde kamu borçlarının arttığı bu son dönemde Türkiye'nin borcunun ise azaldığını söyledi.
Son krizin maliyetinin, aşağı yukarı 2. Dünya Savaşı'nın maliyetiyle denk olduğuna dikkati çeken Babacan, işsizlik oranlarının da birçok ülkede yüksek seyrettiğini ifade etti.
Babacan, güven endekslerine bakıldığında da özellikle Avrupa'da durumun oldukça karamsar olduğunu kaydetti.
Büyüme hızlarına bakıldığında, tüm dünyada düşüşlerin yaşandığını dile getiren Babacan, ''Türkiye'de fena değil ama diğer ülkelerde tablo, pek iç açıcı değil. Nüfus burada çok önemli faktör olacak. Bugün Avrupa'nın geleceğine ümitsiz bakılmasının en önemli nedenlerinden biri nüfus yapısı. Avrupa'da çalışma çağındaki nüfus her sene azalacak bundan sonraki dönemde. Türkiye'de artıyor ama 2030-2035 derken bizde de çalışan nüfus sabitlenmeye başlıyor. Çünkü ailelerdeki çocuk sayısı azalıyor. Bugün Avrupa'nın yaşadığını biz, bundan 20-25 yıl sonra yaşamaya başlayabiliriz. İşte bizim en az 3 çocuk dememizin en önemli sebebi budur'' diye konuştu.
İş adamlarının, yaşanan ekonomik gelişmeleri dikkate alması gerektiğine değinen Babacan, dünyanın ekonomik ağırlık merkezinin giderek doğuya kaydığını vurguladı. Babacan, ''Geleceğin dünyasında Türkiye olarak kendimizi nasıl hazırlayacağız, pozisyonumuzu nasıl alacağız? Bu trendlere mutlaka dikkat etmemiz gerekiyor'' dedi.
'Karşılığı olmayan harcama yapmadık'
Türkiye'de zamanında atılan doğru adımların, dünyada yaşanan tüm problemlerden izole ettiğine işaret eden Babacan, bu süreçte mali disipline çok dikkat ettiklerini ve karşılığı olmayan bir harcama yapmadıklarını bildirdi.
Ali Babacan, kriz öncesinde ve kriz sürerken Türkiye'nin önemli reformlar yaptığını da anımsatarak, bu nedenle ülkenin krizden fazla etkilenmediğini ifade etti.
Avrupa'da bir çok ülkenin, krizin çözümünü harcamaları artırmakta bulduğuna ancak bu yanlış politikanın bir işe yaramadığına dikkati çeken Babacan, ''Bugün sadece Yunanistan'da 150 bin memurun işten çıkarılması gerekiyor. Yunanistan bu sözü verdiği için kredi çekebilmeye başladı. Eğer bunu yapmazsa kredi muslukları kapatılacak'' dedi.
Türkiye'de özellikle 2010 yılından sonra yeni pek çok adım attıklarını belirten Babacan, 3 bin maddenin üzerinde yasal düzenleme yaptıklarını söyledi. Babacan, geleceğin ekonomik yapısı için hukuki zemini güçlendirdiklerini dile getirdi.
'Türkiye, OECD ülkeleri içinde gelir dağılımının en hızlı düzeldiği ülke'
Babacan, birçok öncü göstergeye göre, Türkiye'nin gelecekte daha fazla büyüyeceğine vurgu yaparak, istihdamda da Türkiye'nin önemli gelişim gösterdiğini kaydetti.
Krizin en derin dönemi olan 2009 yılının Nisan ayından bu yana Türkiye'de toplam istihdamın 4 milyon 700 bin kişi arttığını anlatan Babacan, Avrupa'da aynı dönemdeki istihdam kaybının 6 milyon, ABD'deki kaybın ise 5 milyon olduğunu bildirdi.
Bunun da özel sektörün faaliyetleri sonucu ortaya çıktığını aktaran Babacan, 4,7 milyonluk istihdam artışında kamunun payının 200 bin, özel sektörün payının ise 4,5 milyon olduğunu söyledi.
Ali Babacan, söz konusu dönemde gelir dağılımındaki adaletsizliğin de hızla düzeldiğini vurgulayarak, ''OECD raporuna göre Türkiye, tüm OECD ülkeleri içinde gelir dağılımının en hızlı düzeldiği ülke. Hanehalkı gelirlerindeki artışa bakıyoruz; en fakir yüzde 10'luk kesimin reel geliri 2002'den 2011'e yüzde 60 artmış ama en zengin yüzde 10'luk kesimin reel geliri yüzde 5 artmış'' diye konuştu.
Türkiye'de artık 1 doların altında geliri olan kimsenin kalmadığına işaret eden Babacan, 4,3 doların altında geliri olanların nüfusa oranı ise 2002'de yüzde 30 iken, 2011'de yüzde 2,79'a gerilediğini dile getirdi. Babacan, ''Bana göre aslında yüzde 2,79'un da olmaması lazım. Bu, ya bizim belediyelerimiz, vakıflarımız o vatandaşlara ulaşamamış ya da o vatandaşlarımızın devletin sosyal destek programlarından haberi yok. Yani bir şekilde bunları buluşturamamışız. Yoksa eğer bizim sosyal yardım mekanizmalarımız birebir tüm vatandaşlarımız tarafından biliniyor olsa bunu da inşallah sıfırlarız'' ifadelerini kullandı.
'Cari açığın bir numaralı sebebi, enerjide dışa bağımlılık'
Cari açığa bakıldığında ise bu konunun Türkiye için önemine dikkati çeken Babacan, 2011'de yüksek seviyelere çıkan cari açığı, geçen yıl uyguladıkları politika sayesinde yüzde 6'ya düşürdüklerini söyledi.
Ali Babacan, söz konusu cari açığın bir numaralı sebebinin, enerjide dışa bağımlılık olduğunu belirterek, bu bağımlılık olmasa, Türkiye'nin cari fazla veren bir ülke konumunda olabileceğini kaydetti.
Tüketim amacıyla bankalardan kullanılan kredilerin de cari açığı artırıcı önemli bir etken olduğuna değinen Babacan, aşağı yukarı son 1,5 yıldır cari açığı düşürmek için iç tüketim üzerinde tedbirler aldıklarını ifade etti. Babacan, Türkiye'de bundan sonraki dönemde bu konuya çok daha dikkat edeceklerini, üretilen kadar tüketilmesi, kazanılan kadar harcanması konusunda uyarılarda bulundu.
'Türkiye tarihinde ilk kez IMF'ye borç veren ülke konumuna geldi'
Merkez Bankası rezervlerinin de iktidara geldikleri günden bu yana önemli oranda arttığını ifade eden Babacan, şunları kaydetti:
''Kasım 2002, ben Hazine'den sorumlu Bakan olarak göreve başladım. IMF'ye 23 milyar dolar borcumuz vardı, Merkez Bankası'ndaki rezervlerin tamamı ise 28 milyar dolardı. Yani bizim dediğimiz, rezerv dediğimiz 28 milyar doların aslında 23'ü IMF'ye borçtu. Zaten IMF de o Merkez Bankası'nın rezervleri güçlensin de daha kötüye gitmesin diye bu krediyi ağırlıklı olarak vermiş Türkiye'ye. Bugün itibariyle IMF'ye borcumuz 400 milyon dolara indi. İnşallah Mayıs'ta da son taksit ve sıfırlıyoruz.''
Babacan, gelinen noktada ise Türkiye'nin tarihinde ilk kez ''IMF'ye borç veren ülke'' konumuna geldiğini söyleyerek, Türkiye'nin IMF'ye 5 milyar dolarlık kredi açacağını bildirdi.
Bu arada, salondan ''belediyelere de borç verin'' diye gelen sesler üzerine Babacan, gelir gider dengesini sağlamış olan, kredibilitesi yerinde olan belediyelerin zaten her yerden kredi bulduğunu kaydetti. Babacan, ''Ancak borcu zaten çok belediyeyse, gelir gider dengesi bozuksa zaten daha fazla borçlanmayı belediyelerimize hiç tavsiye etmiyoruz. Öncelikle tüm belediyelerimiz kendi dengesini kursun, para diye bir sorun yok'' diye konuştu.
Ali Babacan, bundan sonraki temel önceliklerinin ise büyümede potansiyeli yakalamak, istihdam artışı, enflasyonla mücadele, cari açığı düşürmek ve yurt içi tasarruflarının artışını sağlamak olduğunu sözlerine ekledi.
Babacan: Türkiye artık bölgesel güçtür
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan AK Parti İl Danışma Kurulu'nda Türkiye'nin artık bölgesel bir güç olduğunu söyledi. Bölgenin kendi içinde ticaretinin zayıf olduğuna dikkat çeken Babacan Avrupa'nın düştüğü durumu ortaya koydu. 3 Çocuk ısrarının ekonomik olduğunu söyledi.