Bakan Çelik, Alevi Çalıştayları Nihai Raporunu Açıkladı

Alevi çalıştaylarına ilişkin nihai raporu açıklayan Devlet Bakanı Faruk Çelik, cemevlerinin hukuki bir statüye kavuşturulması konusunda çalıştay katılımcıları arasında fikir birliği sağlandığını belirtti.

Alevi çalıştaylarına ilişkin nihai raporu açıklayan Devlet Bakanı Faruk Çelik, cemevlerinin hukuki bir statüye kavuşturulması konusunda çalıştay katılımcıları arasında fikir birliği sağlandığını belirtti. Çelik, din dersinin müfredatıyla ilgili Alevilerden oluşan bir komisyon kurulduğunu ve bu komisyonun çalışmalarını 3 ayda tamamladığını belirterek, "Nusayri ve Caferi vatandaşlarımızın taleplerini de karşılayan bu yeni müfredat, inşallah 2011-2012 eğitim ve öğretim yılında

öğrencilerimizin sıralarına konmuş olacaktır" dedi.

Bakan Çelik, Alevi Çalıştaylarının nihai raporunu açıklamak üzere Dolmabahçe‘deki Başbakanlık Çalışma Ofisi‘nde basın toplantısı düzenledi. Toplantıya, İhlas Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Yavuz Özgün, Türkiye Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Nuh Albayrak ve Taha Akyol, Abdurrahman Dilipak ile Sevilay Yükselir‘in de aralarında bulunduğu çok sayıda gazeteci katıldı. Toplantıda konuşan Bakan Çelik, hükümet olarak milli birlik ve beraberliği güçlendirmek adına, toplumsal bazı sorunları, demokrasi,

insan hakları, temel hak ve özgürlükler zemininde yeniden ele alıp değerlendirme amacı taşıyan bir dizi girişimi başlattıklarını dile getirdi. Bu girişimlerden ikisinin Alevi ve Roman vatandaşların sorunları ve talepleri olduğunu dile getiren Çelik, "Bildiğiniz gibi Roman vatandaşlarımız, ülkemizin en dezavantajlı gruplarından biridir. Bu negatif görüntüyü ortadan kaldırmak ve Roman vatandaşlarımıza daha yaşanabilir bir ortam sağlamak amacıyla, ülkemizin dört bir yanından gelen Roman vatandaşlarımızla

Aralık 2009 tarihinde bir çalıştay gerçekleştirdik. Roman vatandaşlarımızın ilk kez devletle buluştuğu bu çalıştayda ortaya konan çözüm önerileri doğrultusunda zaman kaybetmeden çalışmalara başladık ve ilk önce mevzuatımızda yer alan ayrımcı ifadeleri tamamen temizledik" diye konuştu.

Roman vatandaşların daha sağlıklı bir ortamda yaşamalarını temin etmek için TOKİ eliyle konut projesini başlattıklarını hatırlatan Çelik, bugün itibariyle, çalışmasına başlanan konut sayısının 8 bin 898‘e ulaştığını vurguladı. Bakan Faruk Çelik, "Bunların yanında; Aydın Adnan Menderes üniversitesinde "Roman Araştırma ve Uygulama Merkezi" kurulmuş, ayrıca nüfus kütüğüne kayıtlı olmayan Roman vatandaşlarımızı kayıt altına almak ve nüfus cüzdanı vermek için İçişleri Bankalığımız bir genelge yayınlamıştır.

Böylece; yıllarca görmezden gelinen, dışlanan ve sağlıksız ortamlarda yaşamak zorunda kalan Roman vatandaşlarımızın, toplumla entegrasyonlarını da kolaylaştıracak, insan onuruna yaraşır bir yaşam standardı sağlanması konusunda önemli bir kapı aralanmış olmaktadır" şeklinde konuştu.

Çelik, kendi bakanlığı koordinatörlüğünde yürütülen konulardan birinin de yüzlerce yıllık tarihi bir derinliği olan, ihmaller ve diyalog eksikliği neticesinde günümüze kadar ulaşan, Alevi vatandaşların sorunları ve bu sorunları gidermeye yönelik talepleri olduğunu dile getirdi. Ortak aklın oluşturulması, sağlıklı bir diyalog zemini çerçevesinde bütün milletimi kucaklayıcı çözümlere ulaşılması amacıyla, 2009 yılının Haziran ayından başlayarak 7 çalıştay ve bunların dışında da birçok toplantı

gerçekleştirdiklerinin altını çizen Çelik, şöyle devam etti;

"Alevi-Bektaşi kanaat önderleriyle başlamak suretiyle, genel akademik çevreyle, ilahiyatçı akademisyenlerimizle, sivil toplum örgütlerimizle, medyamızın temsilcileriyle, siyasetçilerle, Alevi- Bektaşi inanç rehberleriyle, Sünni kanaat önderleriyle, yurt dışında yaşayan Alevi vatandaşlarımızın temsilcileriyle, Madımak Otelinin durumunu konuşmak üzere Sivas‘taki STK‘larla ve Sivas‘ta hayatlarını kaybeden vatandaşlarımızın yakınlarıyla bir araya geldik. Çalıştaylarda, olabildiğince geniş bir temsil ortamı

sağlanmış, çözüm önerileri demokratik bir olgunlukla, karşılıklı saygı ve güven çerçevesinde dile getirilmiştir. Alevilerin, sorunlarını tam bir açık yüreklilikle dile getirdikleri bu çalıştaylarla ilk kez, devletle Aleviler arasında doğrudan bir iletişim ve buna bağlı bir diyalog zemini oluşturulmuştur.

Bu noktada şunu açıkça ifade etmek isterim ki hükümet olarak, her alanda olduğu gibi Alevi vatandaşlarımızın sorunları ve talepleri konusunda da ihmalkâr yaklaşımları kesinlikle benimsemedik, benimsemiyoruz. Gayemiz, toplumsal dokumuzu besleyen zenginliklerimizi koruyarak; ortak hedefler ve ortak menfaatler doğrultusunda millet olarak ülkemizin gücüne güç katmaktır."

Çalıştaylara başladıkları günden bu yana kimi çevrelerce "çalıştaylara ne gerek var" "ipe un seriyorlar" gibi hak etmedikleri, çalıştaylara katkı sağlayanların emeklerini hiçe sayan, çözüm bekleyen millete ümitsizlik pompalayan, bir takım söylem ve ithamlarla karşılaştıklarını anlatan Çelik, "Hatta daha da ileri giderek, varlıklarını sorunların varlığı üzerine inşa edenler bizi, Aleviliği tanımlama çabası içindeymişiz gibi göstermeye çalışmıştır. Şunu açık yüreklilikle ifade etmeliyim ki; hiç kimseye

kimlik giydirme ya da inançları tanımlama gayretinde olmadık, olamayız.

Bilakis; Aleviliği Hak, Muhammed, Ali çerçevesinde İslam‘ın farklı bir yorumu olarak açıklayan söylemler; bizatihi bu inancı yaşayanlar ve geçmişten günümüze taşıyanlar tarafından dile getirilmiştir. Bu yaklaşımı kabullenemeyen, Aleviliği farklı mecralarda görmek ve göstermek isteyenler; bu düşüncelerini açıkça dile getiremedikleri için, "Aleviliği tanımlamak istiyorlar" "yandaş Alevilik oluşturuyorlar" gibi‘‘fcfus kütüğüne kayıtlı olmayan Roman vatanda gerçeklerle bağdaşmayan söylemlere sığınmaya

çalışmışlardır. Elbette ki demokratik bir ülkede herkes, yasalar çerçevesinde istediğini söyleyebilir ve yapabilir. Bize düşen görev ise bunlara saygı duymaktır" dedi.

"Böylesine hassas bir konuyu istismar etmeye, olumlu giden bir süreci gölgelemeye, milletin dertlerini siyasi bir takım kişisel beklentilere tahvil etmeye hiçbirimizin hakkı olmadığı inancındayız" diyen Çelik, şimdiye kadar oldukça siyasallaştırılmış bu konunun, gerçekte siyaset üstü bir konu olduğunun, istismar edilemeyecek kadar hassas, ihmal edilemeyecek kadar da hayati olduğunun bilincinde olduklarını ve başından beri de bu duruşu koruduklarını söyledi. Çelik, bu güne kadar aldıkları mesafeyi ve

geldikleri noktayı da bu duruşlarına borçlu olduklarını belirtti.

Devlet Bakanı Faruk Çelik, çalıştayların akabinde ulaştıkları zemini ise şöyle sıraladı;

1- Çalıştaylar ile; sağlıklı, sürdürülebilir ve güven esaslı bir diyalog ortamı sağlanmıştır.

2- Alevilerin sorunları, hiçbir dönemde olmadığı kadar toplumda ele alınır olmuş, başta üniversiteler olmak üzere sivil toplum kuruluşları nezdinde bir çok konferans, sempozyum ve etkinlik düzenlenmiştir, düzenlenmektedir.

Böylece Aleviliği tanımayan, bilmeyen veya yanlış bilen çevreler, Aleviliği doğru kaynaklardan doğru bir şekilde öğrenme ihtiyacı duymaya başlamıştır.

3- Çalıştaylar süreciyle birlikte, karşılıklı önyargıların baskısı azalmaya başlamıştır.

4-Devletin Alevilikle ilgili hafızası güncellenmiştir.

5- Yakın tarihimizde bizleri acılara boğan Maraş, Sivas, Çorum, 1 Mayıs ve Başbağlar olaylarının sis perdesinin aralanarak gerçek faillerin bulunması için mecliste araştırma önergesi verilmiştir.

6- 17 yıldır her hükümetin önüne gelen, ama hiçbir hükümetin el atmadığı Madımak Oteli, 23 Kasım 2010 tarihinde hükümetimiz tarafından kamulaştırılmış ve tabelası indirilmiştir. Binanın nasıl kullanılacağına dair proje de Sivas Valiliği tarafından Nisan ayı sonunda tamamlanacaktır.

7- Önce Sivas‘ta, 3 gün sonra da Başbağlar‘da meydana gelen ve aynı sinsi ellerin tezgâhladığından şüphe duymadığım olaylarda hayatlarını kaybedenlerin anma törenlerine ilk kez Hükümetimizi temsilen Devlet Bakanı olarak katıldım ve her iki yerde de, bu acıların ortak acılarımız olduğunu, tüm kesimlerle birlikte, herkesle paylaştık.

8- Diğer bir konu da, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinin müfredatıyla ilgilidir.

Bu konuda da çalıştaylarda varılan mutabakat gereğince Alevilerden oluşan bir komisyon kurulduğunu anımsatan Çelik, bu komisyonun çalışmasını 3 ay gibi kısa bir sürede tamamladığını vurguladı. Çelik, "Çalışma, Din Öğretimi Genel müdürlüğüne sunulmuş, genel müdürlüğün yaptığı çalışma da 13 Aralık 2010 tarihinde Alevi vatandaşlarımızın temsilcileriyle paylaşılmıştır. AİHM‘nin, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi müfredatına ilişkin 2007 yılında verdiği kararda belirttiği nesnellik ve çoğulculuk ilkeleri ışığında

hazırlanan yeni müfredat, Talim ve Terbiye Kurulu tarafından da onaylanmıediştır. Şunu da bu vesileyle ifade etmeliyim ki; bu derslerin artık olağan dersler ar‘‘fcfus kütüğüne kayıtlı olmayan Roman vatandaasında görülmesi ve yine bu derslerle ilgili belli başlı yaklaşımların da normalleşmesi gerektiği kanısındayım.

Nusayri ve Caferi vatandaşlarımızın taleplerini de karşılayan bu yeni müfredat, inşallah 2011-2012 eğitim ve öğretim yılında öğrencilerimizin sıralarına konmuş olacaktır. Bu toplantı vesilesiyle de sizlere, yeni müfredata ilişkin çalışmamızı takdim ediyoruz" dedi.

Bakan Çelik, "hamı pişirmek yerine pişmişi ham etmek isteyenlere" rağmen, 14 asırlık bir meselede, sadece iki yıla yakın bir sürede aldıkları mesafeyi göstermesi açısından son derece önemli olduğunu söyledi. "Aldığımız bu mesafe sayesinde, Alevi vatandaşlarımızla aramızda kalıcı muhabbet köprüleri kurduk" diyen Çelik, konuşmasını şöyle sürdürdü;

"Biz samimi ve kararlı bir şekilde yolumuza devam ediyoruz. Hiç kuşkusuz, önümüzde önemli bir eşik daha var. O da cemevlerinin statüsü konusudur. Cemevlerinin hukuki bir statüye kavuşturulması konusunda çalıştay katılımcıları arasında fikir birliği sağlanmıştır. Ancak bu statü, nasıl bir statü olmalıdır sorusu, karşımıza iki önemli tartışma alanı çıkarmaktadır. Bunlardan birincisi, konunun teoloji boyutuyla ilgilidir. Teoloji konusunda yetkin akademisyenler; inanç anlamında farklı yorumlar ve mezhepler

olsa da Hıristiyanlıkta ve Musevilikte tek bir ibadet hane olduğunu, İslam dininin de ibadethanesinin tek olduğunu, farklı bir ibadethanenin farklı anlamlara yol açacağını dile getirmektedirler."

Çalıştaylar sürecinde tartışılan diğer bir hususun da, konunun hukuki boyutları olduğunu dile getiren Bakan Çelik, bu noktada İnkılap Kanunu olarak bilinen, Anayasa‘da ve Siyasi Partiler Kanunu‘nda güvence altına alınan ve laiklikle doğrudan bağlantılı olan 1925 tarihli ve 677 sayılı Tekke ve Zaviyelerin kapatılmasını öngören kanunun temel belirleyici bir role sahip olduğunu söyledi.

Çelik, bu kanunla sadece cami ve mescitlerin korunduğunu, tüm tekke ve zaviyelerin kapatıldığını ifade ederek, şöyle konuştu;

"Aleviliğe ve Bektaşiliğe has dedelik, babalık, çelebilik gibi unvanlar yasaklanmıştır. Bu kanunun yanında, yine bir devrim kanunu olan Bazı kisvelerin giyilemeyeceğine dair kanuna istinaden çıkarılan 1935 tarihli tüzük de, konuya açıklık getirmektedir. Bu tüzüğün 3. maddesi "Mabetler her din ibadetine mahsus ve usule muvafık olarak teessüs etmiş olan kapalı mahallerdir" düzenlemesini hükme bağlamaktadır. Dikkat edilirse bu madde, mabetleri din eksenli olarak tanımlamaktadır. Her iki düzenleme de,

Cumhuriyetimizi kuran iradenin düşüncelerini açıkça ortaya koymaktadır. Bu düzenlemeleri yok sayarak, görmezden gelerek bulunacak her çözüm, yeni ve daha büyük sorunların ortaya çıkmasına yol açacaktır. Onun için herkesin, özellikle de siyasilerin; konuya ilişkin söylemlerine dikkat etmeleri, mevcut durumu dikkate almayan, sadece günü kurtarmaya yönelik çıkışlardan özenle kaçınmaları gerektiği inancındayım. Biz, konunun üzerinde ciddiyetle duruyor; Alevi vatandaşlarımızın ihtiyaçlarına cevap verecek, sivil

bir yapılanmayı esas alan ve gerçekleri de göz önünde bulunduran bir formül üzerindeki çalışmamızı şekillendirmiş bulunuyoruz.

Alevi paydaşların bir vakıf bünyesinde toplanarak faaliyet göstermesini esas alan bu çalışmamızda; kısa vadede, i‘‘fcfus kütüğüne kayıtlı olmayan Roman vatandahtiyaç duyulacak kaynağın sağlanması, yer tahsisi ve inanç rehberlerinin eğitimi için üniversiteler bünyesinde enstitü kurulması gibi çözümleri, ilgili kesimlerle tartışmaya açacağız. Orta ve uzun vadede ise; bu sivil yapılanmanın, bugün artık özerkliğinin de tartışılmasının uygun olacağı Diyanet İşleri Başkanlığı gibi bir devlet kurumu çatısı

altında yer alıp alamayacağı ya da ne şekilde yer alabileceği hususları da değerlendirmeye açık olacaktır. Bu noktada; konunun hassasiyeti nedeniyle, seçim sürecinde inanç meselelerinin siyasi malzemeye dönüşmesini önlemek amacıyla ve özgürlükler boyutu da dikkate alınarak, çalışmamızın yeni Anayasa sürecini de fırsat bilerek değerlendirilmesinin daha uygun olacağı kanaatindeyiz."

Çelik, Alevi Çalıştaylarına ilişkin nihai raporda Aleviliğin tarihsel temelleri, Aileviliğin; aidiyet, referans ve üzerine inşa edildiği mevcut sabitelerin tespiti, belli başlı kimlik problemlerinin yöneldiği ana güzergahlar ve

bugün net bir şekilde ortaya çıkan temel taleplerin değerlendirildiğini ve çözüm önerilerinin ortaya konduğunu söyledi. "Raporu eleştirenler olacağı gibi, seçim sürecinde başka mecralara çekmek isteyenler de elbette ki olacaktır" diyen Çelik, "Biz, her türlü yapıcı eleştiriye ve katkıya açık olduğumuzu her defasında belirttik. Biz, hiçbir önyargıya kapılmadan, iyi niyetle, sabırla ve çözüm odaklı bir şekilde yola çıktık. Bu zorlu sürecin sonunda da, sorunun çözümünde çok önemli bir mesafe katettiğimize

inanıyoruz.Biz, sorunlarımızı torunlarımıza bırakmamakta kararlıyız. Bu bir süreçtir. Bundan sonra da, hazırlanan rapor ışığında sorunlara hep birlikte çözüm üretmeye devam edeceğiz" dedi.

Ana Sayfa
Manşetler
Video
Yenile