Başbakan Yardımcısı Recep Akdağ, "İnanıyorum ki krizlerle, savaşlarla, fitnelerle uğraşan İslam dünyası, bu tür faaliyetlerle tarih boyu var olan birlik ve dirliğe yeniden kavuşacaktır. Coğrafyalar arasındaki suni sınırlar bize engel olamayacak. Biz kendi lisanlarımızı, eserlerimizi tanıdıkça daha güçlü olacağız inşallah." dedi.
Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi (TYB), Halidi Maarif İlim ve Kültür Derneği ile Haşimi Yayınevi’nin düzenlediği, Cumhurbaşkanlığı himayesinde Bağlarbaşı Kongre ve Kültür Merkezi gerçekleştirilen 3. Türkiye Arapça Kitap ve Kültür Günleri açılışında konuşan Akdağ, Zeytin Dalı Harekatı kapsamında Afrin'de şehit olan güvenlik güçlerine rahmet diledi.
Akdağ, 3. Türkiye Arapça Kitap ve Kültür Günlerinin "Kendimize, tarihimize ve kardeşliğimize bir yolculuk" olduğunu belirterek, "Bizim medeniyetimizin yapı taşı olan ilim adamları ve kitaplar zirvesi olan bu etkinlik ortak kültür ve tarihimize, ortak mirasımıza katkılar sağlıyor. Burada 25 ülkeden misafirimiz var. 50 civarında uluslararası yayınevi bu etkinliğe iştirak ediyor. Bu kadar kıymetli ilim erbabıyla bir gönül sofrası etrafında buluşmamıza vesile olan emeği geçen herkese teşekkür ediyorum." ifadelerini kullandı.
- Gençlere kitap okuma tavsiyesi
Burada tarihe, medeniyete ve kültüre dair binlerce eserin okura sunulduğunu belirten Akdağ, kitapların az okunmasından yakınarak, gençlere şu tavsiyede bulundu:
"Gerçekten kitap az okunur hale geldi. Buradan bütün gençlerimize ifade ediyorum, mutlaka daha çok okumalıyız. Medeniyetimizi bize kadar ulaştıran kitaplara öncelik vererek mutlaka daha çok okumalıyız. Günümüz dünyasında teknoloji alışkanlığıyla, sosyal medya ve diğer mecralarla gün boyu ilgileniyoruz ama kitap sayfası çevirmek aklımıza gelemeyebiliyor. Dolayısıyla, yeniden ayağa kalkmak, ileriye doğru yürümek istiyorsak kitap okumak çok elzem. Onun için tüm gençlerimize sesleniyorum; 'Lütfen daha fazla okuyun ve okumaya daha fazla zaman ayırın.' "
- "Suni sınırlar bize engel olamayacak"
Başbakan Yardımcısı Akdağ, İslam dünyasının sıkıntılar içinde olduğuna dikkati çekerek, şöyle devam etti:
"İnanıyorum ki krizlerle, savaşlarla, fitnelerle uğraşan İslam dünyası, bu tür faaliyetlerle tarih boyu var olan birlik ve dirliğe yeniden kavuşacaktır. Coğrafyalar arasındaki suni sınırlar bize engel olamayacak. Biz kendi lisanlarımızı, eserlerimizi tanıdıkça daha güçlü olacağız inşallah... Gönül isterdi ki sizlerle İslam dünyasının huzurlu, mutlu ve çok parlak günlerini yaşarken hemhal olalım. Bugün böyle olmadığını biliyoruz. İslam coğrafyasında maalesef kan ve gözyaşı var. Zalimlerin, teröristlerin arkalarında duran emperyal güçlerle maalesef insanlara zulmettiği bir dönemi yaşıyoruz. İslam dünyasının bir çok yerinde sıkıntı var. Filistin'de, Suriye'de, Yemen'de ve Arakan'da sıkıntı var. Acı dolu bir süreçten geçiyoruz."
Suriye'nin kuzeyinde devam eden Zeytin Dalı Harekatı'na da değinen Akdağ, Türkiye Cumhuriyeti'nin kendi vatandaşları ve Suriye'dekilerin huzur ve güveni için mücadele ettiğini vurgulayarak, "Bunun için hayatının baharında Rablerine yürüyen şehitlerimiz var ama bunun bir mecburiyet olduğunu, tarihin bunu milletimizin sırtına, omuzuna bir vazife olarak koyduğunu da biliyoruz. Rabbimiz, gazilerimizden ve şehitlerimizden razı olsun. Rabbimiz, zulme ve teröre karşı mücadelemizde hepimizin yardımcısı olsun." dedi.
Akdağ, babasının bir hatırasını şöyle anlattı:
"Rahmetli babacığımın anlattıklarını çok iyi hatırlıyorum. 1946 yılında, Erzurum'un İspir kazasının bir köyünde hafız olduktan sonra 13-14 yaşlarında, Erzurum'da Hivnikli Hacı Faruk Efendi adında bilinen bir zat, Arapça tedrisata başlıyor. Öyle bir zaman ki bugün kitaptan bahsediyoruz. Ellerinde, her bir öğrencinin müstakil çalışabileceği kitabı yok. Bir kitaptan bir kaç öğrenci çalışıyor. Zamanımızdaki imkanlar yok. Dahası var, bu öğrenciler hocalarının medreselerine giderken o yıllarda, ceketlerinin arka iç tarafına anneleri bir cep dikiyor. Kitaplar orada saklanarak medreselere gidilip-geliniyor. Rahmetli büyük alim Hacı Faruk Efendi'nin Erzurum'daki eşi, ders verdiği evin önünde saatlerce nöbet tutuyor. Bir kış mevsiminde karları evin önünden sağdan sola temizlerken rahmetli amcam anlatırdı; bir saat sonra gittiğinde de temizlediği taraftan öbür tarafa temizliyor. Neden, çünkü herhangi bir baskın olursa, bu baskına karşı nöbet tuttuğu ve içeriye haber vermek durumunda olduğu için. Biz o günleri yaşamadık. Dedelerimiz yaşadı. Şükürler olsun ki o günler geride kaldı."
28 Şubat sürecinde anlattığı hatıranın benzerini yaşadıklarını anlatarn Akdağ, sözlerini şöyle tamamladı:
"Ancak bir benzerlerini bizler de yaşadık. İşte daha iki gün önce seneyi devriyesini yaşadığımız 28 Şubat. Yine hatırlıyorum, Erzurum'da kurulmuş İslami İlimler Eğitim-Öğretim Vakfı diye bir vakfın, küçük bir dairesinde 8-9 yaşlarında bir çocuk babasının yanında elif cüzünden Kuran öğrenmeye çalışırken oraya baskın yapanlar tarafından görüldüğü için vakfı neredeyse kapatacaklardı. Bu tarih çok eski bir tarih değil. 28 Şubat aşağı yukarı 20 yıl önceki bir tarih. Şükürler olun, Türkiye bunların hepsini aştı. İnsanlar inançlarını rahat yaşıyorlar, öğrenmek istediklerini öğreniyorlar. Umut ederim ki, İslam coğrafyasını hiç bir yerinden böyle sıkıntı kalmasın, kendi içindeki kimlik çatışmalarını ve fitneleri tamamen yok etsin. Şüphesiz İslam dünyasının yeniden ayağa kalkması; Endülüs, Eseri Şerif, Zeytuniye, Nizamiye gibi bütün dünyada şöhret kazanmış ilim müesseselerinin bugün ki eş değerlerini kurmak var olan kurumları da ihya etmekle gerçekleşecektir."
Başbakan Yardımcısı Akdağ Açıklaması
'İnanıyorum ki krizlerle, savaşlarla, fitnelerle uğraşan İslam dünyası, bu tür faaliyetlerle tarih boyu var olan birlik ve dirliğe yeniden kavuşacaktır. Coğrafyalar arasındaki suni sınırlar bize engel olamayacak. Biz kendi lisanlarımızı, eserlerimizi tanıdıkça daha güçlü olacağız inşallah' 'Umut ederim ki İslam coğrafyasının hiçbir yerinde böyle sıkıntı kalmasın, kendi içindeki kimlik çatışmalarını ve fitneleri tamamen yok etsin. Şüphesiz İslam dünyasının yeniden ayağa kalkması; Endülüs, Eseri Şerif, Zeytuniye, Nizamiye gibi bütün dünyada şöhret kazanmış ilim müesseselerinin bugün ki eş değerlerini kurmak var olan kurumları da ihya etmekle gerçekleşecektir'