Arınç, CNN Türk'teki "Baştan Sona" programında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
Milletvekilliğinin her arkadaşları için geçerli olduğunu, ellerinden geleni yapacaklarına inandığını kaydeden Arınç, "Ama mesela ben bir büyükşehir belediye başkanı için bile milletvekilliğini tavsiye etmem. Bir büyükşehir belediye başkanı bütün şehri yönetiyor" ifadelerini kullandı.
Arınç, önceden milletvekili olması yönünde karar verilen kişiler arasında sadece Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki'nin olduğunu bildiğini aktardı.
Alınan kararın kendisine göre doğru olduğunu belirten Arınç, şöyle devam etti:
"Özhaseki, 3 dönemdir Büyükşehir Belediye Başkanı, zaten son dönemidir. Yapacağının hepsini yaptı ve Kayseri için bu dönemde de adaylığa ikna edilmesi gerekliydi. Kayseri'nin şartları öyle gerektiriyordu. 'Sen aday ol, yine seçil. Ondan sonra seçimler geldiğinde milletvekili olmak istersen böyle bir yol sana açık' denildi. O da her defasında yüzde 60'lara yakın oy oranıyla seçildi. Kayseri'yi bilmem yakında gidip gördünüz mü? Türkiye'nin en mükemmel şehirlerinden birisi oldu. Ona öyle bir söz verilmiş, bence de çok doğru. Özhaseki çok sevilen, milletvekili olarak ilini çok daha iyi temsil edecek bir insandır."
- "MİT'te bir boşluk oluşmaz"
MİT Müsteşarı Fidan'ın milletvekili aday adayı olması halinde çözüm sürecinin etkilenip etkilenmeyeceği sorulan Arınç, şu yanıtı verdi:
"Fidan ile beraber bu işi başlatan MİT Müsteşar Yardımcısı şu anda Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarı olan Muhammed Dervişoğlu da şu an en az Fidan kadar bu konuyu takip eden bir insandır. 'Acaba bir görev değişikliğinde o MİT'in başına gelecek mi?' şeklinde aklımdan geçiyor. Bunu yüksek sesle konuşmak ne kadar doğru bilmiyorum ama siz sordunuz ben de gönlümden geçenleri düşünüyorum. MİT'te bir boşluk olmaz, çözüm sürecinde bir boşluk olmaz. Çünkü adaya gidenlerden bir tanesi de odur. Fidan'ın aday adaylığı hayırlı olsun."
- "Birileri süreci rölantide götürmek istiyor"
Arınç, çözüm sürecinin son durumuna ilişkin soruya karşılık da birilerinin süreci rölantide götürmek istediğini aktardı. Süreci bisiklete benzeten Arınç, şöyle devam etti:
"Ancak böyle gider. Kör, topal gidiyor ama gidiyor. Bisiklet durmadı. Az da olsa pedal çevirmeye devam ediyoruz. Şu veya bu şekilde sözler yerine gelmedi. 'Silahları bırakın, dışarıya çıkın. Bundan sonra fikirler ve siyaset konuşacak' denildiğini hatırlıyoruz. Onun üzerine bazı gelişmeler oldu. Olumlu, olumsuz. Bir ara durağan bir sürece girdi, şimdi de biraz daha ayaklar üzerinde yürümeye başladı.
Yani 6-7 Ekim olayları çözüm süreci konusunda iki tarafın da belki daha çok dikkat etmesi gereken hususlar ortaya koydu. Daha hızlanabilir, daha sonuç alıcı hamleler yapılabilir. Ama birileri bu süreci belli bir zamana kadar bu şekilde rölantide götürmek istiyor."
- Adli Tıp raporları
Adli Tıp raporlarına bağlı olarak cezaevlerindeki tahliyelerde yaşanan aksamaların çözümü hakkında yöneltilen soru üzerine Arınç, konuyu yakından takip ettiğini söyledi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun da konuyu bildiğini belirten Arınç, şöyle konuştu:
"Sadullah Ergin beyin son zamanında Adli Tıp raporunu esas alacak bir düzenleme yaptık. Adli Tıp'ın bu raporları daha çabuklaştırması, olay sürecinin daha çabuk geçmesi gerekiyordu. Orada aksaklıklar vardı. Adli Tıp'ta değişiklikler yapıldı. O da bir netice vermedi. Şimdi kalıcı çözüm üzerinde karar verildi ama neden bugüne kadar gecikti ben de bilmiyorum. Çünkü biz eylül ayında güven oyu aldık. Başbakanımız çözüm süreci ve dış güvenlikle ilgili her hafta bir toplantı yapıyor, hepimize ayrı ayrı görevler verdi. 5 ay öncesinde bu olaylar gündeme geldi. Sonra BDP'li 5 milletvekili Anayasa Mahkemesi kararıyla tahliye edildi. 5 arkadaşımız o zaman yaşadıkları olayları anlattılar. Bana kalın bir dosya verdiler. Onların verdiği dosyada 200'e yakın tutuklu veya hükümlü, adi suçlardan hayatını idame ettiremez isimleri ve cezaevleri dosyada geldi. Çözüm süreci toplantısında Başbakanımız, Bekir Bozdağ'a 'süratle gerçekleştirin' dedi.
Zaten görüşmelerde taleplerden birisi de budur. 'İnsani bir konudur, geciktirmeyin' talimatını verdi. Bir ara 6-7 Ekim olaylarından sonra 'durun bakalım, bunun arkasından ne gelecek?' dendi ve kaldı. Ama bunu ilk toplantıda tekrar gündeme getireceğim."
- HDP ve seçim barajı tartışması
Arınç, HDP'nin seçime parti olarak girip girmeyeceği yönündeki tartışmalara ilişkin, polemik oluşturacak tartışmalardan sürekli uzak durduğunu kaydetti.
HDP'nin 3 ay önce farklı söylemlerde bulunduğunu ifade eden Arınç, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Şimdi HDP, 'barajları aşacağız, parti olarak gireceğiz' diyor. Bunu demeden önce yanında bir şey daha ekliyorlardı şimdi ondan vazgeçtiler. Bu söz 3 ay önce çıktıysa yani 3 ay önce arkasından da 'barajı aşamazsak, çözüm süreci de biter, ülke de karışır, demokrasi tartışılır, devlet düşünsün' diyorlardı. Bana sordukları zaman ben buna isyan ettim. Kendinize güveniyorsanız, girersiniz barajı aşarsanız, herkes size sevgi, saygı duyar. Barajı aşamamak dünyanın sonu değil. Örnek veriyorum. Ağar, DYP ile yüzde 9,5'ta kaldı, yarım puanla barajı aşamadı, dağa çıkmadı, Türkiye karışmadı. 1999'da CHP yüzde 8,5 ile barajı aşamadı. Baykal dağa çıkmadı, ülke karışmadı. Siz kim oluyorsunuz da 'biz barajı aşamazsak, ülke karışır diyorsunuz?' dedim, bayağı devam eden polemik oldu. Aslında ben polemik taraftarı değilim.
Parti oldukça mutlaka parti adıyla seçimlere girilmeli. Neden? Saadet Partisi yüzde 2 alacağını bile bile giriyor. Birlik Partisi yüzde 1 alacağını bile bile giriyor. İşçi Partisi binde 5 alacağını bile bile giriyor. Siz de girin. Aşar mı, aşmaz mı meselesi ondan sonra. Bana göre aşamazlar. Aşarlarsa saygı duymak lazım. Siyasi partiye oy verdikçe temsil güçleri artar. Ama aşamazlarsa memleket yanar döner, işte o yok."
Arınç, yüzde 10 barajının AK Parti'nin problemi olmadığını, bu barajın 30 yıldır mevcut olduğunu vurgulayarak, "Biz AK Parti olarak 15 aylık bir partiyken seçimlere girdik ve ah-vah etmedik. Kendine güvenen parti çıkıyor meydanlara, gümbür gümbür geliyor. Baraj konusunda bizim teklifimiz oldu ancak muhalefetten çok farklı görüşler ortaya çıktı, bir mutabakat sağlanamadı" ifadelerini kullandı.
- "Bir siyasi parti, şiddeti ve silahı reddetmeli"
Siyasi partilerin seçim öncesi söylemelerini eleştiren Arınç, "Bir siyasi parti, şiddeti, silahı reddeden bir parti olmalıdır. Siyasetin dili bu sertlik ve gerginlik değildir. Hukuksuzlukla mücadelenin yolu, hukuk dışına çıkmak değildir. HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın bile söylemini cumhurbaşkanlığı seçimi dönemindeki çizgide tuttuğu şu dönemde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun toplumu sokağa davet eder şekilde konuşması akla zarar bir şey. Sıkıntılı süreçten geçen bir partinin genel başkanı olmak kolay değil" diye konuştu.
Dört eski bakanla ilgili Yüce Divan oylamasında AK Partili vekillerden karşı oy kullananlar olup olmadığına ilişkin soru üzerine de Arınç, şu yanıtı verdi:
"Şimdi bu konuları hukuken, siyaseten ve vicdanen değerlendirmemiz lazım. Bu konuyu bazı arkadaşlarımızın yanında ifade ettim. Yapabileceğimiz en doğru şey bu, biz bir siyasi partiyiz. Bu bakanlar bizim hükümetimizin bakanlarıydı. Siyasi boyutuyla bunların sonuçları ne olur, en doğru şekilde değerlendirmek lazım. Ayrıca soruşturma komisyonunun raporları var ve bu raporları okuyarak gerçeklerin ne olduğunu anlamamız lazım. Bu soruşturmadaki durumlar suç teşkil etmeyebilir ancak bu durum etik anlamda siyasete uygun mudur, değil midir, buna da bakılabilir. Böyle bir şeyin yaşanması bizi ne kadar rahatsız eder vicdanen düşünmek lazım. Soruşturma, siyasi ve adli sonuç veren bir mekanizmadır ve denetimin en sıkı olanıdır. Şimdi olduğu gibi geçmişte de birçok komisyon kuruldu ve bu komisyon raporları oylamaya geldiği zaman iktidarda da muhalefette de partilerin milletvekilleri içerisinde hiç beklenmedik oy kullananları ben kendim tespit ettim. Her milletvekili, soruşturmadaki isimlere partisi açısından beklenen şekilde oy vermeyebilir. Etnik unsur, memleket, siyasi görüş ve ikili hatır gibi durumlardan oy kullanamaz. AK Parti içinden olduğu gibi CHP, MHP ve BDP'den de beşeri sebeplerden dolayı fire verenler olmuş olabilir. Şimdi biz partimizde herkesi serbest bıraktık ve 'vicdanınıza göre hareket edin' denildi. Fevkalade de isabetli bir sonuç çıktı. Çünkü 4 bakan şu an konuşulmuyor. Yüce Divan'a gitselerdi seçime kadar konuşulacaklardı ve bunun üzerinden AK Parti yıpratılacaktı."
Üç dönem konusuna ilişkin görüşlerini de açıklayan Arınç, "Siyaset sadece parlamentoda yapılmaz. Vakıf kurarız, fikirlerimizi ve düşüncelerimizi anlatırız, buna benzer işlerle meşgul oluruz. Aktif siyasete mutlaka bir nokta koymakta veya bir süre dinlenmekte fayda var. Ben, 1970'den beri siyasetin içindeyim ve 20 yıldır da parlamentodayım. Siyasetten kopmak kolay değil. Bir dönem bile milletvekili olan Ankara'dan kolay kolay gidemez ancak ben kendim için siyaseti yeterli görüyorum. Ayrıca AK Parti, dinamik ve her seçimde kendini yenileyen bir parti. 9,5 milyon kayıtlı üyesi olan bir partide deneyimli ve başarılı isimler bulmanın kolay olacağı kanaatindeyim" ifadelerini kullandı.
- "400 milletvekilini bilmem ama yine tek başına iktidar oluruz"
AK Parti'yi yıpratma çalışmaları olduğunu vurgulayan Arınç, şunları kaydetti:
"AK Parti kurulduğu günden beri bütünlüğümüzü bozmaya çalıştılar. İçimizden ikinci bir parti çıktı, 40 yıllık arkadaşlıklarımız bozuldu ama ana gövdemiz hiçbir zaman dağılmadı. Kendi bünyemizi her zaman koruduk ve çapımızı sürekli genişlettik. Bu muhalefetle seçime gittiğimiz takdirde, bu söylemlerle, bu itirazlarla, bu köksüz davranışlarla AK Parti'nin iktidarını engelleyemezler. 400 milletvekilini bilmem ama yine tek başına iktidar oluruz."
Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun halkın karşısına çok iyi bir kimlikle çıktığını dile getiren Arınç, "hoca" tabirinin Davutoğlu'na çok yakıştığını söyledi.
Arınç, Davutoğlu'nun siyaset yaparken şiddet dilini kullanmamasından duyduğu memnuniyeti ifade etti.
Cenevre'de kendisine sorulan sorulara verdiği cevapları hatırlatan Arınç, şöyle devam etti:
"Birleşmiş Milletler'e üye 122 üye, Türkiye'ye soru sordu, tavsiyede bulundu. 4.5 saat hesap verdim. 199 soruya, 'Türkiye'nin hali hazırda yaptığı işlerdir' dedik. Sadece 26 soruya, 'Türkiye bunu yapmayacak' cevabını verdik. Dostlarımızın bize söylediği, 'ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, farklılıklar konusunda davranışlarınız, yargı bağımsızlığı' gibi, siz ne kadar 'bunlar yok' deseniz de dışarıda Türkiye'yi yalnızlaştırmaya çalışan bir güç odağı var ve çalışmalarında muvaffak oluyor. Türkiye'yi hem içeride hem dışarıda, 2005, 2006, 2007, 2009, 2010'larda olduğu gibi alkışlatacak noktaya getirmek lazım. Devlet yanlış yapana bile şefkatle yaklaşmalı. Toplantı ve gösteri hakkını nizama uygun kullanan insanlar için getirilmiyor, iç güvenlik paketi eşkıya için getiriliyor. Öldürmeye, soymaya, şiddete odaklanmış insanları bu eylemlerinden vazgeçirmeye yönelik. Herkes evinde güvenle oturmak ister. Ama Diyarbakır'da, Cizre'de böyle olmadı. Belirledikleri evlere girdiler, 4. kattan attılar, otobüsle üstünden geçtiler, kafasını ezdiler, adam öldürdüler. Şu anda 27 kişi bu cinayetlerden dolayı cezaevinde tutuklu. Bunlar olmasın diye iç güvenlik paketini çıkarıyoruz."
- Merkez Bankası
Arınç, bir soru üzerine, Merkez Bankası'nın bağımsızlığının esas olduğunu söyledi.
Merkez Bankası'nın önemli bir kurum olduğunu, enflasyonu düşürme ve faizlerle ilgili görevleri bulunduğunu kaydeden Arınç, sözlerini şöyle tamamladı:
"Bakanlar Kurulu'na karşı sorumluluğu vardır. Kehanet değil ama biliyorum ki siyasetteki bu kavga ve dalgalanmalar stabil hale gelince borsaya güven geliyor. Merkez Bankası Başkanı çok saygın, tertemiz, işini çok iyi bilen bir insan. Ama yanlış kararlar alabilir. Bu yanlış kararlarından dolayı kendisiyle konuşulur. Zaten her sene iki kez hükümete hesap veriyor. 'Faizlerin düşmesi lazım, ne bekliyorsunuz?' denir. Merkez Bankası'na yönelik eleştiri dozu artarsa piyasalar bundan etkileniyor, dolar-borsa bundan etkileniyor. Eski Merkez Bankası başkanı benim okul arkadaşım, Durmuş Bey, dünyanın en temiz insanı. Geleneksel Anadolu hayatını yaşayan ama bu işi de iyi bilen bir insan. Merkez Bankası başkanlığında da başarılı oldu. Sonra Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül'ün baş danışmanı oldu. Bizim bu insanlarla basın ve ekran önünde tartışmaya girmemiz, dışarıda ve içeride farklı anlaşılmalara neden olur diye endişeleniyorum. Merkez Bankası'nı kıskaca alacak her söz doları da fırlatır, dışarıya para çıkmasını bir şekilde Allah korusun tetikleyebilir. Merkez Bankası başkanının işinden memnun değilsek hemen görevden almak mümkün, kendisinden istifası istenebilir. Bunun dışında bu insanları dövmenin anlamı yok."
(Bitti)
Başbakan Yardımcısı Arınç Açıklaması
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın milletvekili aday adayı olmak üzere görevinden istifa etmesine ilişkin, "Bunu yüksek sesle konuşmak ne kadar doğru bilmiyorum ama siz sordunuz ben de gönlümden geçenleri düşünüyorum. MİT'te bir boşluk olmaz, çözüm sürecinde bir boşluk olmaz" dedi.