Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş'tan Açıklamalar

Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş'tan Açıklamalar

KONYA – Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, dünyanın zor bir dönemden geçmekte olduğunu ifade ederek, "Bütün ülkelerin hiçbir şekilde terör örgütleri arasında ayrım yapmaksızın, teröre karşı ortak bir insanlık cephesinde buluşmaları şarttır" dedi.

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, AK Parti Konya İl Başkanlığı’nda basın toplantısı düzenlendi.

AK Parti Genel Başkan Yardımcıları Konya Milletvekili Ahmet Sorgun ve Siirt Milletvekili Yasin Aktay, Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek ve partililerle birlikte kameraların karşısına geçen Numan Kurtulmuş, değerlendirmelerde bulundu, soruları cevapladı. 65’inci hükümet ile birlikte hükümetin bir icraat ve reform hükümeti olduğunu altını çizerek ifade ettiklerini hatırlatan Kurtulmuş, “Bu hükümetin kuruluşu ile birlikte çok seri bir şekilde çalışmalarımızı başlattık. Bir taraftan ekonomide yeni bir faza geçilmiş oldu, bir tarafta Türkiye’de reform sürecini tamamlayacak adımların atılması, yeni anayasa çalışmaları başta olmak üzere tüm çalışmalar hızlandırıldı. Diğer taraftan da çevremizdeki değişen dış politika şartları dolayısıyla dış politika da yeni perspektifler geliştirme, yerinde ataklarımızı gerçekleştirmeye başladık. Yine bu arada halkımızı memnun edecek, beklentilerini karşılayacak, ihtiyaçlarını, taleplerini karşılayacak olan çeşitli paketlerle de Türkiye’de hem ekonomik hayatı canlandırmak, hem halkımızın refah seviyesini güçlendirmek bakımından da çalışmalarımızı hızlandırdık” dedi.

“Terör örgütlerinin hepsine karşı ortak bir cephe oluşturmak mecburiyetindeyiz”

Dünyanın zor bir dönemden geçmekte olduğunu ifade eden Numan Kurtulmuş, “Irak’ın işgali ile birlikte başlayan süreç bölgemizde, bölge ülkelerimizin tamamını içine alan bir siyasi türbülans ve kaos dönemini beraberinde getirmiştir. Bununla birlikte de bir taraftan bölge halkları arasında etnik ya da mezhebi çatışmalar, bütün bunların sonucu olarak siyasi belirsizlikler, siyasi kaoslar, parçalanmalar, dağılmalar ve tabiri caizse özellikle Suriye’deki iç savaş Suriye’deki geniş kitlelerin temsil edilemediği ve Suriye’de devam eden iç savaşın sonunda da vekalet savaşları üzerinden neredeyse dünyanın bütün ordularının, bütün devletlerin gelip işin içine karıştığı çok yoğun bir kaos ortamı. Bu maalesef Suriye, Irak başta olmak üzere bölge ülkelerini terör örgütleri cenneti haline getirmiştir. Türkiye olarak biz de maalesef hem Ortadoğu’daki bu karışık ortamda, hem siyaseten yönetilemez ülkelerin ortaya çıkardığı siyasi türbülanslar ve siyasi kaoslardan, hem de bunların tabii bir neticesi olarak ortaya çıkan bu terör ortamından birinci derecede etkilenen ülkelerin başında geliyoruz. Bütün ülkelerin hiçbir şekilde terör örgütleri arasında ayrım yapmaksızın, teröre karşı ortak bir insanlık cephesinde buluşmaları şarttır. Eğer demokrasi, insan haklarını, hukukun üstünlüğünü temel prensipler olarak kabul ediyorsa hiç amasız, fakatsız, ancaksız terör örgütlerinin hepsine karşı ortak bir cephe oluşturmak mecburiyetindeyiz” şeklinde konuştu.

Avrupa Parlamentosu’ndaki serginin varlığı asla kabul edilemez”

Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, zaman zaman karşılaşılan muameleler ve terör örgütlerine arka çıkan siyasi desteklerin de Türkiye’yi fevkalade rencide ettiğini, yaraladığını kaydederek, “Bir önceki dönem Başbakanımız Sayın Davutoğlu’nun Brüksel’deki toplantısı sırasında, toplantının yapıldığı salonun 50 metre ötesinde PKK terör örgütü bayraklarının ve posterlerinin açılmış olması hiçbir şekilde kabul edilebilecek bir durum değildi. Bununla ilgili gerekli tepkilerimizi ortaya koyduk. Aynı şekilde şu günlerde de Avrupa Parlamentosu’nda sergilenen terör örgütünün propagandasını yapan serginin varlığı asla kabul edilemez. Böyle bir şey ne dostluğa sığar, ne insafa, ne teröre karşı ortak bilinçle mücadele etme anlayışına sığar. Bundan biran evvel vazgeçilmesini, Avrupa Parlamentosu’ndaki 3-5 tane vekilin ön ayak olarak yapmış olduğu bu serginin bir an evvel kaldırılmasını temenni ve talep ediyoruz” dedi.

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, açıklamasına şöyle devam etti: “Teröre karşı ‘Şu örgüt zararlı bu örgüt değil. Bu örgüt bize karşı, bu örgüt bizim karşı olduğumuza karşı’ mantığı ile hareket edilirse, yani ‘Düşmanımın düşmanı dostumdur’ mantığı ile hareket edilirse bir gün gelir sırtı sıvazlananlar sırtını sıvazlayanlara da zarar vermeye başlar. Bunun herkes tarafından görülmesini özellikle istiyoruz, talep ediyoruz. Çünkü terörün artık sadece herhangi bir bölgeye has olmadığını, Bağdat’ın sokakları kadar Brüksel’in, Paris’in sokaklarının da teröre muhatap olabildiğini, Suriye’nin kentleri kadar Avrupa’nın kentlerinin de, Amerika’nın kentlerinin de teröre muhatap olabildiğini görüyoruz. Terör bir insanlık suçudur. Terörün dini, diyaneti, mezhebi, meşrebi olmaz. Etnik kökeni olmaz. Terör, kim olursa olsun ve hangi argümanı kullanırsa kullansın insanlığı tamamen karşısına almış bir canavarlar networku oluşturmuş demektir. Bunlara, şu ya da bu oranda, bir kısmı bilerek, bir kısmı isteyerek, bir kısmı da alışkanlık gereği destek verenlerin akıllarını başlarına almaları lazım. Böyle olmaz, eğer ki teröre karşı bir mücadele verilecekse ortak bir şekilde bu mücadele herkes tarafından verilecektir. Verilecek mücadelenin standartları bellidir. Bunun standartları insan haklarıdır, hukukun üstünlüğüdür, demokrasinin korunmasıdır, insanların can güvenliğinin, mal güvenliğinin emniyet altına alınmasıdır. Bu bütün ülke hükümetlerinin ortak eylem planıdır. Dolayısı ile böylesine bir ortak noktadayken, böylesine ortak değerleri savunmamız gerekirken bazı ülkelerde terör örgütlerine destek mahiyeti arz eden durumların olmasını tasvip etmiyoruz, kınıyoruz ve bunları şiddetle reddediyoruz.”

Terörü ortaya çıkaran sebeplerin de birer birer normalleşmesini ümit ettiklerini belirten Kurtulmuş, “Bunların en başında gelen hususlardan birisi Suriye’nin yönetilemez hale gelmesidir. Bu kaos ortamıdır, dundan kurtulmak lazım. Dünyanın ve bölgenin bu terör zemini oluşturan bu siyasi kaosu geride bırakması lazım. Bunun için Suriye’de bir barış perspektifinin ortaya konulması uluslar arası camianın sorumluluğudur. Ancak, bunu söylerken şunu ifade etmeyi de bir vazife telakki ediyoruz. Orada 5 yıldır devam eden savaşta 450 bin kişi, en az 450 bin sivil vatandaş ölmüştür. Kendi halkının üstüne ateş açan, şehirlerini yakıp yıkan, tarihi eserlerini yok eden bir rejimin sırtı sıvazlanarak elde edilecek bir barıştan bahsetmiyorum. Suriye halkının istediği, talep ettiği, Suriye halkının özgür seçimleri ve iradesi ile ortaya çıkan kalıcı, onurlu bir barış sürecinden bahsediyorum. Dolayısı ile artık bu noktaya gelinmek durumdadır. Bunu sağlayacak argümanları her ülke ortaya koymak mecburiyetindedir. Aksi takdirde Suriye terör örgütlerinin bu şekilde rahat ettiği bir ülke olarak devam ederse bunun zararı sadece Suriye’ye, sadece Suriye’de 911 kilometre sınırı olan Türkiye’ye değil, Fransa’ya da, Belçika’ya da, İngiltere’ye de, Amerika’ya da, Almanya’ya da, dünyanın bütün ülkelerine olur ve olmaya da devam ediyor. Dolayısı ile bu ortamın bir an evvel ortadan kaldırılması, iyileştirilmesinin sağlanması için Türkiye samimi olarak fikirlerini sergileyeme devam ediyor, bölgesel bir barışın sağlanması için elinden gelen her türlü gayreti ortaya koyuyor. Ayrıca, bölgemizde komşularımızla olan sorunların giderilmesi için de gerçekten samimi bir şekilde mesafe kat etmeye başladığımız da görüyorsunuz. Bu çerçevede Rusya ile uçak düşürülme krizi ile başlayan kriz ortamlı süreç iyi bir noktaya doğru gidiyor. İnşallah daha da iyi bir noktaya gideceğini ümit ediyoruz. Biz nihayetinde bölgesel bir barışı, küresel bir barışı savunuyoruz. Bunun da adil olması, adalet temelinden oluşacak yeni bir dünya sisteminin kurulmasına da vesile olmasını diliyor, bu konudaki çalışmalarımızı sürdürüyoruz” şeklinde konuştu.

Fehman Hüseyin’in öldürüldüğü haberleri

Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, Fehman Hüseyin’in öldürüldüğü haberleriyle ilgili soru üzerine, “Biz resmi açıklamayı ancak kesinleşen, teyit edilmiş bilgilerle yaparız. Sayın Cumhurbaşkanımız, Sayın Başbakanımız ve bende hükümet sözcüsü olarak bu konuyla ilgili böyle bilgiler var. Bir takım istihbarat kaynaklarından, bir takım basın kaynaklarından gelen bilgilerle adı geçen şahsın öldürüldüğüne dair kuvvetli emareler var. Ama bu konu ‘teyide muhtaçtır’ dedik. Resmi açıklama budur. Türk Hükümeti’nin resmi açıklaması budur. Bugün, şu an itibari ile eğer biz buradayken bir gelişme olmadıysa teyide muhtaç bir haberdir. Biz herhangi bir duyuma göre resmi bir kanaat belirtemeyiz. Medya bunu yapabilir, basın başka kanallardan bilgiler elde edebilir, lehte diyebilir, aleyhte diyebilir. Ama bizim bir konu hakkında net böyledir diyebilmemiz için bizim teyit edilmiş bilgi olması lazım. Bunun için de bir kişinin ölmesi bilgisi hukuki deliller çerçevesinde teyit edilecek bir bilgidir. Bununla ilgili çalışmalarımız sürüyor. İstihbarat birimlerimiz de çok titiz çalışmalar sürdürüyor ve takdir edersiniz ki Suriye sahası dediğimiz saha son derece karmaşık, her köyünün, her kasabasının başka silahlı örgütlerin elinde olduğu bir coğrafyadır. Buradan bilginin masa başında haber yapmak kolay. Ama buradan gelen bilgilerin teyit edilip edilmemesi, biz vatandaşımızı yanıltacak bilgi veremeyiz. Teyit ettiğimiz anda da bunu saklamaz deriz, şöyle diye açıkça söyleriz” dedi.

“İsrail’in tatbikata katılımı meselesi henüz bugünün konusu değil”

Konya’da yapılan Anadolu Kartalı Tatbikatı’na İsrail’in katılımı ile ilgili soruyu cevaplandıran Kurtulmuş, “Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkiler Türkiye’nin tutumu yüzünden bu noktaya gelmedi. Mavi Marmara gemisinin uluslararası sularda İsrail askerlerinin yasa dışı operasyonu ile yolu kesildi ve 10 vatandaşımız şehit edildi. Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkileri anormalleştiren Türkiye’nin tavrı değil, İsrail’in bu tavrıdır. Dolayısı ile bu tavırdan dolayı ilişkilerimiz uzunca bir süredir askıya alınmış vaziyette. Daha doğrusu hiçbir ilişkimiz yok. Ama bu olaydan sonra Türkiye olarak bizim ısrarla söylediğimiz 3 madde yerine gelirse, bu ilişkilerin normalleştirilmesi süreci başlayabilir. Özür dilenmesi, tazminat verilmesi ve İsrail Gazze ablukasının hafifletilmesi, gevşetilmesi. İlk ikisi ile çok kolay mesafe alındı. 3’üncüsünde ise uzun müzakereler sonucu belirli bir noktaya gelindi. Ümit ederiz ki varılan bu anlaşma rotasında yürür ve bizim esas gayemiz olan Gazze’deki kardeşlerimizin insani bir yaşama kavuşması için Türkiye elinden gelen desteği sağlar. Öncelikle, bir kere daha biz Mavi Marmara olayı olmamış gibi, bunu hafızamızdan bilerek yolumuza devam etmiyoruz. Bu hem Türkiye kamuoyunun, hem dünya kamuoyunun hafızasındadır, unutulacak bir olay değildir. Ama İsrail ile ilişkilerin normalleştirilmesi için bizim beklediğimiz özür, tazminat ve Gazze ablukasının bir türlü gevşetilmesi meselesinde Türkiye istediklerini almış noktadadır. Şimdi bundan sonra süreç normalleşecek. Normalleşme adımları, tabii ki bu anlaşmanın nasıl işlediğine bağladır. Yani biz bu anlaşmada yarın, bir gün, diyelim ki her hangi bir şekilde bu anlaşma yürürken bir başka problem ortaya çıkardılar, biz de nasıl olsa anlaştık diye onu görmezden gelecek değiliz. Bizim buradaki bundan sonraki esas hedefimiz Gazze’deki hayatın bir açık hapishane olmaktan çıkarılması, hayatın normale döndürülmesidir. Bundan sonra normalleşme sırasında bu tatbikat meselesi henüz bugünün konusu değil. Çok ileriki günlerin konusudur. Bu ve benzeri birçok konu gündeme gelir, o günkü siyasi şartlar çerçevesinde verilecek olan bir karardır. Bugüne ait bir tartışma konusu değil. Bugün böyle bir şey mevzu bahis değildir” şeklinde konuştu.

“Terörün halka zarar vermeyeceği bir noktaya gelene kadar bu terörle mücadeleyi sürdüreceğiz”

Terörle mücadelede gelinen noktayla ilgili değerlendirmelerde bulunan Numan Kurtulmuş, “Biz burada konuşurken güvenlik güçlerimiz çok çetin bir mücadele veriyor. Güvenlik kuvvetlerimiz canı pahasına Doğu, Güneydoğu Anadolu’da terör örgütünden şehirlerin, mezraların ve ovaların temizlenmesi için büyük bir mücadele veriyorlar. Dolayısı ile Türkiye çok samimiyetle çözüm sürecinde bu işin bitirilmesi, silahlı unsurların tamamen tasfiye edilmesi konusunda bir müzakereyi sürdürdü. Şunu da çok net söyleyeyim. Eğer o müzakere süreci olmasaydı bugün Doğu ve Güneydoğu’daki olaylar başka bir seyir takip edebilirdi. Ama o sürece ihanet eden hükümet değildir. O sürece ihanet eden önce oy aldığı Kürt halkına ihanet eden terör örgütü ve onun yandaşlarıdır. Birden ne oldu da, şu sorunun cevabını versinler. Ne oldu da her şey yolunda giderken 22 Temmuz’da düğmeye basılmış gibi bütün canavarlar uyandırıldı. Hangi siyasi gelişme olmuştur da 22 Temmuz’dan sonra PKK terör örgütü şehirleri kazarak, çukurlar açarak bombalı saldırılar yaparak Türkiye’ye saldırmıştır. Hangi siyasi gelişme olmuştur da DEAŞ terör örgütü Türkiye’nin şehirlerinde bombalı saldırılar yapmıştır. Ya da diğer terör örgütleri DHKPC. Şimdi bu terör örgütleri, şunu çok açık ve net söyleyeyim, 50 kere söyledim bir kere daha söyleyeyim. Birileri bundan rahatsızlık duyuyor ama açık söyleyeyim, dünyada hiçbir terör örgütü tek başına hareket ediyor değildir. Eğer bu terör örgütlerinin arkasında, bunlara siyasi, istihbari, lojistik, askeri destekler verenler, silah desteği verenler desteklerini çeksinler, hiçbir terör örgütü bir hafta dayanamaz. Bunu DAEŞ için de söylüyorum, PKK için de söylüyorum. Dolayısı ile Türkiye 22 Temmuz 2015’ten buyana çok planlı bir saldırının altındadır. Burada kullanılan araçlarda, maşalardan birisi de PKK’dır. Meseleyi böyle görmemiz lazım. Dolayısı ile biz bu Türkiye’de halkın hiçbir şekilde terörün halka zarar vermeyeceği bir noktaya gelene kadar bu terörle mücadeleyi sürdüreceğiz. Biz eğer müzakere edeceksek, görüşeceksek, 79 milyon vatandaşımızla görüşeceğiz. Bizim muhatabımız bu ülkede yaşayan Türklerdir, bu ülkede yaşayan Kürtlerdir, bu ülkede yaşayan Sünnilerdir, Alevilerdir, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan bütün milletimizdir, bütün unsurlarıdır. Bizim nihayetinde davamız, derdimiz, bütün talebimiz, bu ülkenin her ilinin, her ilçesinin, her köyünün aynı eşit şekilde güvenliğe ve özgürlüğe kavuşmasıdır. Terörle müzakere meselesine gelince, böylesine bir ortamda, böylesine bir mücadele verilirken terörle müzakere lafını, terörle zaten hiçbir zaman müzakere olmaz, terörle hiçbir şekilde müzakere edilmez. Bunun gündeme getirilmesini dahi uygun bulmuyoruz. Ama bizim Türkiye’de halkımızın demokratikleşmesi, taleplerinin yerine getirilmesi, herkesin eşit ve özgür yurttaşlar olması yolundaki bir takım engeller, sıkıntılar varsa bunların kaldırılması zaten siyasi gündemimizin bir parçasıdır. Yani şunu da kimse zannetmesin, herhangi bir şekilde siyasi başarı elde etmek için ya da bir takım hakları elde etmek için terör örgütü silaha başvuruyor değil. Adama sorarlar, ‘Bu kadar oy aldınız, şimdi Nusaybin’de, Cizre’de, Silopi’de, Hakkari’de, Şırnak’ta halkın yüzde 80, yüzde 90, yüzde 70 oyunu almışsınız’ sizi milletvekili olarak göndermiş, belediye başkanı olarak seçmiş, daha ne istiyorsunuz. Siyasi talepse gelip parlamentoda söyleyemediğiniz hiçbir şey yok. Belediye başkanı olarak, yerel yöneticiler olarak neredeyse yapamadığınız hiçbir hizmet yok. Eğer eksik varsa gelir bu eksiğin tamamlanmasını talep edersiniz. Dünyanın hangi yerinde ‘Ben bir siyaseten söz söyleyeceğim ama elimde bir uçaksavar silahı olsun onunla söyleyeceğim’ diyen bir siyasetçi olur? Dolayısı ile silaha başvurulması asla kabul edilemez. Bu anlamda silaha, bombaya, teröre karışmış unsurlarla, terörle bu anlamda sizin tabirinizle müzakere asla gündemde değildir, böyle bir şey olmaz. İnşallah Türkiye, sonuçta millet terörle mücadelemizi kazanacaktır” şeklinde konuştu.

"Suriyeli mültecilere vatandaşlıkla ilgili bitmiş bir çalışma yok"

Suriyeli mültecilere vatandaşlık konusu ve provokasyonlarla ilgili soruyu da cevaplandıran Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş şunları söyledi: “Millete bir teşekkür borcumuz var. Bakın Avrupa’da falanca ülkeye 3 bin tane göçmen geliyor, yer yerinden oynuyor, bütün yabancı düşmanları sokaklara dökülüyor, faşizm hortluyor. Birçok Avrupa ülkesi için söylemek lazım. Bu sadece gördüğü 3-5 bin göçmenle ilgili değil, daha evvelden de gelen kim varsa onlar da gitsin diyor. Yabancı düşmanlığı, ırkçılık, faşizm ve İslam karşıtlığı şeklinde Batı’da bunlar yaşanıyor. Bakın dile kolay, 3 milyonu aşkın Suriyeli bu memlekete geldi. Bazı şehirlerimizin kendi nüfusundan daha fazla Suriyeli mülteci geldi, Kilis gibi. Bizim halkımız hiç oflamadan, puflamadan Suriyelileri kabul etti, ekmeğini, aşını paylaştı, elindeki imkanlarını paylaştı. Bu ancak bizim milletimize has bir durumdur. Allah razı olsun milletimiz büyük bir fedakarlık gösterdi. AK Parti Hükümeti de büyük bir dirayetle, basiretle Suriyeli mültecileri Türkiye’de barındırmasının imkanlarını sağladı. Şimdi bundan sonraki süreç inşallah ümit ediyoruz, yarın sabah Suriye’de barış olur. Ama yarın sabah barış kursak bile bu insanların geri dönmesi orta vadede çok zor görünüyor. En azından bir kısmının dönmesi zor. Bu insanların bir kısmının burada yerleşeceği, burada kalacağını görüyoruz. Şimdiye kadar mültecilik kısmı, sığınmacılık kısmıyla ilgili iyi sınav verdik. Şimdi mesele burada kalacak olanlardan Türkiye nasıl, burada uyumlu entegre olmuş faydalı bireyler olarak bu insanlardan istifade edebilir. Akıl ve siyaset bunu gerektirir. Bununla ilgili olarak çalışmalarımızı İçişleri Bakanlığımız sürdürüyor. Henüz ortada bitmiş olan, ana çerçevesi belli olmuş olan ve kamuoyuyla, siyaset yapıcılarıyla paylaşılacak olan bir noktada değiliz. Ama daha bu kadar çok meselenin belirsiz olduğu bir noktada sanki olmuş bitmiş, şehirlerimize Suriyeliler yerleştirilmiş gibi bazılarının kamuoyu oluşturmaya çalışması, bazı muhalefet partilerinin ‘Suriyeli mültecilere vatandaşlık verilecek, şöyle olacak, böyle olacak’ propagandaları yapması hakkaniyete uygun değildir. Bu çalışmalar yapılıyor, yapılıp bittikten sonra bunları kamuoyuyla paylaşırız. Bu noktada şuna dikkat etmek lazım. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, Suriyeli mültecilerin burada bulunan Suriyeli kardeşlerimizin suça karışma oranları Türkiye ortalamasının üstünde değildir. Oldukça da altındadır. Zaten bu insanlar tedirgin, ürkek. Vatanından, evinden, yurdundan ayrı. Ne kadar iyi muamele ederseniz edin, en iyi şartları sağlarsanız sağlayın ‘Bülbülü altın kafese koymuşlar illa vatanım illa vatanım.’ Böyle bir tedirginliği de ne kadar rahat olsalar yaşıyorlar. Dolayısıyla bunu böyle görmek lazım. İkincisi, bu tür ortamlarda hem Türkiye’deki barış ortamını bozmak isteyenler, hem bunlardan bir takım menfaatler elde etmek isteyenler provokasyon yapabilirler. Beyşehir’de maalesef çok basit adli bir olay, sıradan bir olay, sokak kavgası maalesef belli boyutlara taşınmaya çalışıldı. Puslu havalarda çakallar ortada çok dolaşır. Burada aziz milletimizin çok uyanık olması, ferasetli olması lazım. Suriyeli sığınmacılar üzerinden oluşturulabilecek Allah korusun bazı mevzi provokasyonlara karşı da uyanık olmamız lazım. Ben de halkımızın büyük çoğunluğuyla bu provokasyonlara uymayacağını biliyorum” diye konuştu.

Ana Sayfa
Manşetler
Video
Yenile