Bdp Diyarbakır‘da Seçimleri Değerlendirdi

Bdp Diyarbakır‘da Seçimleri Değerlendirdi

Emek, Özgürlük ve Demokrasi Bloğu bileşenleri, Diyarbakır‘da düzenlenen basın toplantısı ile seçimlere ilişkin açıklamalarda bulundu.

Diyarbakır‘da merkez Yenişehir ilçesi İstasyon semtinde bulunan Sümerpark Ortak Yaşam Alanı‘nda düzenlenen toplantıya blok bileşenlerinin yanında, Mersin bağımsız milletvekili Ertuğrul Kürkçü, İstanbul bağımsız milletvekilleri Levent Tüzmen ile Sırrı Süreyya Önder, Mardin bağımsız milletvekili Ahmet Türk, Van bağımsız milletvekili Aysel Tuğluk ve Diyarbakır bağımsız milletvekili Leyla Zana ile BDP Eş Genel Başkanları Filiz Koçali ve Hamit Geylani katıldı. Bileşenler adına açıklamada bulunan Filiz

Koçali, seçimin dün, bugün ve yarınının doğru tahlil edilmesi gerektiğini belirterek, seçimlerin adil ve demokratik bir seçim olmadığını ve eşit koşullarda bir seçim yarışının gerçekleşmediğini söyledi. Emek Özgürlük ve Demokrasi Bloğu‘nun aldığı oy oranının yüzde 10‘luk seçim barajını anlamsız kıldığını ifade eden Koçali, Yüksek Seçim Kurulu‘nun adaylarına yapılan vetonun da halkın kararlı duruşu ile boşa çıkartıldığını kaydetti. Siyasetçilerin kullandığı üslup ve söylemlerin hiçbir seçim döneminde

olmadığı kadar toplumsal ve ahlaki değerlerden uzak kaldığını aktaran Koçali, "Ne yazık ki içerikli ve seviyeli bir seçim tartışması ve propagandası yürütülmemiştir. Meydanlarda küfürlü ve hakaret içerikli sözler hakim olmuştur. Siyasi ve askeri operasyonlar kesintisiz sürdürülmüştür. Eylemsizliğe rağmen cenazeler gelmeye devam etmiştir. Seçime son derece gergin ve sert bir seçim kampanyası havasıyla girilmiştir. Bu tablodan birinci derecen sorumlu AK Parti‘dir. AK Parti çılgınlıkta sınır tanımamıştır. AK

Parti‘nin en tehlikeli çılgınlığı Abdullah Öcalan‘a ilişkin söz ve davranışları olmuştur. İçişleri Bakanlığı genelgesi ile seçim kurumunu hiçe sayarak sandıklar polis ve askerlere emanet edilmiştir. Karadan panzerler havadan helikopterler okulları kuşatma altına almıştır. Uygulamalar OHAL‘i hatırlatıyordu. Silahların gölgesinde geçen seçimlerde hak ihlalleri diz boyuydu. Bingöl‘de toplu ve açık oy kullanımına karşı çıkan il başkanımız güvenlik şiddetine maruz kalmıştır. Amaç seçmenin özgür iradesine

müdahale etmek, bloğa gidecek oyları engellemekti" şeklinde konuştu.

Seçimin netleşmesinin ardından birçok kentte halkın yaptığı kutlamaya polisin müdahale ettiğini belirten Koçali, seçim sonuçlarının ardından siyasilere büyük sorumluluk düştüğünü belirterek, "Sonuçlar doğru okunmadan, doğru sonuçlar çıkarılmadan ülkedeki sorunlara çözüm olmak, halkın taleplerine yanıt olmak mümkün değildir. Özellikle bölge illerinin sonuçları derslerle doludur. Kürt coğrafyasında tek oy oranını artıran blok adayları olmuştur. AK Parti bu coğrafyada hiç beklemediği bir gerilemeyi

yaşamıştır. Hem oy oranı hem de sandalye sayısı düşmüştür. Bu tablo hükümetin en temel iddiasını ortadan kaldırmıştır. Temsiliyet tartışmalarına son noktayı koymuştur. Başbakan‘ın ‘Benim 75 Kürt vekilim var‘ sözü artık iflas etmiştir, kıymeti harbiyesi kalmamıştır" ifadelerini kullandı.

Kürt halkının iradesini Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu‘ndan yana koyduğunu kaydeden Koçali, şöyle devam etti:

"Bu nedenle, artık ‘Kürt halkının örgütlü yapısını tasfiye ederek, çözüme gitmek‘ stratejisi tarihe karışmıştır. Bu politikada ısrar, yalnızca ve yalnızca ülkeyi kaosa sürüklemekten başka bir şey getirmez. 12 Haziran seçimlerinde aynı zamanda Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu‘nun programı halkın onayına sunulmuştur. Tüm Türkiye için önerilen Demokratik Özerklik ve bunun toplumsal temeli olan Demokratik Ulus Bloğu kabul görmüştür. Blok bileşenleri ve onu destekleyen milyonlar tavrını, merkeziyetçi,

oligarşik, iktidarcı devlet sistemine karşı demokratik özerklikten yana koymuştur. 74 milyon yurttaşımızı artık kimsenin toplumsal hiçbir bağı olmayan, toplumsal ahlaktan yoksun, insana dayanmayan devlet zihniyetiyle yönetmesi mümkün değildir. Kürt halkı, bu seçimde önemli bir gerçeğe daha dikkat çekti. Demokratik Toplum Kongresi çatısı altında buluşan BDP, HAKPAR ve KADEP ve farklı Kürt kesimlerinden oluşan sivil toplum örgütlerinin ulusal birlik çabası onay görmüştür. Ulusal kurtuluşun birlikten

geçtiği mesajı verilmiştir. Kürt partilerine ve sivil toplum örgütlerine düşen, birliği Kürt Ulusal Konferansı‘yla daha kalıcı ve örgütlü bir oluşuma dönüştürmektir. Halkların direnişiyle Ortadoğu‘daki dengelerin alt üst olduğu bir dönemde Kürt halkının ortak sesi olmak, hem Kürtlere hem de Bölge haklarına kazandıracaktır. Bu birlik aynı zamanda demokratik ulus bloğunun önünü açmış ve Türkiye‘de değişimin alternatif adresi olduğunu göstermiştir. Aydınından sanatçısına, işsizinden emekçisine, gencinden

kadınına Türkiye halklarına da büyük bir moral olmuştur."

Bu seçim sonuçlarının Emek, Özgürlük, Demokrasi Bloğu‘nun misyonunu da onayladığını ifade eden Koçali, blok bileşenleri olarak böyle bir oluşumun salt seçim ittifakı olmadığını, seçimden sonra da süreceğini kaydetti. Hiç zaman kaybetmeden halkın büyük desteğine kavuşan ve mecliste temsil edilme hakkı kazanan bu bloğun Türkiye‘deki tüm demokratik güçleri tek bir çatı malar OHAL‘i hatırlatıyordu. Silahların gölgesinde geçen s altında birleştiren, güçlü bir harekete dönüşmesi gerektiğini söyleyen Koçali,

"Bunun için Blok bileşenleri başta olmak üzere, milletvekillerimize, bloğu destekleyenlere büyük sorumluluk düşmektedir" dedi. Bu seçimde, KCK davasından yargılanan altı adayın altısının da rekor düzeydeki oylarla seçildiğini aktaran Koçali, "Hatip Dicle, Kemal Aktaş, İbrahim Ayhan, Selma Irmak, Faysal Sarıyıldız ve Gülser Yıldırım şahsında bu oylama, KCK davası tutukluları hakkında halk tarafından verilmiş bir beraat kararıdır. Hiçbir yargı organı bu kararın üstünde değildir. Yarından tezi yok KCK davası

tutukluları özgürlüklerine kavuşturulmalıdır. Alanlarda milyonlarca kişi tutuklu vekillerimizin şahsında tüm siyasi tutukluların serbest bırakılmasını yüksek sesle dile getirmiştir" diye konuştu.

Bloğun oluşumunda büyük çabası olan Abdullah Öcalan‘ın Kürt sorununda kendi rolünü oynaması için gerekli koşullara kavuşturulması yönünde de karar verildiğini belirten Koçali, "Bloğun bileşenleri ve onu destekleyen milyonların talebi de Öcalan‘ın İmralı‘dan çıkarılması ve Kandil‘in de dahil olduğu bütün taraflarla görüşmelerde bulunabilmesinin önünün açılması yönündedir. Hükümet tez elden bu halkın iradesine kulak vermelidir. Öcalan‘ın Kürt halkının kırmızı çizgisi olduğunu bilmeli ve savaş dilini bir an

önce terk edilmelidir" dedi.

Artık Başbakan‘ın da karar verme zamanının olduğunu ifade eden Koçali şöyle dedi:

"Başbakan Kürtlere dönük politikalarda ısrar mı edecek, yoksa Kürtlerin siyasi iradesini tanıyıp, statü talebini ve demokratik özerkliği de içeren bir demokratik anayasaya evet mi diyecek? Başbakan, balkon konuşmasında çok umut vermedi. Kürt sorununu telaffuz bile etmedi. Halka ‘haklarınızın garantisi benim‘ diyerek tekçi bir temsiliyet sergiledi. Aynı konuşmada hak ve özgürlükleri bireysel alana sıkıştırarak kolektif hakları görmezden geldi. Başbakan, çok açık bir şekilde Kürt sorununun çözümünde

izleyecekleri politikayı Türkiye toplumuyla paylaşmalıdır. Yine yeni anayasa için geçmiş pratiğinde olduğu gibi uzlaşı deyip, bildiğini okuyacaksa bu halk buna artık izin vermez. Her şeyden önce yeni anayasanın bir zaman işi olduğunda herkes hemfikir. Ancak Başbakan, anayasanın genel hattına ilişkin tutumlarını açıklamalıdır. Retçi ve tekçi anlayışı sürdürecekler mi? Farklı etnik kimlikler ve inançları yine öteleyecekler mi? Anadil yasaklarını sürdürecekler mi? İfade özgürlüğü önündeki engelleri

kaldıracaklar mı? Başbakan bu sorulara yanıt olmalıdır. CHP‘ye gelince, Kemal Kılıçdaroğlu alternatif bir çözüm projesi üretemedi. Kılıçdaroğlu‘nun politikası B-bölge‘de kabul görmedi. AK Parti iktidarı kadar bu kritik süreçte CHP‘ye de büyük sorumluluk düşmektedir. Kılıçdaroğlu, Kürt halkının taleplerini görmezden gelen politikalarına derhal son vermeli, bulunduğu muhalefet koltuğunun hakkını vererek, ülkenin demokratikleşmesinde yerini almalıdır. MHP de toplumsal barışın gerçeklerini iyi okumalı ve

gereğini yapmalıdır. Herkes Kürtleri ve siyasal temsilcilerini ayrıştırmaya, farklı farklı tanımlamaya son vermelidir. Bu yol çıkmaz bir yoldur. Eğer Kürt sorununun kökten çözülmesi isteniyorsa Kürtlerin meşru tem malar OHAL‘i hatırlatıyordu. Silahların gölgesinde geçen ssilcilerine saygı gösterilmelidir. Kürt halkının iradesi, bir kez daha Kürt sorununun çözümünde demokratik siyasetin ve meclisin oynayacağı role dikkat çekti. Bunu son şans olarak görmeliyiz. Bu şans doğru değerlendirilmeli. Biz demokratik

bir anayasa için ve halklarımızın meydanlarda dile getirdiği ve sandıkta iradeye dönüştürdüğü talepler için her kesimle tartışıp ortaklaşmaya hazırız. Bu konuda muhatap olduğumuzu tekrar ifade ediyoruz. Halkımız ortaya koyduğu tercihlerle demokratik siyasete de, demokratik meşru direnişe de hazır olduğunu belirtmiştir. Tercihimiz demokratik siyasetten yanadır. Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu‘nun tüm bileşenlerine ve Blok‘u destekleyenlere. Blok, seçim meydanlarında gösterdiği başarıyı sandığa da taşıdı.

Bu başarımızı Halil İbrahim‘e adıyoruz. Onun şahsında kadın ve gençlik meclislerimizi, kent konseylerini, mahalle meclislerini, kurumları, değer ailelerini, cezaevlerinden desteği esirgemeyen özgür tutsakları, yurt dışındaki halkımızı, sivil toplum örgütü temsilcilerini, aydınları ve maddi, manevi emeği geçen herkesi yürekten selamlıyoruz. Bugünden sonra halkımızın bu başarısını güçlü bir atılımla yeni bir aşamaya yükseltmeye söz veriyoruz."

Demokratik Toplum Kongresi Başkanı Ahmet Türk de, "15 Haziran Kürtler açısından önemli bir tarih. Türkiye‘nin değişim ve dönüşüm gösterebilmesi için önemli bir fırsat. Biz her zaman bunu çok açık şekilde de ifade ettik. Eğer hükümet, devlet, 15 Haziran‘dan Kürt sorununun çözümü konusunda bir yol haritası ortaya çıkaramazsa veya buna dönük inandırıcı açıklamalar yapmazsa Kürtler açısından gerçekten kabul edilemeyecek bir süreç olarak önümüze gelir. Bunu böyle değerlendirmek okumak gerekiyor diye

düşünüyorum" dedi.

Bir gazetecinin, ‘Yeni bir eylemsizlik bekleniyor mu?‘ sorusuna Türk, "Tabiki burada 15 Haziran‘da yapılacak müzakerede ve hükümetin ortaya koyacağı tavra göre değişecektir. Hükümetin buradaki Kürt sorununa yaklaşık aslında sürecin nasıl gideceğini belirleyecektir diye düşünüyorum" cevabını verdi.

Kürtçe yemin olacak mı sorusuna ise, "Gündemimizde öyle bir şey yok. Arkadaşlarımızla henüz bir araya gelmedik. Aslında sorunun çözümü için çaba göstereceğiz. Bizim için önemli olan halkımız geleceğini doğru okumamızı ve belirlememiz. Bu konuda çağrı ve çalışmalarımızı büyük bir ciddiyetle sürdüreceğiz.Tabiki Alevi dostlarımıza gerçekten çok önem veriyoruz. Bu konuda her zaman ortak bir çalışmayı esas alan bir yaklaşımı gösterdik. Tabi ki devletin yıllardır Aleviler üzerinde sürdürdüğü politika çok açık

bir şekilde ortaya çıkmadı. Ben inanıyorum ki kısa süre sonra Alevi kardeşlerimiz de devletin bu politikasını hem Kürtlere hem bütün uluslara karşı yürütülen bir politika olduğunu görecektir. Ama bildiğiniz gibi her dönemde Alevi kökenli milletvekili aramızdadırlar. Hiçbir zaman ayrım yapmadık. Tunceli‘yi Kılıçdaroğlu rüzgarından kaynaklanan bir sonuç olarak değerlendirmek lazım. Bunu daha sonra önümüze koyup ciddi bir şekilde tartışacağız" şeklinde konuştu.

Ana Sayfa
Manşetler
Video
Yenile