BGC'de 'kadın ve Şiddet' Tartışıldı

BGC'de 'kadın ve Şiddet' Tartışıldı

Prof.Dr. Binnaz Toprak ile gazeteci yazar Zeynep Oral “Günümüz Toplumunda Kadın ve Şiddet”i tartıştı.Nilüfer Belediyesi, Uludağ Üniversitesi ve Bursa Gazeteciler Cemiyeti’nin birlikte düzenlediği Aydınlarla Yüz Yüze Söyleşileri Prof. Dr. Binnaz Toprak ile gazeteci yazar Zeynep Oral’ın günümüz toplumunda kadın ve şiddet sorununu değerlendirdikleri söyleşi ile sürdü.

Zeynep Oral, günümüz toplumunda kadının yerini değerlendirerek başladığı konuşmasında, “Türkiye 'de kadın, hayata geç başlayan, o uğraşta sürekli çelmelerle ve engellerle karşılaşandır. Türkiye 'de kadın, sevincini sokakta belli edemeyendir. Türkiye 'de kadın bollukta aile için saçını süpürge etmesi, kıtlıkta 'ben zaten toktum ' diye sofradan ilk kalkan olması beklenendir. Türkiye 'de kadın bir işe en son alınıp ilk kovulandır. Türkiye 'de kadın aile meclisi kararıyla boğazlanandır. Türkiye 'de kadın, tecavüz suçunda bile 'haksız tahrik 'e neden olandır. Türkiye 'de kadın kendi bedenine sahip olmayan, kendi bedeni üzerinde hakkı olmayandır” dedi.Kadına karşı şiddetin genel şiddetin bir parçası olarak görülmesi gerektiğini de ifade eden Oral, “Türkiye 'de, dünyanın her yerinde, ama özellikle Türkiye 'de kadına dönük şiddet, içinde yaşadığımız genel şiddet ortamının doğrudan uzantısıdır, onun bir parçasıdır. Bugün Sivas davası zaman aşımı nedeniyle düştü. Bu, karşılaştığımız en büyük şiddettir. Ahmet Şık ve Nedim Şener 'in hapishaneden tahliye edilmeleri bu şiddetin üzerimizde yol açtığı sarsıntıyı bir parça yumuşatmak, bizi bir parça avutmak içindir. Bir bilim kadını olan Büşra Ersanlı 'yı cezaevinde ziyarete gittim. 600 kişilik cezaevinde 1.200 kadın tutuklu ve hükümlü barındırılıyor. İki kadına bir yatak düşüyor bu cezaevinde. Bu açıkça Büşra Ersanlı 'ya ve ötekilere şiddettir, gerçek bir şiddettir” diye konuştu.

Konuşmasını, kadınların toplum içindeki durumunu gösteren istatistik verilerle sürdüren Oral, dünyada okuma yazma bilmeyen 1 milyar insanın bulunduğunu, bunların üçte ikisini kadınların oluşturduğunu söyledi. Türkiye 'de okuma yazma bilmeyenlerin genel nüfusa oranının yüzde 20 olmakla birlikte, okuma yazma bilmeyenler arasında kadınların oranının yüzde 80 'e ulaştığını söyleyen Oral, sözlerini şöyle sürdürdü:“Türkiye 'de demokrasimizi bir erkek demokrasisi olarak tanımlamak hiç yanlış olmaz. Demokrasi mi değil mi o da tartışılır, ama eğer demokrasi ise, bir erkek demokrasisidir! Öyle olduğunun en açık kanıtı siyasi partilerin yönetiminde, devlet ve hükümet yönetiminde, şirketlerin yönetiminde ve Türkiye Büyük Millet Meclisi 'nde kadınların yalnızca nadiren bulunmasıdır. Türkiye 'de iç acıtıcı bir durum: 5.5 milyon çocuk gelin! Erkek demokrasisinin kabul ettiği (4+4+4) 'ten sonra bu çocuk gelinlere yenileri eklenecek. Bugünkü iktidar bunun da ötesinde, karşı devrim dediğim bir söylem ve eylem geliştirmiştir. Kadını değil aileyi, bireyi değil cemaati kollamanın peşindeler. Bunu da ne kadar canla başla yaptıkları çok belli oluyor.”

ANNEM AĞIR CEZA YARGICIYDI


Prof. Dr. Binnaz Toprak, Mustafa Kemal Atatürk 'ün ve Türkiye Cumhuriyeti 'nin öteki kurucularının, kadının toplumdaki yeri konusunda, sonra gelen yöneticilerden çok daha fazla duyarlı ve dikkatli olduklarını söyledi. Cumhuriyet 'in kuruluşunun hemen ardından başlatılan eğitim öğretim seferberliğinin kadın erkek ayırmadan tüm nüfusa yönelik olarak planlanıp uygulandığına dikkat çeken Toprak, şöyle konuştu:

“Medeni Kanun 'un İsveç 'ten, Ceza Kanunu 'nun İtalya 'dan alınması gibi önemli eksikliklerine rağmen, Cumhuriyet 'in ilk 20-30 yılında izlenen kadınlara ilişkin politikalar, Türkiye 'de kadının toplum içindeki yerini iyileştirdi ve yükseltti. Bir İslam ülkesinde ilk kez kadın ve erkek yasa karşısında eşitlendi. Kadın, haklar, özgürlükler, en önemlisi de onur bakımından toplumun eşit bir bireyi haline geldi. Cumhuriyet okullarında eğitim gören annem yargıç oldu. Ağır Ceza Hakimliği yaptı Anadolu 'nun birçok kentinde. Mesela Amerikalılar için bu inanılmaz bir durumdur. Orada, günümüzde bile bir kadını ağır ceza hakimi yapmazlar. Ne yazık ki, sonrasında büyük bir ihmal dönemi yaşadık. Kadın hareketi ve örgütlülüğü bakımından da böyle olduğu söylenebilir. 1960 'lı, 1970 'li yıllarda biraz kıpırdanma oldu bu alanda, ama yeterli değildi. Sonrasında 80 'lerde gelişmeye başlayan feminist hareketle birlikte yeni bir canlanma dönemi başladı. Bunun çok olumlu sonuçları da kısa zamanda görüldü. Gene de, günümüzde kadın hareketinin ve örgütlülüğünün iyi olduğunu söylemenin uzağındayız yazık ki '.

SİVAS DAVASINDA ZAMAN AŞIMI OLMAMALI

Kadına karşı şiddetin genel şiddetin bir devamı olarak görülmesi gerektiği konusunda Oral 'ın söylediklerine katıldığını belirten Toprak, sözlerini şöyle sürdürdü: “Sivas 'ta çok korkunç olaylar yaşandı; her bakımdan korkunç ve her bakımdan vahim olaylar! Kadını toplumun eşit bireyi görmemenin, hem yönetim hem de olayların failleri bakımından bu korkunç olaylarla yakın bir ilgisi var. Şimdi orada, o korkunç olaylarda etkin olmuş adamlar, ortaya çıkıp hiçbir şey olmamış gibi aramızda dolaşacaklar. Neymiş efendim; aradan on yıl geçmişmiş. Sivas faciasının izleri değil on yılda yüz yılda geçmez, geçemez! Sivas'taki gibi bir insanlık suçunu, bir toplu katliamı bir tarafa bırakalım, 50 yıl önce işlenmiş sıradan cinayetler bile yeniden ele alınıp fail veya faillerinin bulunmasına çalışılıyor dünyada. Örneğin, ABD 'de bunun için yetiştirilip görevlendirilmiş özel birimler var. Bunlar, cinayetleri aydınlatmada yeni teknolojilerin sunduğu imkanlardan yararlanarak çok eskiden işlenmiş, dosyası kapatılmış cinayetlerin izini sürüp suçluyu ortaya çıkarıyor, yargıçlar da onları cezaevine gönderiyor. Sivas gibi olaylarda zaman aşımı akıl alacak bir şey değil. Evet, diyorlar, 'orada insanları yaktılar, bu bir gerçek, ama örgüt yok! '. Hirant Dink 'in katiline 20 yıl, bu cinayeti yazan Nedim Şener 'e 35 yıl ceza istiyorlar. Çünkü örgüt yok.”
Ana Sayfa
Manşetler
Video
Yenile