Bir ustanın ölümü
Bazı filmler gibi bazı akımlar da eskimiyor hiç. Aradan uzun, uzun yıllar geçtikten sonra Fransız Yeni Dalgası ve Prag Baharı...
Bazı filmler gibi bazı akımlar da eskimiyor hiç. Aradan uzun, uzun yıllar geçtikten sonra Fransız Yeni Dalgası ve Prag Baharı filmlerini yeniden izlediğimde, bu sade, doğal, siyah-beyaz filmlerin (sadece kurmacaların değil, Çek belgesellerinin de) nasıl hiç eskimediğini, beni nasıl ilk seferdeki kadar etkilediğini fark etmiştim. Sevna’ların dönemindeki Ankara Film Festivali’nde yeniden gördüğüm Yeni Dalga filmlerini izlemekten düpedüz mutluluk duymuştum. Hele hele, Claude Chabrol’un ve akımın ilk filmi ‘Le beau Serge’i (1958)...
Yeni Dalga’nın kurucularından, yönetmenliği seçmiş o genç sinema eleştirmenleri grubundan biri olan Claude Chabrol seksen yaşında aramızdan ayrıldı. Fransa burjuvazisi rahat bir nefes almıştır herhalde. Üstat onların kusurlarını yüzlerine vurmaktan pek hoşlanırdı. Bu işi de sık sık yapardı, çünkü Avrupa’nın en çalışkan yönetmenlerinden biriydi. Meslek hayatı boyunca seksenden fazla sinema ve televizyon filmine imza attı.
1950’lerin sonlarında Chabrol, François Truffaut, Eric Rohmer ve Jean-Luc Godard ile Cahiers du Cinéma dergisinde çalışırken karısına kalan küçük bir mirasla kendi yapım şirketini kurmuştu. Önce kısa film ‘Coup de Berger’i yazdı, yapımcılığını da üstlendi. Böylece Jacques Rivette sinemaya adım atmış oldu. Sonra da kendi parasıyla ‘Le Beau Serge’i çekti ve arkadaşlarıyla savundukları ilkeleri hayata geçirdi. Film siyah-beyazdı, Chabrol’un kenti Sardent’te çekilmişti, başrollerinde de o zamanlar hiç tanınmayan iki oyuncu, Gérard Blain ile Jean-Claude Brialy oynuyordu. Sonraki filmlerinin çoğu gibi antiburjuva temalarla dolu bir filmdir. Chabrol, yenilere ve gençlere kapalı, estetik yönden tutucu Fransız film sanayiine, onlardan olmayan birinin sisteme sızıp, gişesi de, eleştirileri de iyi bir film yapabileceğini kanıtlamıştı.
Chabrol hemen ikinci filmi ‘Les Cousins’i (1959) çekti, ilk filmlerini yapmak isteyen arkadaşlarına da ‘Le Beau Serge’in geliriyle ‘baba’lık etti. Eric Rohmer, Philippe de Broca’nın toplam üç filmini mali olarak destekledi, Jacques Rivette’in de ‘Paris Nous Appartient’ı (1960) gerçekleştirmesini sağlıyor. Jean-Luc Godard’ın ilk filmi ‘A Bout de Souffle’de ise (1959) ‘teknik danışman’ olarak görünüyor ama herhalde danışmanlıktan ziyade destektir. Godard’ın, arkadaşı da olsa, kimsenin danışmanlığına ihtiyaç duyacağını sanmıyoruz.
Claude Chabrol, tıknaz, gözlüklü, toplu ve neşeli bir adamdı, grubun şakacısıydı. Görünüşü, kimi zaman ciddiye alınmamasına yol açmıştır. Yeni Dalga hayranları arasında da zaman zaman onu ciddiye almama eğilimi gösterenler çıkmıştır. Burjuvaziye karşı tavır almasına rağmen kendisi de bu sınıfın pek çok değerini paylaşırdı. İyi yaşamayı severdi, gurmeydi. Filmlerine daima bir sofra, hatta ziyafet sahnesini dahil etmiştir. Evlilik müessesesine karşı da, kendisi iki kez bo- şandığı halde, dokunaklı bir güven duygusu vardı.
Ahırlarda film kulübü kuran, sinema delisi bir çocuk olduğu sıralarda bile, gerilimler ile polisiyelere merakı vardı. Gerçi eczacı babasını memnun etmek için eczacılık okumuştu ama askerlikten sonra çocukluk aşkı sinemaya döndü. Yirmi beş yaşında Twentieth Century-Fox’un basın tanıtım bölümünün başına geldi. Gördükleri en berbat tanıtımcıymış, bir yılda kovdular. Şansları yokmuş. Chabrol’un yerine daha da beteri geldi: Jean-Luc Godard. Bu arada, yatıp kalkıp sinema konuşan ve Fransız sinemasının o sıralardakini halini beğenmeyen çete de bir araya gelmişti: Eric Rohmer, Jacques Rivette, Jean-Luc Godard, François Truffaut ve Chabrol. Roberto Rossellini, Carl Dreyer ve Fritz Lang’ı seviyor- lardı. Bir de, Howard Hawks, Nicholas Ray, Otto Preminger gibi Fransa’da pek tanınmayan Hollywood yönetmenlerini. Ama ilahları Alfred Hitchcock’tı. 1957’de, daha ilk filmlerini yapmadan önce, Chabrol ile Rohmer onun üzerine öncü bir araştırma yapmıştı. Hitchcock her zaman Chabrol’un üstadı, psikolojik gerilimlerinin ilham kaynağı olmuştur zaten. Onun mirasını devam ettiren tek kişi olma şerefi de Chabrol’a aitti. İkisini de sevgiyle anıyoruz ve Rohmer’i de kaybettiğimiz bu yılda, Godard ile Rivette’in bir süre daha bize bağışlanmalarını diliyoruz.



















