'Böcek'te 4 Kişi Hakkında Yakalama Kararı

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın başbakanlığı döneminde çalışma ofislerine dinleme cihazı konulmasına ilişkin, 11 kişi hakkında "terör örgütü üyeliği" suçundan açılan davanın 4 sanığı hakkında yakalama kararı çıkarıldı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın başbakanlığı döneminde çalışma ofislerine dinleme cihazı konulmasına ilişkin, 11 kişi hakkında "terör örgütü üyeliği" suçundan açılan davanın dört sanığı hakkında yakalama kararı çıkarıldı.

Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi, duruşmaya hazırlık tutanağını tamamladı. Davanın ilk celsesinin 23 Şubat 2016'da görülmesini kararlaştıran mahkeme, sanıklardan Enes Çiğci, Serhat Demir, Ali Özdoğan ve Hasan Akın hakkında yakalama kararı çıkarttı.

Başbakanlığı döneminde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın çalışma ofislerine dinleme cihazı konulmasına ilişkin 13 kişi hakkında, "devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin etmek" ve "haberleşmenin gizliliğini ihlal"den davada daha önce 7 yıl 6'şar ay hapis cezasına çarptırılan sanıklar Sedat Zavar ve İlker Usta'nın duruşma günü hazır edilmesi için cezaevine müzekkere yazılmasına karar veren mahkeme, diğer sanıklar için ise çağrı kağıdı çıkartılmasını kararlaştırdı.

Davanın sanıkları şu isimlerden oluşuyor:

Eski Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Ömer Altıparmak, eski TÜBİTAK Başkan Yardımcısı ve BİLGEM Başkanı Hasan Palaz, eski Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı Teknik Şube Müdürü Ali Özdoğan, dönemin Başbakanlık Koruma Dairesi Başkanlığı Güvenlik Sistemleri Büro ve Emniyet Amiri Serhat Demir, dönemin Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı Teknik Şube Müdür Yardımcısı Sedat Zavar, dönemin Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı Teknik Şube Müdürlüğünde görevli Komiser Yardımcısı Enes Çiğci, suç tarihinde Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı Teknik Şube Müdürlüğünde görevli polis memuru İlker Usta, dönemin Başbakanlık Koruma Dairesi Başkanlığında görevli Emniyet Müdürü Ahmet Türer, Türkiye'nin Washington Büyükelçiliği görevlilerinden Hasan Akın, dinleme cihazına ilişkin raporu hazırlayan Hamza Turhan ve Gökhan Vıcıl.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'a "şikayetçi" olarak yer verilen iddianamede, sanıkların "Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ)" üyesi oldukları savunuluyor.

İddianamede Zavar, Özdoğan ve Palaz'ın "silahlı terör örgütü yönetmek", diğerlerinin "silahlı terör örgütüne üye olmak", Akın'ın ise bunun dışında "askeri ve siyasi casusluk" suçlarından cezalandırılmaları isteniyor.

- "Gülen'in kişisel sırları öğrenmeye özel merakı var"

İddianamede, Başbakan'ın oturduğu mekanlara dinleme cihazı yerleştirip dinlenmesinin, "Fetullahçı Paralel Devlet Yapılanması Terör Örgütü'nün (FETÖ)" bilgisi ve iştiraki olmadan yapılamayacağı ileri sürüldü.

İddianamede örgütlenmenin, organize şekilde usulsüz dinlemeyi eskiden beri alışkanlık haline getirdiği, örgütü yöneten Gülen'in, kişisel sırları öğrenmeye özel merakı bulunduğu belirtildi.

Gülen'in, en yakınındaki kişiler dahil, herkesi dinletip, özel bilgiler elde ederek, bunları zamanı geldikçe kullandığı kaydedilen iddianamede, "örgüt yöneticisinin bu zafiyetinin örgüt üyelerince de taklit edildiği" belirtildi.

İddianamede, örgütün hedeflerini gerçekleştirmek için usulsüz dinlemelerle kişilerin mahrem sırlarını öğrenerek şantaj amaçlı kullandığı ithamına yer verildi.

"FETÖ'nün dönemin Başbakanını (Recep Tayyip Erdoğan) dinlemek ve alacağı kararlarda etkili olmak, elde ettiği bilgileri dini görünümlü örgüt yararına kullanmak, yabancı ülkelere dinleme kayıtlarını vererek örgüt lehine kazanç sağlamak istediği" savunulan iddianamede, bu maksatla örgütün iktidardan uzaklaştırmak istediği Erdoğan'ı gizlice dinlemeyi kararlaştırdığı öne sürüldü.

- "En geniş ve organize örgütlenme..."

Sanıkların, Başbakanlık Koruma Daire Başkanlığı, Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı, MİT ve TÜBİTAK arasında organize yapılanma oluşturduğu ileri sürülen iddianamede, şunlar belirtildi:

"Mensubunun çokluğu, gizli hareket edebilme kabiliyeti ve dinleme kapasitesine göre yalnızca Fetullah Gülen'in kurumlar içerisindeki örgütlenmesinin böyle bir yapılanmayı oluşturup bu işi başarabileceği, devlet ve değişik kurumlarda en geniş ve en organize yapının bu örgütlenme olduğu, bu örgütlenmenin bilgisi ve iştiraki olmadan Başbakan'ın oturduğu yerlere dinleme cihazı yerleştirip dinlenmesinin imkansız olduğu, Türkiye'deki hiçbir örgütün ve yabancı hiçbir ülkenin bu yapının iştiraki ve iş birliği olmadan olayın genel gelişimine göre dinleme cihazı yerleştirip Başbakan'ın dinlenmesine imkan ve ihtimal bulunmadığı anlaşılmaktadır."

- "Yerli iş birlikçi olarak kullanıldılar"

Sanıkların, Erdoğan'ı dinleyip, konuşmalarını kaydetmelerinin çıkarlarına olmadığı vurgulanan iddianamede, bu işi gerçekleştirmenin kişisel çıkardan ziyade, örgütlü yapının ve hizmet ettikleri istihbarat birimlerinin çıkarlarını korumayı ve yönlendirmeyi esas aldığı kaydedildi.

İddianamede, kişisel çıkarlar için organize ve örgütlü hareket edilmesinin mümkün olmadığı, suç tarihinde yabancı ülkeler ve Fetullahçı yapılanmanın Türkiye'deki çıkarlarıyla ilgili dinleme olayını göze alıp gerçekleştirmesinin mümkün görüldüğü belirtilerek, şu değerlendirmelerde bulunuldu:

"Bu casusluk olayında hizmet hareketi mensubu Fetullahçı Terör Örgütü'nün üyeleri, sanıkların, yerli iş birlikçi olarak kullanıldığı, buna göre dinlemeyle elde edilen bilgilerin ABD'de yaşayan sanık Hasan Akın'a aktarıldığı, onun da örgüt merkezine ulaştırdığı, örgüt merkezinin bu bilgileri ABD'de nereye verdiği ve karşılığında ne aldığının da olayın gelişiminden net olarak anlaşılabildiği..."

Devletin, bu örgüte o tarihte çok güvendiği, ihanet etmeyecekleri varsayımıyla Emniyet Genel Müdürlüğünün birçok biriminin hizmet hareketi emrine bırakıldığı savunulan iddianamede, istihbarat, organize ve terör gibi kritik emniyet birimlerinde FETÖ üyesi olmayanların çalışmasına izin verilmediği bildirildi.

O günlerde bu yapı üyesi dışında hiç kimsenin Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesinde çalıştırılmadığına işaret edilen iddianamede, "17-25 Aralık 2013 ihanet girişimleri sonrası bu durumun defalarca dile getirildiği, Fetullahçı ekibin istihbarattan tasfiyesinin devletin istihbarat sağlamasında zafiyet oluşturduğunu örgütün basın yayın organlarının da ifade ettiği ve bu şekilde, olay tarihinde örgütün istihbarat birimini kontrol altında tuttuklarını kabul ve ikrar ettikleri" öne sürüldü.

Sanıkların, olaydan sonra geçen yıl haziran ayında yakalandıkları anımsatılan iddianamede, "Tutuklamaya sevk ve soruşturmanın her aşamasında FETÖ'nün sanıkları sahiplendiği, basın-yayın üzerinden bu kişilerin masum olduğuna dair algı operasyonu yürüttükleri, sanıkları suçsuz göstermek için ellerinden geleni yaptıkları" savunuldu.

İddianamede, bu yolla FETÖ'nün casuslukla ilişkilendirilmesinin engellenmeye çalışıldığı ithamında bulunuldu.

- "Askeri ve siyasi casusluk"

İddianamenin, "askeri ve siyasi casusluk" kısmında ise siyasi ve askeri casusluğun tanımı yapılarak, şunlar kaydedildi:

"Gizli kalması lazım gelen malumata 'sır' dendiği, mevzunun mahiyetinin onun sır olup olmadığını tayin ettiği, bir ülkenin başbakanının çalışma odasının bir aydan fazla, uzunca süre dinlenmesinin sırrın elde edilmesi için yeterli olduğu, devletin iç ve dış güvenliği, siyasal yararları, askeri birimlere verilen emirleri, yabancı devlet ve hükümet başkanları ile yapılan konuşmaları, devletin her türlü iç ve dış politikası ile ilgili görüşmeleri, çalışma odası ve çevresindeki bütün konuşma, sohbet ve telefonları dinlemenin bu bilgilere göre siyasi ve askeri casusluk suçunu oluşturduğu, suçun bütün unsurlarıyla gerçekleştiği anlaşılmıştır."

- "Gülen'in emirlerini uygulamayı imani gereklilik saydılar"

Daha önce Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesince haklarında mahkumiyet kararı verilen ve davası ayrılanlar ile çeşitli nedenlerle mahkumiyet hükmü kurulamayan sanıkların ortak özelliğinin "FETÖ üyeliği" olduğuna işaret edilen iddianamede, şunlar bildirildi:

"Bu ortak özelliği taşıyan sanıkların, örgütün hedefi ve genel amaçlarına yönelik bu suçu işledikleri ve örgütün bir üyesi olarak ABD'deki örgüt yöneticilerinden emir alarak uyguladıkları, aralarında örgütlü bağ bulunduğu, genel olarak bu örgüt mensuplarının yönetici veya "ağabeyleri"nin emrini ilahi buyruk gibi kabul ederek uyguladıkları, Fetullah Gülen ve örgüt yöneticisinden gelen emirleri uygulamayı imani gereklilik sayan örgüt üyelerinin dinleme cihazlarını örgüt adına yerleştirip, bir süre siyasi casusluk maksadıyla Başbakan'ı dinledikleri, ülkelerine ihanet ettikleri açık seçik anlaşılmaktadır."

- "Böcek" için ikinci dava

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, bir kısmı bu davada da sanık olan 13 kişi hakkında, Erdoğan'ın çalışma ofislerine dinleme cihazı konulmasına ilişkin, "devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal casusluk amacıyla temin etme", "haberleşmenin gizliliğini ihlal etmek", "kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaları kaydetmek" suçlarından dava açmıştı.

İddianamede, sanıkların bu suçu örgütlü gerçekleştirdikleri belirtilmiş, bu eylemleri "hangi örgüt adına yaptıkları"nın tespit edilemediği bildirilmiş ve "suç örgütü"ne ilişkin soruşturmanın ayrılarak, sürdürüldüğü aktarılmıştı.

Dava, Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesinde görülmüş, yargılama sonucunda sanıklardan Zavar ve Usta, "devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin etmek"ten 6'şar yıl, "haberleşmenin gizliliğini ihlal"den de 1 yıl 6'şar ay olmak üzere 7 yıl 6'şar ay hapis cezasına çarptırılmıştı.

Mahkeme, 8 sanığın beraatine, yakalanamayan Çiğci, Demir ve Özdoğan'ın dosyalarının ise ayrılmasına karar vermişti.
Ana Sayfa
Manşetler
Video
Yenile