Trabzonspor'la yeniden doğan Burak Yılmaz, aradaki Manisaspor ve Eskişehirspor denemelerinden sonra Trabzonspor'da bulduğu şansı çok iyi değerlendirerek yeniden ay-yıldızlı formayla buluştu ve adeta bir yeniden doğuş hikâyesine imza attı. Bu değişimin mimarı olarak Şenol Güneş'i gösteriyor ve kendisini çok daha güzel günlerin beklediğine inanıyor.
Futbol Federasyonu'nun çıkardığı TamSaha Dergisi'ne konuşan Burak Yılmaz, ''Gençlere tavsiyem, transferlerinde benim gibi duygularıyla değil, mantıklarıyla hareket etmeleri. Çünkü genç futbolcu için önemli olan oynamaktır. Oynamadığın zaman performansının düşük olduğunu söylerler ve bunun altında başka şeyler ararlar.'' dedi.
İşte Burak Yılmaz'ın röportajının ayrıntıları:
''Beşiktaş'a gittiğimde üstesinden gelmem gereken pek çok zorluk vardı. Açıkçası futbol dünyasını hiç bilmiyordum. Ama orada futbolun sadece sahada oynanmadığı, belirleyici olanın sadece sahadaki performansınız olmadığını gördüm.
Konyaspor maçında elle gol attıktan sonra en büyük hatam, yanlış yaptığımı bile bile Konyaspor taraftarından, hatta tüm futbol camiasından özür dilemememdir. Sonrasında çok daha iyi maçlar oynadım ama ayağımın en ufak bir tökezlemesinde yine o olay karşıma çıktı.
İstanbul takımlarda bir ileri uç oyuncusunun bir Türk futbolcu olabileceğine inanmıyorum. Onların anlayışında, "Bizim altyapıdan şu oyuncu çıkmış, gidip izleyeyim" diye bir şey yok. Onlar istiyor ki, ben tribünde oturayım, takımımda Ronaldo oynasın, Ronaldinho oynasın.
Fenerbahçe'de kesinlikle oynayacağımı düşünmüştüm. Ama Aragones'in böyle bir insan olduğunu tahmin edemezdim tabii ki. 5-0 kazansak da 5-0 kaybetsek de aynı oyuncularla aynı futbolu oynuyorduk. Ağzımla kuş tutsam bile kadroya girme şansım yoktu.
Eskişehirspor'dayken Fenerbahçe'yi yendiğimizde "Galibiyete üzüldüm" demedim, "Sevinemedim" dedim. Karşımdakiler 1 yıl boyunca birlikte antrenman yaptığım dostlarımdı. Trabzonspor formasıyla Fenerbahçe'ye attığım gol için ise sadece ilahi adalet diyorum.
Allah Şenol Hocadan razı olsun. Trabzonspor'da da kötü oynadığım maçlar oldu ama o beni silip atmadı. Bazen kızarak, bazen çok sert konuşarak ama her zaman arkamda durarak beni kazanmaya çalıştı. Çok sert konuştuğu zamanlarda bile onun beni sevdiğini hissediyordum.
Doğru bildiğim bazı şeylerin yanlış olduğunu yavaş yavaş öğreniyorum. Hem yaşadığım tecrübelerle hem de hocalarımın ve arkadaşlarımın bana yardımcı olmasıyla öğreniyorum. Bu değişiklikler inşallah bundan sonra da olumlu yönde devam edecek.
Bence Türkiye'nin en iyi orta saha oyuncusu Selçuk İnan. Bunu arkadaşım olduğu için değil, gerçekten inandığım için söylüyorum. Başka takımlardan isim vermem gerekirse Emre ağabeyi hem oyunculuk hem de kişilik olarak çok beğeniyorum.
Şenol Hoca Teofilo'yu bile hâlâ kazanmanın peşinde. "Gitsin, ne hâli varsa görsün" demiyor. Onun hareketlerinden, konuyu üstü kapalı geçmesinden bunu hissediyorsunuz. Bizi hep biraz daha ileriye götürebilmenin peşinde.
Geçen sezon kanat oyuncusu gibi oynuyordum. Bu sezon ise biraz daha Umut'a yakın, tamamlayıcı forvet gibiyim. Dolayısıyla daha fazla gol atabiliyorum. Gol krallığı hedefim yok, elbette atabildiğim kadar gol atmak ve takımımın başarısına katkıda bulunmak istiyorum.
Trabzonspor'da hem değişim hem de gelişim gösteriyorum. Burada şampiyonluk görüp Avrupa'ya gitmek amacındayım. Ama eğer Avrupa'ya gidemezsem, futbol hayatımı Trabzonspor'da tamamlamak istiyorum.''
- Kariyer hikâyen iniş ve çıkışlarla dolu. Yetenekli bir oyuncunun çok genç yaşta Millî Takım'la buluşması da var içinde, art arda büyük takımlara transferi de. Ama aynı zamanda yaşanan büyük hayal kırıklıkları da mevcut. Bu anlamda da yeni yetişen oyuncular için dikkatle izlenmesi gereken bir öykü bu. Belki senin anlatacaklarınla biz de o gençlere ışık tutabiliriz diye düşünüyorum.
Her şeyden önce Antalyaspor'da 16 yaşında A takıma çıktım ve 17 yaşında oynamaya başlayıp 19-20 yaş arasında çok iyi bir performans gösterdim. Ardından 2. Lig'de şampiyonluk geldi. Sonrasında dediğiniz gibi kariyerimde iniş-çıkışlar var. Bunlar gözle de görülüyor zaten. Ben o zamanlar transferlerimin hepsinde duygularımla hareket ettim. Babamın Beşiktaş'ta oynaması ve benim ilk takımımın Beşiktaş olması nedeniyle diğer transfer tekliflerine dönüp bakmamıştım bile. Olmuş bitmiş bir şey olduğu için şimdi açık yüreklilikle söyleyebiliyorum. Şimdi baktığım zaman Trabzonspor'un benim için çok doğru bir adres olduğunu geç de olsa fark ediyorum. Bugünkü gençlere tavsiyem, duygularıyla değil mantıklarıyla hareket etmeleri olur. Çünkü genç futbolcu için önemli olan oynamaktır. Oynamadığın zaman performansın düşer, bitersin. Oynamadığın zaman performansının düşük olduğunu söylerler ve bunun altında futbolun dışında başka şeyler ararlar. Gençler mutlaka ama mutlaka oynayacakları yerde olsunlar. Bir de bazı şeyler şanstır. Bir hoca gelir sizi istemez, başka bir hoca gelir size değer verir, sarılır. Bu da şans faktörüdür.
- Önce Antalyaspor'dan Beşiktaş'a gelişinle başlayalım istersen. Birçok teklif vardı ama sen Beşiktaş'ı tercih ettin. O günlerde duygularınla hareket ettiğini söylüyorsun. Bugün geriye dönüp baktığında o tercihin hakkında başka neler söyleyebilirsin?
Bir kere o sırada sadece 20 yaşındaydım ve futbolu yalnızca yeteneklerimle oynamaya çalışıyordum. Beşiktaş'a gitmemi de bir hata olarak değerlendirmiyorum çünkü pişman değilim. Fenerbahçe'de, Manisaspor'da, Eskişehirspor'da oynadığım için de kendimle gurur duyuyorum. Ama tabii ki yapmış oldum hatalar var. Beşiktaş'a küçük bir şehirden ve bir 2. Lig takımından gittim. 20 yaşındaki genç bir futbolcunun üstesinden gelmesi gereken pek çok zorluk vardı. Medya ilgisi, taraftar baskısı gibi. Ben bunların üstesinden gelemedim. Aslında ilk dönemde işler iyi gitmişti. 43 maç oynadım, goller attım. Fakat medyanın bu kadar güçlü ve etkili olduğunu bilmiyordum. Açıkçası futbol dünyasını hiç bilmiyordum. Futbolun sadece sahada oynanmadığı, belirleyici olanın sadece sahadaki performansınız olmadığını gördüm. İkili ilişkilerin ön plana çıktığını gördüm. Kamuoyuyla ilişkilerin önemini gördüm. Medyayla, taraftarla ilişkilerin ne kadar önemli olduğunu öğrendim. Bunların hepsinin bir bütün olduğuna inanıyorum. Ama şimdi beni çok sahiplenen bir camia ve hocayla birlikteyim ve onları mahcup etmemeye çalışıyorum. Bu nedenle de çok farklı bir Burak Yılmaz'ı izliyorsunuz. Hepimiz başarıya inandık. Tesislere erkenden geliyoruz. Her şeyi birlikte yapıyoruz. Özel yaşantımızdan fedakârlıkta bulunuyoruz. Kısacası ben de her şeyimle kendimi futbola vermiş durumdayım.
KONYASPOR MAÇINDAN SONRA ÖZÜR DİLEMELİYDİM
- Başlangıçta her şey çok güzel gitmişti Beşiktaş'ta... Oynadığın futboldan övgüyle söz ediyordu insanlar. Ama ilk golünü attığın Konyaspor maçında elini kullanman çok eleştirildi. Ve kamuoyunun sana bakışı bir anda değişti. Sonrasında hakemi kandırmak için kendisini bilerek yere atan oyuncular sınıfında değerlendirilmeye başlandın. Galiba bu da Beşiktaş'taki sonun başlangıcı oldu senin için.
Yüzde yüz öyle. Ben de bazen ailem ve arkadaşlarımla konuştuğum zaman bunu söylüyorum. Konyaspor maçında topu elimle kontrol edip golü attıktan sonra en büyük hatam, yaptığım yanlışı bile bile Konyaspor taraftarından, hatta tüm futbol camiasından özür dilemememdir. Golden sonra hakeme gidip "Hocam golü elle attım" dememi beklemek ne kadar gerçekçi olurdu bilemiyorum. Çünkü o zaman 20 yaşındaydım ve büyük bir camiaya yeni gelip ilk golümü atmıştım. Ama sonrasında bu hatadan dolayı özür dileyebilirdim. İşte bu hatadan sonra insanların bana bakışı çok değişti. Sonrasında çok daha iyi maçlar oynadım ama ayağımın en ufak bir tökezlemesinde yine o olay karşıma çıktı. Bence de insanların bana bakış açısı Konyaspor maçından sonra değişti.
- Gökhan Güleç'le TamSaha için yapılan röportajda söylediği bir şey vardı. "İbrahim Akın, Burak ve bana yeni Metin-Ali-Feyyaz diye bakılıyordu ama olamadık. Kabahat de bizdeydi" demişti. Sen de bugün geriye dönüp baktığında o dönemde yaptığın yanlışlar olduğunu düşünüyor musun?
Bir futbolcu oynamıyorsa tek suçlu kendisi değildir. Başkanının da yöneticisinin de teknik direktörünün de medyanın da kamuoyunun da etkisi vardır. Biz o dönemde çok gençtik. Mutlaka hatalar yapmış olabiliriz. Ama şimdi bakınca, ben o zamanlar da Şenol Hocayla çalışıyor olsaydım, hiçbir hatam olmayacaktı. Belki o zaman biz de "Metin-Ali-Feyyaz" olacaktık. Bu biraz şans, biraz gençliğimizin getirdiği hatalar, biraz da İstanbul takımlarının yapısından kaynaklanıyor. Ben o takımlarda bir ileri uç oyuncusunun bir Türk futbolcu olabileceğine inanmıyorum.
- Yani o takımlarda Türk oyunculara yeterince şans verilmiyor mu?
Elbette verilmiyor. Özellikle İstanbul takımlarında "Bizim altyapıdan Burak çıkmış, Fenerbahçe'den Tuncay çıkmış, Beşiktaş'tan Serdar çıkmış, Galatasaray'dan Arda çıkmış, Ben gidip onları izleyeyim" diye bir şey yok. Onlar istiyor ki, ben tribünde oturayım, benim takımımda Ronaldo gelsin oynasın, Ronaldinho gelsin oynasın...
FUTBOLU BIRAKMAYI DÜŞÜNDÜM
- Beşiktaş'tan ayrılışına gelirsek... O süreçte neler yaşadın? Büyük hayalleri olan bir oyuncunun büyük takımdan ayrılması nasıl bir travma oluşturuyor?
Benim için hayatımın en kötü günüydü. Beşiktaş'tan ayrılışımı gece yarısı TV haberlerinden öğrenmiştim. Hayallerimin takımına gelmiştim ama bir anda oradan ayrılmış ve şampiyonluk mücadelesi veren bir takımdan kümede kalmaya çalışan bir takıma gönderilmiştim. O dönemde açıkçası futbolu bırakmayı düşünmüştüm. İnsan biraz da gurur meselesi yapıyor. Çok farklı bir duygu ve anlatması da kolay değil. O anda bitiyorsun. Zaten Manisaspor'a gittiğimde çok kötü oynamıştım ama sonrasında toparlandım, iyi oynayıp goller atmaya başladım ve sonrasında Fenerbahçe'ye transferim gerçekleşti. Manisaspor'da da yine Selçuk İnan'la beraberdik. Onun arkadaşlığı beni gerçekten futbola döndürdü. Yine Metin Akan, Güven Varol, Ferhat Öztorun, Oğuz Sabankay gibi arkadaşlarımın ve ailemin desteğiyle ayakta kaldım diyebilirim.
- Manisaspor'da yeniden bir çıkış dönemi yakaladın ve bu sayede bir kez daha İstanbul'a gelmeyi başardın. Manisa'da yeteneklerini ön plana çıkarmanı sağlayan nasıl bir ortam buldun?
Orada belki küme düşmüştük ama başka bir takımda kolay kolay bulamayacağım bir arkadaşlık ortamıyla karşılaşmıştım. O ortam beni yeniden futbola döndürdü. Bir de babamla bir telefon konuşması yapmıştım. O konuşma da beni ayakta tutan bir konuşmaydı.
- Fenerbahçe'ye transferinden söz edersek biraz... İstanbul'da kötü hatıraları bulanan bir oyuncu olarak yeniden İstanbul'a dönerken neler düşünüyor, neleri hedefliyordun?
Fenerbahçe'de kesinlikle oynayacağımı düşünmüştüm. Bazı şeylerden ders çıkarmış ve belki de birilerine kendisini kanıtlamaya çalışan bir Burak Yılmaz'a dönüşmüştüm. Ama Aragones'in böyle bir insan olduğunu tahmin edemezdim tabii ki. Fenerbahçe'deki en büyük şanssızlığım Aragones'le çalışmak oldu. Yine söylüyorum, eğer orada da Şenol Güneş'le çalışmış olsaydım yine bugünkü Burak olabilirdim. Ama Aragones hem beni hem Fenerbahçe'yi hem de kendisini bitirdi.
- Aragones neleri yanlış yaptı sana göre?
Her şeyi yanlış yaptı. Onun arkasından konuşmak istemiyorum ama şu kadarını söyleyeyim ve siz anlayın. Biz 5-0 kazansak da 5-0 kaybetsek de aynı oyuncularla aynı futbolu oynuyorduk. Ağzımla kuş tutsam bile kadroya girme şansım yoktu.
- 2008'in Mayıs ayında Selçuk İnan'la birlikte Trabzonspor'a transferin söz konusu olmuştu. O dönemde neden gerçekleşmedi bu transfer?
O konuyu fazla konuşmak istemiyorum. Ama kesinlikle bende en ufak bir hata olmadığını, Trabzonspor'a gelemememin benden kaynaklanmadığını belirtemem gerekiyor. Zaten öyle olduğu içindir ki, sonrasında Trabzonspor'un kapıları bana yeniden açıldı.
- Fenerbahçe'de de işlerin istediğini gibi gitmemesini Aragones'e bağladın ama oradaki duraklama döneminin başka sebepleri de yok muydu?
Eğer size değer verilmediğini hissederseniz ister istemez geri gidersiniz. Bence tek şanssızlığım Aragones'ti. Kendisiyle konuşmak da istedim ama bunu bile kabul etmedi. Kötü giden bir şeyin arkasından da çok fazla lâf etmek istemiyorum.
- Fenerbahçe'den Eskişehirspor'a kiralık olarak gittin. Bunu, o dönemde Fenerbahçe'nin senden gelecekte bir şeyler beklediği şeklinde mi algılamamız gerekir? Yoksa Eskişehirspor bonservis bedelini ödeyemeyeceği için mi kiralık olarak gönderilmiştin?
Bence benden umudu keserek göndermişlerdi. "Kiralık gitsin, kendisini geliştirsin ve geri dönsün" gibi bir düşünceleri yoktu. Burak gitsin de nasıl giderse gitsin diye düşünmüşlerdi.
- Eskişehirspor'da Fenerbahçe'yi 2-1 yendiğiniz maçın ardından "Galibiyete sevinemedim" diye bir açıklama yapman tepkilere neden olmuştu. Oysa Avrupa'da pek çok oyuncunun bu tip açıklamaları normal karşılanıyor.
- Bakın orada bir incelik var. "Galibiyete üzüldüm" demedim, "Sevinemedim" dedim. Normal değil mi yani? Karşımdakiler 1 yıl boyunca birlikte antrenman yaptığım, birlikte yemek yediğim arkadaşlarım, dostlarımdı. Onları sahadan öyle boynu bükük ayrılırken gördüğümde sevinememiştim.O zamanlar öyleydi ama şimdi aynı duyguları hissetmiyorum.
FENERBAHÇE'YE ATTIĞIM GOL İLÂHİ ADALET
- Fenerbahçe'yi yıkan asıl golü geçtiğimiz sezonun son maçında Trabzonspor formasıyla attın. Fenerbahçe'yi şampiyonluktan eden o golün ardından neler hissettin peki?
Demek ki bana Fenerbahçe'de gerçekten haksızlık yapılmış, hakkımda gerçekten kötü şeyler düşünülmüş ki, Allah bana o golü atmayı nasip etti. Ben o gol için sadece ilahi adalet diyorum.
- Trabzonspor'a transferinle üçüncü kez bir büyük takım şansı yakaladın ve bu kez iyi değerlendirdiğin söylenebilir. Giderek yükselen bir performansın var ve artık A Millî Takım için de düşünülen bir oyuncu haline geldin. Trabzonspor'da seni bu düzeye çıkartan, daha önce diğer takımlarda bulamadığın şeyler nelerdi?
En büyük etken bir kere hocam, yardımcıları ve takım arkadaşlarım. Burada mükemmel bir ortam var. Herkes birbirine yakın yaşlarda. Herkes çok yetenekli oyuncu. Bu da takıma ve bana çok iyi yansıyor. Trabzonspor birbirinden farklı özellikleri olan çok kaliteli oyunculara sahip ve ben de performansımı sürekli üst seviyede tutmak zorundayım. Burada şehri ve insanları çok seviyorum. Ama sonuçta en önemlisi Şenol Güneş faktörü. Allah ondan razı olsun. Benim Trabzonspor'da kötü oynadığım maçlar olmadı mı? Oldu ama o beni başka yerlerdeki gibi silip bir kenara atmadı. Bazen kızarak, bazen bağırarak, bazen çok sert konuşarak ama her zaman arkamda durarak beni kazanmaya çalıştı. Ben çok sert konuştuğu zamanlarda bile onun beni sevdiğini ve kazanmaya çalıştığını hissediyordum.
- Trabzonspor'da da özellikle sezon başında hem futbol performansınla hem de saha içi davranışlarınla eleştirildin. En çok eleştirildiğin konu da hiç peşini bırakmayan "Kendini yere atıyor" suçlamasıydı. Ama giderek ayakta kalan bir oyuncuya dönüştüğünü görüyoruz. Sanki senin de futbola bakışında bir şeyler değişiyor.
Beni iyi oynadığım maçtan sonra da eleştiriyorlar, kötü oynadığım maçtan sonra da... Ama onlara takılıp kalmıyorum. Kendimi yere attığım eleştirilerine katıldığım zamanlar oldu ama artık katılmıyorum, çünkü kimse bana faul yapmadan kendimi yere atmıyorum. Futbolla alâkalı bazı görüşlerimin değiştiği de doğru. Doğru bildiğim bazı şeylerin yanlış olduğunu yavaş yavaş öğreniyorum. Hem yaşadığım tecrübelerle hem de hocalarımın ve arkadaşlarımın bana yardımcı olmasıyla öğreniyorum. Bu değişiklikler inşallah bundan sonra da olumlu yönde devam edecek.
- Trabzonspor sezonun ilk yarısını lider olarak tamamladı ve uzun bir aradan sonra şampiyonluğa bu kadar yakın duruyor. Sen yarışta avantaj ve dezavantajlarınızın ne olduğunu düşünüyorsun?
Avantajımız, çok genç bir takımız, başarıya aç bir takımız, şampiyonluğu çok isteyen bir şehiriz. İnsanlar ikinci yarıdaki fikstürümüzün daha zor olmasını, İstanbul takımlarıyla deplasmanda oynayacak olmamızı dezavantaj olarak gösteriyor ama ben bu görüşe katılmıyorum. Kâğıt üzerindeki bu dezavantajı avantaja dönüştüreceğimize inanıyorum. Belki tek dezavantaj ikinci yarının çok daha sert ve zorlu mücadelelerle geçecek olması. Ama ben hem takım arkadaşlarıma hem de camiaya çok inanıyorum ve bu yoldan geri dönmeyeceğimizi düşünüyorum.
- Sizi en çok zorlayacak takım hangisi olur?
Şu anda çok gerilerde görünen Beşiktaş'ın bile şansı var. Beşiktaş'ın geçmişte 11 puan geriden gelerek şampiyon olduğu sezon var. Üç puanlık sistemde galibiyet serileri olduğu gibi mağlubiyet serileri de olabilir. Ben Bursaspor, Fenerbahçe ve Beşiktaş'ın da şampiyonluk şansı olduğunu düşünüyorum.
- Ligde beğendiğin oyuncular kimler?
Bence Türkiye'nin en iyi orta saha oyuncusu Selçuk İnan. Bunu arkadaşım olduğu için değil, gerçekten inandığım için söylüyorum. İsim vermek kolay değil ama ben tüm takım arkadaşlarımızı çok beğeniyorum. Başka takımlardan isim vermem gerekirse Emre ağabeyi hem oyunculuk hem de kişilik olarak çok beğeniyorum. Genç oyuncular arasında da gerçekten futbola damgasını vuracak isimler var ama tek tek isim saymak istemiyorum.
- Millî Takım'dan uzak kaldığı bir dönem var. Sonrasında Hollanda maçının kadrosuna çağırıldın ve direkt oynadın. Bu daveti bekliyor muydun? Takıma katıldığında neler hissettin?
Bir maçımızı Guus Hiddink Hocamız izlemişti. Diğer maçlarımıza da Oğuz Hoca gelmişti. Hiddink'in izlediği maçta iyi oynamış ve bir de gol atmıştım. Sonrasındaki maçlarımızı da yardımcı hocalar izlemişti. Açıkçası o zaman bana da bir güven gelmişti. Çünkü Hiddink'in "Yeni oyuncuları çağıracağım" diye bir açıklaması vardı ve bu da bana kadroya davet edileceğim konusunda bir ümit vermişti. Sonrasında çok şükür ki çağırıldım. Oraya çok büyük bir onur ve gururla gidip görevimi yapmaya çalıştım. Beşiktaş'a transfer olmadan önce Antalyaspor'da oynarken de 20 yaşında A Millî Takım kadrosuna alınmıştım. Bu sefer de orada çok güzel ve sıcak bir ortamla karşılaştım. Liglerden tanıdığımız arkadaşlarımla buluştum, kendimle gurur duydum. İnşallah devamını da getirebilirim.
- Millî Takım'ın gruptaki durumunu nasıl değerlendiriyorsun?
Bir kere çok yetenekli oyunculara sahibiz ve ben gruptan çıkma şansımızın hâlâ devam ettiğini düşünüyorum. Üstelik bu şans da oldukça yüksek. Millî Takımımız içeride dışarıda tüm rakiplerini yenebilecek güce sahip. Dilerim ben de bu başarıya katkıda bulunabilirim.
- Şenol Güneş'in üzerindeki emeğini sık sık vuruluyorsun. Bu konuda somut olarak neler söyleyebilirsin?
Şenol Hoca herkesin bildiği gibi bir öğretmen, yani bir eğitimci ve öğretici. Bir kere oyuncuyu kazanmaya çalışıyor. Düşünün, Teofilo'yu bile hâlâ kazanmanın peşinde. "Gitsin, ne hâli varsa görsün" demiyor. Onun hareketlerinden, konuyu üstü kapalı geçmesinden bunu hissediyorsunuz. Bizi hep biraz daha ileriye götürebilmenin peşinde. Geçen sezondan bu yana ne değişti derseniz, biraz daha kanat oyuncusu gibi oynuyordum. Bu sezon ise biraz daha Umut'a yakın, tamamlayıcı forvet gibi oynamamı istedi. Taktik anlamda bu değişiklik söz konusu ve dolayısıyla daha fazla gol atabiliyorum. Hoca oyuncularıyla sürekli konuşan, onlara bir şeyler anlatan birisi değil aslında. Ama hareketleriyle, davranışlarıyla verdiği taktiklerle size güven veriyor, arkanızda olduğunu hissettiriyor.
- Sezon sonu itibariyle gol krallığı hedefin var mı?
Açıkçası böyle bir hedefim yok. Çünkü direkt santrfor oynayan bir oyuncu değilim. Ama elbette atabildiğim kadar gol atmak ve takımımın başarısına gollerimle de katkıda bulunmak istiyorum.
- Bundan sonraki hedeflerin neler?
Trabzonspor'da hem değişim hem de gelişim gösteriyorum. Bu değişim ve gelişimi tamamlamak, burada bir şampiyonluk görmek istiyorum. Sonrasında ise gidebilirsem Avrupa'ya gitmek amacındayım. Ama eğer Avrupa'ya gidemezsem, futbol hayatımı Trabzonspor'da tamamlamak istiyorum.
BURAK YILZA'DAN BİR ANI
Biz seni göremedik de...
- Trabzon şehrindeki futbol atmosferi nasıl?
Atmosfer gerçekten çok güzel. Kadınlar bile futbolla çok alâkalı. Benim de başıma ilginç bir olay gelmişti. Türkiye Kupası finali oynayacaktık ve üç gün önce Ankaragücü'ne 1-0 yenilmiştik. Yemek yediğimiz sırada yanımızda iki yaşlı teyze vardı. Birisi "Burakcım sen Ankaragücü maçında oynadın mı?" diye sordu. "Oynadım" deyince, "Haa, biz seni göremedik de" cevabını verdi (gülüyor). Şaka bir yana insanlar gerçekten hem futbolla hem de Trabzonspor'la çok alâkalı. Bu belki 26 yıllık özlemin sonucunda ortaya çıktı ama atmosfer gerçekten de müthiş.