Savaşın, insanların ölmesi, yaralanması ya da sakat kalmasının yanı sıra ailesini, yakınlarını ve dostlarını kaybetmesi anlamına geldiğini vurgulayan Doran, “Savaş; korku, acı şiddet ve gözyaşı demektir. Savaş, yalnızca geçmişteki ya da bugünkü mağdurlarını değil, süreğen etkisi nedeniyle sonraki kuşakları da örseleyecek ağır bir travmadır. Savaş, dünya kaynaklarının amansız bir şekilde boşa harcanması, doğanın ve çevrenin katledilmesi demektir. Savaş bir tuzaktır, bu tuzağın avı ne yazık ki yoksul, suçsuz ve dürüst insanlardır” dedi.
Bugün gelinen noktada dünyadaki savaşların, egemenlik kurmanın da ötesinde yeni pazarlar ve pazar ilişkileri oluşturmanın, stratejik ve kirli bir projesi olduğu yorumunda bulunan Doran, her ne kadar bir savaş için ‘insancıl’ gerekçeler sıralanıp, kutsal isimler verilse dahi gerçekte çıkar ilişkilerinin bir gereği olarak, yeniden üretilen bir sürecin anlatıldığı, gerçeklerin tamamının ise bir safsatadan ibaret olduğunu vurguladı.
1992 yılından bugüne yaşanan savaş ve çatışmalar nedeniyle ölen, yaralanan, mağdur olan ve göç etmek zorunda kalan insanların sayısı daha da arttığına dikkat çeken Doran, geçtiğimiz yüzyıllarda savaşlarda yaşamını yitiren ya da sakat kalan insanların çoğunluğunu askerler bir diğer bir ifade ile erişkin erkekler oluştururken, 1990 yılından itibaren savaşlarda yaşamını kaybeden insanların yüzde 90’nını kadın ve çocuklar oluşturduğunu anlattı.
Figen Doran, “Ayrıca mülteci durumuna düşen savaş zedelerin de yüzde 80’i kadın ve çocuklardan oluşuyor. UNICEF tarafından 1996 yılında yayımlanan; ‘Dünya Çocuklarının Durumu Raporu’na göre; 1986-1996 yılları arasında gerçekleşen savaşlarda 2 milyon çocuk ölürken, 5 milyon çocuk sakat, 12 milyon çocuğun evsiz kaldı. Milyondan fazla çocuğun ise anne-babasını kaybettiği ve 10 milyonu aşkın çocuğun ruhsal sarsıntı geçirdiği belirtiliyor” ifadesini kullandı.
“Savaşlarda sivillerin ve özellikle çocukların daha çok ölmesi ve kayba uğraması, savaşın savaş alanları dışına çıkması, yaşamın ve toplumun tüm alanlarına yayılması anlamına geliyor” diyen Doran, ayrıca birçok çocuk bombalamalara maruz kalırken, sıklıkla cinsel ve fiziksel istismarın kurbanı olduğunu dile getirdi. Doran, “Savaş amaca ulaşmak için şiddet kullanımını meşrulaştırmak ve insan öldürmenin önemsiz bir şey olduğu fikrini yaygınlaştırmak demektir. İnsan yaşamının bile önemsizleştirildiği bir ortamda doğa ve çevreden bahsetmek bile abes olacaktır. En önemli tehlike budur” diye konuştu.
Doran, açıklamasını da şöyle sürdürdü; “Bu tehlikeye karşı başta yöneticiler olmak üzere tüm toplumun duyarlı olması, savaşa karşı durması ve barış için çalışması gerekmektedir. Savaşın ve şiddetin acı sonuçlarını düzeltmek onlarca yıl alacak, toplumun sosyal psikolojisinin sağaltılması yakın bir dönem için mümkün olamayacaktır. Toplumsal ve çevresel dinamikler altüst olacak, üretimin insan yararına sürdürülebilmesi mümkün olamayacak. Savaşsız bir dünya için çabalamak tüm politikacıların asıl görevi. Esas olan, ortak geleceğimizin korunması ve toplumsal barışın sürdürülmesidir. Bu nedenle ‘1 Eylül Dünya Barış Günü’ nedeniyle herkesi savaşa ve şiddete karşı içtenlikli, onurlu ve kapsayıcı bir dayanışma oluşturmaya davet ediyoruz.”
Çevrecilerden ‘dünya Barış Günü’ Mesajı
Doğu Akdeniz Çevrecileri Ortak Sözcüsü Prof. Dr. Figen Doran, 1986-1996 yılları arasında gerçekleşen savaşlarda 2 milyon çocuk ölürken, 5 milyon çocuk sakat, 12 milyon çocuğun evsiz kaldığını söyledi.