Kılıçdaroğlu, CNNTürk'te canlı yayınlanan "Tarafsız Bölge" programına katıldı.
"Yeni operasyonlar ve engellemeler çerçevesinde bir devlet krizi mi var?" sorusu üzerine, "Sayılabilir" diyen Kılıçdaroğlu, "CHP'nin stratejisi ne? Bir haftadır izliyorsunuz, bir noktada devreye girecek misiniz?" şeklindeki soruya şu yanıtı verdi:
"Bunu bir devlet krizi olarak tanımlayabiliriz. Çünkü Anayasa'da güçler ayrılığı ilkesi var, yasama, yürütme, yargı diye. Savcı, yargının bir parçası, polis yürütmenin bir parçası. Yasamayla yürütmenin kavgasını görüyoruz burada, yani bu bir devlet kavgası. Oysa sistemin yasama, yürütme, yargı birbirine denk ama birbirleriyle uyumlu çalışması lazım, bir arada olmaları gerekiyor, ortak çalışmaları gerekiyor. Geldiğimiz noktada daha önce yapılan yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun ortaya çıkardığı gerçeklerin bir şekliyle kapatılmasına yönelik, yürütme organının çabasını görüyoruz. Açıkça yargıya karşı cephe alan bir yürütme organı var. Bu sorun, devlet krizi dediğimiz olayı oluşturuyor."
Kılıçdaroğlu, "Yürütme organı neden kapatmak istiyor?" sorusu üzerine, "Ucu kendisine dokunduğu için. Başka niye kapatır" dedi.
Bunun duyum veya bilgi değil, gerçek olgu olduğunu dile getiren Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:
"Olayı ilk duyduğumda, önce şunu söyledim: Allah kimsenin başına böyle bir şey vermesin. Nedeni de şuydu: Bakan olmuşsunuz, altında kırmızı plakalı araçlarınız var, bütün devlet bürokrasisi sizin emrinizde, vatandaş gittiğiniz yerde size saygı gösteriyor, bakansınız parlamentoya geliyorsunuz, vatandaşın arasına karışıyorsunuz, bakan koltuğu gibi bir yerde oturuyorsunuz, çocuklarınıza güzel bir miras bırakmışsınız. Fakat öyle bir tablo çıktı ki ortaya, bakan çocukları, bakan bir arada yolsuzluk ve rüşvetle aranmaya başlandılar. Çok ağır bir şey bu, çok ağır bir miras. O nedenle 'Allah kimseye böyle bir şey vermesin' dedim. Gerçekten acı bir olay. Şunun için acı bir olay: Ben, 27,5 yıl kamuda çalıştım. Daire başkanlığı, genel müdür yardımcılığı, genel müdürlük, müsteşar yardımcılığı yaptım. Böyle bir olaya hiç tanık olmadım. Yolsuzluk olaylarına tanık oldum ama bu kapsamda ilk kez... Türkiye Cumhuriyeti tarihinde de herhalde ilk kez tanık olunan bir olaydır. Dolayısıyla olayın hem kapsamı hem derinliği birlikte ele alınıp değerlendirilmek zorundadır. Bunu bir siyasal parti olarak ele almak veya bir siyasal parti olarak eleştirmeyi de doğru bulmuyorum. Bu, sonuçta 76 milyon insanın ortak sorunu olarak ele alınıp değerlendirilmek zorunda."
Meselenin "rüşvet, yolsuzluk, ihaleye fesat karıştırma", "devlet içinde çete, paralel devlet" ve "yönetmelik çıkartarak, hukuku eğip bükmek" şeklinde 3 ayrı şekilde değerlendirildiğini aktaran Milliyet gazetesi yazarı Mehmet Tezkan'ın, "Meseleye 3 ayrı şekilde mi bakıyorsunuz?" sorusu üzerine Kılıçdaroğlu, konuyu iki parçalı gördüğünü belirterek, şöyle devam etti:
"Ortada yolsuzluk ve rüşvet operasyonu var. Operasyon çetelere karşı yapılır. Adı, rüşvet ve yolsuzluk operasyonu. Bir çeteye karşı yapılıyor bu operasyon. Bir örgüt bu. Sonuçta yasa dışı bir örgüte karşı polisin yaptığı bir operasyon ama yargı destekli. Sonuçta savcı, bu operasyonu yapmadan önce yargıdan karar çıkarıyor, polisleri çağırıyor. 'Buralara gideceksiniz, şu kişileri alıp getireceksiniz, şuraları arayacaksınız, şu belgeleri getireceksiniz' diye talimatı verir, polis de o talimatın gereğini yerine getirir. Bu, birinci aşama. Bu aşama gerçekleştiğinde veya bu aşama Sayın Başbakana ulaştığında, Başbakandan ben şunu demesini beklerdim: 'Polis bir operasyon yapıyor, hiç kimse müdahale etmesin, gerçekler ortaya çıksın. Biz zaten yolsuzluklarla mücadele edeceğiz diye iktidar olduk, bu amaçla yola çıktık, 3 Y ile mücadele ettik. İsterse benim oğlum, isterse babam olsun, yolsuzluk yapıyorsa bunun hesabını herkes versin.' Bunu söylediği andan itibaren hiç kimsenin söyleyecek bir lafı kalmazdı, herkes beklerdi. Fakat şunu da ekleyebilirdi Sayın Başbakan, derdi ki: 'Bunu yapacaksınız ama hukukun üstünlüğüne gölge düşürecek hiç bir eylemi kabul etmiyorum'. Yani tapelerle oynama, bir şeyler ilave etme. 'Eğer ben bunları bulursam veya böyle bir şey ortaya çıkarsa gereğini yaparız' deseydi, hiç kimse bir şey söyleyemezdi."
- "Ortaya çıkan tablo: İktidar yolsuzlukları kapatmaya çalışıyor, kendine göre gerekçe arıyor''
Milliyet gazetesi yazarı Aslı Aydıntaşbaş'ın, "Başbakan, bu sadece bir yolsuzluk operasyonu değil, hükümeti devirmeye yönelik operasyon diye düşünmüş olabilir mi?" sorusuna, Kılıçdaroğlu, "Kendisinden, çocuklarından, bakanlarından kaygı duymayan bir Başbakan, benim dediğim gibi davranırdı. Eğer kaygı duyuyorsa farklı bir şekilde davranır" diye cevap verdi.
Kılıçdaroğlu, operasyonların ortaya çıktığı gün 3 bakanın programını iptal ettiğini ve Ankara'dan ayrılmadığını dile getirerek, "Eğer bir bakan kendisinden, çocuklarından korkmuyorsa, neden programını iptal etsin? Varsın yapsınlar. Ben korkmuyorum. Gider normal açılışlarını da yaparlardı, konuşmalarını da yaparlardı ve işlerine devam ederlerdi. Programlarını iptal edip Ankara'da kaldılar. Ardından polisler görevden alınmaya başlandı. Niye alınıyor polisler görevden? 'Çete var. Devlet içinde çete var.' 11 yıldır siz iktidardasınız, 11 yıl... 11 yıldır bu polisleri kim atadı? Herhalde Sayın Başbakan yarın diyecektir ki; 'CHP atadı bunları.' Yok öyle bir şey. İktidarda sizsiniz, siz atadınız. Sonra bunlar neyin çetesi? Bir yolsuzluğu soruşturuyorlar mı? Evet. Ciddi bir yolsuzluk var mı? Ortaya çıkan bulgulara göre bakacağız, değerlendireceğiz. Biz yolsuzluk çıktı diye sevinmiyoruz, tam tersine üzülüyoruz; neden devlette bunlar oluyor, olmaması gerekiyor. Ortaya çıkan tablo; İktidar yolsuzlukları kapatmaya çalışıyor, kendine göre gerekçe arıyor'' diye konuştu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın herkesin evinde para bulunabileceğini söylediğinin hatırlatılması üzerine Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
"Ben kamuya, Recep Tayyip Erdoğan'ın aldığı aylıktan çok daha fazlasını alarak başladım. O, siyasete atıldığı tarihte, ben de siyasete atıldığım tarihte de her dönem, her ay, onun aldığı aylıktan daha fazla aylık aldım. Benim çocuklarım da burada, onun çocukları da orada. Benim servetim meydanda, onun serveti meydanda değil. Yok efendim, her evde bu kadar para bulunmaz. Hangi kişinin evinde 1 milyon, 2 milyon, 3 milyon, 4,5 milyon dolar var. Bu, halkın aklıyla alay etmek demektir."
"Sinan Aygün'ün evinde de 2,5 milyon avro bulundu. Ona ne diyeceksiniz?" sorusu üzerine Kılıçdaroğlu, Sinan Aygün'ün buna "Ben 38 yıllık tüccarım" şeklinde yanıt verdiğini aktardı.
Kılıçdaroğlu, Sinan Aygün'ün milletvekili olmadan önce kendisine milletvekili adayı olmak istediğini söyleyerek geldiğini dile getirerek, "Kendisiyle ilgili suçlamalar olduğunu söyledim. Bana MASAK'ın raporunu getirdi. Başka olayları da getirdi önüme koydu. Hiç bir sorunu yoktu, parasıyla ilgili en ufak bir sorunu yoktu. Onun üzerine biz onu aday gösterdik" dedi.
Bir banka genel müdürünün parası kara para değilse bir hesaba yatıracağını belirten Kılıçdaroğlu, Halkbank'ın karar alarak imam hatip okulu yaptırabileceğini, Borsa İstanbul'un pek çok yerde okul yaptığını ve kimsenin buna itiraz etmediğini anlattı.
- "Hırsıza haber verilip operasyon mu yapılır?"
Kılıçdaroğlu, bugün "iki ayrı operasyon yapılacağı, ancak savcının emir vermesine rağmen polis tarafından uygulanmadığı" iddialarına yönelik olarak CHP'nin tavrı konusunda, Türkiye'de adli kolluğun kurulması gerektiğinin altını çizdi.
Adli kolluğun şu anda bir yönetmelikle oluşturulduğuna ve yönetmeliğin değiştirilerek "Bir üste haber verme" şartı oluşturulduğuna değinen Kılıçdaroğlu, bunun yürütmeden izin almadan yargının bir şey yapamaması ve yargıya müdahale anlamına geldiğini söyledi.
Kılıçdaroğlu, "Hırsıza haber verilip operasyon mu yapılır?" dedi.
Kılıçdaroğlu, İstanbul'da Deniz Feneri Derneği'ne operasyon yapılması kararı alındığında Beşir Atalay'ın İçişleri Bakanı olduğunu hatırlatarak, "Karar alındı, bildirildi.
Özel kaleminden Kırıkkale Belediye Başkanı arandı, 'Yarın İstanbul'da Deniz Feneri konusunda polis operasyon yapacak' denildi. Bir kaç saniye içinde telefon kapandı, hemen sabit telefondan arandı. Bu delillendirildi ve bütün ayrıntılarıyla ortaya çıktı. Kişiler de söyledi 'bize önceden haber verildi' diye. Soruşturma açıldı mı? Hayır. O bakan yerinde duruyor mu? Duruyor. Terfi etti, bakanlıktan başbakan yardımcılığına terfi etti" diye konuştu.
Şu anda yaşana "devlet krizi" olduğunu yineleyen Kılıçdaroğlu, sorunu yargının çözeceğini belirterek, "Yargının süratle olayı çözmesi lazım. Danıştay'ın olayı bir gün geciktirmesi bile yolsuzluklara prim vermek anlamına gerekiyor. Danıştay'ın kesinlikle karar vermesi, geciktirmemesi lazım" dedi.
Kılıçdaroğlu, "Cumhurbaşkanına düşen bir görev var mı?" sorusuna, şu yanıtı verdi:
"Cumhurbaşkanına düşen bir görev değil, çok görev var. Sayın Cumhurbaşkanı, devletin uyumlu çalışmasından sorumlu olan kişidir, Anayasal görevleri arasında bu var. Yasama, yargı, yürütme, onun tepesindeki kişi Sayın Cumhurbaşkanı. Eğer güçler ayrılığı ilkesi çatışıyorsa, burada bir sorun varsa, sorunu çözecek olanlardan birisi Sayın Cumhurbaşkanı."
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün dün yaptığı açıklamaların kendisini tatmin etmediğini ifade eden Kılıçdaroğlu, "Sayın Cumhurbaşkanının daha net bir tavır takınması lazım. 'Yargının üzerine gölge düşürmeyin, savcılara engel çıkarmayın, savcının emrindeki polise müdahale etmeyin' demesi lazım. Yasalar şunu öngörüyor: Polis, savcının emrine verildiği andan itibaren tüm talimatları savcıdan alır, kendi patronundan yani emniyet müdüründen değil. Yasa böyle. Siz, bu yasaya rağmen yönetmelik değişikliği yaparak, yolsuzlukların üzerine savcıların gitmesini engelliyorsunuz. Zaten kaygımız da buradan kaynaklanıyor. AKP'nin kaybettiği de buradan zaten. Eğer verilmeyecek hesabın yoksa, neden korkuyorsun? Bırak, ne yaparsa yapsın. Neden korkuyorsun ?" diye konuştu.
(Sürecek)
Chp Genel Başkanı Kılıçdaroğlu Açıklaması
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün daha net bir tavır takınması gerektiğini belirterek, "Yargının üzerine gölge düşürmeyin, savcılara engel çıkarmayın, savcının emrindeki polise müdahale etmeyin' demesi lazım. Yasalar şunu öngörüyor: Polis, savcının emrine verildiği andan itibaren tüm talimatları savcıdan alır, kendi patronundan, yani emniyet müdüründen değil. Yasa böyle. Siz, bu yasaya rağmen yönetmelik değişikliği yaparak, yolsuzlukların üzerine savcıların gitmesini engelliyorsunuz. Zaten kaygımız da buradan kaynaklanıyor. AKP'nin kaybettiği de buradan zaten. Eğer verilmeyecek hesabın yoksa, neden korkuyorsun? Bırak, ne yaparsa yapsın. Neden korkuyorsun" dedi.