CHP 'OHAL'de Yeter' Forumu Düzenledi
Genel Başkan Kılıçdaroğlu: '20 Temmuz darbesiyle ve onun getirdiği OHAL ile mücadele etmek, insan olmanın, insana saygı duymanın bir gereğidir. Demokrasiyi hep birlikte savunacağız, hep birlikte mücadele edeceğiz. Bu işin bedeli varsa, birlikte ödeyeceğiz' 'Kendi ülkemizde gelişmiş bir demokrasi atmosferinde yaşamak ve konuşmak istiyoruz. Medya, gazeteciler, yazarlar özgürce yazmalı, üniversiteler özgürce konuşmalı. Eğer böyle bir baskı süreci devam ederse, toplumda patlamalar kaçınılmaz olur. Biz Türkiye'nin daha fazla bedel ödemesini istemiyoruz' 'Öyle bir noktaya geldik ki yargı artık birbirini tanımıyor. Yargıda hiyerarşi kalmadı. En alttaki mahkeme, 'Ben, Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımam.' diyor. Niçin? Eğer suçluyu yargı değil de siyasi otorite belirliyorsa ve yargı siyasi otoritenin söylediğini onaylar makama gelmişse, orada hukuk bitmiştir. Geldiğimiz nokta budur. Hukukun olmadığı bir süreci yaşıyoruz'
Kılıçdaroğlu, partisinin İşçi Sendikaları ve Sivil Toplum Kuruluşlarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığınca bir otelde düzenlenen "OHAL'de Yeter" Forumunda konuştu.
Çok önemli bir toplantının gerçekleştirildiğine değinen Kılıçdaroğlu, hangi görüşten, kimlikten, inançtan olursa olsun hep beraber, bir arada, huzur içinde yaşamak istediklerini belirtti.
Türkiye'nin çağdaş uygarlığa ulaşmasının, hatta onun ötesine taşınmasının yolunun "demokrasiden, özgürce tartışmaktan, düşünce özgürlüğünden" geçtiğini vurgulayan Kılıçdaroğlu, "Eğer 21. yüzyılın Türkiyesi baskıcı bir dönemi yaşıyorsa, biz, hala 'Adalet ve demokrasi nerede?' diye bir arayışın içerisine girmişsek, bir sorunumuz var demektir. Bu sorun, hepimizin, 80 milyonun ortak temel sorunudur." ifadesini kullandı.
Türkiye'nin bir olağanüstü dönem yaşadığını, 15 Temmuz darbe girişiminin demokrasiye, insan haklarına karşı bir baskıyı, demokrasiyi yok etmeyi amaçladığına işaret eden Kılıçdaroğlu, bu nedenle 15 Temmuz darbe girişimine sağ-sol ayrımı yapmaksızın karşı çıktıklarını bildirdi.
Kılıçdaroğlu, Türkiye'yi sevdiklerini ve bir arada, huzur içinde yaşamak istediklerini belirterek, 15 Temmuz gecesi milletvekillerinin, sabaha kadar parlamentoya sahip çıktıklarını anımsattı.
"Sabaha kadar parlamentoda milletvekilleri görevlerini yapmışlarsa, parlamentoyu yalnız bırakmamışlarsa, halk sokağa çıkıp direnme hakkını kullanmışsa, demek ki demokrasiye sahip çıkıyoruz." diyen Kılıçdaroğlu, bugün gelinen noktanın üzerinde herkesin dikkatlice durmasını istedi.
Darbenin siyasi ayağının ortaya çıkarılması gerektiğini hep söylediğini aktaran Kılıçdaroğlu, "FETÖ örgütünün siyasi ayağı ortaya çıkarılabilirse, Türkiye gelecek açısından daha sağlıklı ve güçlü adımlar atmış olabilecek. Ama bu aşama özenle ve büyük bir dikkatle toplumun gözünden kaçırılıyor." diye konuştu.
- "MGK kararının 180 derece tersi bir oluşum"
Kılıçdaroğlu, Türkiye'de biri halkın ve milletvekillerinin, diğeri ise 15 Temmuz'u fırsata çevirip 20 Temmuz sivil darbesini yapan iktidarın olmak üzere, iki 15 Temmuz olduğunu iddia eden Kılıçdaroğlu, halkın 15 Temmuz'unda 250 şehit, binin üzerinde gazisinin bulunduğunu ifade etti.
Kılıçdaroğlu, darbe girişiminden sonra toplanan MGK'nın, Anayasa'nın 120. maddesine dayanarak hükümete tavsiye ettiği KHK'nın, "sadece ve sadece demokrasiye, hukuk devletine, hak ve özgürlüklere yönelik tehditlerin ortadan kaldırılması için yapılacak çalışmaları kolaylaştırma amacına yönelik" olduğunu belirtti.
"Bugün geldiğimiz noktaya bakın, hangi demokrasi, hangi hukuk devleti, hangi insan hakları?" diye soran Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
"MGK'nın tavsiye kararının 180 derece tersi bir oluşumun içinde şu anda Türkiye. O nedenle biz, iktidara güvenmediğimiz için... Neden? FETÖ ile aynı menzile yürüyorlardı, onun için güvenmiyorduk. 'Ne istediniz de vermedik?' diyorlardı, onun için güvenmedik. Dedik ki 'Sizin OHAL'inize güvenmiyoruz. Ve biz Parlamento'da 'hayır' oyu vereceğiz.' dedik. Ve 'hayır' oyumuzu kullandık. Bugün geldiğimiz noktada, CHP'nin ne kadar tutarlı bir politika izlediğini toplumun görmesi gerekiyor. Geldiğimiz nokta, demokrasimizin güçlendirilmesi, hukuk devleti falan değil. Hukuk devletinin askıya alındığı bir süreci yaşıyoruz. Söylemle eylem arasındaki 180 derece farkı toplumun önüne birlikte koymak zorundayız."
- "Anayasa'daki maddelerin önemi yok"
Kılıçdaroğlu, bugüne kadar 31 KHK çıkarıldığına değinerek, bunların Anayasa Mahkemesi kararıyla, anayasayı askıya alan bir sürecin başlangıcı olduğunu söyledi. KHK'larla hükümetin her istediğini yapabildiğini, anayasadaki maddelerin bir öneminin olmadığını savunan Kılıçdaroğlu, şu görüşlere yer verdi:
"Siyasal iktidar tamamen hukuk dışında, her türlü düzenlemeyi yapabilecek güce erişmiştir, Anayasa Mahkemesinin eski kararından dönmesiyle. Öyle bir noktaya geldik ki açıkça anayasa ihlal ediliyor. Anayasa'nın 121. maddesi açık ve net. 'OHAL süresince, Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, OHAL'in gerekli kıldığı konularda KHK'lar çıkarabilirler.' Kış lastiği, OHAL'in gerekli kıldığı konular mı? Vakıfların yeniden düzenlenmesinden, bakanlıkların yeniden düzenlenmesine, sosyal güvenlik sisteminden, taşeron işçilere kadar pek çok alan OHAL kararnameleriyle düzenlendi. Niçin? Hükümet artık anayasayı, Anayasa Mahkemesinin kararıyla askıya aldığı için. Hukuk devletini askıya aldığı için. 'Ben her şeyi yaparım.' diyor. Bugün bir KHK çıkarıp, 'Anayasa Mahkemesinin kuruluş kanunu askıya alınmıştır, uygulanmayacaktır.' demesi çok şaşırtıcı gelmeyecektir. Tablo budur."
Kemal Kılıçdaroğlu, CHP'nin Anayasa Mahkemesine yaptığı başvuruyu hatırlatarak, "Bu giysiyi Türkiye'ye giydiren Anayasa Mahkemesinin yeniden oturup düşünmesi gerekir. Kendisine çok önemli bir fırsat daha sunduk ve bir konuda yine özellikle sivillere dokunulmazlık getiren OHAL düzenlemesini Anayasa Mahkemesine taşıdık. Umarım hukuk onların kapısını çalar, 'Ne yapıyorsunuz?' der. Anayasanın askıya alındığı bir toplumda demokrasi, hukuk devleti olmaz. Umarım akıl galip gelir." ifadesini kullandı.
- "1940'ların Almanya'sını yaşıyoruz"
Kılıçdaroğlu, 20 Temmuz sivil darbesinin askeri darbelerden tek farkının, askeri darbeleri yapanların apoletlerinin bulunması olduğunu belirtti. Kılıçdaroğlu, "Öyle bir noktaya geldik ki yargı artık birbirini tanımıyor. Yargıda hiyerarşi kalmadı. En alttaki mahkeme, 'Ben, Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımam.' diyor. Niçin? Eğer suçluyu yargı değil de siyasi otorite belirliyorsa ve yargı, siyasi otoritenin söylediğini onaylar makama gelmişse, orada hukuk bitmiştir. Geldiğimiz nokta budur. Hukukun olmadığı bir süreci yaşıyoruz." diye konuştu.
Anayasa'nın 153. maddesinde "Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir. Yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar." dediğini aktaran Kılıçdaroğlu, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Alt mahkeme diyor ki 'Kusura bakma arkadaş, ben gerekli talimatı aldım, senin kararlarını uygulamayacağım.' Geldiğimiz nokta budur. Dolayısıyla yargı, tümüyle iflas etmiştir. Kuşkusuz yargı iflas etmiştir derken, bütün yargıçları ve savcıları hedef almıyoruz. Hala bu ülkede hukukun üstünlüğüne inanan, demokrasiyi savunan, vicdan sahibi olan yargıçların sayısı az değildir ama ana aktörler ve belli davalara bakan mahkemelere ve o mahkemelere bilinçli olarak yapılan atamalara baktığımızda Türkiye belli bir sürecin içine bilinçli olarak sokulmuştur. Siyasi otorite suçluyu belirlemekte, yargı sadece onu onaylamaktadır. Bizim anladığımız anlamda bir yargılama süreci artık Türkiye'de yoktur."
Yargı bağımsızlığının Türkiye'de ağır yara aldığını ileri süren Kılıçdaroğlu, "İstanbul İl Kongresinde Hitler'in adalet müşavirinin bir sözünü dile getirmiştim. Bundan alınganlık göstermiş bazı çevreler, 'Ne demek 1940'ların Almanya'sı?' 1940'ların Almanya'sını 21. yüzyılın Türkiye'sinde yaşıyoruz." ifadesini kullandı.
- "FETÖ mücadelesi noktasını geçti"
Hitler'in adalet müşavirinin "Vereceğiniz her kararda, önce kendinize şunu sorunuz; benim yerimde Führer olsaydı nasıl karar verirdi?" dediğini savunan Kılıçdaroğlu, şunları aktardı:
"Şimdi bu sürecin bir adım ötesine geçtik. Çünkü suçluyu doğrudan siyasi otorite belirliyor, onun medyası askıya alıyor, manşetlere taşıyor, 'bu suçludur' diyor ve hemen savcılar harekete geçiyor, iddianameler hazırlanıyor, mahkemeler hazır ve yargılama başlıyor. Böyle bir süreci yaşıyoruz. Bunun demokrasi olduğu geniş kitlelere anlatılmaya çalışılıyor. Geldiğimiz noktada bir adım daha ileri atıldı. Aynı menzile yürüyorlardı bunlar, aynı yöntem şimdi uygulanıyor. Hatırlarsanız 160'ı Yargıtaya, 52'si de Danıştaya FETÖ'cü hakim atanmıştı. Ben o zaman, 'Yargıtaya 160 militan atadın, hakim değil.' dediğim zaman, 'Vay efendim sen nasıl bunu söylersin?' Şimdi onların büyük bir kısmı ya hapishanede veya dışarıda. Aynı yöntemi şimdi KHK ile yapıyorlar. Nasıl? Yargıtaya 100, Danıştaya 16 hakim atıyorlar. Seçecekler bunları, FETÖ'nün seçtiği gibi. Aynı yöntemi izliyorlar. Yargıyı tümüyle kuşatmak istiyorlar."
Kılıçdaroğlu, gelinen noktanın bir FETÖ mücadelesi olma noktasını geçtiğini belirterek, "Artık iktidara muhalefet edenlerin tasfiye süreci. Geldiğimiz süreç, bu süreç. Milletvekilleri hapiste. 'Milli irade' diyorlardı... Milletin seçtiği milletvekilleri niye hapiste? Hangi gerekçeyle. Yargılayabilirsiniz ama niçin hapisteler? Onların görev yeri Parlamento değil mi?" dedi.
Gazetecilerin, avukatların, akademisyenlerin hapiste olduğuna değinen Kılıçdaroğlu, bunların adalete erişim haklarının büyük ölçüde elinden alındığını, sıkıyönetim bildirileriyle geçmişte neler yapıldıysa, bugün KHK'larla aynı şeylerin yapıldığını savundu.
- "20 Temmuz darbesi kendi hukukunu yaratıyor"
Kılıçdaroğlu, KHK'larla, yeni kolektif suç unsurlarının ihdas edildiğini ileri sürerek, bir kişi suçlandığında eşinin de suçlu olduğunun kabul edildiğini, pasaport iptallerinin eş ve çocuklara da uygulandığını bildirdi.
Evrensel hukuka ve insan haklarına aykırı uygulamaların da devam ettiğini iddia eden Kılıçdaroğlu, şu ifadelere yer verdi:
"Her darbe kendi hukukunu yaratır. 12 Eylül, 12 Mart'a bakın. 20 Temmuz darbesi de kendi hukukunu yaratıyor. Kendilerine göre düzenlemeler yapıyorlar ama 20 Temmuz darbesinin diğer darbelerden temel bir farkı var. O darbeleri yapanlar kendi geleceklerini güvence altına alıyorlardı. 20 Temmuz darbesini yapanlar sadece kendi geleceklerini değil, kendileri gibi düşünenlerin de geleceklerini güvence altına alıyorlar. Bazı sivillere dokunulmazlık getirilmesi gibi, onlara cezai, hukuki, idari ve mali sorumsuzluk getirmeleri gibi. Akıl alacak iş değil ama bunların tamamı Türkiye'de yaşanıyor. Ve her darbe döneminde olduğu gibi bu darbe döneminde de sırtı kalın olanlar, siyasal iktidara dayananlar, paraları olanlar hapislerden çıktılar. Diğerleri hapislerde. Tıklım tıklım hapishaneler dolu."
Kılıçdaroğlu, darbe dönemlerinde tek sesli medyanın olduğunu, üniversitelerin sustuğunu savunarak, şunları kaydetti:
"20 Temmuz darbesiyle ve onun getirdiği OHAL ile mücadele etmek, insan olmanın, insana saygı duymanın bir gereğidir. Demokrasiyi hep birlikte savunacağız, hep birlikte mücadele edeceğiz. Bu işin bedeli varsa, birlikte ödeyeceğiz. Kendi ülkemizde gelişmiş bir demokrasi atmosferinde yaşamak ve konuşmak istiyoruz. Medya, gazeteciler, yazarlar özgürce yazmalı, üniversiteler özgürce konuşmalı. Eğer böyle bir baskı süreci devam ederse, toplumda patlamalar kaçınılmaz olur. Biz Türkiye'nin daha fazla bedel ödemesini istemiyoruz. Türkiye'nin daha fazla geriye gitmesini, insan hakkı ihlallerinin olmasını istemiyoruz."
Kılıçdaroğlu'nun konuşmasının ardından foruma katılanlar, OHAL hakkındaki görüşlerini açıkladı.