Çocuklarınız Teknolojik Cihazlarla Değil, Sizinle İletişim Halinde Olmalı

Çocuklarınız Teknolojik Cihazlarla Değil, Sizinle İletişim Halinde Olmalı

Biruni Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Adnan Yüksel, içinde bulunduğumuz çağda teknolojinin okul öncesi yaşta bulunan çocuklar için kontrolsüz ve tek taraflı bilgi akışının olumsuz etkiye sahip olduğuna dikkat çekerek, çocuğun sağlıklı gelişimi için aile ile karşılıklı iletişim kurmasının çok önemli olduğunu vurguladı.


Okul öncesi dönemi kapsayan 0-6 yaş dönemindeki sağlıklı gelişim, çocuklarımızın sonraki yıllardaki zihinsel ve davranışsal becerilerini doğrudan etkiliyor. Özel Öğretim Kurumları Birliği Derneği (ÖZKUR-BİR), bu konuya dikkat çekmek amacıyla, “Altınçağ” olarak tanımlanan bu özel döneme ilişkin önemli bilgilerin paylaşılacağı konferansı İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün desteği ve İhlas Koleji’nin ev sahipliğinde gerçekleştirecek. Bu yıl 28 Mart’ta dördüncüsü gerçekleştirilecek olan Altınçağ Konferansı’nın başlığı “Altınçağda Çocuk Olmak”. Program kapsamında, alanında uzman pek çok akademisyen ve doktor, Altınçağda olan çocukların psikolojik, nörolojik ve bedensel gelişimine ilişkin önemli konuları gündeme taşıyacaklar.

4. Ulusal Okul Öncesi Eğitim Sempozyumu Altınçağ Konferansı’nın konuşmacılarından olan Biruni Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Adnan Yüksel, konferans öncesinde, geleceği şekillendirecek beyinler için doğru ortamların oluşturulamadığına dikkat çekerek çocuk gelişimiyle ilgili ilginç bilgiler paylaştı.

Teknolojik gelişimle birlikte kontrolsüz bir şekilde maruz kalınan bilgi yoğunluğu da her geçen gün artıyor. Bu da sosyal iletişimin azalmasına neden oluyor. Bu durum küçük yaştaki çocukları daha fazla olumsuz etkiliyor. Televizyon ve cep telefonu gibi teknolojik iletişim araçlarıyla daha bebekken tanışıyoruz. Çocukların oldukça fazla ilgisini çeken ve zor zamanlarda oyalayıcı destek sağlayan bu iki araca aileler ne yazık ki hoşgörüyle yaklaşıyor.

Prof. Dr. Adnan Yüksel, çocuğun normal gelişimi için bu durumun hatalı olduğunu belirterek şunları söylüyor: “Böyle teknolojik cihazların çocukların hayatında yer almasını doğru bulmuyoruz. Özellikle de 2 yaşına kadar olan dönemde bu durumdan olabildiğince kaçınmak gerek. Çünkü beynin sezgisel gelişimi, uzaysal bakış açısı yakalaması ve en önemlisi duygusal zekanın gelişimi, yani tüm melekelerinin iyi şekilde yerine oturması için çocuğun karşılıklı iletişime ihtiyacı var”.

Yüksel, çocuğun sürekli olarak televizyona baktığında, gördüklerini fotoğraf çeker gibi beynine naklettiğini ve bu durumun çocuğun normal gelişiminde olumsuz etkilere sahip olduğunu belirtiyor.

Yüksel, “Çocuk daha konuşamadan annesinin babasının akıllı telefonunu alıp oynamaya başlıyor. Henüz konuşmayı bilmeyen bir çocuğun saatlerce o telefonla ilgilenmesi doğru değil. Çocuğun konuşma becerisi de, dikkati de, algısı da gelişmeli. Bu da ancak çevreyle iletişim kurarak mümkün olur” dedi.

Artık bilgiye ulaşımda inanılmaz bir hız yaşandığını söyleyen Yüksel, bu kadar bilginin gerekli olup olmadığının da sorgulanması gerektiğini belirterek şu soruyu dile getiriyor: “Acaba biz televizyon karşısında bu kadar zaman geçirmesek ya da cep telefonuyla bu kadar meşgul olmasak bir Biruni, bir Mimar Sinan daha yetiştiremez miyiz?”
“Amerika’da üniversiteler ekonomiye yüzde 40 oranında katkıda bulunurken bizimkiler yüzde 5’i bulmuyormuş. Bunun nedeni onların bizden daha zeki olması değil. Ama bizim eksikliğimiz, yetenek sınıflandırması yapmıyor oluşumuzdan kaynaklanıyor” diyerek önemli bir tespitte bulunan Yüksel, Türkiye’de ilerleyen senelerde üniversiteli işsizlerin sayısının daha da artacağına dikkat çekiyor: “Eskiden liseden mezun olduğu halde işsiz kalan çok sayıda genç vardı. Şimdi aynı durum üniversite mezunları için de geçerli. Şu anda mühendislik dalları için yüzde 20’ye varan işsizlik söz konusu. İlkokuldan itibaren yetenek sınıflandırması yapmadığımız için çocuklarımızı kendilerine uygun mesleklere yönlendiremiyoruz. Yine üstün zekalı çocuklarımızı daha küçük yaşta tespit edebilsek belki dahiler yetiştireceğiz. Bu yüzden erken yaşta yetenek tespiti çok önemli.”
Çocukların küçük yaşta doğru yönlendirilmesi konusunda ailelere büyük görev düştüğünü söyleyen Yüksel, bunun için de sağlıklı bir iletişim modelinin çok önemli olduğuna vurgu yapıyor: “İlkokul çağında bir çocuk günde yarım saat ile bir saat arasında televizyon izleyebilir. Ancak bunun dışındaki zamanlarda muhakkak bir-iki saat anne ve babayla direkt iletişim halinde olmalı. Derslerini de yapmalı, arkadaşlarıyla da oynamalı, dışarıda deneyimler de yaşamalı.”
Çocuğun yaşantısında oyunun çok önemli bir yer tuttuğunun altını çizen Yüksel, “Çocuğun bir lego parçasıyla uğraşması, bir bebeği giydirmesi beynin gelişimi için mükemmel bir uğraşı. Görürsen unutursun, yaparsan unutmazsın diye bir söz vardır. Dolayısıyla çocukların yaparak, yaşayarak öğrenmesi gerekiyor. Goethe’nin bir sözü vardır; ‘istemek yetmez, yapmak lazım’ şeklinde. O yüzden çocukların öğrenmesi için muhakkak uygulaması gerekiyor” dedi.

“Bu noktada iletişim çok önemli. Ne kadar çok konuşursanız, ne kadar çok sohbet ederseniz, ne kadar çok beraber oyun oynar ve zaman geçirirseniz, çocuk o kadar sağlıklı ve zeki olur” diyen Yüksel, ailelerin öncelikli olarak çocuklarının özgüvenini artıracak şekilde davranmaları gerektiğini ifade etti.

Özgüveni zayıf olan çocuklarda birinci etkenin aile olduğunu söyleyen Yüksel, erken yaşlardan itibaren çocuklarla birlikte bir aile meclisi oluşturulmasını önerdi. Bu mecliste çocukların fikirlerinin alınmasının önemli olduğuna değinen Yüksel, bu durumun onların toplum içindeki kişiliklerinin ve özelliklerinin gelişmesine yardımcı olacağını dile getirdi.

Aile içinde sevginin olması durumunda kalite ve başarının da geleceğini ifade eden Yüksel, “Çocuğumuza mutlaka gerekli değeri vermeliyiz. Çocuğumuzla ne kadar çok iletişim kurarsak, karşımıza aldığımızda yetişkin bir fertle konuşuyormuş gibi davranırsak, onun gelişimine o kadar çok katkıda bulunuruz” dedi.

Ana Sayfa
Manşetler
Video
Yenile