Çorum’daki Stk’lardan Çözüm Sürecine Destek

Çorum’daki Stk’lardan Çözüm Sürecine Destek

Çorum’da faaliyet gösteren 25 sivil toplum kuruluşu, İnsani Değerler Platformu adıyla bir araya gelerek, çözüm sürecine destek verdi.

İnsani Değerler Platformu adına bir açıklama yapan Ayhan Boyraz, silahların susması ve Türkiye’de barış ve kardeşliğin tesis edilerek, anaların ağlamaması gerektiğine inandıklarını ifade ederek, çözüm sürecini desteklediklerini açıkladı.

Sivil toplum kuruluşlarının yaptığı ortak açıklamada ülkede, bölgede ve dünyada büyük dönüşümler ve değişimler yaşandığına dikkat çekilerek, İslam coğrafyasında despot ve ceberut yönetimlerin bir bir yıkıldığını, yerine Müslüman halkların kendi talepleri ve mücadeleleriyle kendi kendilerini idare etmeye başladıkları belirtildi. Bu değişim ve dönüşümlerin çoğu yerde sancılı ve kanlı olduğunun ifade edildiği açıklamada, Suriye halkının sancılı bir şekilde olsa da değişim talebini diri tutmaya devam ettiği ve benzer bir değişim ve dönüşüm Türkiye’de de farklı bir boyutta gerçekleştiği belirtildi.

Tüm dünyadaki değişimlerin altında mevcut paradigmanın değişmesinin yattığının kaydedildiği açıklamada, “Baskı, şiddet, zor ve silahla halkları yönetmenin sürdürülebilirliği kalmamıştır. Artık dünyadaki zinde güç odakları başta olmak üzere herkes bu realitenin farkına varmıştır. Tüm dünyadaki bu paradigma değişikliğini ülkemiz de doğru algılamış ve on yıllardır ülkemizin ilerlemesi ve kalkınması önündeki en büyük engel olan terörle mücadelede değişen paradigmaya da uygun bir şekilde yöntem değişikliğine gitme talebini Türkiye Cumhuriyeti hükümeti birinci ağızdan deklare etmiştir. Silahlı mücadeleyi önceleyen eski paradigma artık bitmiştir. Terörle mücadelede yeni bir süreç başlamıştır. Bizlere düşen bu süreci dualarımızla desteklemek ve ona düşüncelerimizle katkıda bulunmaktır. Bugün gün, geçmişin intikamı ile gönlümüzü ve geleceğimizi karartma günü değil, çocuklarımız ve gençlerimiz adına geleceğe huzur ve barış tohumları saçma günüdür. İnsani Değerlere Hizmet Platformu olarak bu duygu ve düşüncelerle Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi kapsamında demokratik açılım sürecini desteklediğimizi ilan ediyoruz” ifadelerine yer verildi.

On yıllardır korku, baskı, şüphe, gerginlik, şiddet, düşmanlık, terör ve güvenlik ekseninde kurgulanan Kürt algısı ve politikaların, aynı beşeri ve kültürel coğrafyayı paylaşan insanları kalben ve zihnen birbirinden uzaklaştırdığının belirtildiği açıklama da şunlar kaydedildi: “Kendi dindaşını, tarih daşını ve vatandaşını 'ötekileştirme' yaklaşımını artık geride bırakmak zorundayız. Bugüne kadar Kürt meselesi, Türkiye'ye hakim olan tek kültürlü ulus devlet anlayışına dayalı dar milliyetçi açı nedeniyle, hep milli güvenlik endişesine ve terörle mücadele pratiğine dayalı bir muameleye maruz kalmıştır. Beklentisi içinde olduğumuz anayasal reformların oluşturacağı çok kültürlü demokratik hukuk devleti süreci Kürt meselesinin çözümünde büyük rol oynayacaktır. Barış ve güvenliğin inşası için öncelikle Türkler ile Kürtler arasındaki öz güvenin tamir edilip daha da tahkim edilmesi gerekmektedir. Bin yıldır Türklerle Kürtleri bir arada tutan, onları et ve tırnak gibi birleştiren en önemli bağ, İslam kardeşliğidir. Bu kardeşliğin güçlü olduğu zamanlarda ciddi hiç bir problem yaşanmadığına göre, hastalığın çaresi de kendi içinde saklıdır. Din kardeşliğini, dini bağları ve sevgiyi yeniden güçlendirmemiz durumunda yarınlara daha güvenle bakabileceğimize inanıyoruz. Dindar olan bölge halkının terör belasından kurtulmasıyla, bölücü ve ayrılıkçı hareketlerin geride bıraktığı menfi hadiselerin tesir ve kalıntılarının bertaraf edilmesi için bin yıldır geçerli olan manevi bağların ve dini değerlerin tekrar tamir edilip sağlamlaştırılması hayati öneme sahiptir. Aksi takdirde yıllardır bu boşluğu ve zafiyeti kullanan bölücü unsurlara ve şer mihraklara Türkiye ve bölge insanları üzerinde benzer anarşi ve terör oyunlarını tekrar tekrar oynama fırsat ve imkanını kendi ellerimizle vermiş olmaktan kurtulamayız. Kürtçü, ırkçı ya da bölücü-ayrılıkçı hareketlerin en büyük panzehirinin 'din ve manevi değerler' olduğunun şuuruna, yaşanan bunca dramatik hadiseden sonra artık varmış, kıssadan hissemizi almış olmamız gerekmektedir.

Terörü bitirmek için mühim mesafeler kat edildiği, meseleye köklü çareler getirmek için devlet ve sivil toplum kuruluşları aracılığıyla göz ardı edilemeyecek adımlar atıldığı ve toplumdaki çözüm beklentileri ve umutlarının doruğa ulaştığı içinde bulunduğumuz bu zaman dilimini mezkûr meselenin çözümünde fırsat telakki etmek Türkiye'nin geleceği ve selameti açısından hayati bir ehemmiyet arz etmektedir. Meselenin çözümü noktasında atılacak en hayati adım, Türkler ve Kürtlerin yüzyıllardır olduğu gibi kardeşlik, ittifak, muhabbet ve uhuvvetim kuvvetlendirecek yegane birlik noktaları olan din, vatan, tarih, mefkure, kader ve menfaat birlikteliklerini yeniden canlandırıp tahkim etmektir. Türkler ve Kürtler yüzyıllarca bu topraklar üzerinde aynı mefkureler etrafında bir arada kardeşçe yaşamışlardır. Malazgirt'ten İstanbul'un fethine, Çanakkale'den Kurtuluş Savaşı'na uzanan süreçte bu coğrafyayı birlikte vatan yapıp, koruyup kollamışlardır. Ortak dinî-tarihî tecrübe, müşterek vatan-coğrafya ve ortak gelecek tasavvuru, ilişkilerin uzun vadede sağlıklı ve yapıcı olması için en önemli zemindir. Bu zemini büyük güç oyunlarına, küçük siyasî hesaplara kurban etmemek, hepimizin ahlaki sorumluluğudur. Siyasî meseleleri çözmek için, siyasetin ötesinde referanslara ihtiyacımız vardır. Çıkar değil, 'değer' merkezli bir bölge siyaseti, meselelerin uzun vadede çözümü için elzemdir. Kürt meselesini bölgesel ve uluslararası bir problem olmaktan çıkarmak için Türk'ü ve Kürt'ü ile topyekûn bütün Türkiye elini taşın altına koymalı ve cesur, samimi, özgürlükçü ve kararlı bir siyasî ve toplumsal irade göstermek zorundadır. Artık silahların değil, fikirlerin konuşulacağı; anaların ağlamadığı, anaların gözyaşlarının sadece ve sadece mutluluk gözyaşları olduğu; sevginin, hoş görünün ve İslam kardeşliğinin tüm il, ilçe, köy ve mezralarıyla tüm Türkiye'yi baştan başa kuşattığı bir iklimin, bir barış ve kardeşlik ikliminin tıpkı devr-i saadette olduğu gibi, tıpkı Selçuklularda ve Osmanlılarda olduğu gibi tüm coğrafyamızı yeniden sarmaladığı günlerin yakın olduğunu düşünüyoruz.”
Ana Sayfa
Manşetler
Video
Yenile