Referandumda 'evet' oylarının çoğulukta çıkması sonrasında Yüksek Askeri Şura(YAŞ) kararları ile ordudan ihraç edilmiş subay ve astsubayların haklarını adalet önünde araması yolu açılacak. 12 Eylül 1980 darbesinde sıkıyönetim komutanlığında subay olduğunu ifade eden Çaloğlu, misafirliğe gittiği bir adrese yapılan baskında askeri yetkililerce gözaltına alındığını söyledi. Gözaltına alındıktan sonra günlerce hücrelerde kaldığını belirten Çaloğlu, katiller gibi muamele gördüğünü dile getirdi.
'BASKIN YAPILAN EVDE MİSAFİR OLUNCA BENİ DE GÖZALTINA ALDILAR'
Çaloğlu, yaşadığı talihsiz günleri şöyle anlatıyor: "Aramalarda böyle adreslerden takip edilirdi. O adresler tespit edilir sonra o kişilere baskın yapılırdı. Bizde o kişilerden bir tanesinde misafiriz. O hadiseden sonra bizleri aldılar. Götürdüler. Hatta bizi götürmeleri yakaladık havasında oldu. İfadelerimiz alınırken orada görevli olan Binbaşımız 'yakalandı' diye yazdırılırken ben müdahale ettim 'biz aranan kişiler değiliz ki yakalanalım' dedim. Ondan sonra da o kısımları değiştirdik.".
Çaloğlu gözaltına alındıktan sonra çeşitli adımlardan geçerek Gölcük, Yalova, Selimiye ve Harbiye gözetim evlerinde 39 gün kaldığını söyledi. Gözetim evlerinde kaldıktan sonra sorgu hakimliğinden beraat ettiğini söyleyen Çaloğlu, sıkıyönetim komutanlığının 'sıkı yönetim komutanlığının orada kalması sakıncalı personel' diye yazı tanzim ederek ordundan ihraç edildiğini vurguladı. Çaloğlu, "1981 de sicil yoluyla ihraç edildim. Sicilimde hiçbir şey yoktu. Gayet başarılı sosyal aktiviteler içerisinde olan üstleri tarafından takdir edilen birisiydim." dedi.
GÖZETİM EVLERİNDE ACI DOLU GÜNLER GEÇİRDİM
'39 günü unutamam çünkü çok acıydı benim için.' diyen Çaloğlu, gözetim evlerinde yaşadığı günleri şöyle anlatıyor: "Düşünebiliyor musun lojmanlarda oturuyorsunuz talebe yetiştiriyorsunuz sosyal hayatınız çok iyi bir anda kendinizi hiç bilmediğiniz bir hücre içerisinde görüyorsunuz. Bu beni çok etkilemişti. Orada gördüğümüz aşağılık muameleler bizi çok üzdü sıkıntıya düşürdü. Aslanlar kedilere boğduruluyordu. Böyle karışık bir düzendi. Hiç ummadığınız insanlar asker olmuş gardiyan gelmiş, küfrediyor bağırıyor çağırıyor, şöyle yapacaksınız böyle yapacaksınız diye. O zulümleri de gördük yani. Orada ne rütbeniz kalıyor, ne de başka bir şeyiniz kalmıyor. Mahkemeye çıkana kadar suçlu musunuz değil misiniz hiç kimse bilmiyor ama o günlerde suçlu muamelesi yapılıyordu."
'PARASIZLIK YÜZÜNDEN OĞLUM BİR CİĞERİNİ KAYBETTİ'
Çaloğlu, yaşadığı acılardan sonra kendisini etkileyen en büyük acının ise çocuğunun hastalandığı zaman hastane ve ilaç paralarını bulamayarak, oğlunun tek akciğerini kaybetmesi olduğunu dile getirdi. Çaloğlu, "Oğlumun tek ciğerini kaybetmesi mecburiyetinde kaldık. Şu anda çocuğum yüzde 50 özürlü olarak hayatını devam ettiriyor. Beni en fazla üzen hadiselerden bir tanesi de bu olmuştur. Komple sağ akciğeri alınmış oldu. İmtihanın en acısını orada yaşadım yani. Çünkü paranız yok, imkanınız dar. Sosyal yardım vakfına kadar başvurdum ilaçlarını alabilmek için ama o günler geçti." şeklinde konuştu.
Yaşanan acıların bir daha gerçekleşememesi için yaklaşan referandumun bir fırsat olduğunu belirten Çaloğlu, "İnşallah bu kanun maddeleri geliştirilir ve daha iyileri yenileri yapılır. Çünkü maddeleri takip ediyoruz Türkiye için yetersiz. Türkiye böyle geri de kalıyor." dedi.