Bugün kodları çözülen psikolojik harp taktiklerinin akla gelmedik her türlüsü uygulandı. Süreci asker yönetti ama sivil bürokrasi, yargı, sermaye, medya, sivil toplum örgütleri ve üniversite vesayete odun taşıdı. Siyasiler ve sivil aktörler kullanıldı. Tanklar yürütüldü, 'gerekirse silah kullanırız' tehdidi savruldu. Neticede milletin oylarıyla iktidara gelen hükümet yıkıldı, partiler kapatıldı; yığınlar fişlendi. Nitekim, '1000 yıl sürecek ' denilen süreç, aradan geçen 15 yılda ters tepti. Türkiye, şimdi ülkeye darbe vuranları yargı karşısına çıkarma sürecini yaşıyor.
Türk siyaset tarihine postmodern darbe olarak geçen 28 Şubat süreci, yediden yetmişe herkesin hayatında derin izler bıraktı. Siyaset kurumu, demokrasi ve toplumun 'mütedeyyin' denilen dindar kesimleri hedef alındı. Siyasete en sert darbelerden biri vuruldu. Demokrasi, tedavisi uzun süren yaralar aldı. Topluma, travma yaşatıldı.
Milli Görüş iktidar oldu, kaşlar çatıldı
Türkiye dönüm noktası olan 28 Şubat süreci, aslında 12 Eylül darbesinden sonra kendini hissettiren siyasal ve toplumsal dinamikleri ezmeye dönük bir girişimdi. 24 Aralık 1995 genel seçimlerinden çıkan tablo sadece hızlandırdı. Bu seçimlerde, kurulu düzenin korktuğu oldu. Tehlike görülen Milli Görüş'ün siyasi organizasyonu Refah Partisi (RP) sandıktan birinci çıktı. Asker başta bütün aktörler, bu parti öncülüğünde bir hükümet kurulmasını istemiyordu. DYP ve ANAP'a 'Hoca'yı başbakan yapmayın ' baskısı uygulandı. Bizzat dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı devreye girdi. Ancak ANAP-DYP koalisyonu deneyimi kısa sürünce, 28 Haziran 1996'da RP lideri Necmettin Erbakan başbakanlığında Refahyol koalisyonu kuruldu.
İlk uyarı, Erbakan'a Genelkurmay'da verilen brifingde geldi. Başbakan'a uzun uzadıya 'irtica' anlatıldı. Ağustos Yüksek Askeri Şurası'nda ise sürtüşme yaşandı. Askerin bastırmasıyla, hükümet ihraçlara onay verdi. Sonraki şuralarda da çok sayıda subay-astsubay ordudan atıldı.
'Silahsız kuvvetler' devrede
Erbakan'ın, Mısır, Libya ve Nijerya turu fırtına kopardı. Kaddafi'nin sözleri Türkiye'ye bomba gibi düştü. Asker değil hükümet ortağı DYP de rahatsız olmuştu. Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ise laiklik mesajlarını artırdı. Bu arada, RP'li sözcülerin Susurluk'la ilgili sözleri, bir anda hükümeti 'bir dakika karanlık eyleminin' hedefi yaptı. 'Bir üst düzey askere' dayandırılan manşetler art arda geldi. En anlamlısı, sonradan Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya'ya ait olduğu açıklanan 'Bu sefer silahsız kuvvetler halletsin. ' ifadeleriydi. Türk-İş, TOBB, DİSK, TESK ve TİSK hemen harekete geçti. 5'li, silahların gölgesinde, hükümete karşı sözde sivil hareket başlattı. 'Şeriata Karşı Kadın' yürüyüşleri organize edildi.
Tam bu sırada RP'lilerin yıllar önceki konuşmaları tozlu raflardan indirildi. Şevki Yılmaz'ı bir anda ülke tanıdı. Cuma namazları sonrası, sarıklı-cübbeli gösteriler gündeme oturdu birden. Aczmendiler, kendilerine özgü kıyafet ve asalarıyla Ankara sokaklarında boy göstermeye başladı. Müslüm Gündüz-Fadime Şahin, ardından Ali Kalkancı-Emire Kalkancı vakası patlak verdi. Medyanın da katkılarıyla, din, bu aktörlerle mahkum edilmek isteniyordu. Kamuoyunda 'Sisi' olarak bilinen Seyhan Soylu, JİTEM'le ilişkisi ve bu hadiseleri nasıl organize ettiklerini itiraf ettiğinde iş işten geçmişti.
İlk brifing Cumhurbaşkanı Demirel'e
Kamuoyu tava gelince, MGK toplantılarının malzemeleri hazırdı. Genelkurmay'da 11 Ocak'ta ilk brifing verildi. Asker, Demirel'e 'Tehlikeyi bertaraf etmek için her yola başvuracağını ' açıkça söyledi. Resmi ağızlar sonradan 28 Şubat sürecinin bu brifingle başladığını açıklayacaktı. Erbakan'ın bazı dini grupların liderlerinin de katıldığı Başbakanlık Konutu'ndaki iftar yemeği tam da bunun üzerine geldi. RP'li Sincan Belediyesi'nin Kudüs Gecesi, gündeme bomba gibi düştü. İran büyükelçisinin de katıldığı gece, gazetelerde 'Şeriat çağrısı' başlığıyla manşet oldu. Belediye Başkanı Bekir Yıldız tutuklandı.
Tanklarla demokrasiye balans ayarı yapıldı!
Genelkurmay hareketlendi. Kuvvet komutanları, toplandı. 4 Şubat 1997'de Sincan, tank paletleriyle uyandı. Türkiye ise 'darbe mi oluyor?' endişesiyle. Tanklar, nizamiyeden çıkmış, yürüyordu. Demirel ve hükümete, eğitim faaliyeti bilgisi verildi. Ancak, çok geçmeden Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir'in, 'Demokrasiye balans ayarı yaptık. ' açıklaması gelecekti. Bu ifadeler, sürecin sembolü oldu.
Gerilen ip, 28 Şubat 1997'de toplanan MGK'da koptu. Toplantı tam 9 saat sürdü. Asker kanadı, uzun konuştu. Laik cumhuriyetin yıkılmak istendiğini savundu. Hükümet üyeleri, eleştirileri cevapladı. Sert bir havada geçen toplantının ardından bildiri ve 18 maddelik tedbirler paketi benimsendi. 28 Şubat kararları olarak tarihe geçen maddeler, özellikle inançlara baskı öngörüyordu. Başbakan Erbakan, 5 gün direnebildi ve sonunda kararları imzaladı
Darbenin Ateşini Asker Yaktı, Siviller Odun Taşıdı
28 Şubat sürecinde, askerî vesayetin taşları, 'toplum mühendisliğinin' en sinsi yöntem ve araçlarıyla döşendi.