Demokratik Toplum Kongresi 4'ncü Genel Kurulu Başladı

Demokratik Toplum Kongresi'nin (DTK) 4. Olağan Genel Kurulu toplanırken kapatılan kapatılan DTP'nin eski Genel Başkanı Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk'un DTK eş genel başkanlığına seçileceği öğrenildi.

DTK 4'ncü Olağan Genel Kongresi BDP Diyarbakır İl Başkanlığı binasında başladı. Genel Kurul'a BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, BDP Milletvekilleri Hasip Kaplan, Bengi Yıldız, Ayla Akat Ata, Sebahat Tuncel, kapatılan DTP'nin eski Genel Başkanı Ahmet Türk, Aysel Tuğluk, BDP'li belediye başkanları ve çok sayıda delege katıldı.
Genel Kurul'da açılış konuşmasını DTK Eş Başkanı Yüksel Genç yaptı. Genç; tutuklu DTK Eş Başkanı Hatip Dicle ve pek çok meclis üyesi arkadaşlarının selamı olduğunu belirterek, "Türkiye'de Kürt sorununun çözümsüzlüğünden kaynaklı olarak tırmanan ve hepimizde ciddi kaygılar oluşturan çatışmalı sürecin, son 10 yılın en yoğun halini yaşadığı, kışkırtılan toplumun bir iç çatışmanın eşiğine getirilmek istendiği oldukça kritik bir zamanda genel kurulumuzu yaptığımızı hatırlatmak isterim. Kanımca Genel Kurulumuz
asıl önemini de, bu kritik sürece karşı takınacağı sorumlu ve tarihi yaklaşımlarla ortaya çıkaracaktır. Zira ülkemizde çatışmalar her geçen gün derinleşiyor ve her gün gençlerin ölüm haberleri alınıyor. Hükümet Kürt sorununda şiddet ve güvenlik konseptine teslimiyet yaşarken, toplum milliyetçiliğin ve militarizmin değirmenine yönlendiriliyor. Bir tür iç savaşın eşiğine getirilmek istenen Türkiye'de, Kürtlere karşı linçler tertip ediliyor, toplum adeta bölünmeye zorlanıyor. Kanımca son olarak İnegöl ve
Dörtyol'da yaşanan olaylar herkesi vicdani, ahlaki, siyasi olarak da ciddiyete ve düşünmeye davet eden olaylar dizisi olarak duruyor. 30 yıldır kesintisiz süren savaşın sonuçlarını artık toplum taşıyamıyor. Demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözülebilecek konumda olan Kürt sorununda, gösterilmemiş cesaretler ve kaybedilmiş fırsatlar yüzünden artan çatışmalı ve acılı süreç daha büyük felaketlere yol açmadan, ortaya çıkan tıkanma tüm Türkiye'yi boğmadan aklı selim politikaların bir an önce açığa çıkarılması
gerekiyor. Bu nedenle DTK'nin de içinde yer aldığı 649 STK'nin yapmış olduğu 'TSK Operasyonlarını, PKK'de eylemlerini durdursun' çağrısını anımsatarak, Genel Kurulumuzda; çözüm için karşılıklı çatışmasızlık sürecini bir an önce başlatabilecek bir dizi önerinin ve çağrının tartışılmasını öneriyorum. Evet biliyorum, şimdiye kadar PKK 17 defa ateşkes ve eylemsizlik kararı aldı. Her seferinde bu kararlar karşılık bulmadı, devlet ve hükümetler bu fırsatları ne yazık ki kullanamadı. Askeri operasyonlar
durdurulmadı, ateşkes süreçleri adil çözüm için akli selim çabaların ve projelerin zemini olarak kullanılmadı. Kürt sorununun çözümü ve barış için müzakereler geliştirilemedi. Aksine gençlerimiz hayatını kaybetmeye, Kürt sorununda çözümsüzlük derinleşmeye devam etti. Bu çözümsüzlük politikası bugün tüm Türkiye toplumunu tehlikeli bir eşiğin kenarına getirdi. Referanduma hazırlanan Türkiye'de bu tehlikeli eşiğin aşılması için, demokratik çözüm ve barışa kapı aralamak için, artık silah yerine diyalog ve
müzakere ile çözümün önünü açmak için son bir şansa hepimizin ihtiyacı bulunmaktadır. Ellerin tetiklerden çekildiği bir ateşkes ortamında devletin; ciddi, anlamlı bir demokratik çözüm ve barış projesi geliştirmesinin, acılara yol açan süreci durdurmasının, inisiyatif alarak kendini yeniden yapılandırmasının önünde hiçbir engel kalmayacaktır" dedi.
Genç, Demokratik Özerklik konusunuda tartışacaklarını belirterek, "Tam da bu nokta da Türkiye gündeminde son dönemlerde oldukça yanlış tartışılan konulardan birine, Kürtlerin Demokratik Özerklik talebine değinmek isterim. Nitekim eldeki tek somut çözüm önerisi olarak duran ve Türkiye'yi birleştirme ve demokratikleştirme projesi olarak tartışmaya açılan 'Demokratik Özerklik' talebi, adeta bilgi sahibi olunmadan fikir sahibi olanlarca, bölme projesi olarak sunulmakta, üniter yapıyı bozacağı iddia
edilmekte, özerkliği savunanlar ihanet suçlaması ile karşı karşıya kalmaktadır. Oysa Kürt sorununa çözüm olarak sunulan demokratik özerklik önerisinin tam 90 yıllık bir tarihi söz konusudur. Arapça karşılığı muhtariyet olan özerkliği Kürt sorununda bir çözüm formülü olarak ortaya atan ve böyle uygulayacaklarını ilk söyleyen kişi de üstelik Mustafa Kemal Atatürk'tür. Bugün Kürtlerin dillendirdiği bu çözüm önerisini Atatürk'ün kurduğu ülkeyi korumak adına hareket edenlerin suç sözcüğü haline getirmesi
Türkiye'nin kurucu tarihine ve liderine ne denli yabancılaştığının da bir göstergesidir. Bu nedenle Kürtlerin tartışmaya açtığı öneriyi 'tehdit' olarak değerlendirenlerin, Mustafa Kemal'in Kürtlere özerklik verilmesine yönelik yaptığı açıklamalara bakmalarını öneriyorum. 'Büyük Millet Meclisi ve Mustafa Kemal' imzalı ve El-Cezire Komutanı Tuğgeneral Nihat Paşa'ya gönderilen mesaja, Amasya Protokollerine, İzmit konuşmalarına bakmalarını öneriyorum. Mustafa Kemal'in 'Bu nedenle başlı başına bir Kürtlük
düşünmektense, bizim Teşkilat-ı Esasiye Kanunu gereğince zaten bir tür yerel özerklikler oluşacaktır. O halde hangi livanın halkı Kürt ise, onlar kendi kendilerini özerk olarak idare edeceklerdir. Bundan başka Türkiye'nin halkı söz konusu olurken onları da beraber ifade etmek gerekir. İfade olunmadıkları zaman bundan kendilerine ait sorun oluşturmaları daima mümkündür' dediği bilinmektedir. Mustafa Kemal'in de bahsettiği gibi 1921 Anayasası'nın yerel yönetim alanındaki temel ilkesi de özerkliktir. Ancak
Cumhuriyet'in ilanından sonra yürürlüğe giren 1924 Anayasası bu demokratik özü terk ederek, tamamen katı merkeziyetçi bir idare anlayışını benimsemiştir ki, ondan sonra çıkan Kürt isyanları dahil tüm siyasi sorunların da kaynağını teşkil etmiştir" şeklinde konuştu.
İlk Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin (TBMM) Kürtlere özerkliği resmen verdiğinide iddia eden Genç, "Müsaadenizle bu konuda daha da ileri giderek, ilk Büyük Millet Meclisinin Kürtlere Özerkliği resmen verdiğini de hatırlatmalıyım. İngiliz ve Fransız arşivlerine göre 10 Şubat 1922'de Meclis'te yapılan gizli bir oturumda Kürtlere özerklik tanıyan bir yasanın kabul edildiğinden söz edilir. Ortadoğu uzmanlarından Robert Olson'un İngiliz gizli belgelerinden derlediğine göre TBMM, 10 Şubat 1922 tarihli gizli
oturumunda, 'Kürdistan'ın Özerkliği Yasası'nı 64'e karşı 373 oyla kabul etmişti. İngiliz Yüksek Komiseri Horace Rumbold, Dış İşleri Bakanı Lord Curzon'a yazdığı yazıda, Meclisce onaylanan bu 18 maddelik yasayı rapor eder. Bu yasa maddelerinden dikkat çekici olanları sizlerle de paylaşmak isterim; Madde 1: BMM (Büyük Millet Meclisi), Türk milletinin medeniyetin gerekleri doğrultusunda ilerlemesini sağlamak amacıyla, Kürt milleti için kendi milli gelenekleriyle uyum içinde bir Özerk Yönetim kurmayı taahhüt
eder. Madde 3: BMM, tüm Kürt Milleti tarafından benimsenen ve onurlu bir geçmişe sahip deneyimli bir yöneticiyi Genel Vali olarak seçecektir. Madde 4: Genel Vali üç yıl için atanacaktır. Bu dönemin bitiminde eğer Kürt milletinin çoğunluğu, önceki Genel Valinin görevine devam etmesini istemiyorsa, yeni bir Genel Vali Kürt Milli Meclisi tarafından seçilecektir. Madde 6: Kürt Milli Meclisi, Doğu vilayetlerinde genel oya dayalı seçimle oluşturulacak ve her Meclis üç yıl için seçilmiş olacaktır. Meclis oturumları
1 Mart'ta başlayacak ve 4 ay süreyle görev yapacaktır. Eğer Meclis bu süre içerisinde işlerini tamamlayamazsa süre, üyelerinin çoğunluğunun isteği ve Genel Valinin onayıyla uzatılabilir. Madde 9: Özerk Bölge sınırları karma bir komisyon tarafından belirleninceye kadar, Kürdistan İdari Bölgesi Van, Bitlis, Diyarbakır Vilayetleri, Dersim sancağı ve kimi kaza ve nahiyeleri içerecektir. Madde 10: Kürdistan'ın yönetimine ilişkin olarak, bazı yerlerde yerel duruma uygun olarak bir yargı örgütü oluşturulacaktır.
Bu örgüt şu an için yarısı Türk, diğer yarısı Kürt olmak üzere yetkin elemanlardan oluşacaktır. Emeklilikleri durumunda Türk görevliler Kürt görevlilerce değiştirilecektir. Madde 12: Doğu Vilayetlerinde düzeni korumak amacıyla bir jandarma kolordusu oluşturulacaktır. Kürt Meclisi bu kolordunun oluşturulmasına ilişkin yasayı inceleyecek, ancak jandarmanın üst komutası hizmetleri gerekli görüldüğü sürece yüksek rütbeli Türk görevlilerin elinde olacaktır. Madde 15: Türk dili sadece Kürt Milli Meclisi'nde idari
işlerde ve hükümet idaresinde kullanılacaktır. Bununla birlikte Kürt dili okullarda öğretilebilir ve yönetim, Kürt dilinin gelecekte hükümetin resmi dili olma talebine temel teşkil etmeyecek şekilde, bu dilin kullanılmasını teşvik edebilir" şeklinde maddeleri açıkladı.
Genç, demokratik özerkliğe karşı gelenlerin 1922'de alınan kararlar doğrultusunda Mustafa Kemal Atatürk'ü ve Meclis'i hain ilan etmiş olacaklarını iddia ederek, "Şimdi böylesi tarihi arka planı olan bir çözüm yaklaşımını tehdit olarak sunanlar, suç olarak lanse edenler bu ülkenin kurucu lideri Mustafa Kemal'i de, Kürtlere özerklik kararı veren 1922 Büyük Millet Meclisi'ni de suçlu ve hain ilan etmiş olacaklardır. Biliyoruz ki, Mustafa Kemal'in Kürtler ve Kürdistan'la ilgili sözleri sansürlendi, aynı
zamanda 10 Şubat 1922 tarihli Kürtlere özerkliğin verildiği Meclis oturumunun zabıtlarına da asla ulaşılamadı. Ne yazık ki, Türkiye 1920'li yılların başındaki siyasetçilerin görebildiğini görmeyen bu sansürcü ve inkarcı siyasetçiler yüzünden hala kaybetmektedir. Türkiye'nin demokratikleşmesine büyük katkılar sunacak nitelikte olan bu çözüm projesinin günümüz dünyasının da yoğunlukla itibar ettiği bir yöntem olduğunu da müsaadenizle belirtmeliyim. Kürt sorununa benzer sorunlar yaşayan ülkelerin de benzer
özerklik uygulamalarıyla çözüm sürecine girdiğini hatırlatmalıyım. Bu konudaki en bariz örnek olarak önümüzde duran İspanya'dan Türkiye'nin öğreneceği çok şey bulunmaktadır. Ayrıca Türkiye'nin çekincelerle de olsa 1988'de altına imza attığı Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartının da benzer içeriklere sahip olduğu malumunuzdur. AB'ye üye olma konusunda samimi bir Türkiye'nin er-geç bu şartın gereklerini zaten yerine getirmek durumunda olduğu bilinmektedir. Bu durumda dünya deneyimleri ve tarihi
referansları ortada iken özerklik konusunda son zamanlarda kopartılan kıyamet kanımca bir kötü niyet nişanesi olarak durmaktadır. Genel Kurulumuzun bu bağlamda demokratik Özerklik tartışmalarına dönük yanlış ve niyetli yaklaşımlara da yanıt verecek ölçekte bir tartışma yürüteceğine olan inancımı belirtmek isterim" ifadelerini kullandı.
Konuşmanın ardından Genel Kurul'a basına kapalı bir şekilde devam edilirken, siyasetten uzak kalan kapatılan DTP'nin eski Genel Başkanı Ahmet Türk ile Aysel Tuğluk'un DTK Eş başkanlığına getirileceği öğrenildi. 2 gün sürecek toplantıda demokratik özerklik konusunda da alınacak olan kararların ardından basına deklare edileceği belirtildi.
Ana Sayfa
Manşetler
Video
Yenile