'Dili Olmayan Milletlerin Yaşaması Mümkün Değildir'

Yazar ve Şair Yavuz Bülent Bakiler: 'Bir milletin meydana gelmesinde dilin ve dinin çok büyük önemi vardır. Bu iki kaynaktan bana göre önce dili dikkate almalıyız. Çünkü dil olmazsa din de olmaz' 'Arkadaşlarım kahvehaneye koşarken ben otobüs duraklarında bile kitap okudum ve okudukça çok cahil bir insan olduğumu gördüm, cahilliğimden utandım' 'Bir gün bir dergide Namık Kemal'in bir yazısını okudum. İçimdeki bütün karanlıkları dağıtan, bütün sorularıma cevap veren bir yazıydı. O yazıda, 'Dünyanın her yerinde olduğu gibi bizde de insanlar kelimelerle düşünür, kelimelerle konuşurlar' diyordu'

Yazar ve şair Yavuz Bülent Bakiler, bir milletin meydana gelmesinde dilin ve dinin büyük önemi olduğunu ifade ederek, "Bu iki kaynaktan bana göre önce dili dikkate almalıyız. Çünkü dil olmazsa din de olmaz. O bakımdan dil birinci planda tutulmalıdır. Dili olmayan milletlerin yaşaması mümkün değildir." dedi.

Sancaktepe Belediyesi ve Sancaktepe İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü iş birliğiyle düzenlenen 8. Sancaktepe Kitap Fuarı'nda sevenleriyle buluşup Samandıra Saat Kulesi'nde kurulan fuar kapsamında söyleşiye katılan Bakiler, "pısırık" bir öğrenciyken resim öğretmeni Lütfi Beyin bir sorusuyla hayatının değiştiğini anlattı.

Öğretmenin bir örnek üzerine Türklerle Batılılar arasındaki farkı sorduğunu fakat sınıfta kimsenin bilemediğini aktaran şair, şöyle devam etti:

" 'Bir Türkle bir Batılının arasındaki fark nedir?' sorusuna öğretmenimin vermiş olduğu cevap, aradan yaklaşık 70 sene geçmiş olmasına rağmen aklımdadır. 'Çocuklar unutmayın, Batılı aklını kullanır, Türk aklını kullanamaz. Bu yüzden Batılıların daima gerisinde kalır. Anladınız mı?' dedi. Arkadaşlar 'Anladık.' dediler ama vallahi ben hiçbir şey anlayamadım. Biz neden aklımızı kullanamıyoruz? Acaba Allah insanları yaratırken Batı'daki kişilerin kafa taslarına daha büyük bir beyin mi koymuş? Evdeki ansiklopedilere baktım, Batılıların beyin ağırlığı ne kadarsa bizimki de o kadar. O halde biz neden Batılıların gerisindeyiz? Daha sonra okuduğum lise hayatım boyunca -Biz liseyi 4 yıl okumuştuk- durmadan bunu düşündüm."

- "Osmanlı'nın yıkılması Türkçemizin zayıflığından"

Bakiler, 1956'da Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde başladığı üniversite yıllarında topluluk önünde güzel konuşma isteğinde olduğu söyleyerek, şunları söyledi:

"Bir gün bir dergide Namık Kemal'in bir yazısını okudum. İçimdeki bütün karanlıkları dağıtan, bütün sorularıma cevap veren bir yazıydı. O yazıda, 'Dünyanın her yerinde olduğu gibi bizde de insanlar kelimelerle düşünür, kelimelerle konuşurlar. Hafızasında yeterli miktarda kelime olmayan kimseler, topluluk karşısında rahat bir şekilde konuşamazlar, onları dinleyenler de rahat bir şekilde söylenenleri kavrayamaz ve kitaplarda yazılanları okuyamazlar. Osmanlı'nın gerilemesi ve yıkılması Türkçemizin zayıflığından kaynaklanmaktadır. Biz Türkçeyi geniş bir alana yayamadık.' diyordu. Bu cümleler o kadar mühimdir ki açıklamak için saatlerce üzerinde durmak lazım. Bu yazıyı okuduktan sonra neden bir topluluk karşısında rahat bir şekilde konuşamadığımı ayan beyan anladım."

"Türkler neden aklını kullanamaz?" sorunun cevabını o yazıda bulduğunun altını çizen Bakiler, "Kendi kendime, 'Yavuz Bülent sen bu üniversiteye Türk ve Müslüman olarak geldin. Türkün ve Müslümanın en büyük özelliği okumamaktır. Dün öyleydi, bugün öyle, Allah göstermesin ama öyle sanıyorum ki yarın da öyle olacaktır. Senin kitabın Kur'an-ı Kerim 'Oku' emriyle başlıyor. Oku ve hafızandaki kelime sayısını artırmaya bak.' dedim ve okumaya başladım. Arkadaşlarım kahvehaneye koşarken ben otobüs duraklarında bile kitap okudum ve okudukça çok cahil bir insan olduğumu gördüm, cahilliğimden utandım. Daha çok, daha çok, daha çok okudum ve günün birinde yeterli miktarda kelime hazinesine sahip olduktan sonra topluluk karşısında saatlerce, bu süre içerisinde 'şey', 'yani', 'tamam mı', 'ııı', 'eee', 'atıyorum' gibi bir takım çirkinliklere bulaşmadan konuşmaya başladım. Niçin? Çünkü Kur'an-ı Kerim'in emrini dikkate aldık da ondan." değerlendirmesini yaptı.

- "Dil birinci planda tutulmalıdır"

Üniversite yıllarında Ankara'dan Sivas'a her gittiğinde yanında bir küçük bavul dolusu kitap götürdüğünü dile getiren Bakiler, şunları söyledi:

"Annem çok büyük üzüntüler duymaya başladı ve her gelişimde 'Oğlum, bu kitaplara verdiğin parayı leblebiye üzüme verip yesen daha faydalı olmaz mı?' dedi. Bir gün ablam evlenecek, 'Anne bak ablama çeyiz hazırlıyorsun ama neden ona hazırlıyorsunuz da bana çeyiz hazırlamıyorsunuz?' dedim. 'Erkeğin çeyizi olur mu?' diye sorunca, 'Bak bu kitaplar da benim çeyizim. Ne olursun, yalvarıyorum bu kitapların aleyhinde konuşma, üzülüyorum. Ben bir toplumun önünde konuşsam ve benim için -Bu Hayriye Hanımın oğlu hukuk fakültesinden mezun olmuş, daha 3 cümleyi yan yana getiremiyor, Türkiye'nin hiçbir meselesini bilmiyor.- deseler hoşuna gider mi?' dedim. Benim bu itirazlarımdan sonra annem benim kitaplarıma söz söylemedi ama biliyorum ki katiyen memnun da olmadı."

Bakiler, Batı ülkelerindeki okul kitaplarıyla Türkiye'deki okul kitaplarının arasında kelime sayısı bakımından uçurum olduğunu söyledi.

Türkiye'de en mühim meselelerin başında okumamanın geldiğine ve cahiliyetin okumakla aşılabileceğine vurgu yapan Bakiler, sözlerini şöyle tamamladı:

"Bir milletin meydana gelmesinde dilin ve dinin çok büyük önemi vardır. Bu iki kaynaktan bana göre önce dili dikkate almalıyız. Çünkü dil olmazsa din de olmaz. Bunu sadece ben söylemiyorum, sevgili Peygamberimiz de söylüyor. Ona bir gün 'Din nedir?' diye sorduklarında 'Din nasihattir.' buyurmuş. Doğru, din nasihattir ama biz bu nasihati ne ile yapacağız? Elbette ki rahat, zengin bir dille. O bakımdan dil birinci planda tutulmalıdır. Dili olmayan milletlerin yaşaması mümkün değildir."
Ana Sayfa
Manşetler
Video
Yenile