Yılmaz, yaptığı açıklamada, ilk ve orta dereceli okulların ardından üniversitelerin de açılmaya başladığını belirterek, öğretim üyelerinin yeni akademik yılda en büyük beklentilerinin ekonomik durumlarının düzeltilmesi olduğunu söyledi.
Aynı zamanda Gazi Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi öğretim üyesi olan Yılmaz, Türkiye'nin son yıllarda özellikle yeni açılan özel ve kamu üniversiteleriyle yükseköğretimde büyük bir mesafe kat ettiğini vurgulayarak, açıköğretimle yaklaşık 5 milyon gencin üniversitelerde okuduğunu belirtti.
Türkiye'nin üniversite açma konusunda büyük atılım yaptığını anlatan Yılmaz, şunları kaydetti:
"Ülkemiz üniversite açma konusunda yaptığı atılımı maalesef akademisyenlerin özlük haklarını düzeltme konusunda yapamadı. Son 10 yılda öğretim üyelerinin maaşlarında büyük bir gerileme yaşandı. En büyük beklenti maaşlardaki bu gerilemeye son verilmesi. Çünkü üniversitede öğretim üyesi olmak cazibesini yitirdi. Akademisyen olmak artık tercih sebebi değil, iş bulma yoluna dönüşmüş durumda. En parlak öğrenciler akademisyen olarak üniversitede kalmak yerine, özel sektörde iş bulmaya veya kamuda memur olmaya çalışıyorlar. Çünkü öğretim üyelerinin maaşı çok düşük."
Araştırma görevlisinin ortalama 2 bin lira maaş alırken, yardımcı doçentin 2 bin 700, doçentin 3 bin, profesörün ise 4 bin lira maaş aldığını hatırlatan Yılmaz, "Üniversitelerde en düşük akademisyen maaşı 4 bin lira olmalı. Dünyayla rekabet için bu şart. Aksi halde mevcut maaşlarla beyin göçünü önleyemezsiniz. Tersine de çeviremezsiniz" diye konuştu.
-"Bir üniversite hocasının tek derdi, öğrenci okutmak değildir"
Maaş sorunu dile getirildiği zaman sürekil ek ders ücretlerinin öne sürüldüğünü ifade eden Yılmaz, şöyle devam etti:
"Her öğretim üyesinin ek ders ücreti veya döner sermaye geliri yok. Öğretim görevlilerinin zorunlu ders yükleri var. O ders saatini tamamladıktan sonra ancak ek ders ücreti alabiliyor. Her bölümde ek ders imkanı yok. Bin lira ek ders ücreti alabilmek için en az 20 saat fazladan derse girmesi gerekir. Ders yüküyle birlikte bu 30 saati geçer. Bu da demektir ki bir akademisyen günde en az 6 saat derse girmesi gerekir. Bu rakamları ortalama rakamlar olarak söylüyorum. Yoksa öğretim görevlilerinin durumu daha vahim. Günde 6 saat derse giren bir öğretim üyesi akademik çalışmalarını ne zaman yapacak. Çünkü bir üniversite hocasının tek derdi, öğrenci okutmak değildir. Aynı zamanda kendi alanında bilimsel faaliyetlerde bulunmak, proje hazırlamak, makale ve kitap yazmaktır."
Birçok akademisyenin ders anlatmaktan, araştırma yapmaya, makale yazmaya vakit bulamadığının altını çizen Yılmaz, son 10 yılda akademisyenlerin maaşlarının kamuda çalışan diğer memurlara göre önemli oranda gerileme yaşadığını kaydetti.
Öğretim üyelerinin maaş düzeyinin hem yurt dışındaki meslektaşlarıyla karşılaştırıldığında hem de ulusal düzeyde ele alındığında sürdürülemeyecek bir konuma gerilediğine dikkati çeken Yılmaz, "Bu da üniversitenin misyonundan uzaklaşmasına, öğretim üyeliği mesleğinin de gerilemesine yol açıyor. Kamuda araştırmacı veya uzman sıfatına sahip bir memur, üniversitede aynı sıfata sahip bir akademik personelin yaklaşık iki katı maaş alıyor. Bir doçent, meclisteki bir danışman kadar maaş alamıyor" diye konuştu.
-"YÖK, sendikalar ve rektörlere büyük görev düşüyor"
Akademisyenlerin maaşlarıyla ilgili düzenleme yapılmasının şart olduğunu vurgulayan Yılmaz, "YÖK, sendikalar ve rektörlere büyük görev düşüyor. Öğretim üyelerinin sorunları hükümet nezdinde yüksek sesle dile getirmeliler. Ben, sağlıklı bir şekilde aktarıldığında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından maaş meselesinin çözüleceğine inanıyorum" şeklinde konuştu.
Ülkede, akademisyenlerin maaşlarının dünyayla kıyaslandığında Türk öğretim üyelerinin aleyhine bir tablo ortaya çıktığını vurgulayan Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Siyaset Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı'nın hazırladığı rapora göre Türk akademisyenlerin aldıkları ücretler itibarıyla Nijerya, Hindistan, Malezya, Güney Afrika, Brezilya ve Arjantinli meslektaşlarının gerisinde bulunuyor. Türkiye'deki öğretim üyelerinden, Brezilya'daki öğretim üyeleri yüzde 22, Arjantinli öğretim üyeleri yüzde 46, Malezyalı öğretim üyeleri ise yüzde 78 daha fazla kazanıyor. Öte yandan Güney Afrikalı meslektaşlarından 2,5, Hindistanlı meslektaşlarından ise 2,3 daha düşük maaş alıyor. Ortalama maaşlar milli gelire oranlandığında 28 ülkenin sıralamasında Türkiye 14. sıraya yükselmesine rağmen, gelişmekte olan birçok ülkeden daha düşük bir konumda kalıyor. SETA'ya göre de dünya ile rekabet için üniversitede en düşük maaş 4 bin liranın altında olmamalı. Öğretim üyesi maaşların uluslararası standartlara uygun şekilde revize edilmesi ve rekabetçi bir düzeyin benimsenmesi gerekir."
'Dünyayla Rekabet İçin Akademisyen Maaşları Artırılmalı'
Bilim İnsanları Dayanışma Derneği Genel Sekreteri Prof. Dr. Derviş Yılmaz, üniversitelerde en düşük akademisyen maaşının 4 bin lira olması gerektiğini belirterek, "Dünyayla rekabet için bu şart. Aksi halde mevcut maaşlarla beyin göçünü önleyemezsiniz. Tersine de çeviremezsiniz" dedi.