EDP'nin Mecidiyeköy Kültür Merkezi'nde düzenlediği 'Kürt Sorunu ve Çözüm Önerileri' konulu sempozyum başladı. Sempozyuma; EDP Genel Başkanı Ziya Halis, BDP Eş Başkanı Gülten Kışanak, Sinn Fein Temsilcisi Joe Reilly ve çok sayıda davetli katıldı.
Sempozyumun açılışında konuşan EDP Genel Başkanı Ziya Halis, dünyanın yeni bir yüzyılın ilk on yılında Kürt sorununun bütün yıkıcılığıyla ekonomik, siyasal toplumsal hayatımızın merkezinde olduğunu söyledi. Bütün dileklerinin insanların geçmişte yaşanan sorunların yıkıcılığını bir daha yaşamamasını istediklerini belirten Halis, Türkiye'nin artık sorunların silahla çözüldüğü ve kanın kanla yıkandığı bir coğrafya olmaktan çıkarılması gerektiğini aktardı. Halis, "Silahları bir daha çıkarılmamak üzere toprağa gömmeliyiz. Şiddeti bir sorun çözme yöntemi olarak görmekten vazgeçmeliyiz. Demokrasi içinde karşılıklı konuşarak yaşanan acıların üzerine örtmeden yüzleşerek ve bir daha aynı acıları yaşamamak için gereken çareleri bularak toplumsal barışımızı gerçekleştirmeliyiz." diye konuştu.
Sorunun çözümünde siyasete önemli görevler düştüğünü anlatan Halis, sorunun tek tek siyasi partilerin değil partiler üstü insanlık sorunu olduğunu aktardı. Bu konuda en büyük sorumluluğun iktidarda bulunan AK Parti'ye düştüğünü anlatan Halis, "AK Parti, içinin dolu mu boş mu olduğu belli olmayan, açılım politikalarını bir yana bırakmalıdır. Kendi Alevisini, Kürtünü yaratmak için uğraşmaktan vazgeçmelidir. Türkiye'nin bu sorununun başka ülkelerle görüşerek, çözme anlayışını terk etmelidir. Bu sorunu mutlaka kendi Kürtleri ve seçilmiş temsilcileriyle görüşerek çözmeye çalışmalıdır." diye konuştu.
Sorunun çözümünde muhalefet partisine çok büyük görev düştüğünü ifade eden Halis, Cumhuriyet Halk Partisi'nin bu sorumluluğun farkında olmadığını dile getirdi. Halis sözlerini şöyle sürdürdü: "Ancak CHP bu sorumluluğunun farkında değildir. Türkiye bir adım ileri, iki adım geri atarak sürekli bu konuda gerilemektedir. Cumhuriyet tarihinin en önemli sorununu et ve balık kurumuna havala etmeye kalkışarak ciddiyetten uzak bir yaklaşımı sergilemektedir. MHP ise Kürt sorunun çözülmesiyle boşluğa düşeceği korkusuyla kan ticaretinden medet ummaya çalışmaktadır. Bu siyasetin Türkiye'ye yarar, değil zararı vardır."
'KCK SANIĞI SİYASETÇİLER SERBEST BIRAKILMALIDIR'
Sorunun barış ve eşitlik içinde çözülmesi gerektiğini söyleyen Halis, "Türk-Kürt, Alevi-Sünni, Müslüman-Hristiyan, inanan-inanmayan, kadın-erkek, yaşlı-genç bütün kimliklerin eşit olmaktan geçtiğine inanmaktadır." şeklinde konuştu. Bunun gerçekleştirilebilmesi için siyasetin önünün açılması gerektiğini belirten Halis, "Yapılması gereken ilk iş; KCK davasından tutuklanan siyasetçilerin serbest bırakılmasıdır. Bu noktada mahkemelerin ve TBMM'nin Kürtçe verilen ifade ve konuşmaları bilinmez bir dil olarak kayda geçme uygulamasından mutlaka vazgeçilmelidir ve bu çok utanç vericidir. Ayrıca son günlerde yeniden duyulmaya başlanan çatışma haberlerinin süreci ters çevirmemesi için askeri operasyonların durdurulması gerekir. Süreç barışımız için çok iyi değerlendirilmeli bu fırsat bir kez daha kaçırılmamalıdır." dedi.
'GENELKURMAY'IN AÇIKLAMASI SİYASETE MÜDAHALEDİR, KABUL EDİLEMEZ'
Dünyada örnekleri bulunan kamu hizmetinde çok dillilik uygulamasına bir an önce geçilmesi gerektiğini anlatan Ziya Halis, BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın çok dillilik açıklamalarına Genelkurmay Başkanlığı'ndan yapılan yazılı açıklamayı eleştirdi. Sorunun siyasi ve toplumsal alanda tartışılmasının normal olduğunu aktaran Halis, tepkisini şöyle dile getirdi: "Son günlerde BDP genel başkanını bölgede çok dillilik konusundaki açıklamasından sonra kamuoyumuzda çeşitli tartışmalar olmuştur. Bu tartışmaları doğal olarak karşılıyoruz ancak bu tartışmaya cumhurbaşkanından sonra başbakandan sonra Genelkurmay Başkanı'nn dahil olmasını anlamakta zorluk çekiyoruz ve bunu kınıyoruz. Genelkurmay Başkanı Türk Silahlı Kuvvetleri siyasete müdahale etmekten vazgeçmelidir. Bizler demokrasi mücadelesi verirken ve Türkiye'nin üzerindeki askeri vesayetin kalkması için çaba gösterirken, son günlerde bu vesayetin gerilediğini düşünürken tekrar dün bunun yeniden yaşanması demokrasiye müdahaledir. Bunu kabul etmiyoruz reddediyoruz."
Sorunun çözümünün bir aşamasının, geniş katılımlı bir müzakere yöntemiyle yeni sivil ve özgürlükçü bir anayasa oluşturulması gerektiğini belirten Halis, "AB sürecinde daha kararlı adımlar atılmalı. Bu sürece daha fazla demokrasi özgürlük ve herkesi için daha katılımcı bir siyasal yaşam ve bütün kimlikler için eşit hakların sağlanması için bir aracı olarak kullanılmalıdır. Bunları yapmak çok zor mudur? Hayır bize göre hiç güç değildir son derce kolaydır. Bunlar Türkiye'ye zarar verecek çözümler midir? Tam aksine bunlar çözülürse Türkiye daha da güçlenecektir." şeklinde konuştu.
REİLLY: İRA'NIN SİLAH BIRAKMASI TARİHSEL BİR AN OLDU
Toplantının ilk oturumunun sunuş konuşmasını ise Sinn Fein Temsilcisi Joe Reilly yaptı. İrlanda'da kısa bir süre öncesine kadar eşitsizlik ve adaletsizliğin hakim olduğunu anlatan Reilly, çatışma ortamının tamamen çözümsüz gibi görünse de aslında böyle olmadığını ifade etti. İrlanda'da siyasi ve toplumsal manzaranın kısa bir süre içinde tamamen değiştiğini aktaran Reilly, "Bütün bu değişim barış sürecinin ve onun sonuçlarını üzerine gelişti. 25 yıl boyunca her iki tarafta da gündemi belirleyen silahlı yapılardır. Bütün bunlar değişti ve on yılar sonra ilk kez lokomotif politik liderler tarafından kullanılıyor." diye konuştu.
İRA'nın 1994 yılında silah bırakma kararının sorunun çözümünde tarihsel bir an olduğunu aktaran Reilly, bunun sayesinde İrlada adasındaki siyasetin tümüyle dönüşüme uğradığını belirtti. Reilly, "O noktada tümüyle kısır bir adaletsizlik ve eşitsizlik çatışma içindeydik. 90'ların başından beri siyasi manzara tümüyle değişti ve inşa ettiğimiz süreçle birlikte adaletsizliğin ve çatışmanın tekrarlanmayacağı noktaya gelebildik." ifadesini kullandı.
Bütün bunların 1980'ler ve 1990'ların başında yaşanan cesur bir düşünüş tarzının gelişmesi ile oluştuğunu aktaran Reilly, sözlerini şöyle sürdürdü: "Cumhuriyetçiler kanadında barış konusunda süren tartışmalar Sinn Fein'in barış stratejisi geliştirmesi, İrlanda, Britanya, Amerika ve uluslararası toplumun katkılarıyla oradaki düşünüş tarzının değişmesi ve o ana kadar insanları suçlu haline getiren, baskıya tabi tutan, bütün politikaların başarısız olduğunun kanıtlanması İrlanda'daki barış sürecini gelmesine katkıda bulundu."
ULUSLARARASI TOPLUM SORUMLULUĞUNU YERİNE GETİRMEDİ
Türkiye'de bulunduğu sürece yaptığı görüşmelerden barış umudu ve isteğinin tam olduğunu gördüğünü aktaran Reilly, bu isteğin gerçeğe dönüşmesi için diyaloğun artırılması gerektiğine işaret etti.
Bu konudaki uluslararası deneyimlerin son derece net olduğunu dile getiren Reilly, çatışma ortamının 'bir tarafın diğerin net bir şekilde yenilgiye uğratması' yada 'barış sürecin birlikte girilmesi' ile çözülebileceğini ifade etti. Sorunun çözümünde uluslararası toplumun tutumunun önemine işaret eden Reilly, şunları söyledi: "Uluslararası toplumun bir sorumluluğu var. Gerçek bir diyaloğun gerçekleştirileceği koşulların oluşturulması onların sorumluluğu. Şu ana kadar uluslararası toplum siyasi bir çözüm olanağını yaratacak bir zemin oluşturmasını sağlayamadı ve kararlı bir şekilde bunun takipçisi olmadı."
Bu durumun değişmek zorunda olduğunu da belirten Reilly, sözlerini şöyle tamamladı: "Bu durum değişmek zorunda. Türk ve Kürtlerin önündeki sorumluluğun çok gerçekten ciddi olduğunu biliyoruz. Sinn Fein barış stratejisi, İrlanda'da barış koşulların oluşması ve politik koşulların değişmesinde çok etkin oldu. Tabiki herhangi iki çatışma savaş ne dersek aynı değildir ama bazı temel noktaları benzerdir. Buradaki deneyimler bir diğeri için yararlı faydalı ip uçları verebilir? Bütün zorluklara rağmen umutluyuz. Barış sürecinin mümkün olduğunu düşünüyoruz. Ama bunun politik liderliğe ve risk alma karalılığı gerektiriyor."
Katılımcı bir süreç için her tarafın demokratik temsiliyeti kabul etmesi gerektiğini anlatan Reilly, diyalog ortamının oluşturulması aşamasında hiçbir ön şart ve veto hakkı olmadığını söyledi. Reilly, sözlerini şöyle sürdürdü:"Katılımcı bir süreç gerçekten her iki tarafın da demokratik temsiliyetini kabul etmesi ve buna saygı duyması, net hedefler konulması gerekiyor. Bir zaman çerçevesinde olması gerekiyor. Bütün konular gündeme alınmalı ve masaya yatırılması gerekiyor. Diyaloğun başlaması için koşul sunulmamalı ve veto hakkı olmaması gerekiyor. Hangi kesin sonuca varılacağı ön yargısıyla masaya oturulmaması gerekiyor."