Emekli Oramiral Örnek'in Baransu'ya Açtığı Tazminat Davası
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, Mehmet Baransu'nun, "Karargah" adlı kitabı nedeniyle emekli Oramiral Özden Örnek'e tazminat ödemesine karar veren yerel mahkeme kararını bozdu.
Kitapta yazılan konuların yargılamaya konu edildiği ve Örnek'in sanık olarak yargılandığını belirten Daire, kitapta yazılan olayların görünür gerçeğe uygun, iddiaların yazılış şeklinin öz ile uyumlu olduğu sonucuna vararak, kitabın basın ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğine hükmetti.
Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Özden Örnek, Mehmet Baransu'nun yazdığı "Karargah" isimli kitapta soruşturma konusu olan ve gizlilik kararı bulunan konuların yazıldığı, bu konuların doğru olmadığı, kendisinin darbenin baş aktörü olarak gösterildiği, kişilik haklarına defalarca saldırıda bulunulduğu iddiasıyla Baransu ve kitabın yayınevi hakkında manevi tazminat davası açtı.
Davalılar ise kitapta davacının kişilik haklarının hedef alınmadığını, küçük düşürücü ifadeler kullanılmadığını, haber değeri olan konuların şahsi yorum katılmadan işlendiğini, kitabın basın ve ifade özgürlüğü kapsamında hazırlandığını öne sürerek, davanın reddedilmesini istedi.
Davaya bakan İstanbul 2. Asliye Hukuk Mahkemesi, tazminat istemini kısmen kabul etti. Yerel mahkeme, davacı Özden Örnek hakkında yapılan soruşturmada, kitabın yayınlandığı tarihe kadar gizlilik kararı bulunduğu, kitapta konu edilen olaylarla ilgili kesin hüküm bulunmadığı, davacı hakkında yazılan iddiaların basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği, gerçeklik kriterinin kabul edilemeyeceği ve davacının kişilik hakları ihlal edildiği sonucuna vardı.
-"Basının özgürce yayın yapması güvence altında"
Kararın temyiz edilmesi üzerine dosyayı görüşen Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, yerel mahkemenin kararını oy birliğiyle bozdu.
Dairenin kararında, basının özgürce yayın yapmasının, Anayasanın 28. maddesi ve 5187 sayılı Basın Yasası ile güvence altına alındığı belirtildi.
Basına sağlanan güvencenin, toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini amaçladığı vurgulanan kararda, bunun da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olmasıyla olanaklı olduğu kaydedildi.
Basının, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili, aynı zamanda da sorumlu olduğu ifade edilen kararda, basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunduğu da vurgulandı.
Kararda, "Bunun içindir ki bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir" değerlendirmesi yapıldı.
Basın özgürlüğünün de sınırsız olmadığı belirtilen kararda, yayınlarda, Anayasanın temel hak ve özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu'nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınan kişilik haklarına saldırıda bulunulmamasının yasal ve hukuki bir zorunluluk olduğu hatırlatıldı.
-"Temel ölçüt kamu yararı"
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda, hukuk düzeninin, çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına almasının düşünelemeyeceği ifade edilen kararda, bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun için temel ölçütün de kamu yararı olduğu kaydedildi.
Kararda, "Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını ve konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır" tespitleri yapıldı.
Davaya konu kitapta yazılan ve davacı tarafından kişilik haklarına saldırı oluşturduğu iddia edilen konuların, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2010/185 esas sayılı "Balyoz" soruşturması soncunda hazırlanan iddianameye konu edildiği ve davacının sanık olarak yargılandığı hatırlatılan kararda, şöyle denildi:
"Bu haliyle kitapta yazılan olayların görünür gerçeğe uygun olduğu, yargılamaya konu yapıldığı, iddiaların yazılış şeklinin öz ile uyumlu olduğu, basın ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, yayının bu haliyle hukuka uygunluk unsurlarını taşıdığı anlaşılmıştır. Bu nedenle istemin tümden reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçeyle davanın kısmen kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş ve bu nedenle hükmün bozulması gerekmiştir."