En iyi senaryo hangisi? Ya en hayırlısı?

En iyi senaryo hangisi? Ya en hayırlısı?

Referans gazetesi yazarlarından Deniz Bayramoğlu'nun köşe yazısı.

En iyi senaryo hangisi? Ya en hayırlısı?
Türkiye piyasalarına yatırım yapanların gündeminde tek bir konu var: Anayasa değişikliği paketi ve buna bağlı olarak yaşanması muhtemel gelişmeler. Bütün stratejiler bunun üzerine oturtuluyor. Bütün yatırımlar bu konuyla ilgili senaryolara göre şekillendiriliyor. Artık piyasalarda üç temel senaryodan bahsediliyor. Bu senaryoların bilinmeyenlerini ise anayasa değişiklik paketinin Meclis'te oylanması, referandum ve seçim tarihi olmak üzere üç temel nokta oluşturuyor.
Birinci senaryoda AKP'nin referandum riskini göze almayacağı ve seçimlerin normal zamanda yani muhtemelen 2011'in Nisan-Mayıs aylarında yapılacağı düşünülüyor. İkinci senaryoda ise referandum zaferinin ardından AKP'nin erken seçime gideceği ve bunu da ya yaz başı ya da en geç eylül ayında yapacağı düşünülüyor. Tabii referandum zaferine rağmen AKP'nin seçimleri 2011'de en geç mayıs ayında yapabileceği de gözardı edilmiyor. Son senaryoda ise AKP, referandum riskini almak yerine güven tazelemek için en geç yine 2010 Eylül ayında bir erken seçime gider. Bu senaryolardan en muhtemel görüneni ise birinci senaryo olarak gösteriliyor.

Paketi destekleyenler...
Bir haftadır kanaat önderlerinin anayasa değişiklik paketi ve yaşanan süreçle ilgili görüşlerini okuyorum. HSYK'nın yapısı ne olmalı, Anayasa Mahkemesi'nin üyeleri nasıl seçilmeli, parti kapatma nasıl olmalı ya da olmamalı; hiçbir fikrim yok. Hukukçu değilim, hukuk terimlerinden anlamam. Bunun nasıl olması gerektiği konusunda da bu işi bilen insanların görüşlerine başvurmam gerektiğini biliyorum. Fakat onlar bile iki marjinal uç şeklinde kutuplaşmış durumda olduğu için, kime kulak vermem gerektiğini de bilemiyorum.
Anayasa değişikliği paketini savunanlar neredeyse tek ses; hepsi değişikliğinin demokrasi yolunda atılacak en önemli adım olduğunu savunuyor. Seçilmişlerin yetkisini gaspeden yargının demokratikleşeceğini ve artık asker vesayetinden kurtulmuş olan siyasetin ayaklarına dolanan son pranga olan yargı vesayetinden de bu sayede kurtulacağını söylüyor. Değişiklik paketine karşı çıkanları ise darbe savunucusu ya da en hafifinden statükocu ilan ediyor.

Pakete karşı çıkanlar...
Anayasa değişiklik paketine karşı olanlar ise kendi aralarında değişiklik gösteriyor. Anayasa değişikliğini AKP'nin yapmaması gerektiğini savunan yani meseleye meşruiyet ve ehliyet çerçevesinde yaklaşanlar da var, kimi maddeleri destekleyip kimilerine karşı çıkan dolayısıyla da maddelerin bütün halinde oylanacak olmasını eleştirenler de... Ayrı oylama isteyenlerin bir kısmı yargıyı ilgilendiren maddeler başta olmak üzere paketin önemli bir kısmını eleştiriyor. Bir kısmı ise paketi bütünüyle destekliyor.
Anayasa değişiklik paketini istemeyenler, değişikliği destekleyenleri cumhuriyetin temel değerleriyle sorunları olan insanlar olarak görüyorlar. Onlara göre bu değişiklik sonucu halihazırda devam eden sivil darbe son safhasına ulaşmış olacak yani değişiklik sonrası "Cumhuriyet artık bildiğimiz o eski cumhuriyet olmayacak."

Kafası karışık olanlar...
Bir de benim gibi kararsızlar, yani benim gibi tüm bu yaşananları ağır bir iç sıkıntısı ve derin bir utançla izleyenler var... Bu ülkeye kara bir miras bırakan darbecilerin yaptığı 1982 Anayasası ayıbından bir an önce kurtulmak, daha özgürlükçü, daha demokratik, vatandaş, birey ve insan olarak haklarımızı güvenceye alan bir anayasaya kavuşmak istiyoruz. Ama aynı zamanda bu değişikliğin alelacele yapılmak istenmesinden, toplumun tüm kesimlerince açık açık ve uzun uzadıya tartışılmamış olmasından da hayli rahatsızız. Fakat eskinin yasakçı ve baskıcı zihniyetini aynen muhafaza etmek isteyen anlayıştan da aynı derecede rahatsızız. İşte içimizi sıkan, bu korkutucu sürecin farkında olmamız. Utancımız ise bu değişikliği insana yakışır bir şekilde yapabilecek güç, etkinlik ve kabiliyette olamamamızdan kaynaklanıyor.

Ve piyasalar...
Şimdi size dördüncü bir senaryo öneriyorum. Bu senaryoya göre değişikliğe Meclis'te verilen evet oyları 330 sınırının üstünde ama 367 seviyesinin altında kalıyor. Bu gelişme üzerine AKP paketi referanduma götürüyor ve...
Diyelim değişiklik arada 3-5 puan gibi çok küçük bir farkla kabul edildi? O zaman yaşanacak bölünmeyi tahmin edebiliyor musunuz? Ya da tam aksini yani paketin referandumda 3-5 puan bir farkla reddedildiğini... Fark eder mi?
Tüm bunlardan piyasalara ne diyecekseniz... Evet, piyasalar açısından tartışmalar değildir önemli olan; önemli olan bu tartışmaların işleri ne derece etkilediğidir. Ve bu nedenle piyasa oyuncuları, bu senaryoların dışında bir senaryo seçti bile kendine... O yüzden de borsa geçen hafta rekor seviyelere koştu. Hedef 60 bin puan diye açık açık ilan etti piyasa oyuncuları. Peki ya sebep: Çünkü piyasalar hangi biçimde ve hangi oy oranlarıyla olursa olsun anayasa değişiklik paketinin geçeceğine inanıyor. Bundan sonra ise iktidar partisinin artık kapatma korkusu olmadan, bugüne dek almış olduğu kararlara yapılan yargı müdahaleleri olmadan yoluna devam edeceğini umuyor. Ve hatta gelecek seçimlerde de gücünü tazelemiş olarak en az bir dönem daha tek başına iktidar olacağı fikrine oynuyor.
Geçen hafta tam bu mevzuları tartıştığımız sırada bir e-posta mesajı ulaştı bana. 50 yıl sonra borsacı bir anne ile çocuğu arasında geçen esprili bir diyalog yer alıyordu bu mesajda:
- Anneeeee, sen ne yapıyordun anayasa değişirken?
- Kızım, borsada çok pozisyon vardı bir şey yapamadık.
________________________________________

Bir kereden bir şey olmaz
Son günlerde anayasa değişikliği süreci tartışmalarında sık sık Turgut Özal'ın bir sözüne atıf yapıldığını görüyorsunuzdur. Özal'ın meşhur, "Bir kere delinmekle anayasaya bir şey olmaz" lafı. Bu sözün ne vesileyle söylendiğini ise hiç okumadınız. O yüzden anlatayım istedim; anayasa tartışmalarının ne kadar trajikomik olabileceğinin bir ispatı olarak.
Özal bu sözü ilk özel televizyonun, Magix Box'ın, üstelik anayasaya aykırı bir şekilde kurulup yayın yapıyor olması üzerine söylemişti. TRT'nin yayın tekeli anayasa tarafından korunuyordu. O dönem SHP de DYP de FP de bu değişikliğe karşıydı. Bir tek DSP destekliyordu. 1993 yılındaki değişiklikle TRT'nin vericileri PTT'ye devredildi ve Pandora'nın Kutusu açıldı.
Peki Özal bunu demokrasi aşkından mı yapmıştı. Yeni öğrendiğimiz bilgilere göre, hayır. 17 yıl boyunca işadamı Mehmet Emin Karamehmet'in sağ kolu olarak görev yapan Mehmet Emin Karagülle, "70 Cent Uğruna" adlı kitabında, Turgut Özal'la patronu arasında Davos'ta geçen bir konuşmayı aktarır. Kitaba göre Türkiye'de ilk özel kanalı Karamehmet kurmak istemiş ve bunun için de Özal'la görüşmüştür. Özal şöyle bir yanıt vermiştir Karamehmet'e: "Bak Mehmet, TRT varken kendime muhalif bir kanal kurdurmam. Ama istiyorsan, mutlaka istiyorsan, içinde ben de olmalıyım. Başka türlü olmaz."
Olmadı da zaten. 1987 yılında kurulup 1990 yılında yayına geçen Magix Box-Star1 bir Cem Uzan-Ahmet Özal ortaklığıydı.


Ana Sayfa
Manşetler
Video
Yenile