Erdoğan: Son nefesimize kadar Hakk'ı anlatacağız

Erdoğan: Son nefesimize kadar Hakk'ı anlatacağız

Cumhurbaşkanı Erdoğan, birincisi düzenlenen Dini Liderler Zirvesi'nde konuştu. Erdoğan, "Bize düşen son nefesimize kadar Hakk'ı anlatmaktır, insanları Hakk'a davet etmektir" dedi.

İstanbul'da bulunan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Dini Liderler Zirvesi'nde 41 Ülkeden gelen katılımcılara hitap etti.

İşte Erdoğan'ın konuşması:

Bu zirvenin sadece Türkiye için sadece Latin ABD ülkeleri için değil tüm islam coğrafyası ve tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını tekrar Allah'tan niyaz ediyorum. Diyanet işleri başkanlığımızın son derece gayretli son derece isabetli bu çalışmaları neticesinde bu zirve vesilesi ile 41 ülkeden 71 temsilci İstanbul'a geldiler.

BİZE DÜŞEN SON NEFESİMİZE KADAR HAKK'I ANLATMAKTIR

Latin ABD ülkelerine inşallah 2015 yılı içerisinde daha ağırlık vereceğiz. Bu hafta Cezayir ve Ekvator Ginesi'ne gidiyoruz. İşimizin tüm dünyada ne kadar ağır olduğunun idraki içerisindeyiz. Tabi sorumluluğun içinde olmak yetmiyor, icraat gerekiyor netice gerekiyor. İslam Dünyası'nda bu noktada sıkıntımız çok büyük. Şiirle konuşmak bazen zor oluyor. Tercümede zorluklar olduğu için bizde bunlar aslında güzel ifadedir. Konuyla ilgili olarak da gönül diliyle konuşmak çok farklı oluyor şairlerimiz onu da güzel telaffuz etmişler. Biz bu şekilde anlatmaya gayret edeceğiz. Gönlümüzden geçenleri gönüldaşlarımızla paylaşacağız.

İslam, insanın kendi tercihi ile kendi iradesi ile inanması ile birlikte Allah'ın kişiye bahşettiği en büyük hediyedir. Yani hidayettir. Eğer kalplerine kulaklarına damga vurulmuş ise gözlerine de perde inmişse ne kadar anlatırsanız anlatın onlar inanmayacaklardır. Yine de bize düşen son nefesimize kadar hakkı anlatmaktır, insanlarımızı hakka davet etmektir. İşte bu şehir İstanbul özellikle de Latin Amerika ülkeleri nezdinde anlatma hakka çağırma hakkıyla yerine getirmiş bir şehirdir. Bu şehrin böyle bir özelliği var.

İSLAM DİNİ SÖMÜRGENİN KÖLELEŞTİRME ARACI OLMADI

İki osmanlı Gemisi okyanusa açılmış ancak yollarını kaybederek hocamında ifade ettiği gibi Brezilya'nın Rio sahiline varmışlar. Gemide bulunan ve alim bir zat olan Abdurrahman Efendi Brezilya'da kaldı ve oralarda hep İslam'ı anlattı. İnsanlara tebliğ vazifesinde bulundu. 19-20. YY'larda çok sayıda müslüman Latin Amerika'ya göç ettiler. Bu göçmenler Osmanlı pasaportuna sahip oldukları için bugün hala El Turko olarak anılırlar. Gayet güzel büyük dikili çeşmelerimiz var oralarda bunu görürsünüz. Yaklaşık 100 yıl önce Türkiye'nin Kurtuluş savaşı sırasında başta Arjantin olmak üzere aralarında yardım toplamış ve bunu Kızılay ile Türkiye'ye yollamışlardı. Latin Amerika'nın İslam ile tanışması 12. YY'a dayanır.

1178 Müslüman gemiciler Amerika Kıtası'na ulaşmışlardı. Ben şimdi Kübalı kardeşimle bunu konuşuruz. O dağın tepesine bir cami de bugün yakışır. Yeterki böyle birşeye bugün de müsade etsinler. Yani, Kolomb daha Amerika kıtasını keşfetmeden İslam kıtası yayılmıştı. Burada çok önemli bir farkı da sizlerle paylaşmak isterim. Osmanlı Devleti ve diğer ülkeler Latin Amerika'daki tebliğ faaliyetlerini siyaset aleti olarak kullanmadılar. İslam, hiç bir zaman köleleştirmenin bir aracı olmadı. Müslümanlar ve islam devletleri sadece tebliğ peşinde oldular, gönülleri fethetmedin peşinde oldular. Afrikalılara atfedilen şu söz çok manidardır. Misyonerler geldiklerinde bizim toprağımız vardı onların da ellerinde İncil, şimdi bizim elimizde İncil var toprak ise onların ellerinde. Bu çok manidar. Afrika da bunu yaşadı Latin Amerika da bunu yaşadı. Bizim tarihimizde böyle bir sömürgeleştirme süreci göremezsiniz. Dini sömürge aracı olarak kullanıldığına asla şahit olamazsınız. Osmanlı insanları islama davet etmiş ama zorla müslümanlaştırmanın taraftarı olmamış diğerlerini de hoş görü ve teminat altında tutmuşlardır.

Bizim dinimizde cebir yoktur. Kılıç zoruyla silah zoruyla mal mülk para zoruyla müslümanlaştırmak yoktur. İslam en çok da az önce zaten Kur'an-ı Kerim'i tilavet ederken bu davetin nasıl olduğunu da ifade etti. İslam en çok da gariplerin, kölelerin, yolda kalmışların dinidir. İşte onun için İslam sömürmenin aracı olmamış, aksine zulme sömürüye başkaldırının ifadesi olmuştur.

DÜNYANIN HER YERİNDE BARIŞIN EGEMEN OLMASINI İSTİYORUZ

İnşallah dayanışma içinde birbirimize sımsıkı sarılarak kardeşlik hukuku içerisinde her yerde varlığımızı sürdürmeye, barışın dinini yani İslam'ı yaşamaya ve yaşatmaya devam edeceeğiz. Türkiye olarak bugün omuzlarımızda taşıdığımızın mesuliyetin idrakindeyiz. Türkiye asırlar boyunca İslam'ın sancaktarlığını yaptı, İslam'ı şanla şerefle asırların idrakine anlattı. Endülüs'teki insanların hakkını bizim dedelerimiz savundular. Mekke'nin Medine'nin Kudüs'ün izzetini ve şerefini Osmanlı Devleti ve bizim dedelerimiz savundu hizmetkarlığını yaptılar. Yüzyıl önce birinci dünya savaşında Osmanlı devleti dünyanın en güçlü orduları karşısında savaştı ve çok sayıda düşmana karşı kahramanca mücadele etti. Sonuçta şimdiki sınırlar içerisinde de Türkiye Cumhuriyeti'ni kurduk, var olmanın mücadelesini verdik. İçerden ve dışardan gelen tehditlere karşı mücadele ettik. Türkiye içerde ve dışardaki bu sorunların bir çoğunu bertaraf etti. Tarih sahnesindeki yerini yeniden almaya başladı. Güçlü ve daha da büyüyen ekonomimizle, demokrasimizle dünyanın her karışında savunmuş olduğumuz barış, dostluk, kardeşlik mesajlarımızla bu bölgede ve yer yüzünde biz de varız. Türkiye hiç kimse için hiç bir ülke için tehdit ihtiva eden bir ülke değildir. Türkiye'nin hiç bir ülkenin sınırları ve iç işlerinde gözü, emeli ve niyeti yoktur. Tarih boyunca üstlendiğimiz misyon barışı egemen kılmak ve zulme karşı çıkmaktı. Bugün yine dünyanın her yerinde barışın, adaletin egemen olmasını istiyoruz. Sahip olduğumuz kuruluşlarla da var olduğumuz her ülkede barışın, dostluğun, dayanışmanın ve kardeşliğin temellerini atıyoruz.

KUR'AN-I KERİM'İ KULLANAN İSTİSMARCILAR VAR

Diyanet İşleri Başkanlığımız gerçekten örnek faaliyetler yürütüyor dünya çapında. Bunların bugün Latin Amerika'ya kadar ulaşmış olması bizim için bir iftihardır. Dolayısıyla İstanbul'da kurulacak bir İmam Hatip Lisesi'ne ilahiyat da dahil edilmek suretiyle belli bir veya ikinci yabancı dilde eğitim verilmesi çok çok manidar ve anlamlı olacaktır. Bunu vakit kaybetmeden adımlarını atmak hemen bu çalışmayı başlatmak geleceğe yönelik en isabetli yatırım olacaktır. Bizler bu çamışmayı en güçlü şekilde destekleyeceğiz. Her türlü taleplerini karşılamak için de var gücümüzle çalışacağız. Bir kez daha dikkatlerinizi çekiyorum. Diyanet İşleri Başkanlığı, Türkiye'nin siyaset veya tezlerini değil İslam'ı anlatmak için sizlerin hizmetkarı olacaktır. Biliyoruz ki İslam'ın o mübarek çatısı altındaymış gibi yapıp yüzlerine maske takıp faaliyet gösterenlerde var. Kitabı mukaddesi kullanarak Afrika'yı sömürenler ne ise Kuranı Kerim'i Hazreti Nebii'yi kullanarak aynı yolun yolcusu olan istismarcılar var. Diyanet İşleri Başkanlığımız bu nifak tohumlarını bunlara karşı mücadelenin en güzel örneklerini vereceek İslam'ın ruhunu aslını son derece güvenle anlatabilecek sağlam birikimli bir yapıdır. İnanıyorum ki Diyanet İşleri Başkanlığımız da üzerindeki tarihi sorumluluğu hakkıyla yerine getirecektir.

Müslüman kalpler arasında müslüman gönüller arasında fiziki mesafeler yoktur. Afganistan'da Irak'ta, Suriye'de Filistin'de yaşanan acıları Brezilya'dan Arjantin'den ve diğer tüm Latin Amerika ülkelerinden hissettiğinizi duyduğunuzu ve aynı acıyı paylaştığınızı biliyorum. Burada bir kaç hususu ifade etmek istiyorum zira sizlerle her zaman bir araya gelmemiz mümkün değil. Orta Doğu'da müslüman kardeşlerimiz özellikle son bir asırdır çok büyük zulümler yaşıyor ağır bedeller ödüyorlar. Karşımızdaki acı manzaranın çok sebebi var. Müslümanların mevcut durumunu değerlendirirken hem özeleştirimizi hem de eleştirimizi hiç çekinmeden yapmak zorundayız korkmadan. Evet özeleştiri yapmak zorundayız. Mevcut manzara gayri müslimlerin olduğu da aşikardır ama tek sebep onlar değildir. Mevcut manzaranın İslam'ın ruhuyla hiç bir ilgisi yoktur. Müslümanların yoksulluğunu, ezilmişliğini kendi aralarındaki sorunları ve çatışmaları İslam'a bağlayanlar bu dine karşı hürmetsizlik ve saygısızlık içerisindedirler.

BARIŞ DİNİNİ CİNAYET ŞEBEKELERİNE İSİM OLARAK VERENLERİN İSLAM'IN HİZMETİNDE OLDUĞUNU KİM SAVUNUR

Yaşanan acıları dinimizden kaynaklanan değil kitabımızdan Hazreti Peygamberimizin kutlu yolundan uzaklaşmanın bir neticesi olarak görüyorum. Müslüman zenginler zekatlarını tam hakkıyla veriyorlar mı? Petrolün zekatı tam hakkıyla veriliyor mu? Bunları masaya yatırdığımızda kimse buna evet veriliyor diyemez. Sadece bu veriliyor olsa İslam Dünyası'nun şuanda yoksulluğunu konuşmak gibi bir sorunumuz olmaz. Bu kadar açık her şey ortada. Silahlara gidiyor mu dediğiniz zaman evet gidiyor. Oralara ciddi paralar gidiyor. Camide ibadet ederken katledenler Müslüman olduklarını nasıl iddia edebilirler. İnsanları türbelerde katledenler müslüman olduklarını ne hakla iddia edebilirler.

Bir grup kendisine şii diyor, sunni diyor, kardeşinin kanını kendisine helal görüyor. Kur'an'a ve sünnete bağlı olduklarını söyleyenler nasıl böyle kan dökebilirler. Müslümana müslüman kardeşinin kanı, canı ve ırzı haramdır hükmünü biz nereye koyacağız. Bir masum canı katleden alemleri katletmiştir hükmünü bu ortadayken katliamların meşru olduğunu kim savunabilir. Barışın dini İslam'ı kendi terör örgütlerine isim olarak verenlerin İslam'ın yolunda olduklarını kim söyleyebilir. Başka ülkelerin ve odakların çıkarları adına vatanlarına ve müslümanlara ihanet edenlerin İslam'a hizmet gönüllüsü olduklarını kim söyleyebilir?

Müslümanlar önce kendi özeleştirilerini yapacak ve kendilerini düzeltecekler sonra da cesaretle eleştirilerimizi yapacağız. Bizim Allah'tan başka kimseye kul olma görevimiz yoktur. Zira şunu çok iyi biliyoruz. Afrika'nın elmasları, Latin Amerika'nın altınları kirli senaryolarla nasıl sömürüldüyse Ortadoğu'nun petrolleri de aynı senaryo ile sömürülüyor. Bu kirli senaryoda müslümanların kanı var, canı kadar malı var mülkü var. Bu senaryoda müslümanların inancı var. Sömürünün tam karşısında duran İslam, hedef haline gelmiş durummadır. Onun için müslümanların yoksullaşması, zayıflaması inançlarından uzaklaşması için her türlü oyun devreye sokuluyor. Bunlar komplo teorisi değil. Bunlar yaşadığımız hadiseler, gördüğümüz hadiseler ortada olan vakalardır.

ABD KOBANİ'YE BAYAĞI ÖZENDİ

İsrail'le ilgili kararlar uygulanıyor mu? Bugün 150'ye yakın karar çıkmıştır BM'den bunlardan bir tanesi uygulanamamıştır. İşte buyrun şuanda Mescid-i Aksa'nın durumu. Acaba bizde böyle bir anlayış yokta onların mabedlerine karşı bizim ülkelerimizde böyle birşey yapılsa dünya ne yapar? Bir ses var mı? Kiliselere karşı böyle birşey yapılsa dünya ne yapar? Biz bunlara müsade etmeyiz asla. Çünkü bizim dinimizde böyle bir saldırıya yakıp yıkmaya yer yoktur onun için. Tüm müslümanların Mescid-i Aksa tüm dünya müslümanlarının iki kıblesinden biridir. Burada hepimize düşen bir sorumluluk var ama dünyanın sesi çıkmıyor. Hiç birisi ne yapıyorsunuz demiyor. Biz elimizden geleni yapacağız yapıyoruz koşturuyoruz sonuna kadar da takipçisi olacağız.

Mısır'da seçilmiş iktidar halkın oyları ile devrilirken demokrasiye inandığını söyleyenler bu darbeci zatı eleştirdiler mi? Hayır. Niye, çünkü onalr kendileri nasıl inanıyorlarsa öyle bir demokrasiyi kabul ediyorlar. Bunları görmek zorundayız. İnsanlar toplu halde katledilirken dünya seyretti. Yakın tarihte bir hafta içinde 5 bine yakın insanın katledildiği bir darbe yoktur ama ne yazık ki Mısır bunu yaşamıştır. Bu zattan önce gelen kimse böyle bir darbe ve katliam yapmadı. Filistin'e her türlü hukuk vicdan ayaklar altına alınırken dünya seyrediyor. Irak'ı dünya seyrediyor. Irak'ın yüzde 40'ı işgal altında. Suriye aynı şekilde bizde de belli hedefler koyuyorlar ama gel netice al dendiğinde netice yok. Neymiş havadan bombalıyormuş. Havadan bombalamayla netice alınmaz dedik. Şimdi karadan harekata geçecekler. Suriye'de 300 bin masum insan öldü dünya seyrediyor. Esed gidince yerine kim gelecek diyorlar. Mantığa bak ya! Demokrasiye inanıyor musunuz? Zalim Esad gidince, terörist Esad gidince onun yerine halkın iradesi gelecektir ama o gidecektir. Söyleyeceğiz ki damardan bu işe girilsin. Bu işin sıkıntısını derdini çekenlerin de olduğu bilinsin.

Sınırımızda Kobani diye bir vilayet var. Eskiden arap kardeşlerimizin yaşadığı bir yerdi. Adını değiştirdiler ve nedense ABD buraya bayağı özendi. Konuştum kendileri ile Başkan ile konuştuk. Oraya yapacağınız bu silah yardımı doğru değil teröristlerin eline geçer. İki gün içinde orası düşecek dedi. Ya orada yaşayan insan yok dedim oradan 200 bin kişi benim ülkeme geldi 2 bin kişi var onlar da teröristlerle savaşıyor dedim. Neden burası sizin stratejik bu kadar dedim olsa benim için olur dedim özelliği ne buranın? Fransa'ya sordum Halep mi Kobani mi dedim Halep dedi. Halep'te ekonomi var, tarih var, kültür var ve 1 milyonu aşkın nüfusu var neden onu konuşmuyoruz? Dert başka, mesele başka. Üst akıl başka hesaplar derdinde. Sinsice planlar yapılıyor bunu tartışmamız lazım. Kobani için ayaklananlar Halep için sesini çıkartmıyor.

TERÖR ÖRGÜTÜ DE İKİYE AYRILIYOR ARTIK


Şimdi seküler ve seküler olmayan diye ayrım yapmaya başladılar. Bir terör örgütü seküler ise sempati duyuyorlar, olmadığnıı söylüyorsa tepki ortaya koyuyorlar. Petrolü olan demokrasi götürmekten bahsedebiliyor petrolü olmayan ülkeleri kale bile almayabiliyorlar. İşte biz kendi özeleştirimiz kadar bunu da yapmalıyız. Onlar ilkesiz olabilir, hukuksuz olabilir, vicdansız olabilir biz özümüze kulak verecek Kur'an ve sünnet ile yolumuzu aydınlatacak eşitlikçi olacağız, ayrım yapmadan barışı savunacağız. Onların bir tuzağı varsa Allah'ın da bir tuzağı vardır. Biz iyi olmak istersek Allah hiç şüphesiz bize bütün kapıları açacak bütün yolları aydınlatacaktır. Allah'ın izni ve yardımıyla biz iyiliğin yanında saf tutmayı sürdüreceğiz. Başımızı öne eğmeden her daim hakkı savunacağız. Rabbim inşallah bizlere merhamet etsin, yardım etsin. Rabbim kardeşliğimizi daim etsin. Bu zirvenin tüm dünya müslümanları için de yeni bir başlangıca vesile olmasını Rabbim'den niyaz ediyorum.





Ana Sayfa
Manşetler
Video
Yenile