Facebook'un Habercilik Projesi
Kadir Has Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Alankuş: 'Bazı haberler, anında yayılma hızı nedeniyle bir süre sonra gerçek olmadıkları anlaşılsa bile gerçekmiş muamelesi görmeye devam ediyorlar. Bu, iletişim fakültesinde habercilik ve sosyal medya eğitimleri veren bizler için önemli bir sorumluluk alanı' İÜ İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Özgen: 'Önceki yıllarda yaygın basın araçlarının basılma süreçlerinde 'haber teyidi' diye bir şey vardı. Bu, hızı biraz kesiyordu ama haber teyidi okuyucuda güven teşkil ediyordu. Bunların hepsi geride kaldı. Hız, bizim etik değerlerimizin önüne geçti' Medipol Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Büyükaslan: 'Hukuki olarak da desteklenecek caydırıcı cezalarla sosyal medyada yalan haberin büyük bir oranda önüne geçilebileceğini düşünüyorum ama tamamen önlemek mümkün olmayacaktır.'
Projenin Türkiye'deki çalışmalarını yürüten Kadir Has Üniversitesi (KHAS) İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sevda Alankuş, AA muhabirine yaptığı açıklamada, herkesin artık birer sosyal medya kullanıcısı olduğunu, haberlerin de büyük ölçüde sosyal medyadan takip edildiğini söyledi.
Sosyal medya haberciliğinin ya da genel olarak internet ortamındaki haberlerin önemli güvenirlik sorunları olduğuna değinen Alankuş, "Bazı haberler, anında yayılma hızı nedeniyle bir süre sonra gerçek olmadıkları anlaşılsa bile gerçekmiş muamelesi görmeye devam ediyorlar. Bu, iletişim fakültesinde habercilik ve sosyal medya eğitimleri veren bizler için önemli bir sorumluluk alanı." dedi.
Alankuş, haberlerin yayıldığı başlıca mecra olan Facebook’un da bu konuda sosyal sorumluluk projesi üstlenmesinin yerinde olduğuna dikkati çekerek, "Zaten KHAS İletişim Fakültesi Yeni Medya Bölümü olarak daha önce de 'İnternette Kadınların Güvenliği” konusunda Facebook ile birlikte çalışmıştık. Yine öyle yaptık." ifadelerini kullandı.
Doğru olmayan haberlerin geleneksel mecralarda da sorun olmaya devam edeceğini anlatan Alankuş, şöyle devam etti:
"Geleneksel mecra farklı bir sistemle çalışıyor. Daha yavaş, hukuken daha iyi düzenlenmiş ve editöryal süreçler içinde gerçekleşen bir habercilik, haberin 'ABC’sine dair kodlar ve ilkelerin yerleşmiş olduğu, otodenetim ve düzenlemeye konu olan dolayısıyla yanlış haber yapmanın yaptırımları bulunan bir alan. İnterneti kullanan sosyal ağlarda ise süreç bunların tam tersi yönde işliyor ama şunu da unutmayalım; Artık geleneksel mecra, internet mecrası ayrımı kalmıyor ya da kalmayacak. Dolayısıyla birindeki haberin güvenirliği diğerini de ilgilendiriyor ve birlikte düşünülmesi gerekli."
Prof. Dr. Alankuş, Facebook'ta yapılan çalışmanın diğer sosyal medya türlerinde de uygulanabileceğini, kısmen farklı dilleri olmakla birlikte bu mecralarda da güvenirliği test edecek çalışmaların olması gerektiğini bildirdi.
İstanbul Üniversitesi (İÜ) İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Murat Özgen ise Facebook'u takip eden kitlenin, haberlerin mahrecini, doğru ya da yanlış oluşunu hem düşünsel hem de teknolojik olarak değerlendirecek kapasitede olduğunu söyledi.
Özgen, bazı kişilerin "inanmak istediğine inanan", "görmek istediğini gören" bir yapıya sahip olduğunu, bunların genellikle gördüklerini doğru kabul etme eğilimi taşıdığını belirtti.
- "Teknoloji bizi kendi istediği mecralara doğru çekti"
Kişinin kendi çıkarları ve görüşleri doğrultusundaki haberleri doğru kabul edebileceğine dikkati çeken Özgen, "Kişi, bir süre sonra bu haberlere zaten inanır. Bu açıdan baktığımızda da hızlı haber yayma eğilimi etik manada kabul edilebilir bir şey değil. Önceki yıllarda yaygın basın araçlarının basılma süreçlerinde 'haber teyidi' diye bir şey vardı. Bu, hızı biraz kesiyordu ama haber teyidi okuyucuda güven teşkil ediyordu. Bunların hepsi geride kaldı. Hız, bizim etik değerlerimizin önüne geçti. Teknoloji bizi aldı, kendi istediği mecralara doğru çekti. Dolayısıyla bu olumsuz bir gelişmedir." değerlendirmesini yaptı.
Prof. Dr. Özgen, bu hızın bazı kitlelerin provoke edilmesine, yönlendirilmesine ve manipüle edilmesine zemin hazırladığını dile getirdi.
Bunun istenen bir durum olmadığını vurgulayan Özgen, şöyle devam etti:
"Bu manipülasyona gelenler, genelde teknolojiyi kullanan, otuzlu yaşların altında olan kitlelerdir. Bu kitleler zaten adı üstünde gençtir, delikanlıdır, ateşlidir. Bunları manipüle etmek daha kolaydır. Sosyal medya ve internet yaygınlaşma başladıktan sonra, bu 1990'lı yıllara tekabül ediyor. Bu yıllar aynı zamanda devletin regülasyon görevini bir şekilde kaybettiği ya da azaldığı dönemdir. O nedenle zaten batıda ihtiyaca binaen bir şey ortaya çıktı. Medya okuryazarlığı, tesadüfi bir kavram değildi. Aslında ihtiyaca binaen çıkmıştır. Okur/ izler kitlenin bilinçlendirilmesi, bu hız karşısında tamamen savunmasız olan kitlelerin bir şekilde bilinçlendirilmesine yönelik bir uygulamanın bize de yansıdığını, Türkiye'de ders olarak ortaya çıktığını görüyoruz. Bu yeterli midir veya uygulanabilir mi? Bunlar hepsi tartışılabilir. Demek ki Batı'da da bu ihtiyaç var ki bu alan ciddi manada müfredatta yer aldı. Türkiye'de de bu ders okutuluyor."
Medipol Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Büyükaslan da Facebook'un doğruluğu kesin olmayan haberlerin platform üzerinde yayılmasını engellemek amacıyla başlattığı projeyi, güzel bir başlangıç olarak gördüğünü ifade etti.
Bu çalışmanın bir anlayışın ortaya konması ve farkındalık oluşturması açısından önemli olduğunu anlatan Büyükaslan, "Peki sosyal medyada yalan haber bu tip çabalarla önlenebilir mi? Ben önlenebileceğini düşünmüyorum. İstediğiniz kontrol mekanizmalarını koyun, istediğiniz tedbirleri alın, sosyal medyada yalan haberi önleyemezsiniz." değerlendirmesinde bulundu.
Doç. Dr. Büyükaslan, kişilerin vicdanlarını harekete geçirmedikleri sürece yalan haber ya da manipülasyonlarla algı yönetimini önlemenin çok zor olabileceğine değindi.
Kişilerin vicdanları harekete geçirildiğinde yalan haber oranlarında göreceli bir düşüş sağlanabileceğine dikkati çeken Büyükaslan, "Yani vicdani sorumluluk hissedenler, bu sorumluluk içerisinde bir bilinçlenmeyle hareket ederek, yalan haberlerle başkalarının dünyalarını karartmaya kalkışmaz, manipülasyonlarla algı oluşturarak toplumsal oluşumlara yol açmazlar. Bütün bunların yanı sıra hukuki olarak da desteklenecek caydırıcı cezalarla sosyal medyada yalan haberin büyük bir oranda önüne geçilebileceğini düşünüyorum ama tamamen önlemek mümkün olmayacaktır." değerlendirmesinde bulundu.
Büyükaslan, yalan haberle mücadeleyi medya üzerinde daha etkin hale getirmenin yollarından birinin medya okuryazarlığı eğitimleriyle bilinç düzeyinin artırılması olduğunu ifade etti.
Yalan haber ve algı yönetimi konusunda gençleri bilinçlendirmenin önemine vurgu yapan Büyükaslan, şöyle devam etti:
"Bu nedenle de ortaöğretimde medya okuryazarlığı dersi, özellikle ve öncelikle önem kazanmaktadır. Bunun da en kolay yolu, bu konuda lisans eğitimi alan iletişim fakültesi öğrencilerinin, medya okuryazarlığı derslerinde görevlendirilerek, bilinç düzeyinin geliştirilmesine katkı sunmalarıdır. Bunu sadece medya okuryazarlığı konusunda değil bilişim teknolojilerinin egemen olduğu hemen her alan için düşünmeliyiz. Aksi takdirde farkında olmadığımız birçok şeyin gönüllü köleleri olduğumuzun sonradan farkına vardığımızda iş işten çoktan geçmiş olacaktır."