II . Dünya Savaşı sırasında Avrupa'da görev yapan Türk diplomatların Nazi katliamına seyirci kalmak yerine, kendi canları pahasına Osmanlı kökenli Musevileri kurtarma öyküsünü kaç kişi biliyor? Tarihin tozlu sayfaları arasında kalan bu kahramanlık öyküsü, önceki gün Cannes Film Festivali'nde Türk Pasaportu belgeseliyle görücüye çıktı. Bu kahramanlık öyküsünü dünya kamuoyuyla paylaşanlar ise belgeselin yönetmeni Burak Arliel ve yapımcılar Güneş Çelikcan ile Bahadır Arlıer. Türk diplomatların kahramanlık öyküsünün keşfi de oldukça ilginç. Yapımcılardan Güneş Çelikcan'ın, Anadolu Üniversitesi'nde okurken, Kurtuluş Savaşı sırasında Mustafa Kemal'e yakınlığıyla bilinen, Devlet Demir Yolları'nın kurucusu Behiç Erkin'in mezarını 'keşfetmesiyle' başlıyor süreç. Çelikcan'ın Erken ile ilgili yaptığı araştırmalar sonucunda onun 1940'lı yıllarda Paris Büyükelçiliği görevini yürütürken Fransa'daki Osmanlı kökenli Musevileri, Nazi zulmünden nasıl kaçırdığını öğreniyor. Diğer yapımcı Bahadır Arlıer de öyküden haberdar olunca dahil oluyor. Sonrasında Dışişleri Bakanlığı'nın arşivlerinden yararlanılıyor. Kaçırılan Museviler ya da onların çocukları ile Türk diplomatların çocukları bulunuyor ve röportaj için ikna ediliyor. Canlandırma bölümler için Romanya ve Türkiye'de çekimler yapılıyor. Ekip, toplam sekiz yıllık bir çabanın meyvesini, önceki gün festival kapsamındaki market gösteriminde aldı. Gösterime kahraman diplomatların çocukları, kurtarılan Museviler'in çocukları da katıldı. SABAH'a konuşan yönetmen Bahadır Arlıer çok mutlu olduğunu söylüyor. Mutluluğunun sebebi ise filmin, kurtaranlar ile kurtarılanların çocuklarının bir araya gelmesine vesile olması. Yapımcı Bahadır Arlıer ise "Kimsenin bilmediği bir tarihi gerçeği ortaya çıkardığımız için mutluyum. İnsanların birbiriyle sürekli şavaştığı bir dönemde yaşıyoruz. Oysa bu filmde de görüyoruz ki dünyada insanların birbirine ihtiyacı var. 66 yıl önce insanlar savaşın ve vahşetin ortasında olmayacak bir anda olmayacak işleri yapabilmişler," diyor. Arlıer, Türk diplomatların şavaş şartlarında Paris'ten İstanbul'a sekiz tren seferi düzenlediklerini, toplam 1000'den fazla Musevi'yi kurtardıklarını söylüyor. İstanbul'a gelenlerin birçoğu savaş bitince Fransa'ya geri dönmüş. Çok az bir kısmı da Türkiye'de kalmış. Bu kahramanlık öyküsünün bilinmemesinin sebebi ise bu kahramanlığı gösteren diplomatların mütevazi tutumu. Arlıer "Diplomatlarımız, bu konuyla ilgili olarak hiç konuşmamışlar. Onlar bu başarıdan paye çıkarmanın peşine düşmemişler. Bununla ilgili hiçbir girişimin peşine düşmemişler," diyerek diplomatların tavrını anlatıyor.
Nazi sanatını beğendi, 'istenmeyen kişi' ilan edildi
Altın Palmiyeli Lars von Trier, bu yıl yeni filmi Melancholia ile yarıştığı Cannes'da 'istenmeyen kişi' ilan edildi! Önceki gün basın toplantısında 'Nazileri anlıyorum' kıvamında Hitler sempatisiyle olay yaratan Lars von Trier'in bu sözleri festival yetkililerince affedilmedi ve dün festivalin basın bürosundan yapılan resmi basın açıklamasında "Biz ifade özgürlüğüne ve yaratıcılığa inanıyoruz. Ancak festival yönetim kurulu olarak bu insanlık değerlerinin karşısında olan bu sözleri hoş göremeyiz ve kabul edemeyiz. Bu nedenle kendisini 'istenmeyen kişi' ilan ediyoruz" denildi. Ancak daha sonra festival sözcüsü tarafından yapılan açıklamayla Lars von Trier'in filmi Melancholia'nın yarışmadan men edilmeyeceği kesinlik kazandı. Lars Von Trier ise kararı kabul ettiğini ve ''istenmeyen adam ilan edilmiş'' olmaktan gurur duyduğunu belirtip şunları söyledi: 'Yahudi adı taşıyorum ve bütün çocuklarım da Yahudi adı taşıyor. Zannedersem, uluslararası basın Danimarka espri anlayışımı anlamıyor. Bir kez daha özür diliyorum, kimseyi incitmek istemedim, ama ben benim, yapımı değiştiremem, tahrik etme eğilimi taşıyorum. Nazi estetik anlayışını çok çekici bulduğum doğru. Ama siyasi açıdan, Nazi olduğum söylenemez."
Banderas: "Beni Almodovar yarattı!"
Lanetlenmiş bir estetik cerrah, cilt yenileme deneyleri, tutku ve cinayetler. Tüm bunlar fantastik bir gerilim filmine işaret etse de söz konusu ünlü İspanyol yönetmen Pedro Almodovar olunca türlerin bildik kalıpları da dağılıyor. Almadovar'ın yeni filmi İçinde Yaşadığım Deri/La Piel que Habito eleştirmenlerin yüzünü güldürdü. Adından anlaşılacağı üzere kuşandığımız 'kimlikler' üzerine tipik bir Almodovar filmi. Başroldeki Antonio Banderas'ın basın toplantısında "20 yıl sonra ustamla yeniden çalışmak bir nimetti" şeklinde konuşması elbet şaşırtmadı. İkilinin Bağla Beni/Atame (1990) filminden yıllar sonra aynı sulara dönmesi tesadüf değil. "Sinema kariyerimi ona borçluyum, oyuncu olarak beni eğitti, insan olarak beni yetiştirdi, yani beni Almadovar yarattı" diyen Banderas "Bana asla gülümsememi söyledi. Karakterimin 'cool' br sosyopat olması gerekiyordu. Çok zorlandım" sözlerinden sonra ustasıyla çalışmanın şahaneliğinden bahsetti.
Her zaman minnettarız
Galaya filmin yapımına katkıda bulunan Fransa'daki Musevilerin temsilcileri katıldı. Fransa'da yaşayan binlerce Musevi'yi kurtaran Türk diplomatlara minnet borçlarının bulunduğunu, yapılan bu fedakarlığı unutmayacaklarını dile getirdi. Galaya katılan Dışişleri Bakanlığı'ndan Büyükelçi Ertan Tezgör de, Türkiye'nin ırkçılıkla, İslam karşıtlığı ve Anti-Semitizm ile mücadelesinin, geçmişte olduğu gibi gelecekte de devam edeceğini söyledi.
Gizli kahramanlar Cannes'da
II. Dünya Savaşı sırasında binlerce Musevi'yi Nazilerin elinden kurtaran Türk diplomatları anlatan 'Türk Pasaportu' filmi Cannes'da görücüye çıktı. Filmin yapımcısı Bahadır Arlıel: "Bu kahramanlık öyküsünü kimse bilmiyor."