GÖRÜŞ - Madaya Açıklaması Bir Savaş Taktiği Olarak 'Aç Bırakma'

Amerika Georgetown Üniversitesinden siyasi analist ve araştırmacı Makram Rabah, Madaya'daki açlığın çarpıcı gerçekliğini ve sivil halkın açlığa mahkûm edilmesindeki asıl sebepleri AA için yazdı. ' Siyasi ve askeri bir araç olarak açlık, tarih boyunca kullanılmıştır.' ' Bir savaş silahı olarak kuşatma yeni bir şey değilse bile Madaya kesinlikle birçok açıdan farklılık göstermektedir. Hizbullah, Suriye topraklarını işgal eden ve Suriyelileri açlıktan ölüme iten yabancı bir varlıktır ve öyle kalacaktır. ' 'Hizbullah ve onun uzantısı olarak Beşar Esed, terörizm karşıtı söylemlerini pazarlamaya devam etsinler; gerçek teröristler, çocukların ve sivillerin en temel hakları olan yiyecek ve güvenliğe erişimlerini engellemeye devam edenlerdir.'

WASHINGTON- ABD Georgetown Üniversitesinden siyasi analist ve araştırmacı Makram Rabah, AA için kaleme aldığı görüş yazısında, Suriye'de Esed rejiminin, 'açlığa mahkûm etmeyi' bir silah ve savaş taktiği olarak kullanmasını, tarihi emsallerini ve bunun yol açtığı büyük insani trajediyi değerlendirdi.

'İnsanın, kendi hemcinslerine zarar vermenin yaratıcı yollarını bulmadaki sınır tanımazlığı, tarihin bize öğrettiği bir şeydir. İç savaşlarda toplumlar ırksal, dînî veya sırf ideolojik bir takım sebeplerden dolayı en haince suçları işleme eğiliminde olduğundan dolayı, şiddetin bu zirveleri zorlama temayülü, belki de iç savaşlarda daha da şiddetlenmektedir. Suriye'de üç senedir devam eden olaylar ve gerçekleşecek daha da korkunç şeyler, bu bahsettiğimiz gerçeğin gözle görülebilir halidir.

Ancak, Suriye'nin başkenti Şam'ın kuzeybatısındaki Zabadani bölgesindeki küçük bir şehrin kuşatılması, hepimize, öldürmenin başka birkaç metodu daha olduğunu hatırlattı. Deniz seviyesinden 1,400 metre yukarıda bulunan Madaya, Suriye rejiminin ve onların İranlı/Lübnanlı ana müttefiki olan Hizbullah'ın sürü halindeki askerleri tarafından kuşatıldı.

2015'in Temmuz ayından beri Hizbullah, 'terörist unsurlar içeriyor' diyerek yaftaladığı el-Zabadani bölgesini sözümona 'özgürleştirmek' gayretlerinin başını çekmektedir. Hizbullah'ın Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, 'Kudüs'e giden yol Kalamun, Zabadani, Haseke, Humus ve Halep'ten geçmektedir' diyerek, bu savaşın kutsal toprakların kurtarılmasına yönelik, ileriye atılmış bir adım olarak kutsamaktan kaçınmadı. Hâlbuki bu coşkunluk hali ve önlerinde duran vazifenin kolaylığına kuvvetle inanmaları, Nasrallah ve askerlerinin, bölgedeki Suriyeli isyancılarla olan çatışmalar karşısında çıkmaza girmesiyle birlikte değişikliğe uğrayacaktı.

Hedeflerine ulaşmada başarısız olmalarıyla birlikte bu yabancı işgalciler, aralarında Madaya'nın da bulunduğu, bölgedeki birkaç şehri kuşatma altına alan bir askeri güce dönüştüler. Doğal olarak bu kuşatmanın amacı, şehri savunanları ya aç bırakmak yoluyla ya da kaba askeri güçle ezmekti. Ancak, savaşın başlamasından kısa bir zaman sonra Suriyeli isyancılar, İdlib bölgesinde bulunan iki Şii köyü olan Kefraya ve Fua'ya karşı saldırı gerçekleştireceklerdi ve bu da Hizbullah'ı, tercihlerini yeniden değerlendirmek zorunda bıraktı.

Hizbullah'ın tercih ettiği bu taktik, ters tepebilir ve etkisiz kalabilirdi. Siyasi ve askeri bir araç olarak açlık, tarih boyunca kullanılmıştır. Hem Stalin hem de Hitler, daha İkinci Dünya Savaşı'nın başlamasından önce, Polonya ve Ukrayna'da milyonlarca insanın kökünü kazımak için bu silahı kullanmışlardır. Kitleleri açlıkla imha etmek, veya teknik tabiriyle 'holodomor'un, bu diktatörlerin yaşamaya layık görmediği milyonlarca insanın öldürülmesinde son derece etkili bir silah olduğu kanıtlanmıştır.

Suriye sınırının hemen ötesinde, Lübnanlılar da, 1975-1990 yılları boyunca süren kendi iç savaşlarında bu silahı kullanmıştır. 1976 yılında, sağcı partilerin bir koalisyonu olan Lübnan Cephesi, Tel el-Ze'ater'deki Filistin mülteci kamplarını kuşatmıştı. Ne tesadüf ki Suriye rejimi ve onun başı olan Hafız Esed tarafından da desteklenen bu kuşatma, kampa nihayet ansızın saldırılmasıyla orada bulunan bütün nüfusun öldürülmesi ve yerinden sürülmesine sebebiyet vermişti.

1983 yılında Dürzi İlerici Sosyalist Partisi (PSP)'nin muzaffer güçleri, Maruni Lübnan Güçlerini güney Lübnan Dağı'ndan çıkardıktan sonra, Şuf Dağları'ndaki en büyük Hristiyan şehirlerinden olan Deyrü'l-Kamer'i kuşatma altına alabilmişti. 20 binden fazla mülteci ve militanın bulunduğu bu kuşatma, yaklaşık 100 gün sürmüş ve iki tarafça da puan kazanmak için kullanılmıştı. Bir yanda Dürziler, Lübnan Güçlerinin Hristiyan sivilleri nasıl kalkan olarak kullandığını göstermek istiyor, diğer yandaysa Lübnan Güçleri, kendi halkının yaşadığı büyük zorluğa ve onların acımasız Dürzilerce katledilmesine dikkat çekerek dünya kamuoyunu kazanmak istiyordu. Sonuç olarak, PSP şehre yiyecek ve malzeme girişini sınırlandırmış ve halkı neredeyse açlıktan ölümün kıyısına itmiştir.

Hafız Esed rejiminin adına hareket eden Şii Emel Hareketi 1985 yılında, sonradan yaygın bir şekilde 'Kamplar Savaşı' olarak bilinen savaşı başlattı. Bu savaş, Suriyelilerin ve müttefiklerinin, Yaser Arafat ve Filistin Özgürlük Örgütü'nün Lübnan'daki nüfuzunun artıklarını da yok etmek için gerçekleştirilmiş en son hamleydi. Takip eden iki sene boyunca Emel Hareketi, Lübnan civarındaki farklı mülteci kamplarını kuşatarak korkunç insanlık trajedilerine ve iki taraftan da yüzlerce insanın ölümüne sebep oldu.

Bir savaş silahı olarak kuşatma yeni bir şey değilse bile Madaya kesinlikle birçok açıdan farklılık göstermektedir. Öncelikle, yukarıda değinilen örneklerin aksine, Hizbullah, Suriye topraklarını işgal eden ve Suriyelileri açlıktan ölüme iten yabancı bir varlıktır ve öyle kalacaktır. Dahası, Suriyeli muhalifler, rejim taraftarlarınca ablukaya dair gerçekleri olduğundan çok daha abartılı göstermekle suçlansa da, en azından bölgedeki tarafsız gözlemcilerce ve farklı insani yardım kuruluşlarınca kesin olan şey, Madaya'daki durumun insanlık dışı olduğu ve acilen ele alınması gerektiğidir.

Daha da tehlikelisi, Hizbullah, bu şehrin Sünni Suriyeli halkını cezalandırmaya devam ederek bütün bir Lübnan Şii halkını riskli bir duruma atmaktadır ve şimdi olmasa bile gelecekte durumlar değiştiğinde Hizbullah, Baas'ı ve Esed'in hâkimiyetini diriltmek için adam ve kaynak harcamaya devam etmenin aşırı maliyetli olduğunu anlayacaktır. Buna karşılık olarak, bir grup Hizbullah karşıtı Şii aktivist ise, kuşatmayı ve 'Suriyelilerin soykırımı' olarak nitelendirdikleri durumu kınayan bir bildiri yayınlayarak Suriyeli rejim güçleriyle aynı safta savaşan Lübnanlı militanların hepsinin hemen çekilmesini talep ettiler.

Hizbullah'ın ve onlarla aynı kulvarda yürüyenlerin, kaba gücün kendi yerel ve bölgesel itibarlarını kurtaracağına inandığı bir zamanda, Lübnanlıların iç savaşta neler yaşadığını düşünmeli ve iç savaşı sonuna kadar zorlamanın asla olumlu bir netice vermeyeceğini hatırlamalıdır. Hizbullah ve onun uzantısı olarak Esed, terörizm karşıtlığı söylemlerini pazarlamaya devam etsinler; gerçek teröristler, çocukların ve sivillerin en temel hakları olan yiyecek ve güvenliğe erişimlerini engellemeye devam edenlerdir.'

Mütercim: Ömer Mansur Çolakoğlu
Ana Sayfa
Manşetler
Video
Yenile