Hak-İş Genel Başkanı Arslan Açıklaması 'Tabii Ki Arzumuz Evetlerin Çıkmasıdır'

Hak-İş Genel Başkanı Mahmut Arslan, 16 Nisan’da gerçekleşecek olan referandum ile ilgili, “Tabii ki arzumuz evetlerin çıkmasıdır. Hayırların çıktığı zaman da bizim göstermemiz gereken tepki, bugünkü tepkidir. Yani herkes demokratik haklarını kullanmıştır, milli iradeye saygımız vardır ve hayırlı olsun diyeceğiz” dedi.

Hak İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Hak-İş) ve Müstakil Sanayici ve İş Adamları Derneği (MÜSİAD), Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından yönetilen ve Avrupa Birliği tarafından finansmanı sağlanan ‘İşçi ve İşverenlerin Uyum Kapasitelerinin Sosyal Diyalog Yaklaşımıyla Artırılması’ Teknik Destek Projesi kapsamında gerçekleştirilen İş Yaşamı Becerileri Eğitimleri ile Ankara’da 700’ü aşkın işçi ve işverenle buluşuyor. The Ankara Hotel’de düzenlenen programa proje faydalanıcıları Hak-İş Genel Başkanı Mahmut Arslan, Hak-İş Genel Sekreteri Osman Yıldız, MÜSİAD Genel Sekreter Vekili Kadir Abalı, Ankara Şube Başkanı İlhan Erdal katıldı.

Yedi gün sürecek programda katılımcılara İş Kanunu, iş sağlığı ve güvenliği, mesleki eğitim, sosyal diyalog, toplu iş sözleşmeleri ve endüstriyel ilişkiler alanlarında eğitimler verilecek. İşçilerin ve işverenlerin ortak katılımı ile gerçekleştirilecek eğitimler aracılığıyla sosyal diyaloğun güçlendirilmesi ve iş dünyasının hızla değişen koşullarında işçi ve işverenlerin uyum yeteneklerinin artırılmasına katkı sağlanması amaçlanıyor.

“Özel sektörde yaşanan en küçük krizin birinci hedefi çalışanlardır”

Programda konuşan Hak-İş Genel Başkanı Arslan, işçi ve işverenlerin uyumu, birlikte çalışmasını çok önemsediklerini belirterek, “İşverenlerle birlikte sorunları çözme çabalarımız, işverenlerin pek çok sorunlarını işçi sendikalarıyla çözme hedefleri aslında bu 21. yüzyılın bize en önemli öğrettiklerinden bir tanesidir. Hak-İş Konfederasyonu olarak 20. yüzyılın eskimiş, artık tarihin sayfalarına terk edilmiş sloganların ötesine geçmeyen çözüm önerilerinin yerine dünyayı, ülkesini ve iş yerini iyi tanıyan, geleceğini birlikte çalışmakta gören, sorunları sadece kendi açısından değil işverenler açısından da analiz etme yeteneğine sahip, birlikte çalışma kültürünü yaygınlaştırmaya ve onu geliştirmeye çalışan, işletmenin sorununun kendi sorunu olduğuna inanan, işletmenin rekabet gücünü, ihracat kapasitesini, bilançoların üretimini, verimliliğini kendi temel talepleri ve sorunları içerisinde gören yeni bir çalışan profiline ihtiyacımız var. Özel sektörde yaşanan en küçük krizin birinci hedefi çalışanlardır, işçi azaltmaktır, ücretleri dondurmaktır, daha sonra da işçi çıkarmaktır. Dolayısıyla serbest piyasa ekonomisinin, pazar ekonomisinin rekabet şartlarını dikkate aldığımız zaman karşımızda böyle bir tehdit olduğunu göreceğiz. O zaman biz işletmelerimizde işlerin iyi gitmesini, işletmelerde üretimin artmasını, rekabet gücünün artmasını, ihracatın artmasını, bilançoların denk olmasını, yatırım yapılır, yeni yatırımların teşvik edilmesi gibi pek çok konulara bizim de taraf olmamız gerekiyor. Bunun için önce işletmeyi tanıyacağız, sonra işletmenin bilançolarını anlayacağız, sonra dünyayı tanıyacağız. Rekabet nedir, döviz nedir? Bütün bu rekabet şartları, şirketlerin uluslararası rekabet gücünü nasıl arttırabiliriz gibi pek çok konu, işletmenin patronuna ait olan pek çok sorumluluklar bize olan sorumluluklar olarak da karşımıza çıkıyor” ifadelerini kullandı.

“Biz geleceğimizi özel sektörle birlikte çalışarak inşa edeceğiz”

Arslan, yabancı sermaye dahil Türkiye’ye yeni yatırımların yapılmasını teşvik ettiklerini ve desteklediklerini söyleyerek, “Neden? Ülkemizde işsizlik sorunu var. Bu sorunun çözümü konusunda biz elimizi taşın altına koyuyoruz. Mesleki eğitim konusunda en az işverenler kadar çaba sarf ediyoruz neden? Eğitimin kalitesinin arttırılması ile beraber mesleki eğitimin ülkemizde geliştirilmesi, 28 Şubat sürecinin bütün meslek liselerini İmam Hatip düşmanlığı nedeniyle aynı kategoriye koyup cezalandırmasının ağır faturasını yaşıyoruz. Biz geleceğimizi özel sektörle birlikte çalışarak inşa edeceğiz. Bunun hem işletmelerin sorunlarını hem işçilerin sorunlarını birlikte çözebilecekleri bir mekanizma kurmamız gerekiyor” ifadelerini kullandı.

“Bu taşeron çözümünü ÖSP’de aramaktan vazgeçmeleri için mücadeleye devam edeceğiz”

“Taşeron konusunda ne yazık ki hem 64. Hükümetin hem de 65. Hükümetin yaklaşımları bizim taleplerimizi karşılamaktan çok uzak” diyen Arslan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Taşeron konusundaki getirilmek istenen düzenlemeler Hak-İş’in ve çalışanlarımızın, üyelerimizin çok gerisinde. Onun için bütün platformlarda Sayın Başbakan Binali Yıldırım’ın başkanlığındaki hükümetin üyelerine, Sayın Cumhurbaşkanımıza bu yaklaşımımızı anlatıp hükümetin de bir önceki hükümetten kalan bu taşeron çözümünü ÖSP’de aramaktan vazgeçmeleri için mücadeleye devam edeceğiz. Umuyorum referandumdan sonra yeniden bu konuyu tartışıp konuşmaya başladığımızda bizim önerdiğimiz, bizim taleplerimize yakın bir çözümü gerçekleştirmiş olalım. On yıllardır taşeron örgütlenmesini gerçekleştirmeye çalışan Hak-İş’in yaklaşık 250 bine yaklaşan taşeron işçi örgütlenmesi var. Mücadele yaptık, sendikal yapıyı inşa ederek yeni bir yasanın çıkmasını sağladık, toplu sözleşmelerimiz devam ediyor şu anda. Yüksek Hakem Kurulu’ndan yeni sözleşmeler çıkıyor şu anda. Bütün bunları yaparken bir kararla ‘Siz artık işçi değilsiniz, siz özel sözleşmeli personelsiniz’ demek bize rağmen yapılmış olan bir düzenlemeyi oldu bitti olarak görüyoruz. Bunu asla kabul etmiyoruz. Bu adaletsiz, haksız ve bizi yok sayan yaklaşımların kesinlikle oturup masa başında düşünülmüş çözümler olduğunu ve bu çözümleri kabul etmeyeceğimizi her fırsatta ifade etmeye çalışıyoruz. Geçici işçilerle ilgili en son Karadeniz Milletvekilleri ile Çalışma Bakanlığının yaptığı toplantıdan sonra tekrar Hak-İş’le de bir araya geldik bölge milletvekilleriyle. Geçici ve mevsimlik işçilerin sorunlarının çözümü konusunda belli bir anlayış birliğine vardık ama bu çözümler konusunda henüz istediğimiz noktada değiliz. Bu iki konuda Hak-İş bu meseleleri kamuoyuyla paylaşmaya ve ilgililere bu sorunu anlatmaya devam edecek.”

“Ben ülkeme güveniyorum, ülkemin potansiyeline, ülkemin geleceğine inanıyorum ama bu sitem ne yazık ki bizi krizlere doğru itiyor”

Terör kuşatmasına karşı Türkiye’nin daha uyanık, daha bilinçli, her türlü teröre karşı mücadele azmini daha da güçlendirmiş, terörün dayatmak istediği yılgınlığı bir kenara atıp Türkiye’nin başlattığı mücadeleyi Hak-İş olarak desteklediklerini belirten Arslan, “16 Nisan’da bir referandum yapılacak. Türkiye’de şu anda gündemin birinci maddesi referandum, anayasa değişikliği ile ilgili. Hak-İş Konfederasyonunun tarihi yürüyüşünde ilginçtir başta 1982 Anayasası olmak üzere Türkiye’nin çağdaş, demokratik, katılımcı, çoğulcu, toplumun bütün kesimlerinin üzerinde uzlaştığı demokratik bir anayasa konusu hep gündemimizin başında olmuştur. 1982 Anayasası’nın henüz daha darbeciler tarafından kamuoyuna, referanduma sunulmadan önceki süreçte Hak-İş, ’Türkiye’nin anayasası nasıl olmalıdır?’ diye özellikle bir toplantı tertip etmişti. Ankara 6. Sıkıyönetim Komutanlığı bizim toplantıyı iptal etti. Neden? Anayasanın nasıl olması gerektiğine biz karar veremiyormuşuz, kim karar verecek? Apoletli, darbeci paşalar ve biz o toplantıyı ancak 93’te yapabildik. Türkiye, 2007 yılında ne yazık ki vesayetçi odakların Türkiye Büyük Millet Meclisine müdahalesi, TBMM’deki bir kısım siyasal partilerin bu müdahaleyi içselleştirmeleri sonucu bir cumhurbaşkanlığı krizi yaşamıştır. 1982 Anayasası’nı yapanlar, anayasada, referandumda evet dediğimizde otomatik olarak Kenan Evren’in de cumhurbaşkanlığına evet demiştik. Biz aslında Kenan Evren’i cumhurbaşkanı seçmedik, referandumda 82 Anayasası’na evet demek Kenan Evren’i de cumhurbaşkanı seçmek demekti. Bugün, Sayın Cumhurbaşkanımızın yetkileri, yeni getirilecek cumhurbaşkanlığı sistemindeki yetkilerin çok ilerisinde yetkisi oluyor. Hiçbir eylem ve işlemleri nedeniyle Sayın Cumhurbaşkanı hakkında soruşturma, hukuki kovuşturma vesaire yapılamıyor. Bu kadar büyük yetkileri olan ama hiç sorumluluğu olmayan bir cumhurbaşkanlığı sisteminin, halkın oyuyla seçilmiş bir cumhurbaşkanının parlamenter sistemde bütün sorumlulukların Meclisin çıkardığı başbakan ve hükümette olduğunu düşünürseniz büyük bir sorumluluğu olan, yetkisi sınırlı olan hükümet var; büyük bir yetkisi olan sorumluluğu olmayan bir cumhurbaşkanı var. Aslında bu bir sistem problemi. Ben ülkeme güveniyorum, ülkemin potansiyeline, ülkemin geleceğine inanıyorum ama bu sistem ne yazık ki bizi krizlere doğru itiyor” değerlendirmesinde bulundu.

“Ülkemin yeterince sorun stokları var, bir de yönetim krizlerinin olmasını istemiyoruz”

1980 öncesinde yaklaşık 6 ay cumhurbaşkanının seçilemediğini kaydeden Arslan, “Seçilenlerle de sürekli hükümet kavga ve çatışma içinde oldu neden? Parlamenter sistemi işletemediler, demokratik teamülleri yerine koyamadık, ülkeyi koalisyonlarla yönetmeyi beceremedik. O yüzden geldiğimiz noktada parlamenter sistem de bugün ortadan kalkmıyor aslında. Parlamentoyla cumhurbaşkanlığını dengeliyoruz. O yüzden Hak-İş’in cumartesi günü yaptığı Başkanlar Kurulunda cumhurbaşkanlığı ile ilgili getirilen düzenlemelerin anayasa değişikliğinin tamamının ülkemizin geleceği için olmazsa olmaz olduğuna karar verdik ve bu değişiklikleri akademisyenlerle çalışarak, tartışarak, bunun gerçekten Türkiye’nin ihtiyaçlarının tamamını karşılamasa bile, yeni bir anayasadan beklediğimiz bütün olumlu hususlar olmasa bile bu değişikliğin mutlaka yapılması gerektiği kararını verdik. 16 Nisan’da da bu kararımızı ve o süre içerisinde de bunları anlatmaya devam edeceğiz. Ülkemin yeterince sorun stokları var, bir de yönetim krizlerinin, hükümet krizlerinin olmasını istemiyoruz. Türkiye’nin yeni krizleri, yeni sorunlarla karşılaşmaması için bu geldiğimiz noktada bir karar vermek durumundayız. Umarım halkımız bu konuda anayasa değişikliğinin arkasında durur ve böyle bir karar verirse ki, inanıyoruz ki önemli bir krizi aşmış olacağız. Hayır ve evet deme eşit bir şekilde herkesin hakkı, üstelik demokratik hakkı. Vazgeçilemez, devredilemez temel haklarından biri. Ben ülkemin bütün insanlarına bu konuda gerek evet diyecekler, gerek hayır diyecekler konusunda demokratik haklarını kullanmalarını ve sandığa gitmelerini söylüyorum. Tabii ki arzumuz evetlerin çıkmasıdır. Hayırların çıktığı zaman da bizim göstermemiz gereken tepki, bugünkü tepkidir. Yani herkes demokratik haklarını kullanmıştır, milli iradeye saygımız vardır ve hayırlı olsun diyeceğiz. Onun için ayrıştırmaya, çatıştırmaya, kutuplaştırmaya çalışan dilden uzak kalmak gerekiyor. Ne kadar evet deme hakkımız varsa, hayır deme hakkının da olduğunu, evet veya hayır diyenler konusunda bir kategorize etmek, ayrıştırmaya çalışmanın hepimiz açısından sorun olacağını düşünüyorum. Barış içinde, demokratik olgunlukla ve gerçekten ülkemizin geleceği konusunda hassas davranarak bir referandumu gerçekleştireceğiz. Umarım bu referandum Türkiye’nin yeni bir yol açmasına, yeni bir yolda yürümesine vesile olur diye düşünüyoruz. Onun için referandum için şimdiden ülkemize, milletimize, geleceğimize hayırlar getirmesini diliyorum” açıklamasını yaptı.
Ana Sayfa
Manşetler
Video
Yenile