Hak-Par‘In Kurucularından Güçlü: Pkk Silahlı Çatışmadan, Korkutma Ve Sindirme Eylemlerinde

Terör örgütü PKK‘nın Kürt aydınları tehdit etmeye başlaması, Doğu ve Güneydoğu‘da bir kaos çıkarma girişimlerine Hak ve Özgürlükler Partisi (HAK-PAR) kurucularından İbrahim Güçlü tepki gösterdi.

Terör örgütü PKK‘nın Kürt aydınları tehdit etmeye başlaması, Doğu ve Güneydoğu‘da bir kaos çıkarma girişimlerine Hak ve Özgürlükler Partisi (HAK-PAR) kurucularından İbrahim Güçlü tepki gösterdi. PKK‘nın silahlı çatışmadan, terör eylemlerinden, şiddetten, tehditlerden, halkı korkutma ve sindirme eylemlerinden beslendiğine dikkat çeken Güçlü, kaos plânını devreye sokanın ise PKK değil onu yöneten derin devlet olduğunu savundu. Kendisinin de örgüt tarafından tehdit edildiğini dile getiren Güçlü, devletin suikast ihtimaline karşı hiçbir zaman kendini koruma ihtiyacı hissetmediğini ancak PKK‘nın suikastına karşı 1987 yılından 1998 yılına kadar korunduğunu belirtti. Cihan Haber Ajansı muhabirine konuşan Güçlü, devlet iktidarının PKK‘yı aynı zamanda sivil iktidara, özgün olarak da 2002‘den sonra AK Parti siyasi iktidarına karşı kullanma enstrümanı olarak değerlendirdiğini ifade etti. 1999 yılında Öcalan‘ın Türkiye‘ye gelmesinden sonra, onun üzerinde bireysel olarak da kesin bir denetim, yönlendirme, kullanmanın gerçekleştiğini ileri süren Güçlü, 12 Eylül öncesinde de derin devletin askeri darbeyi ve diktatörlüğü gerçekleştirmek için PKK‘yı kullandığının altını çizdi. "PKK‘NIN ‘SİLAHI BIRAKACAĞIM‘ SÖZÜ SADECE MANEVRA" PKK‘nın silahlı çatışmadan, terör eylemlerinden, şiddetten, tehditlerden, halkı korkutma ve sindirme eylemlerinden beslendiğine dikkat çeken Güçlü, "PKK, bu saydığım unsurlardan uzaklaşmaya başladığı zaman, varlığı da sorgulanmaya başlar. Bu nedenle, PKK‘nın silah bırakacağı ve ‘bırakacağım‘ görüşleri bir manevradan ve hikayeden öteye bir şey değildir. PKK, silahlı varlığını sürdürme merkezli işler ve stratejiler izlemektedir. Üçüncü tespit, PKK, jakoben, otoriter, üretim dışı güçlerin yarattığı bir elitin örgütü. Tek lider, tek parti, tek ideolojiyi savunan, demokratik yapıyla alakası olmayan, Kürtlerin hayatına her yönüyle müdahale etmek isteyen bir şiddet örgütü. PKK bu hegemonik ve bölgedeki tekçi yapısının devam etmesini istemektedir. Bunun için yapılması gereken her kötülüğü yapmaktan geri durmamaktadır." dedi. "SEÇİMLER SAKİN VE DEMOKRATİK KOŞULLARDA YAPILIRSA BDP SEÇİMLERİ KAYBEDER" Balyoz tutuklamalarıyla devlet iktidarının zor durumda kaldığını savunan Güçlü, derin devlet iktidarının bu zordan kurtulmak, sivil siyasi iktidarı, AK Parti iktidarını sıkıştırmak için harekete geçtiğini ifade etti. Bulunduğumuz aşamada, devlet iktidarının kullanacağı çoğu silahın ve enstrümanların sivil iktidar tarafından elinden alınmış olmasından dolayı PKK‘nın harekete geçirilmek istendiğini anlatan Güçlü, bunun yanında seçimlerin sakin ve demokratik koşullarda yapılması halinde BDP‘nin seçimlerde kaybedeceği, PKK‘nın çatışmasız, terörsüz, şiddetsiz ortamdan kitle tabanını kaybetmesi kaygısı, yeni bir kaos plânını devreye sokmayı gerektirdiğini söyledi. Örgütün eylem planıyla AK Parti‘nin yapacağı seçim mitinglerinin engellenmesi, CHP‘ye ve MHP‘ye destek çıkılarak onlara sınırlı mitingler yapmasına yardımcı olunmak istendiğini savunan Güçlü, sanatçı Şivan Perver ile gazeteci Mehmet Metiner ve Orhan Miroğlu başta olmak üzere öldürülmek istenen Kürt aydın ve siyasetçilerinin listesinin polisin eline geçmesinin bu kaosun öncü eylemleri olarak ortaya çıktığını belirtti. Devlet iktidarının sivil siyasi iktidarı zora sokmak, operasyonları gerçekleştirmek istediği zaman bu plânları devreye sokup PKK‘yı harekete geçirdiğini ileri süren Güçlü şu örnekleri verdi: "1993 yılında Özal döneminde ateşkesin devam ettiği koşullarda, 33 askerin katledilmesi; 2007 genel seçimlerinden önce karakol baskınlarının gerçekleştirilmesi; Anayasa değişikliği için referandumunu gündemde olduğu koşullarda, Tokat ve İskenderun‘da askerlere yönelik saldırılar bunun en somut örnekleridir. Ayrıca, Türkiye’nin bütün kritik aşamalarında, demokratikleşmenin ve AB üyeliğinde gelişmelerin olduğu; Kürt sorunuyla ilgili açıklamaların yapıldığı ve adımların atılacağı dönemlerde PKK‘nın bu hareket tarzını saptamak zor değildir." "KAOS PLANININ AMACI AK PARTİ‘NİN OYLARINI DÜŞÜRMEK" Kaos plânının amacının AK Parti‘nin genel seçimlerde oylarının düşürülmesi ve hatta iktidar olmasının engellenmesi, devlet iktidarı yani derin devletin yeni araçları ele geçirmesi ve kamuoyunda psikolojik üstünlük sağlaması olduğunu dile getiren Güçlü, "Kürtler içinde AK Parti‘nin itibarının düşürülmesi; PKK‘nın yapacağı terör ve şiddet eylemleri sonucunda siyasi iktidarı çaresiz ve aciz hale sokması; Doğu ve Güneydoğu‘da psikolojik üstünlük sağlaması; kitlelerin sandık başına gitmesinin engellenmesi; gidenlerin de BDP‘ye oy vermesinin sağlanması; ayrıca AK Partiyi tavizlere zorlaması." diye konuştu. Güçlü, kaos planının engellenmesi için şu önerilerde bulundu: "AK Parti iktidarının Türkiye‘nin Kürt sorunu ile ilgili sağlıklı ve kapsamlı, en azından Kürtçede eğitim ve öğretimi sağlayacak adımları projelendirmesi; demokratik hak ve özgürlükler alanından yeni açılımlar yapması; Kürtleri de tanımlayan, Kürtlerin temsilini, kolektif haklarını somutlaştıran yeni bir Anayasa projesi ile ilgili açılım ve kamu oyunu ikna edici adımlar atması halinde, devlet iktidarı ve PKK, planlarından başarılı olamayacaklar; istedikleri siyasi ve toplumsal kaosu yaratamayacaklarını görmek gerekir." "PKK SUİKASTINA KARŞI 11 YIL KORUNMAK ZORUNDA KALDIM" PKK‘nın ortaya çıktığı günden bugüne kadar tehdit ve infazların devam ettiğini anlatan Güçlü, hiçbir zaman kendisini fiilen devletin suikastına karşı korumayı düşünmediğini söyledi. Ancak PKK‘nın suikastına karşı, özellikle Avrupa‘da bulunduğum yıllarda 1987 yılından 1998 yılına kadar kendisini korumak zorunda kaldığını vurgulayan Güçlü, "PKK sürekli kampanyalar yürüttüğü için korunmak zorunda kaldım. Avrupa‘da o zamanlar çok önemli özel tetikçiler kullanıyorlardı. Örneğin PKK merkez komite üyesi kod adı Semir olan, Çetin Güngör adlı kişi, 1980‘den sonra PKK‘nın politikaları, stratejisi yanlıştır diyerek köklü bir muhalefete yöneldi. 1985 yılında Stockholm‘un çok meşhur bir konferans salonunda, bir Kürt partisinin kuruluş toplantısında, adam geldi, bin kişinin içinde ‘seni halkım adına infaz ediyorum‘ dedi ve tek bir kurşunla Çetin‘i infaz etti." şeklinde konuştu. PKK‘nın tehditlerine karşı Türkiye‘deki demokratların, devlet teröründen şikayetçi olanların, devletin yeniden yapılanmasını isteyen kesimlerin, sessiz kaldığını ifade eden Güçlü, Kürt aydınlarının da bu konuda çok azının net bir biçimde tutum ortaya koyduğunu belirtti. Güçlü şöyle devam etti: "Derin devlete, Ergenekon‘a olduğu gibi, demokrasi dışı güçlere karşı, darbecilere karşı, militarist güçlere karşı sistemli bir muhalefet, örgütlü bir muhalefet, rasyonel bir muhalefet nasıl gerekliyse; PKK‘ya karşı da sistemli, organizeli, örgütlü, rasyonel, akılcı, demokrasinin evrensel prensipleri içerisinde bir sistemli muhalefete ihtiyaç var."
Ana Sayfa
Manşetler
Video
Yenile