Hayata Dönüş Operasyonu Davası

Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Hakkari Milletvekili Hamit Geylani ve Ergenekon davasının tutuksuz sanıklarından Yalçın Küçük, Bayrampaşa Cezaevi'nde 19 Aralık 2000'de gerçekleştirilen ve 12 mahkumun ölümüyle sonuçlanan "Hayata Dönüş Operasyonu"na ilişkin 39 askerin yargılandığı davayı izledi

Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Hakkari Milletvekili Hamit Geylani ve Ergenekon davasının tutuksuz sanıklarından Yalçın Küçük, Bayrampaşa Cezaevi'nde 19 Aralık 2000'de gerçekleştirilen ve 12 mahkumun ölümüyle sonuçlanan "Hayata Dönüş Operasyonu"na ilişkin 39 askerin yargılandığı davayı izledi.
Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davayı takip eden Milletvekili Geylani, adliye önünde basın mensuplarının sorularını yanıtladı. 10 yıl önce 20 cezaevinde eş zamanlı olarak devletin güvencesi altında olması gereken korumasız ve savunmasız insanlara karşı bir saldırı yapıldığını belirten Geylani, "Aradan geçen 10 yıl süre içinde ne siyaseten ne de yargı açısından herhangi bir gelişme kaydedilmemiştir. 10 yıl sonra bugünkü duruşmada, duruşma salonunun fiziki konumu, yerleşkesi, 100 avukatın
ayakta durarak savunma ve müdahale hakkı dahil hiçbir hakkın kıymeti olmayan bir duruşma yapıldı. Böylesine tarihsel bir duruşmanın böyle olmaması gerekirdi. Türkiye'de yaşanan tüm cinayetlerin arka perdesinin ucu nereye ulaşması gerekiyorsa gereksin, o katliamların sorumluluğunu taşıyan polis, bürokrat, asker kim olursa olsun arka planının çıkması ve bunun sonucunda bu ülkenin hak arama ve hakikatleri ortaya çıkartmanın ilkesi olması gerekir. Biz BDP olarak bunu savunuyoruz" şeklinde konuştu.
Gelinen noktada bu hadisenin arka planının ortaya çıkmasının imkanı yoktur" diyen Geylani, "Dönemin İçişleri Bakanı Sadettin Tantan, Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk ve o dönemin Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü Ali Suat Ertosun olayın oluş biçimi ve sorumlular hakkında hiçbir şey yapmadılar" diye konuştu. Geylani basın mensuplarının "Şu anda duruşmada neler oluyor?" sorusu üzerine de, "Tüm avukatlar ayakta, mahkemenin kime ne sorduğu anlaşılmıyor ancak mevcut durumda kimlik tespitleri yapılıyor, ancak
her şeyden önce bu tarihsel duruşmanın kamuoyuna açılması gerekiyor" dedi.

YALÇIN KÜÇÜK: "BU İNSANLIK DIŞI BİR SİSTEMDİR"
Ergenekon davasının tutuksuz sanıklarından Yalçın Küçük de duruşmayı izledi. Adliye önünde basın mensuplarına açıklama yapan Küçük, operasyonlar sırasında Gebze Cezaevi'nde olduğunu ve kendilerine silahlı bir müdahale olmadığını söyledi. Küçük, "Bize sadece biber gazı uygulandı. Ben de tam işin ortasında erteleme yasasından yararlanıp dışarı çıktım. 100 yıl kadar kesinleşmiş cezam vardı. Bu insanlık dışı bir sistemdir. Bu sistem devam ediyor. Buradaki dava bu sisteme itirazdır, tepkidir. Nerede insanlık
onuru korunuyorsa ben oradayım" diye konuştu.
Davanın Türkiye'deki en kritik davalardan biri olduğunu belirten avukat Eşber Yağmurdereli de, "10 yıl önceki operasyonlarda onlarca kişi hayatını kaybetti. O günden beri herkes biliyor ki o siyasi bir kararla günlerce maketler üzerinde çalışılarak bu toplu cinayetin hazırlığı yapıldı. Sonucunda da onlarca kişinin ölümüyle sonuçlanan ve günlerce süren bu operasyon hayata geçirildi. Adına da ironik bir biçimde 'Hayata Dönüş Operasyonu' adı denildi. Bu, Türkiye'deki devlet anlayışının, cezaevlerine yönelik
politikaların, insan hakları ve hukuk karşısındaki siyasi yapılanmanın ana fikrini açıkça ortaya koyan çok tipik bir örnektir. Bu davanın açılması 10 yıl sürdü, 10 yıl engellendi. Şimdi çok daha tuhaf olanı o gün belki silah bile kullanmayan insanları, diyelim orduevi mutfağında çalışan bir asker getirilmiş buraya, sanık olarak yargılanıyor" şeklinde konuştu.

HACER ARIKAN: "YARGILANMASI GEREKENLER BU EMRİ VERENLERDİR"
Operasyonlar sırasında cezaevinde bulunan ve vücudunun yüzde 40'ı yanan Hacer Arıkan, adliye önünde bekleyen basın mensuplarına o gün yaşananları şöyle anlattı:
"İçerden çıkış saati 03.30 civarıydı. Ben koridorda ağabeyimle birlikteydim. Koğuşuma döndüm. Uzandım ve sonrasında operasyon sesi ile uyandım. O saate kadar içeride ne bir eylemlilik, ne bir karşı gelme ne de rehin alma herhangi bir şey yoktu. Aksine o günkü koşullarda hayatımıza devam ediyorduk. İçerde görüşmeler devam ediyordu. Silah sesiyle uyandık. Sonradan öğrendim ki ilk silah sesleri sırasında ağabeyim Erol Arıkan vurulmuş. Yani ilk yaralanan kişi oydu. Koğuştan dahi çıkamadık, çünkü askerler
koğuşun kapısının önündeydi. Arkasından atılan bir bombalama oldu. Yaşamak için onların attığı, biber gazı, gaz bombaları gibi şeyleri camdan dışarıya havalandırmaya attık. İkinci katta yatakhanedeydik. Artık iyice nefes alamaz hale geldik. Bilincimiz kapandı. Gidebileceğimiz iki yer vardı. Yemekhane ve havalandırma. Çıktığımız anda içeriye bir madde bırakıldı. Önce çıkış noktamızda yatak yakıldı ve tavandan bir hortumla içeriye bir madde bırakıldı. Ben halen o madde neydi, hangi maddeyle yandım
bilmiyorum. Biz C1 koğuşunda 27 bayandık. Arkadaşlarım öldü ve koğuştan en son çıkartılan bendim. Ben çıkamıyordum. Ortada bir isyan yok. Evet F tipi cezaevlerine karşı yapılan ölüm orucu eylemleri vardı. O gün ölüm orucunda değildim. 10 yıl sonra açılan davada erler yargılanıyor ama o dönemdeki görevlilerin açıklamalarına baktığınız zaman operasyonun gereği hayat kurtarmak değil."
Arıkan, operasyonun adının "Hayata Dönüş" olduğunu 3 ay sonra Cerrahpaşa Hastanesi'nden cezaevi hastanesine geçtiği gün öğrendiğini de ifade ederek, "Bana çok komik geldi. Hayata dönmek için önce ölümü yaşamak gerekiyor ki 3 ay boyunca ailemden kimseyi göremedim. Onlarla görüşmem yasaktı. Asıl sorumlular buraya gelen erler değil. Yargılanması gerekenler bu emri verenlerdir. Yani askerde emir komuta geçerlidir. Sorumlular kimse bu emir komuta zincirinde onların yargılanması gerekir" dedi.
(VK-ÇK-CC-Y)

Ana Sayfa
Manşetler
Video
Yenile